Mavigün'ce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mavigün'ce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2009 Pazar

Eski Mahalle 20. bölüm **SON**

Ebru, karşısında duran bu adama kendini bırakmayı istiyor, fakat onun hırpanamasını hiç istemiyordu. Hâlâ bir bebek masumluğunda karşısında duran, koca bir adam vardı... Sanki uzay boşluğundan dünyaya bırakılmış gibiydi.

-"Bak, sen bu gece bana kendinle ilgili herşeyi anlattın, tamam. O zaman sıra bende şimdi sen beni dinle. Evet, o gün ben de senden etkilendiğimi inkar edemem ama ben, senin aksine bunun aşk olduğuna inanmıyorum. Ben hayatta aşka inanmayı çoktan bıraktım. Sen hayallerine sadık kalırken, ben yaşamak için önce onları tükettim. Benim hayallerim yok anlayacağın. Bu şehirde ayakta kalmak ve yaşamak için tüm hayallerimi yaktım ben... Bu saatten sonra sana ne verebilirim, bilmiyorum ki... Sen etrafına bir duvar örerek kendi dünyanda beklemişsin. Benim hayatım ise kevgir gibi...Birçok ilişkim oldu. Kimseye ihanet etmedim ama kimseye sadıkta kalmadım. Yani dostum, anlayacağın hayatlarımız tersten okunuyor gibi. Benim yüreğimde sana verecek temiz, saf bir yer yok. Ben aşık olamam... Sen kendini tanıyorsun, bak ben kendimi tanımıyorum bile, dün bana sorsalardı hiç tanımadığım bir adamı evime sokmam derdim, ama bak, gördüğün gibi sokabiliyormuşum... Diyorsun ki "sana dokunmak istiyorum" yani benimle sevişmek istiyorsun. Sen sevişmelere anlam yüklüyorsun, ben ilk aşkımla sevişirken, sevişmelerin en büyük yalanlardan biri olduğunu anladım. Seninle sevişmek isterim, ama bunun benim için bir anlamı yok. Bunu bu gün istiyorum diye yarın da isteyecek değilim. Ben sana şunu söylemek istiyorum, ben seni kırabilirim, benimle hayat kolay olmayacaktır. Yani ben , kız kulesinin karşında oturarak kurduğun, hayallerindeki prenseslere benzemiyorum. Benim kahramanım olmaya kalkma. Ben gerçekte bunların olmadığını bilenlerdenim...


Ekrem oturduğu koltuktan kalkarak Ebru'nun yanına geçti;

-"Ne güzel, demek ki bana bir bilinmezlik sunuyorsun. Hayatta ne olacağını kim biliyor ki, hele benim terübesizliğimi düşüncek olursak. Benim hiç bir şey bilmediğim şu anda tek gerçek..."

Ebru, onun şaşkın ne yapacağını bilmeyen haline gülümsedi. Evet biraz evvel ne söylerse söylesin bu adama duyduklarının, ne bu güne kadar ne de bundan sonra hiç bir erkekle aynı olmayacağını hissediyordu. Genç adamın elinden tutarak kendi odasına doğru götürdü...

Ebru'nun evinin önünde, arabanın içinde bekleyen Cem, ışıkların sönmesiyle artık Ekrem'in evden çıkmayacağını anlamıştı. Arabasını çalıştırarak evine doğru hareket etti. Evine girer girmez soyunmadan kendini yatağa attı. Aklı karma karışıktı, ne olmuştu da bu ikisi tanışmıştı. On gündür kendinde değildi. Bu gece gördüklerinden sonra ise hiçbir şeyin önemi kalmamıştı.Ekrem veya Ebru ile konuşmasına gerek yoktu. Kendi gerçeğini kabul edip, hayatına devam edecekti...


**10 gün sonra**

Sekreteri Cem'in odasına girerek;

-"Cem bey, Arkadaşınızın tahlil sonuçları geldi efendim."
-"Hayırdır Zühal, ne tahlili."
-"Ekrem beyin tahlilleri efendim, Bilal bey yollamış...
-"Tamam o zaman, Bilal'i arada ben kendisiyle görüşeyim...

Bu arada zarfı açınca içinden küçük bir zarf daha çıktı. Cem, bunun Bilal beyin bir notu olduğunu anlamıştı. Zarfı açarak notu okumaya başladı;


Dostum Cem
Tahlil sonuçlarını sana gönderiyorum, gecikmeden arkadaşını tedaviye ikna etmelisin durumu oldukça ciddi... gerisini okuyamadı...

**6 ay sonra**

Taze kazılmış bir mezarın başında iki genç birbirlerine yaslanmış olarak duruyorlardı. Erkek genç kadına şevkatle sarılmış, yüzünü genç kadının saçlarına gömmüştü, her ikisini de zor bela ayakta tutan şey, aşk ve acının şiddetiydi.

Kısa, sade bir tören olmuştu. Herkes gitmişti. Mezarın başından ayrılmak istemeyen genç kadına sarılan genç adam, ayakta güçlükle duran kadının kulağına eğilerek;
-"Haydi Ebru, Gidelim artık."
Kadın yaşlı gözlerle, en az kendisi kadar darmadağın olan adama sevgi dolu gözlerle baktı, biliyordu ki bu adam bundan sonraki hayatında hep olacaktı.

-"Gidelim Cem, gidelim...

SON
27.12.2003
Mavigun

31 Ekim 2009 Cumartesi

Eski Mahalle 19. Bölüm

Ebru;
-"Hiç sevgilin, bir kız arkadaşın olmadı mı?"
Ekrem Ebru'ya baktı;
-"Zaten burda olmamın nedeni de bu."
-"Nasıl yani?"
-Benim tek bir arkadaşım oldu, İstanbul'a kayıt yaptırmak için geldiğimde tesadüfen tanıştım kendisiyle. O da bahsetiğim, doktor olan arkadaşımdır."
-"Yani senin hiç bir kız arkadaşın olmadı mı?"
Ekrem gömleğinin yakasından bir düğme açtı .
-"Bu sana saçma gelebilir, bu benim kimsenin bilmediği bir sırrım desem..."
Ebru'nun gözleri şaşkınlıkla irileşmişti, Ekrem devamla;
-" Çocukluktan ergenliğe geçiş dönemimde, hayatıma hiç bir arkadaşı kabul edemediğim yıllarda, Aşık olmadan hiç bir kadınla arkadaş olmayacağıma, hiç bir kadınla ilişki kurmayacağıma yemin etmiştim...
Seni görünceye kadar bu krizlerin neden beni esir aldığını anlamamıştım. Yaşım otuzbeşe yaklaşmış fakat hala bir kadının elini tutamamıştım. Bunun yarattğı stres, krizi tetikliyor ve ben kendimi çocukluğumda en mutlu, en huzurlu olduğum yerde bulmaktaydım...
Aşk olmadan bir birliktelik... İstemiyorum."
Ebru'nun tepkisini ölçmek ister gibi gözlerini onun gözlerinden ayırmadan;
-"Ben, bugüne kadar hiç bir kadınla yatmadım."

