Cemal Süreya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cemal Süreya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2018 Pazar

ÜLKE

Saat Çini vurdu birden: pirinççç 
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan 
Kasketimi eğip üstüne acılarımın 
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın 
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin 
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. 
Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman 
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin 
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa 

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın 
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan 
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın 
Kardeşim olan gözlerini unutamadım 
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını 
Dostum olan ellerini unutamadım 
Karım olan karnını ve önlerini 
Orospum olan yanlarını ve arkalarını 
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını 
Nasıl unuturum hiç unutamadım 
Kibrit çak masmavi yanardı sesin 
Ormanlara ormanlara yüzünün sesi 
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma 
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın 
Soluğu kesen ağulayan ormanlarında 
Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı 
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında 
Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e 
Ordan da daha büyük sulara 

Geceyse ay hemen tazeler minareleri 
Kur'an sayfaları satılan sokaklardan 
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar 
Ölüm uçar çocuk yüzlere 
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim 
Damağımda dilinin yosunlu tadı 
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine 
Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını 
Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini 
Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi 

Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı 
O başakta o Konya'da seni ararım 
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi 
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız 
Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i 
Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini 
Antalya'nın denizini o denizin dibini 
Beş türlü yengeç yaşıyan sularında 
Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara 
Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında 
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını 
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya 
Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi 
Bir günler şölenlerle egemen ülkende 
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor 
N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya 
Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme 
Çık gel bir kez daha çıkıntılardan 
Çık gel bir kez daha bozguna uğrat

Cemal Süreya

22 Mayıs 2016 Pazar

SEVGİLİM BİR GÜNÜN



Sevgilim, bir günün ortası şimdi 
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık, 
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde 
Uzat bana uzat ellerini 
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar 
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu, 
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor 
Ben seni düşünüyorum seni 
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi 
Kalbim diyorum kalbim 
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi 
Aşkı anılar besliyor düşler kadar 
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır 
Sevgi eskidikçe sevgi. 
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz 
Çoluğumuz çocuğumuz 
Binalar yan yana yükselip gidiyor 
Vapurların ağzı köpük içinde 
Uzaklarda ne kapılar açılıyor 
Trenin biri bir istasyona varıyor 
Ordan çıkıyor biri. 
Her şey biliyor her şey 
Sen biliyor musun bakalım 
Seni nice sevdiğimi? 
Üstüne titrediğimi? 
Geldiğimi? 
Gittiğimi 
Hadi! 

Cemal Süreya

9 Ocak 2016 Cumartesi

Saat Beş

İstanbul’da elimi kaldırdım
Biraz içkiliydim, biraz sevdalı, biraz da minareli
Geleni geçeni durdurdum
Bakın dedim bakın gökyüzü nasıl eskimemiş
Bir de şu martılara bakın nasıl alıngan martılar
İstanbul’da en ince minarede
Beş tane gözüm vardı mavi
İstanbul’da gözümün birini söndürdüm
Balıkların yarısı yok oldu gitti
Hiçbir balığın kuyruğu yok kör oldum
Ben bir zamanlar yelpazeli kadınlar görürdüm
Evlerinde kocalarında uykularında
Yarı yarıya saç yarı yarıya dudak
Nasıl sıcak olurlardı düşünürdüm
İstanbul’da Divanyolu’nda denizin orda
Bütün milleti başıma topladım
Herkes birşeyler söyledi kendine göre
Bir kadın döktüre döktüre susuyordu
Yaklaştım yanına elini tuttum.
Bak dedim martılar ne kadar alıngan
İşte tam bu sırada saat beşi vurdu

Cemal Süreya

14 Mart 2015 Cumartesi

ELMA


Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun 
Elma da elma ha Allahlık 
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı 
Kuşlar uçuyor üstünde 
Gökyüzü var üstünde 
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun 
Bir duvarın üstünde 
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı 
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak 
İstanbul'da bir duvar 

Ben de çıplağım ama elma yemiyorum 
Benim öyle elmalara karnım tok 
Ben öyle elmaları çok gördüm ohooo 
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları 
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü 
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum 
Bir kilisenin üstünde 
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara 
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak 
Duvarda bir kilise 

İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise 
Sen çırılçıplak elma yiyorsun 
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun 
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun 
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz 
Bir yanda Sirkeci'nin tren dolu kadınları 
Adettir sadece ağızlarını öptürürler 
Ayaküstü işlerini görmek yerine 

Adımın bir harfini atıyorum


Cemal Süreya

6 Şubat 2015 Cuma

Roman Okudum Seni Düşündüm


Bende tarçın sende ıhlamur kokusu 
Yürürüz başkentin sokaklarında 

Bir nehir şu tutuk konuşan cumartesi 
Üstünde iki yonga: Çarşamba, bir de cuma 

Ayrılık lafları etme sevgilim 
Önümüz Temmuz önümüz Ağustos nasıl olsa 

Kolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz 
Sonra ayrılıyoruz korkuyoruz da 

Kimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da 
Kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapa 

İşimiz mi yok, şu Akay'a sapalım istersen 
İstersen garson girelim ilkyazın gazinosuna 

Börekçi! diye bağır istersen şurda 
Kısmet çıkar -sanırım- Emek'te oturan kıza 

Abiler! Abiler! diye bir şey satayım ben 
Mendilim kalmamış kağıt peçete yok mu çantanda? 

