enver ercan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
enver ercan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2012 Cuma

Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman



1.
o gün sait faik’indi pera
kimbilir hangi öyküsündendi
o insan kalabalığı
yüzünü seçiyordum yalnızca
aklımda bir asansör yalnızlığı
gümüş astarlı bir sözcük vardı dilinde
hiç kullanılmamış
tadı hala dudaklarımda
2.
adımlarımıza uyardı bütün sokaklar
evler kenara çekilirdi
birden yağmur...
düşerdi peşimize
serin odalarda harfleri
aşk ederdik birlikte

3.
yıldızları havuza bakan
bir bahçenin
çözülmüştüm büyüsüyle
o suya eğiliyordu
bir kuğu beliriyordu

kuğu mu benziyordu gelinciğe
yoksa gelincik miydi kuğu

aklıma bile gelmiyordu bu soru
sözcüklerin sessizliğe çekildiği
o çocuksu ikindide
zaman
geçtiği her şeyi öpüyordu
4.
Ne zaman kapıdan girse
kamaşırdı sözcükler
canımı tazelerdi sesi
içimde bir yalnızlık telaşı
çözülürdü ellerim
zamana uzanınca
gölgesi

usulca ayartırdık işte
düzenli bir güz vaktini

5.
başağın burcundaydı dünya
o da öyle
derin bir geceye terledik
yaprak serinliğinde

bir güvercindi
kanadı
sözcükler yırtılırken
en sessiz harflerinde

çapaksız bir sabaha uyandık
başağın ikiz adı silinmişti teninde


6.
aşknişan bir ânı
özenle karşıladı sirkeci garı
birkaç tren daha geldi
insanlar zaten oradaydı

bir kalemim vardı verecek
onunsa bir şiir oldu armağanı

üç harfli bir sözcük gibiydi yüzü
gülüşü manzara
bir harf daha takınsa
hece’lerdi adımı:
ellerimi avuçlarında
yıllarca tutmaya hazırla
şarkılıydım o gece
sigaram keyifle tüttü
düşlerimin arasında

7.
parmak izlerimiz
yakışınca yan yana
baktım
bembeyaz bir gelincikti
yanımda
cennete gitmeden de
şansa inandım
iyi kalpli bir sözcük gibi
yazılınca adıma

8.
rüzgârın anılarını dinledik birlikte
usulca dolaşırken bütün geceyi
tek bir yıldıza basmadık ama
denizde yansıyıp durdu
gözlerindeki dalga deseni
eğilip sözcükleriyle öptük
bal zamanı bu mu anne diyen bir çocuğu

ay dalından düşerken
zambaklar gibiydi yüzünde uyku
ama hâlâ bayramını koruyordu sesi

gecelerden pazartesi
ayların en
ağustosu

9.
acıyan bir şey vardı aramızda
bütün sözcükler ağır yaralı
kırgın bir yaprağa gül arardık da
tenimizde güz dalgınlığı

imlâsını bilirdik de bilmesine
yine de yanlış hecelerdik hayatı

10.
birbirimizi suçladık bir gün
affetmek için kendimizi
gece gelip sildi usulca
ağzımızdan sızan sözcükleri*

Nasıl da kalabalıkmışız
biz böyle iletişip durdukça
bu yalnızlığa zaten zor sığarmışız

arada mı kalmıştık, araya giren mi vardı
biz öyle olsun istemezdik ama
bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıdı

11.
aslolan sözcüklerdir
tabii
gerisi elbette gevezelik
hadi okuluna yazdır beni
bugün harfleri sen dağıt
dilin gurbetindeyiz nasıl olsa
söze tutsak
hangi tümceye başlasak
çıt!..

12.
susardım duysun diye sesimi
o sözcüklerini bende bilerdi
hem de seve seve
seve seve katlanırdım ben de:
sözcüklere kadar yolum var, demek
peki

13.
bir yüzük verdi bana
hoşçakal sözcüğünden
yakarken ardındaki bütün harfleri
anlatmak uzun
kimbilir kaç yıl sürer daha
bende o gün

14.
kendime baktım da camda
aşk artık yüzümde
tek kat boya
en sevdiğim pencerem yitti
onunla birlikte
cumartesiler,pazarlar, sokaklar yitti
bense günlerdir
yerini yadırgayan bir sözcük gibi

kabzası parıldayan şu yalnızlığa
iki kurşun sıksam
iyi gelecek sanki

15.
koltuğunun yerini değiştirdim dün
yüzün beliriyordu camda
dudaklarından geçen güvercin
tozunu alıyordu sözcüklerin
sen ağzını açmıyordun ama

hadi çevir telefonu
bari dostluğunla oyala

16.
bu akşam da gülümsüyorsun fotoğrafta
gözlerinde taraf tutan bir sevgi
yüzün bana ayarlı
rüzgâr almayan bir sabahtı
ama kokun hâlâ odamda

hem içindeydim o anın
hem de dışında
sen yalnızca şaşırtmıştın
tutan bendim zamanı

17.
susmak da incitir sözcükleri
telefonlar kapanırken sessizce
dar kapımdın sen benim
yalnızca mektupların geçtiği
adresin sır tutmadan önce

hadi artık hadi
bir de benim sesimi dene

18.
artık ben kuruyorum gün doğumuna
başucunda bıraktığın saati
dalıp gidiyor sözcükler

sonra
yelkovan kuşlarını uçuruyor
yokluğunu öpüyorum yastığındaki

bilmem uyanıyor musun

19.
yağmur geceyi sağıyor hâlâ
balığım az önce öldü
alıngan bir karanlık tuttu elimden
bir türlü değiştiremedim ampulü

bu gece sözcüklere ilişmem artık

20.
yalnızca kitaplarını okuyorum nicedir
dokunmak için ellerine
altını çizdiğin satırlarda

sonra gözlüklerim buğulanıyor
hiçbir sözcük harflerini
tutamıyor bir arada

21.
yüreğim kabarmış yalnızca
heyecan yapmışım biraz
haber alacakmışım
kuş ağzında
birden susuverdi
anladım
seni arıyor ama
fincanın aklından bile geçmedi
oysa kartlar her şeyi biliyor:
kılıç kraliçesi
kınkanat sözcüklerin
adına vuran sesi
kupaların kralı
aşkın en keskin yeri

22.
bu sabah resmini kaldırdım raftan
günlerdir kaçırıyordu benden gözlerini

dargın beyaz
takvimlerden önce biten yaz
yalnızca
mutluluğa varsın
ha

23.
yaz bitti
ona özenen sonbahar da
senin alnında biriksin güneş
kış bana yeter
belki bir gün
yalnızlık
geldiğin yoldan gider
diyordum ki
sözcükler de dağıldı
bak
dikkatim gibi
‘ a s n
k o
ş s
u z
a
e
d
k
r’
b t e
i

(Aşk sonsuza dek biter)

24.
eylülle yaralı bir akşam üstü
tükürüp kurtuldu
beni
hangi harfi denesem
dilim acıdı
avucumda sözcük ölüleri
yüzüğümün izi kaldı benimle
yüzümü usulca yağmura dönüp
özenle silindim
nefretinden de

25.
avucundan havalanan
öpücük vardı ya
dudağıma değdiğinde kanadı
o günden beri mendil gibi kullandım
bütün sözcükleri

ama artık öylesine unutsan ki
diyorum
ben bile bir daha
hatırlayamasam seni


Enver Ercan