Ebru, böyle bir durumda ne söylenir hiç bilmiyordu. İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyordu.
Ekrem ise bu sessiziliği devam etmek olarak algılayarak konuşmasını sürdürdü;

-"Sorun" dedi "Bir kadınla yatıp yatmamak değildi, aşık olmadan bir cinselliğe girmek istemiyor yeminime satık kalmak istiyordum." Gülümsedi; -"Biz erkekler arasında en zoruda budur aslında, çünkü kadın için iffet sayılan bu durum bizim için bir başarısızlıktır. Bu yüzden çok nadir de olsa, anlatacak bir şeyler olması için kızlarla çıktığımda bir yerlere giderdim, fakat hiç birine aşık olmamıştım."

Ebru;
-"Neden Aşka bu kadar inanmıştın ki?"

-"Bilmiyorum, o çocuk günlerimdeki kurduğum hayaller gibi beni heyecanlandıracak bir şey arıyordum belki de. İnan aslında ne aradığımı ben de bilmiyordum. Tek bildiğim aşkı bulamadığımdı. Ta ki geçen gün o bankta seni gördüğüm ana kadar... Seni görür görmez anlamıştım...O sendin...O aşk yaşanacaksa o seninle yaşanacaktı... Sen o gün koşarcasına yanımdan uzaklaşırken, ben çok gerilere çocukluğuma doğru gitmiş o heyecanı bulmuştum. Sen benden uzaklaştıkça ben sana yaklaşıyordum. Eve döndüğümde artık seninle tanışmam ve sana herşeyi anlatmam gerektiğini biliyordum. İşte şu anda hayatında herşeyi senle yapmak isteyen bir adam duruyor. Şimdi herşeye sen karar vereceksin... Duygularımda yanılmadığımı biliyorum ve sana dokunmak istediğimi de... Senin hayatında olmak istiyorum... Odaya ağır bir sessizlik çökmüştü. İki gencin soluklarından başka bir şey duyulmuyordu... Uzun süre konuşan genç adam tükenmişti sanki. Tüm geçmişini sığdırdığı, geleceğini teslim ettiği bir gecede genç kadının ağzından çıkacak sözlerin esiri olmayı çoktan kabul etmiş celladını bekleyen biri gibi bekliyordu...

bitmedi
Mavigün

30 Ekim 2009 Cuma

Eski Mahalle 18. Bölüm

-"Bu mahalleden uzaklaşmak, hayallerimden uzaklaşmak gibiydi...
Fındıkzade semtinde bir apartman katında yaşamaya başladıktan sonra anlayacaktım aslında mahalleyi benim için terketmediğini... Ben bu durumu bir türlü kabullenememiştim. Okulu ihmal etmeye, Üskadar'a geçip saatlerce sahilde dolaşmaya başlamıştım. Gene böyle okuldan kaçtığım bir gün sahilde dolaşırken, babamı bir kadınla sarmaş dolaş bir halde restorandan çıkarken görmüştüm. Oradan kaçmak için hareket ettiğimde, kazara çöp kovasına çarpınca gürülteye dönem bekabam benimle karşılaşınca ne yapacağını şaşırmıştı.. Aynı şaşkınlık bende de vardı. Bende yakalanmıştım sonuçta... O gece anneme durumu anlattığımda onun da bu durumu bildiğini anlamıştım. İkisine de hiç inancım kalmamıştı. Babam bana karşı gittikçe sertleşmişti, her kaçıştan sonra beni bu mahallede bulur ve her defasında eve getirerek beni bir daha orada görmek istemediğini söylerdi.
Hiçbir zaman o mahallede benim en mutlu günlerimi yaşadığımı anlayamadı. Son kez evden kaçtığımda, dönmeye hiç niyetim yoktu. Babam bunu anlamış olmalıydı ki beni geri dönmeye ikna etmek için annemi de yanına alarak, beni aramak üzere yola çıkmışlardı..."
Ekrem susmuştu. Derin bir nefes alarak;
-"O gece kaza yaptılar ve ikisini de kaybettim... Ben bunları ertesi gün polis ve amcam birlikte beni sahilde bulduklarında öğrendim ve 14 yaşında başka bir hayat için amcamla birlikte Edirne'de onların yanında yaşamaya başladım..."

Ekrem sustu. Ebru'nun gözlerinin içine bakarak;
-"Kusuruma bakmayın On gündür sürekli sizinle nasıl konuşabileceğimi düşündüm.
Bir erkek arkadaşınızın veya eşinizin olup olmadığını anlamak için günlerce takip ettim sizi. En sonunda yalnız olduğunuza kanaat getirerek karşınıza çıktım."
Ekrem Ebru'nun gözlerine bakarak;

-"Yok değil mi? Yani bir şey... Bir sevgiliniz."
Ebru; -"Yok" dedi. "Vardı ama ayrıldık."

Ekrem, anladım gibilerden başını salladı.
Ebru; -"Peki sonra ne yaptınız? Yani Edirne'de."
Ekrem; -"Ben" dedi "Edirne'ye gittikten sonra kendimi suçladım. Uzunca bir süre olanları kabul edemedim, bu yüzden de zaten içine kapanık, arkadaşı az olan bir çocukken bu olay beni daha da insanlardan, özellikle de kendi akranlarımdan uzaklaştırdı. Artık tek bir hedefim vardı, o da İstanbul'a dönmek. Amcam ve yengem iyi insanlardı.Beni okutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. İstanbul'a Eski mahalleme tekrar kavuşma adına derslerime dört elle sarılmış, İTÜ yü kazanarak aşık olduğum kente kavuşmuştum.
Sonra herşey olması gerektiği gibi oldu. Okul bitti, iyi bir işe girdim...

devamı var
Mavigün

28 Ekim 2009 Çarşamba

Eski Mahalle 17. Bölüm

-"Adım Ekrem," diye başladı. -"Bir dergide editörlük yapıyorum. Ben bu mahallede sizin evin biraz yukarınızdaki eski bir bina olan, iki katlı evde dünyaya gelmişim.
Doğduğum bu semti çok seviyordum. Her gün sahile iner denizi seyrederdim. Bazen vapura atlar karşıya geçer, oradan bizim bu sahilleri seyrederdim. En çokta kız kulesinin karşısına geçer, oturur hayallere dalardım. Asında öyle arkadaşı fazla olan bir çocuk da değildim. Takım oyunlarından ziyade, kendi başıma bir yerler keşfetmeyi, onları kendi hayallerimde yaşatmayı severdim. Hele kız kulesiyle ilgili tüm hikayeleri öğrenmiştim, ama en çok da iki sevgilinin kavuşamadığı hikayeden etkilenmiş, tüm düşlerimde kız kulesinde sevgilisine kavuşmayı başarmış kahraman olmaktaydım. Artık herkes benim bu halime gittikçe alışmaya, hatta bazen yanlarına çağırıp benim hikayelerimi dinlemeye bile başlamışlardı. Adımın "hayalci çocuğa" çıkması, asker olan babamı rahatsız etmiş, annemle geceleri uzun süren tartışmalar başlamıştı. Bir gün babamın anneme;

-"Buradan taşınıyoruz hanım." dediğini duyduğumda annemin benim için çok üzüldüğünü bana bakışından anlamış ve anneme koşarak sarılmış;

-" Annecim ne olur gitmeyelim buradan." diye sarılarak tüm geceyi ağlayarak geçirmiştim. Annemle birbirimize sarılıp ağlamamamız bile babamı yumuşatmamış, ertesi gün kapıya gelen bir kamyon eşyalarımızı yüklemeye başlamıştı."