Üç peseta gibi bir paraya dondurma yemiştim 
Madrid'te yemiştim, ve çatılardan kanguru akıyordu 
Londra'da 

Seversin mi beni, doğru söyle ama? - Sigara? 
Ne eflatun etin var, yanarca mı yanarca 

İnan Selimiye'nin minareleri gibisin 


Cemal Süreya


9 Ocak 2015 Cuma

Vakit Var Daha


Elif Lam Mim. Yirmi üç haziran dokuz yüz altmış yedi 
Bulanık atmosferin içinde gözlerim sımsıcak; 
Yel değirmeni’nden denize sarpa sararak inen bir sokakta. 
Vakit tamamdır diyorum. Ve sokağın sesi 
Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Bir kilise tadı taşıyor Dolmabahçe camiinin pencereleri 
Uzaktan bakmak şartıyla ve aydınlık oluşunu saymazsak; 
Ve denizin gişesinde oturan kısa boylu saat kulesi 
Yakasının içine kaydırmış hafifçe basınç-ölçerini 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Mermerin memelerinden hafifçe hafifçe damlıyor mavi 
İlk mavi, doğru mavi, çayır çimen bilgisi 
Cücükleniyor orda hemen ılık menekşesi Şems’in 
Çalgıcısını da yanında gezdirirdi Konya’da Şems ki 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Bir koku gibi dururdu parmağı yüzüğünün içinde 
Gerindikçe bütün Doğuya yayardı bedenini, 
Sağlığından çerçeveler yaratır Kelime Hatun 
Uzun uzun duyardı gözlerine çekilmiş mili 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Evlerden çadırlardan toplananlar bini buldukça 
Padişahın önünde törenle uçuruldu kelleleri. 
Geceyi bir dert gibi geride bırakan Yahudiye 
Gündüz de tırnaklı hayvanların eti haram edildi 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Genç Osman annesinin rahmini çekip üstüne 
Adı burgaçlara yazılsın diye bekledi. 
Ve Sinan düdenlerde olsun diye ölümü 
Kurduğu her yapının temelini suya indirdi 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Düşmanına ilerlerken tuhafça gülerdi 
Köroğlu’nun sırtında üst üste dokuz dombay derisi. 
Ve kaçarken yılan sokmuş orman perisi 
Gözleriyle izlerdi sessizce erkeğini 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Deve, devenin üstünde tabut, biri çekiyor deveyi 
Üçü de Ali: deve, deveyi çeken ve tabutun içindeki, 
Çılgın gibi koşuyorum köylerden şehirlere 
Başını kayalara vura vura ilerleyen bir insan seli 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Hafif kanlı Chevrolet’ler, hırslı Pontiac’lar, kıranta Buick’ler 
Gürültüyle akıp gidiyor General Motors’un enikleri; 
Ve ağır kıçlı, geniş çeneli, soluklu arabaları Ford’un; 
Ve ağaçlar görüyor, gözlüklü, iri kıyım Chrysler ailesini 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha 

Sokak lambaları yerebatanlar yük kamyonları 
Almadan edemeyeceğimiz bir selam gibi 
Sırtlar arkalar talvekler duldalar öte yüzler 
Ve kuyuya sarkıtılmış bir testinin dibi 

Diyor ki değil daha 
Vakit var daha



Cemal Süreya
Fotoğraf; E. Halefoğlu

28 Kasım 2014 Cuma

Kurt




Köpek, diliyle içer suyu 
Kurt, soluğuyla 

Yüreğinin kokusunu taşır 
Boynundaki kutup çiçeği 
Öfkeli değil lacivert 
Yırtıcı değil sıcak. 
Kurt: büyük karbonun sesi 
Karanlıktan çağlayarak 
Atardamarıyla koşar, 
Ulur gözlerinin arasıyla. 

Kıt karınlı, iki mevsimli 
Yazları kızıl kışları ak 
Bir şimdiki zaman içinde 
Belleğini örttükçe tipi 
Unutuşun gri tipisi 
Yorgun atların tarazlı tipisi 
Ay tutulur gözlerinde 
Kaçar ufuk 
Bulanır gezegen. 