Ebru, bu çocukluk hikayesini dinlerken o kadar etkilenmişti ki, teselli etmek için ona sarılma isteğine zorlukla engel oldu. Kendisini bu kadar ona çeken neydi bilmiyordu, ama artık engel olamadığının da farkındaydı...

Ekrem, elindeki konyağı bir dikişte bitirdi. Boğazı yanınca hafifçe öksürerek devam etti;


devamı var
Mavigün

27 Ekim 2009 Salı

Eski Mahalle 16. Bölüm

Ebru karşısında oturan erkeğin ellerinin titrediğini fark etmiş, hala cesaretini toplayamadığını anlamıştı. Onu rahatlatma adına bir şey yapamazdı ki, sadece bekleye bilirdi.

Ekrem boğazında konuşmasını engel olan bir taş varmışcasına bir kaç defa öksürerek gırtlağını temizledi;

-"Ben, uzun süredir kendimi iyi hissetmiyordum. Ansızın bir kriz geliyor, soluksuz kalıyordum. Nefes almak ihtiyacıyla kendimi dışarıya atarak yürümeye başlıyordum. Nereye varacağı belli olmayan bu yürüyüşler sonunda kendimi hep beni o gün gördüğünüz bankın üzerinde oturup soluklanırken buluyordum. İlk önceleri önemsemedim, ama her seferinde aynı yerde bu krizlerin bitmesi, beni ister istemez meraklandırdı. Kendime neden niçin diye sorular sormaya başlamıştım."

-"Peki çözebildiniz mi niye buraya geldiğinizi."

Aslında Ekrem'in bir açıklama yapması hoşuna gitse de, konun kendisinle ilgili kısma bir an önce gelmesi için de sabırsızlanıyordu. Ekrem, Ebru'nun sorusunu duymazdan gelerek anlatmasını sürdürdü;

-"Sizin bana rastladığınız da böyle bir gündü."
-"Yani sizi gördüğümde kriz halinde miydiniz?
-"Evet."
-"Bir doktora gitmediniz mi?"
-"Gittim, hatta bayıldığım bir gün hastaneye götürmüşlerdi. orada bir çok tahlil yapıldı, gerçi sonradan bir daha böyle bir bayılma olmadığı için tahlil sonuçlarını almaya gitmedim."
-"Keşke ihmal etmeseydiniz."
-"Aslında ben krizlerin nedeninden çok, hep aynı yere gelmemin nedenini bulmak istiyordum. Bu yüzden bir Psikiyatrla bile görüştüm."

Ekrem tekrar yutkundu, bu söyleyeceklerinin etkisini kestiremiyordu;

-"Ben, sizinle karşılaştığım o günden sonra, hiç bir şekilde rahatsızlanmadım."
-"Beni gördüğünüzden beri mi, bunun benimle ne ilgisi olabilir ki?"
-"Eğer benim sözümü kesmeden dinlerseniz, size tüm düşüncelerimi anlatabilirim, inanın aklımın içindekilerini toparlamak uzun zamanımı aldı."

Bu arada caddenin karşısında, genç bir adam camdan sızan ışığa bakıyor, ilerleyen bu saatte Ekrem'in hâlâ evden çıkmamasına bir anlam veremiyordu. Birbirlerini nereden tanıyor olabilirlerdi ki...

Ebru, uzun bir gece olacağını anlamıştı. Birer kadeh konyak doldurarak yerine oturdu, her ne duyacaksa, kahvenin kendilerini kesmeyeceğini anlamıştı. Ekrem sakin bir sesle anlatmaya başlamıştı;

devamı var
Mavigün

26 Ekim 2009 Pazartesi

Eski Mahalle 15. Bölüm

Cem tüm bu olanları az ilerden izliyordu.
Ebru'nun evinden çıktığı o günden beri şehir dışındaydı. Bu gün dönmüş, Ebru'ya her şeyi anlatmaya karar vermişti. Onun arkadaşlığına ihtiyacı
vardı. Fakat hastanenin önüne geldiğinde, bunun hiçte kolay olmadığını anlamıştı. Saatlerce arabanın içinde oturarak Ebru'nun çıkmasını beklemişti. Onun otaparka doğru gittiğini görünce, arkasından gitmeğe karar vermişti ki birisiyle konuştuğunu görünce duraksadı. Konuşan kişiyi görmek için biraz daha yaklaştığında şaşkınlıkla donup kaldı. Günlerdir aradığı Ekrem ile eski sevgilisi konuşuyorlardı. Acaba diye düşündü, Ekrem onu aramış, sekreterinden Ebru'nun adresinine mi ulaşmıştı? Birlikte arabaya bindiklerini görünce onları takip etmek arzusuna yenildi. Şu an düşündüğü tek şey, birbirlerini nerden tanıdıklarını öğrenmekti...
Ebrunun oturduğu evin önünde takip sona erdi. Ebru arabasını evinin önünde park ettikten sonra, Ekrem'le birlikte eve çıkışlarını seyretti. Cem arabasını Ebru'nun penceresini görecek bir yere park etti ışıkları söndürdü. Bakalım bu gece nasıl bitecekti...


Çantasından anahtarını çıkarırken internet sitelerinde fantazilerini yazan o kadınlara benzetti kendisini, vazgeçebilirdi, dönüp yapamıyacağını söyleyebilirdi...
Beyninden bunlar geçerken, kendisini Ekrem'i içeri davet ederken buldu;
-"Buyrun"
Kapıyı kapattı, bir italyan atasözü aklına geldi, "olacak olacaktır" (Che sarà, sarà)
Kapı kapandıktan sonra,Ekrem çekingen bir şekilde öylece duruyordu. Sanki bütün cesareti uçup gitmiş gibiydi. Ebru ona doğru bakınca, onunda kendisinden farklı olmadığını anlayınca rahatladı...

-"Lütfen şöyle geçin, kusura bakmayın etraf biraz dağınık, malum misafir beklemiyordum."

Ekrem odaya şöyle bir baktıktan sonra köşedeki koltuğa adeta kendini bıraktı.

-"Kahve içermisiniz?"
-"Zahmet olmazsa..."
-"Yok canım, hemen getiriyorum."
Ebru kahveleri getirdikten sonra Ekrem'in karşısına geçerek;
-"Evet" dedi "Şimdi sizi dinliyorum..."


bitmez
mavigün

24 Ekim 2009 Cumartesi

Eski Mahalle 14. Bölüm

*******1 hafta sonra*********

Ebru hastaneden çıkıp arabasının bulunduğu otoparka doğru yürürken arkasından bir ses duyup baktı. Kimseyi göremeyince yürümeye devam etti. Arabasının yanında kendisini bekleyen şahsı görünce korkması gerekirken sevinmesine kendisi bile şaştı.

-"Merhaba, beni hatırladınız mı?"
-"Merhaba, evet hatırladım, siz banktaki..."
-"Sizi korkutumsa özür dilerim."

Aslında Ebru korkmadım demek istiyordu, ama sesinin anlatamayacağı bir sevinci ele vermesinden endişelenerek susmayı tercih etti.
Genç adam bu suskunluğu yanlış anlamış olmalıydı ki;

-"Lütfen benden korkmayın, sadece 2 saatinizi istiyorum. Sizden beni dinlemenizi rica ediyorum sonra isterseniz bir daha hiç karşınıza çıkmam."

Ebru karşısında duran adama baktı. O günden sonra onu hiç görmesede kaç günü ve gecesi onu düşenerek geçmişti, merak içindeydi, kendisinle ne konuşmak isteye bilirdi ki.
Genç adam tekrar;

-"Lütfen hanımefendi, niyetim sadece konuşmak."
-"Benimle ne konuşmak isteyebilirsiniz ki? Sizi tanımıyorum bile."
Genç adam;"Evet" dedi "Haklısınız, gerçekten beni dinlemeniz için hiç bir neden olmadığını biliyorum ama size bu benim için çok önemli desem..."

Ebru onun yüzüne baktığında, onun samimi olduğuna inanmaya kendini hazır hissetiğini fark etti. Biraz duraksadı, sonra;

-"Karşıda bir cafe var, orada konuşabiliriz sanırım."
Genç adamın yüzündeki sevinç yerini mahcubiyete bırakarak;
-"Olmaz" dedi "Yani size söyleyeceklerimi kalabalık bir yerde söyleyemem, sizinle yalnız olacağımız bir yere gidemezmiyiz?"

-"Nasıl! Sadece ikimiz mi olacağız yani?"
Ebru sinirlenmeye başlamıştı, bu adam kendisine karşı ilgisini anlayıp, ona karşı zaafından mı yararlanmak istiyordu.
-"Bu kadar da olmaz, bu saçmalık." deyip yürümek isterken genç adam kolundan tutarak;

-"Sandığınız gibi değil, bakın kendinizi güvende hissedeceğiniz bir yer olabilir. Benim eve gidelim diyecem, aklınızdan gene benim hakkımda yanlış düşünceler geçececek size gidelim olmaz mı?"
Ebru;
-"Ne yani, sizi evime mi almamı istiyorsunuz? Yok artık, bu konu hakkında bir şey duymak istemiyorum."

Genç adam bu sefer onu durdurmak için bir hamlede bulunmadan;
-"Sizi anlıyorum, beni tanımıyorsunuz. Burası İstanbul her an herşey olabilir ama bir kere olsun mantığınızın dediğinizi yapmasanız."

Ebru şaşırmış ve yüreğine bir korku düşmüştü. Karşısındaki adamı tanıma arsusu o kadar baskın geliyordu ki, ilk gençliğimde amma pervasızdım diye düşündü. O zamanlar bir çok deneyimleri olmuştu buna benzeyen. "Ama" dedi kendine kendine, "o o zamanlar çok gençtim ve tüm cesaretimi gençliğimden alıyordum..."
Bu adamı dinlemezse ömür boyu pişman olabileceğini biliyordu. Olacaklar umrunda değildi ve bu gece kaderine razı olcaktı...

-"Tamam bize gidelim" dedi ve arabasına binerek onun da binmesini bekledi.
Arabanın otoparktan çıkışını izleyen bir çift göz vardı ve bunu ikisi de farketmemişti...

bitmedi

Mavigün

22 Ekim 2009 Perşembe

Eski Mahalle 13. Bölüm

Ebru eve gelir gelmez hemen pencereye koştu. Bank boştu... Ne olmuştu kendisine, neden hasta birinden bu kadar ürkütüğünü bilemiyordu. "Hep o bakışları" dedi kendi kendine, o bakışlarındaki hüzünlü yardım isteyen hali gözünün önünden gitmiyordu. Ne yapabilirdim ki diye düşündü. İstanbul'da yardım etmek bile tehlikeli işler arasında girmişti. Dışarıda hava yazdan kalma günü sert bir rüzgar ve yağmurla ardında bırakmıştı. Keşke biraz daha kalsaydım, biraz daha konuşsaydım diye geçti içinden. Onu düşünmek bile, uzun zamandır unuttuğu heyecanları, yürek çırpıntılarını yaşatıyordu. Gülümseyerek başını iki yana salladı. Şu an hissettikleri için bile o yabancıya teşekkür borçlu olduğunu düşündü...
Duşa girerek sıcak suyu açtı, vücudundan süzülen sular rahatlamasını sağlıyordu.
Duştan çıkıp yatak odasına geldiğinde duvardaki boy aynasından kendini gördü. Üzerindeki havluyu attı. Aynanın karşısında çıplaktı. Uzun bir süre kendisini seyretti, sonra yatağına uzandı. Cem aklına geldi. Soğuk, mesafeli ve heyecansız sevişmelerle nasıl da kandırmıştı kendini. Aklına bu gün kendine bakan o hüzünlü, yalnız adam geldi. Kendisinin yalnızlığında böyle fark ediliyormuydu ki. Onu düşündüğünde yüreğinde ki kıpırtıyı gene duydu. Hiç tanımadığı biri insanı bu hale getirebilirmiş demek ki diye düşündü...
Ellerini saçlarında, yüzünde, ıslak dudaklarında gezdirdikten sonra dolgun memelerini okşamaya başladı.
Güzel ve yalnız bir kadınım diye düşündü. Bugün kendisine hüzünle bakan gözler kendisini güzel bulmuş muydu acaba. Gözlerini kapayarak diri vücudunu yabancının ellerine bıraktı. Sertleşmiş göğüs uçlarından aşağılara doğru kayan maharetli parmaklar bacaklarının arasında son durağa ulaştılar, az sonra çığlık çığlığa kasılan bedenini tembel hareketlerle örtünün altına sakladı. Bedeneni bir erkeğe ilk defa sunuşu aklına geldi. İlk aşkı... Uzun çok uzun yıllar öncesi gibiydi yaşadıkları...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Eski Mahalle 12. Bölüm

Gencin solukları düzelmiş, yüzüne renk gelmişti. Kendini toparladığına göre artık banktan kalkabilirdi ama genç adamın gözlerindeki bakış ve yüzündeki hüzünlü ifadesi Ebru'ya kedisini hatırlattı. Belki biraz sohbetin kendisine iyi geleceğini düşünen Ebru;
-"Burada mı oturuyorsunuz" dedi.

Ekrem, kendisine ilgiyle bakan ve durmadan sorular soran kadına baktı, yıllar sonra "nasıl biriydi" diye kendisine sorsalar, hiç bir ayrıntıyı atlamadan sayabilecek kadar zihnine kazınmıştı bu güzel yüz. Konuşmak istiyordu ama bu krizlerin sonunda sesinin zorlukla çıktığını, heyecandan sesinin titremesini engeleyememe korkusuyla usulca; -"Hayır" diyen sesini kendisi bile zor duymuştu...

Ebru, başka soru sormadan burdan uzaklaşıp evine gitmesi gerektiğini biliyordu ama nedense kendisine hüzünle bakan iki çift gözden kendini alamıyordu. Artık bankta fazla duramıyacaktı. Verdiği karardan vazgeçmekten korkarak, -"iyi günler" diyerek koşarcasına uzaklaştı...

Ekrem giden genç kadının arkasından hala bakmaktaydı...
Bir an yanında kalıp kendisiyle konuşacağını sanmıştı. Neden telaşlı bir şekilde yanından ayrıldığını anlamamıştı. Yanında oturmasını ne kadar da isterdi. Belki de benden korktu diye düşündü, tabii ya kimbilir yanına oturduğum zaman ne haldeydim... Öyle güzel ki... Onu tekrar görebilmek isterdi. Ya evliyse. Evinde eşi ve çocukları bekliyorsa... Bu düşünceyi hemem aklından sildi. Nedense ilk defa böyle bir düşünce onun canının sıkılmasına neden olmuştu. Genç kadın gözden kaybolunca yerinden kalkarak her zaman oturduğu kafeye doğru yürümeye başladı.

bitmez
Mavigün

20 Ekim 2009 Salı

Eski Mahalle 11. Bölüm

Ebru sabaha karşı ancak uyuyabilmişti. Uyandığında pazar günü olduğu aklına gelince yataktan çıkmadı, yorgundu, canı hiç bir şey yapmak istemiyordu.
Esneyerek arkasına yastığı çekti, Cem aklına geldi. Bu gerçekle yüzleşmesini yapabilecek miydi. Onun için üzülüyordu. Demek ki o her zaman neşeli, kadınları hemen çevresinde toplayan insanın içinde ne fırtınalar kopuyordu, kendine bile anlatamadığı...

Üstündeki pikeye bir tekme vurup kalktı. Pencereyi açarak sabahın taze havasını büyük bir hazla ciğerlerine doldurup gülümsedi.
Kahvaltıyı dışarıda yapmaya karar vermişti, bu pazar havanın bu kadar güzel olması yaradanın bir lütfu gibiydi. Kışın ortasında bir bahar yaşıyordu İstanbul. Bu şehri seviyorum diye düşündü genç kadın. İçindeki bitmek bilmeyen hesaplaşmalardan doğan sıkıntılar alıp götürüyordu bu şehir...
Bu şehirde yaşayıp tekrar tekrar sevdalanmamak mümkün değildi ki.
Denizin kokusunu içimde hissetmek, belki biraz yürümek düşüncelerden kurtulmama yardım edebilir diye düşünerek evinden çıktı. Kısa bir yürüyüşle sahile ulaşmıştı. Çınarın altındaki banka oturup boğazı ve kız kulesini seyre daldı.
"Aşıklar şehri istanbul" diye gülümsedi. Oturduğu bu mahalleyi seviyor ve semtin eski dokusunu gittikçe kaybetmesine de üzülüyordu.

Yanına soluk almakta zorluk çeken birinin oturmasıyla düşüncelerimden sıyrıldı.
Genç birisiydi, kıyafetleri sabahın bu saati için oldukça şıktı. Evinden sabah sporu için çıkmadığı belliydi. Çok yorgun ve hasta bir hali vardı. Sanırım çok yürümüştü, göğsü inip inip kalkıyordu. Acaba birisinden ya da polisten mi kaçıyordu? Belki de sarası vardı. Elindeki yarısı dolu su şişesini kendisine uzatarak;

-"İyi misiniz? Biraz su için, iyi gelir."

Genç adam başını çevirince Ebru'yla göz göze geldi, şaşkın bir hali vardı. Ebru adamın bakışlarından ürkerek kalkıp uzaklaşmak istese de kendisine engel oldu.
Adam teşekkür ederek suyu aldı, yavaşça içerken Ebrunun aklına pencereden baktığında bankta oturup denizi seyreden adam geldi. Acaba bu o adam mıydı?
Adam tekrar teşekkür ederek boşalan şişeyi iade etti;

-"İyi misiniz, yardıma ihtiyacınız var mı? İsterseniz az ilerideki hastaneye götürebilirim."
-"Çok teşekkür ederim, iyiyim, sağolun"

Bitmez...
Mavigün

19 Ekim 2009 Pazartesi

Eski Mahalle 10. Bölüm

Ekrem, Cem'in muayenehanesinden çıktığından beri kendini görememişti.
Ertesi gün, randevusuna saatler kala iş yerinde bayılmış, gözlerini hastanede açmıştı.
Kendisine gelir gelmez, doktorların kalması için ısrarına rağmen taburcu olmuş, doğruca dergiye dönmüştü...
Gece gündüz uğraşarak yeni bir kadın dergisi çıkarmaya çalışıyorlardı. Krizlerin gelmemesi için sakinleştirici kullanmaya başlamıştı. Her şey bu derginin bir an önce vücuda gelmesine endekslenmişti...
35 yaşına kadar hep hammalığını yaptığı derginin hem de bir kadın dergisinin başına getirilmişti. Hadi bakalım Ekremciğim nur topu bir çocuğun oldu demişti patron işi veririken. Bu sebepten tedavisini aksatıyor, yaşadığı krizleri önemsemiyordu... Yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmişti, yarın derginin ilk sayısı çıkacaktı. Günler sonra eve gidip dinlenmek için ofisinden çıktığında serin bir pazar sabahı karşıladı kendisini... Taksiye binip evine giderken elini cebine attı, hay aksi diye söylendi, krize karşı kullandığı ilaç bitmişti, nöbetçi eczane aramaya da üşendi, arkasına yaslanarak gözlerini kapattı...

bitmez

mavigün

18 Ekim 2009 Pazar

Eski Mahalle 9


Bir ay sonra


Cem'in tüm çabalarına karşı Ekrem'i bulamaması gittikçe sinirlerini bozuyordu. Bu durumu Ebru'ya anlatmadığı için onunla görüşmelerini de oldukça azaltmıştı. Bunun ilişkilerine zarar verdiğini anlıyor, fakat bu durumu düzeltme adına bir şey yapmıyodu. Ona aşık olmak... Hep istemişti ama işte yapamıyordu, bu kadar çabaya ve uyuma rağmen olmuyordu yürümüyordu... Tüm kabahatin kendisinde olduğunu biliyordu, kendini kandırdığı gibi Ebru'yu daha ne kadar kandırabilirdi ki? Gerçi kendisini de kandıramaz olmuştu... Ekrem'i unuttum dediği anda karşısında bulmasıyla duyguları allak bullak olmuştu...

O gece herşey güzel başlamıştı, Ebru'yla yemeğe çıkmış, eğlenmiş, hatta herşeyin eskisi gibi olduğuna kendimi inandırmış gibiydim. Benim bu havam Ebru'ya da geçmişti.
Geç vakit güle oynaya evimize gittik . Bilemezdim ki bu gecenin sabahında herşeyin biteceğini...

O gecede her zamanki gibi sevişmiştik, sonrasında bana sarılarak mutlu mesut uyuyacakken ebru bana dönerek;

-"Sorun ben miyim? dedi. "Benimle mi olmuyor, yoksa tüm kadınlarlamı, Cem bilmek istiyorum sen benden mi hoşlanmıyorsun yoksa kadınlardan mı?.."

Sözlüye hazırlıksız yakalanan bir öğrenci gibi kekeleyerek;

-" Yok canım, ne oldu ki, belki bu gün... Yani anlarsın, bu günlerde yorgunum çok..."

Aslında Ebru'yu kandırmaya çalışmak en büyük hataydı.
Ebru her zamankinden daha sakin bir şekilde bana döndü;

-"Cem lütfen, sen de biliyorsun ilşkimizde duygusallık hiç olmadı. Ne zaman benimle sevişsen, çok uzaklarda başkalarıylasın ama bu gece gözlerinde acıyı gördüm, benimle sevişmiyor işkence çekiyor gibiydin.

-" Abartıyorsun Ebru, canım inan ki...

-"Bu ilişkiyi daha fazla yürütemiyecem, yürütürüm sanmıştım, güzel arkadaşlığımız için, birbirimizle uyumumuz için herşeye katlanırım sanmıştım ama olmuyor Cem, olmuyor... Tamam aşık olmadığımızı biliyordum ama...
Bu durumla baş edecek kadar da seni sevmiyorum.
Lütfen bu gece buradaki son gecen olsun..." diyerek odadan çıkmıştı.

Ben ise susuyordum, söyleyecek sözlerim tükenmişti artık.
Ebru'nun farkettiği gerçeği ben yıllardır kendime itiraf edememiştim. Ebrunun duymak istediklerini ona söyleyemezdim... Gitmek için sabahı beklemeye gerek yoktu, dolaptaki bir kaç parça eşyamı alarak evden ayrıldım...
Ebru nun hayatından çıkmıştım.
Kendi hayatımdan nasıl çıkacaktım...


Ebru kapının kapanmasıyla gücünün tükendiğini hissetti. Cem'in arkadaşlığını daima özleyeceğini biliyordu. Başını yastığa gömerek hıçkırıklarla uykuya daldı...

Cem arabasını deniz kenarında durdurdu. Dışarı çıkarak serin havayı ciğerlerine çekti. En sonunda kendini kandırmaca bitmişti, deniz bitmişti. Ebru ile bir ilişki düşlemesi belkide en büyük hatası olmuştu. Kendini kandırdığı gibi karşısındaki kadını da kandıracağını sanmıştı. Kendini budala gibi hissediyordu. İçindeki boşluk büyüyor, gittikçe kendinden uzaklaşıyordu. Ekrem'i bulduğu an tüm gerçeği ona anlatacaktı. Bu zamana kadar içinde besleyip büyüttüğü tüm duyguları Ekrem'e anlatması gerekiyordu. Bunu yapmazsa mesleğini bile yürütemiyeceğini anlamıştı...


bitmez...

Mavigün

16 Ekim 2009 Cuma

Eski Mahalle 8. Bölüm

Onunla ilk karşılaşması okul kampusündeki ilan tahtasına aynı ilanı asarken olmuştu. "Ev arkadaşı aranıyor" ikimiz de birbirimizi tanımıyorduk ama şartlar gereği cankurtaran simidine sarılır gibi birbirimize sarılmıştık.

Ekrem çok sakin, sessiz ve içine kapanık biriydi. O basın yayında ben tıp fakültesinde okuyordum. Onun sessizliğinden olacak, hep kendimi ondan büyük, onun koruyucusu olarak görmeye başlamıştım. Annesini ve babasını trafik kazasında 14 yaşında kaybetmiş, onu amcası büyütmüştü. Bazen bu hem öksüz hem yetimliğine, onun bu içine kapanık hallerine çok üzülürdüm. Ekrem'le annemlere gittiğimizde annemin bana sarılmasını ve bana oğlum demesini bu yüzden yasaklamıştım. Ekrem'e düşkünlüğüm tüm arkadaşlarımla aramı açmıştı. Kendimi onu korumaya adamıştım bir bakıma. İşte sevgilime gideceğim anda bile durmuş onun anlattığı bankta ne bulmayı umuyorsam burdaydım işte.
Cem ayağa kaltı. Başını yukarıya kaldırdığında Ebru'nun evinin bu bankı gördüğünü Ebru'nun da camda durduğunu gördü. Bu durumdan çıkıp eski sorunsuz günlerine dönmeliydi. Ebru nun evinin kapısına geldiğinde, toparlanması gerektiğini biliyordu ona yardım edecek tek insan da Ebru idi.

Onu hastane açılışında görünce ona aşık olabileceğimi sanmıştım. Bunu ne kadar istediğimi tanrım biliyordu. Bence o da aynı şeyleri istemişti, aslında hayal kırıklıklarımızı bastırarak, güzel bir arkadaşlıkla birbirmize dayanarak hayata tutunmaya çalıştığımızın ikimiz de farkındaydık.

Zili bastı, kapıyı açan Ebru'nun ona hiç bir şey sormaması Cem'in işine gelmişti. Birbirleriyle konuşmadan oturup televizyon izleyip, geç vakit birbirlerine sarılarak uyudular...


Cem, ertesi gün Ekrem'i boşuna bekledi. Randevu saati geçince Zühal'e seslendi;
-"Ekrem aradı mı?"
-"Hayır efendim, randevu saati geçti, sonraki hastayı alayım mı?"
-"Biraz daha bekleyelim, adresi telefonu var mı kayıtlarında"
-"Yok efendim..."

Ah Ekrem, neden vazgeçtin ki. İçi sıkıldı, Ekremi' hem görüp hem kaybetmek zaten yeterince ağır geliyordu. Bir de şimdi kendisine ihtiyacı varken bulamamak...
Keşke dedi, keşke dün herşeyi anlatmasına izin verseydim. Ekrem'in izini kaybettikten sonra uzunca bir süre ona iyi davranmadım mı diye düşündü, neden gelmemişti...
Kaç kez hastalarının randevularını iptal ederek Üsküdar'a geçmiş, o banka oturarak Ekrem'in gelmesini beklemişti.

devamı var

mavigün

Eski Mahalle 7. Bölüm


Bu zamana kadar hiç buradan bakmamıştı, kendini anlatmak ona en zor gelen şeydi. Çocukluğundan beri kendini ifade etmekte güçlük çektiği, belki de sırf kendinden kaçmak için pisikiyatrlığı seçtiğini düşündü...
Herkesin içinde bir havuzu olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu, hiç dolmayan bir havuz...
Ne komik, hayat boş bir havuz gibiydi, bir türlü dolduramıyorduk...
Yaşam sürekli akan bir su olsa bile, ne kadar akacağı meçhul kalıyordu.
Cem oturduğu koltuktan muayenehanesine bir baktı.
Burayı ilk açtığı günlere gitti, gençliğin heyecanıyla don kişotluya soyunan bir psikiyatr... Breh breh breh, karşımda nasıl bir ayna varmış ki kendimi herkesin sorununu çözmeye muktedir biri gibi görmüşüm. Kendi içindeki korkaklığı, kendine bile anlatamadığı, kendisiyle barışık olmayan bir doktorun, kime ne yardımı olabilirdi ki...

Bütün kabahat Ekrem'deydi. Ne vardı birden çıkıp gelecek. Düzenini kurmuş herşeyi geçmişte bırakmıştı. Nerdeyse evlenecek birini bile bulmuştu. Hayatında bir ilki yaşıyordu. Bir kadınla sekiz aydır birlikteydi. Herşey çok güzel gidiyordu. Evet Ekrem ne vardı gelecek?..

Cem ceketini alıp kendini dışarıya attı, arabasına binince Ebru'yu aradı, evde olduğunu öğrenince ona gitmeğe karar verdi.

Ebrunun oturduğu sokağa girince birden hatırladı. "Hay Allah" dedi, nasıl olurda o kadar buralardan geçtiği halde Ekrem anlatırken aklına gelmemişti. İşte bugün Ekrem'in anlattığı çınar ağacı ve bank tam karşısında duruyordu. Arabadan indi Ekrem'in oturduğu banka oturdu. Etrafına baktı boğazı, kız kulesini seyretti, onu buraya neyin getirebileceğini düşündü. Düşünceleri seneler öncesine kadar gitti.
Ekrem'le tanıştığı ilk güne...

devamı var...

Mavigün

15 Ekim 2009 Perşembe

Eski Mahalle 6. Bölüm


Ebru eve geldiğinde Cem'i düşündü. Cem onu aramasaydı kendisi onu ararmıydı acaba. Cem oldukça yakışıklı, kadınlar tarafından beğenilen, karizmatik bir kişiliğe sahipti, kendisi de bunun farkıda olduğundan çevresini bir gülümsemesiye tüm yaptıklarını unutacak kadınlar sarmıştı... İkisi de birbirlerine aşık değillerdi. Bunu ilk seviştiklerinde anlamıştı... Sevişme bittiğinde onu düşünmediğini ona kaba davrandığını söyleyemezdi ama nedense tüm sevişmelerinde onun hep kendisinden uzaklarda olduğunu hissediyor, kendini kullanılmış gibi hissediyordu...

Cem'in sevişirken bu soğukluğu, onun o arkadaş canlısı herkese yardım eden yapısıyla o kadar zıtlık oluşturuyordu ki... Ebru bu durumu olduğu gibi kabul etmişti. Biraz da kendisinin işine böyle geliyordu. Onun arkadaşlığı o kadar hoşuma gidyordu ki onun kendisiyle sevişirken başkasıyla olması umrunda değildi. Her ikisi de kendi sınırlarıından dışarı çıkmadan bir ilişki yaşıyordu. Kimse birbirinden fazlasını istemiyor, verildiği kadarına razı oluyordu...

Ayaklarının dibinde miyavlayan kedisini kucağına aldı ve pencereden bakarak, çınar ağacının altındaki bank bu gün boş diye düşündü...


Cem saatine baktı, yaklaşık 2 saattir Ekrem anlatıyordu.

-"Ekremcim bu günlük keselim istersen, her şeyi bir güne sığdıramayız."

Ekrem sanki kestiğinde okuduğu yeri kaybeden çocuk gibi birden şaşaladı;

-"Bu kadar mı?" dedi,

-"Yok değil ama bu gün yoruldun, yarın kaçta gelebilirsin? İstersen dışarda bir yerde de buluşabiliriz."

-"Yok ben buraya gelirim."
Ekrem başka bir şey söylemeden hızla yerinden kalktı;
-"Görüşürüz" dedi ve gitti.
Cem arkasından bir şey söyleyememişti.
Ekrem eğer kendisini bulmaya karar vermişse tekrar gelecekti.
Muayenehanesinde tek başına kalan Cem, biraz evvel Ekrem'in kalktığı koltuğa kendi geçti.


devamı var

Mavigün

Eski Mahalle 5. Bölüm


-"Herşey altı ay önce başladı, bir süredir uzun süren yürüyüşler yapıyordum. Bu yürüyüşler pek de masum olmayan bir kriz gibi geliyorlardı. O zaman soluklarım hızlanmış koşmakla yürümek arasındaki şehir turum benim eski mahalleme kadar getiriyordu. Neden yürüdüğümü bile bilmiyorum. Neden burada olduğumu da... Aylardır nerede olursa olayayım nefesim daralıyor kalp atışım hızlanıyor soluksuz kalıyor ve yürümeye başlıyordum. Sanki yürüdükçe soluk alıyor, soluk aldıkça daha çok yürüyordum. Bu krizin ne zaman nasıl geleceği, hangi ruh halimde beni bulacağını hiç bilmiyordum. Keyifle uyandığım sabahlarda, çalışma esnasında en olmadık yerde, bir toplantıya girerken ya da toplantıda buluyordu beni. Birden soluksuz kalıyordum, bulunduğum ortamdan uzaklaşmak, hemen orayı terk ederek yürümek hava almak istiyordum. Ve neden sonra, çocukluğumun geçtiği mahallede bir çınar ağacının altındaki bankta kendimi oturur buluyordum. Aylardır anlamadığım yürüyüşler sonunda aklımın ve ruhumun esir alındığını hissediyor, kendimle mücadele veriyordum..."

Ekrem birden durdu, nerde olduğunu hatırlamak ister gibi Cem'e baktı.
Cem;
-"Nasıl bir mücadele veriyordun ki?"
-"Çalışığım zaman kendime engel olamıyordum, fakat tatil günlerinde kendime bir kelepçe satın almıştım. Nefessiz kalmaya başladığım, bu sebebini bilmediğim krizin geleceğini anladığım anda kendimi yatağa kelepçeliyordum. Bu da çözüm olmadı çünkü anahtarını da cebimde taşıdığımdan, kendimin gardiyanı gene kendim oluyordum."

14 Ekim 2009 Çarşamba

Eski Mahalle 4. Bölüm


İçeri giren Ekrem, neşe içinde masasından kalkıp ona kollarını açan Cem'i görünce hastadan ziyede arkadaşına uğrayan biri gibi kendini rahat hissetmişti.

-"Hoş geldin Ekremciğim, hoş geldin dostum, gel sana bir sarılayım, neler yapıyorsun bakalım?.."
Cem içinden bu coşkusunun abartılı bir hal aldığını sezse de Ekrem'i görmekten mutlu olduğunu saklamayı başaramıyor, onun hasta olarak geldiğini unutmuşa benziyordu.

-"Hoşbulduk" diyen Ekrem'in sesi ve ne yapacağını bilemiyen tavrı Cem'in aklını başına getirdi. Kendisi diğer doktorlar gibi rahat gelinen bir yer olmadığını hastalarından öğrenmişti. Hep bir utanma hep bir kendini suçlama vardı bu gelişlerde.

Cem masasına geçti.
-"Bana geldiğine sevindim" dedi.
-"Başka kimseye gitmek istemedim."
-"Sevindim" dedi, tekrardan Cem.

Cem tekrar kalkıp pencereden dışarı baktı, deminki koşturma biraz olsun azalmış, insanlar dışardan korkarcasına kapalı alanlara bırakmışlardı kendilerini sanki.

-"O zaman bana gelme nedenini sorabilir miyim, neden buradasın? Yani bir hasta olarak."

Ekrem aklındaki kelimeleri sıraya dizer gibi bir kaç dakika öylece durdu, odayı sessizlik almış masanın üzerindeki stres toplarının tepesinde duran saatin tik takları duyuluyordu. Anlatmaya başladığında Cem pencerenin yanından gelip onun karşısına oturmuştu.


DEVAMI VAR

Mavigün

13 Ekim 2009 Salı

Eski Mahalle 3. Bölüm


Cem, eski arkadaşı olan Ekrem'i beklerken, Ebru'yla randevusu aklına geldi.
-"Zühal" diye seslendi. -"Ebru hanımı arayıp gelemeyeceğimi bildirir misin?"

Ayağa kalkarak pencereye doğru yürüdü, camdan dışarı bakarak derin bir iç çekti. Başını çevirerek odanın kapısına baktı, bu tempoda koşuşturmadan sıkılmış yorulmuştu. Koca şehir üstüne yıkılıyordu. Kaçıp gitmeyi düşündü bir an, imkan olsaydı da kimseye görünmeden buharlaşabilseydi.
Gevşettiği kravatını sıkarak, "böylesi daha iyi" dedi böylece tüm sıkıntımı kravata yükleyebilirim. Gülümsedi, kendini kandırmak bu mesleğin kendisine öğrettiklerindendi. Kendinden kaçmak... Tüm hastalarına "kendinizle yüzleşmekten korkmayın" derken... İki yüzlülüğün kitabını yazarsın sen oğlum dedi...

Ekrem Semerci...
Bir zamanlar hayatının en değerli insanı, dışarda onun tarafından kabul edilmeyi bekliyordu...

Güzel sekreter; -" Ekrem bey" dediğinde birden irkildi. Endişeli gözlerle kendisine seslenen kişiyi, yeri, mekanı çözmeye çalışıyor gibiydi.
Deneyimli Sekreter hastasının şokta olduğunu anlamıştı;
-"Ekrem bey, buyrun efendim Cem bey sizi bekliyor."

Ekrem, sekreterin sesiyle kendine geldi, "sırat köprüsü dedikleri yol, bir doktorun kapısına gitmek gibi mi?" diye düşündü. Bir psikiyatra gelmenin zorluğu...
Psikiyatrlığın en büyük zorluğu, hasta olan organın bir filmi olmaması idi. Herşeyin bir tahlili bir röntgen filmi vardı ama "Buyrun sizin ruhunuzun filmi, bir bakın" diyemiyorlardı. Aklın bile olup olmadığı belli oluyordu ama ruhumuzun sağlığını hangi röntgen filmi, hangi tahlil ortaya koyacaktı...
Kapıya geldiğinde hafifçe vurdu.
İçerdeki ses; "Gir" dedi.


Ebru gelen telefona çok şaşmıştı. Demek ki son tehdit işe yaramıştı. Cem artık telefon denen aracın ne işe yaradığını öğrenmişti.
Cem ile sekiz ay önce hastanenin açılışında karşılaşmışlardı. Hastahane yönetimi Cem'le çalışmak istemiş, hastahanenin personel müdiresi olarak ikna görevi bana düşmüştü. Onun hiç bir zaman bir hastaneye bağlı çalışmayacağını sonradan anlayacaktım. Sanırım o da bu yüzden bütün ilgisini bana yöneltmişti. Ertesi gün beni aradığında, çalışmayı kabul ettiğini sanmakla aldandığımı anlamıştım.
Fakat onun yapmış olduğu yemek davetini ise reddetmemiştim...

mavigün

devamı var

12 Ekim 2009 Pazartesi

Eski Mahalle 2. Bölüm


Cem kravatını gevşettiği sırada kapıdan mahcup bir şekilde kendine gülümseyen sekreterine baktı.
-"Cem bey bir hastanız var."
-"Zühal hanım çok yorgunum, başka hasta almamanızı söylemiştim sanırım."
-"Özür dilerim efendim, işinizin olduğunu söyledim, ancak arkadaşınız olduğunu söyleyince görmek isteyeceğinizi düşündüm."
Cem merakla;
-"Adı ne? Al hemen içeri"
-" Ekrem efendim, Ekrem Semerci."


Ekrem kendisindeki değişimi çözmeye çalışmış bir türlü başarılı olamamıştı. Bunun gerilere itelediği bir şey olmasından şüphe duyuyordu. Bu yüzden Cem'e gelmeyi kendine kabul ettirebilmesi 6 ayını almıştı. Altı aydır aynı kafede soluklanıyordu. Garsonlarla ve simitçi çocukla ahbap olmuştu...



Ebru saatine baktı, gene geç gelecek anlaşılan diye düşündü. Artık buluşacakları yere gidip onu beklemekten sıkılmaya başlamış, defalarca bir defa daha gecikirse beklemiyeceğine dair kendine söz verse de ha geldi ha gelecek, beş dakika daha diye diye bekleyişi saatleri buluyordu. Beyefendi koşa koşa cafenin kapısından girdiğinde bahanesi her zaman hazırdı, tam kapıdan çıkarken bir hastası gelmiş olurdu. Konu geç gelmesi değil bu bekletmeyi sevmesiydi. Bazen Ebru'nun bir işi olur, Cem geldiğinde en azından bir not bulurdu.

mavigün

devamı var

11 Ekim 2009 Pazar

Eski Mahalle 1. Bölüm


''Aşk ve ölüm arasındaki tek benzerlik her ikisininde insanın karşısına ne zaman çıkacağının bilinmemesindedir.''

Hızlı hızlı nefes almaktaydı bir adım daha atacak hali kalmamıştı. 30 unu çoktan devirmiş olmalıydı. Büyük çınar ağacının altındaki, Üsküdar Belediyesi yazan banka oturarak uzun bir süre kız kulesini seyretti... Neden sonra arkasına yaslandı; “ne kadar dinlenmeye ihtiyacım var” diye düşündü. Her geçen gün kendisinden korkar olmuştu. Etrafına baktı, hayat kendisiyle ilgilenmeden akıp gitmekteydi. Sanki kendisi bu hayatın içinde değildi de yanıbaşında devam etmekteydi. Kalkıp bir adım atsa, hayat onu elinden tutup içine çekecekmiş gibi gelmişti kendisine. Sıkıca banka tuttundu. İçi ürperdi. Elini saçlarına götürerek bir tel saç çekti, canı yanınca kendi kendisine gülümsedi, demek ki ölmemişti... "Çıkmayan candan ümit kesilmezmiş" kendisi de böyle bir can mıydı acaba?..
Yavaşça banktan kalktı biraz yürüdükten sonra ilerdeki bir kafeye girdi, boğazı kurumuştu. Bir çay ve su söyleyerek oturdu. Garson bir iki dakika sonra istediklerini getirdi. Önce bir solukta suyu içmeye başladı, soğuktu, her bir damlası hayata ve bu kargaşaya doğru onu itiyor ve koptuğu zamana tekrar bağlıyor gibiydi. Suyu bitirdikten sonra derin bir oooh çekti. Kendine gelmişti. Çayına bir tek kesme şeker atıp karıştırmaya başladı. "Akşam simidi" diye bağıran çocuktan bir simit aldı. Acıkmıştı...


**************

devamı var

Mavigün