Erzurum'da Horasan'da 
Bütün kuzey yarıkürede 
Çağlar boyunca kurt 
Yekpare bir kemik halinde 
Tek bir kurtta yaşadı 
Sonra papağanlar geldi 
Gözlüklü yılan Hint'ten geldi 
Maymunlar Madagaskar'dan 
Ornitorenk Avustralya'dan 
Denizler büyüdü 
Gece azaldı. 

Kurt, soluğuyla içer suyu 
Köpek, diliyle 

Köpek: ılık profesyoneli 
İpeğin, camın, korunun 
Eti havayla dolu 
Burnunda sinir, kıçında peri 
Bakkal, tefeci, orospu 
Hayvan hikayesi düzenlerin 
Ve tanrının koyunlarını 
Güden çobanın dostu 

Ödleriyle öten kuşlar gibi 
Havlaya havlaya kirlenir 
Düşen kulaklarıyla birlikte 
Buruşur sevinci 
Ama diktiler mi kurdun karşısına 
Ağzı cehennemleşir. 

Kurt altı yavru doğurur 
Köpek olur bunlardan biri


Cemal Süreya

1 Kasım 2014 Cumartesi

4 Mevsim


Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi

Yaz mezarına gömsünler sizi
İlk kezmiş gibi buluştunuzdu
Son kezmiş gibi seviştinizdi
Yaz mezarına gömsünler sizi

Güz mezarına gömsünler sizi
Salkımlar gibi buluştunuzu
Ağular gibi seviştinizdi
Güz mezarına gömsünler sizi

Kış mezarına gömsünler sizi
Sokaklar gibi buluştunuzdu
Çarşılar gibi seviştinizdi
Kış mezarına gömsünler sizi.
 

Cemal Süreya

9 Ocak 2013 Çarşamba

BALZAMİN



Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
İş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili

Cemal Süreya

6 Ocak 2013 Pazar

GÜZELLEME



Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

Cemal SÜREYA
(Üvercinka)

28 Kasım 2012 Çarşamba

Yazmam Daha Aşk Şiiri


Oydu bir bakışta  tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu

Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu

En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan

1957
Cemal Süreya

6 Mart 2011 Pazar

Kısa Türkiye Tarihi


I

Şelaleye
Düşmüştür zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.

II

Üç anayasa
ortasında büyüdün;

Biri akasya
Biri gül
Biri zakkum.

III

Türkiye'nin adı,
Soyadı yasasından beri
Atatürk adından
Soyutlanamadı;

1930'lu yıllarda
Etitürkiye;

1940'lı yıllarda
Atetürkiye;

1950'li yıllarda
Uditürkiye;

1960'lı yıllarda
Ötetürkiye;

1970'li yıllarda
Atatürkiye;

1980'li yıllarda
Aditürkiye;

Mavi yolculuklar var bir de
O yunanı o güzel yolculukarda,
Hemen her zaman:
Adatürkiye

IV

O yıllarda ülkemizde
Çeşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:

İkincisi Türkçe.

V

Kahvede subay yok,
Bu nasıl iştir...


Cemal Süreya

3 Haziran 2010 Perşembe

Bir Çiçek


Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...


Cemal Süreya

28 Mayıs 2010 Cuma

KANTO


Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
-Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
-Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beyko’un yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
-Garson şarap getir
Garsonun hali harap

“CEMAL SÜREYA”

26 Mayıs 2010 Çarşamba

ADAM


Adam şapkasına rastladı sokakta
Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı

Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.

Cemal Süreyya

22 Nisan 2010 Perşembe

Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm


Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını
Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu
Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar...

Cemal SÜREYA
(1955)

5 Ocak 2009 Pazartesi

iki...


iki şey: aşk ve şiir
bunlar kuşkuyla çiftleşir
bir şey eksiktir sanki
ve vakit vardır daha,
ikircikler içinde
sallamaz Eflatun'u
çünkü pazarlık
biraz bilgi işidir,
çığlık çünkü
avurtlarından değil
iliklerinden kopar
öksüz çocukların,
Ferazdak'ın savunması gibi
şeytansı, cesur,
silmeye çalışma yavrum,
iki şey: aşk ve şiir
mutsuzlukla beslenir biri
biri ona dönüşür

ikisi de
düzeltilmez
gelişir...

Cemal Süreya

11 Aralık 2008 Perşembe

Trio


FOTOĞRAF

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Cemal Süreya

8 Aralık 2008 Pazartesi

GÜL


Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tren oluyor biraz
Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene.

Cemal Süreya

26 Kasım 2008 Çarşamba

Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni


Bir Çiçek

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yalnışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya