günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2011 Cuma

Sevgili/m Günlük

Merhaba Günlük,

Öhö öhöö öhööö
toz içinde kalmışsın kullanılmaya kullanılmaya
E tabi kankam da kullanmıyor bırakmış seni tozlu raflarda olacağı bu...
Dur senin tozunu silkeleyelim biraz...

Şimdi nasılsın bakalım? Daha iyi görünüyorsun...
Günlük bak baştan anlaşalım ben ne Seval ablam gibi, ne kankam gibi, ne Mavigün gibi
edebi, süslü, noktalama işaretlerine dikkat ederek çok güzel yazamam.
Baştan söyleyeyim ki sonra bana ne biçim yazıyorsun diye şikayet etme :)

Günlük anlayamadığım bir takım şeyler var. Onları yazıp dertleşmek istiyorum seninle.
-Memnuniyetle mi?
Eyvallah sağolasın...
Şimdi günlüğüm anlayamadığım konulardan biri erkek milleti...
-Ah ahh hiç sorma...
-Sende mi günlüğüm?
Bu erkek milleti kızı tavlayana kadar, flört döneminde ya da evliliklerinin ilk yıllarında nasıl romantik oluyorlar...
Güllerle karşılarlar kızları, güzel sözler, romantik mesajlar, ince davranışlar vs...
Sonra ne oluyorsa bunlara belli bir süreleri var galiba, o süre bitince bir bakıyorsun romantik, ince, düşünceli erkek kaybolmuş...
Ne oluyor da durum böyle oluyor sen ne dersin günlüğüm bu işe?
-Ah ahh Eylem'cim, anladım senin yaran derin...

Gelelim başka bir konuya, ne demişler “parayla saadet olmaz”...
Kim demiş?
Asıl parasız saadet olmuyor...
-Bence de...
Bana destek vermene sevindim günlük...

Çift evlenmiş kör kütük aşık olup, çok sevmişler birbirlerini.
-Eee
E’si işte yukarıda bahsettiğim cicim ayları denen kısım geçtikten sonra
Bir de para yoksa bak sen şimdi mutlu çifte...
Erkek, işi yok veya var ama para alamıyor...
Biz ikinciyi ele alalım,
Sabah çıkıyor evden ekmek parası kazanmaya
akşam geliyor. Gelirken düşünüyor adamcağız, kira, elektrik, su, birde çocuk varsa onların masrafları, eve alınacaklar, kart borçları off ki of...
Yeni bir işte bulamıyor parada vermiyorlar...
Geliyor eve, acıkmış,
soruyor.
-Hanım yemekte ne var?
-Ne yemeği eve ekmek parası mı getiriyorsun ki yemek soruyorsun.
Gidiyorsun çalışıyorsun çalışıyorsun paranı da alamıyorsun,
ne diye adamların ağız kokusunu çekiyorsun...
Diye bir sürü feryat figan...
Zehir zıkkım olsun der gibi önüne koyuyor yine de bir kap yemek.
Kadın:
-Komşular çarşıya çıktı ben çıkamadım para yoktu, yeter artık bul iyi bir iş...
Erkek: Öf be kadın yeter artık ben ne yapmaya çalışıyorum... Sizin için didinip duruyorum...
Ve kavga ve gürültü...

Ne oldu mutlu aşka?
Parasız saadet olmadı...
Gördün mü olayı günlük...

Bak birde şu olay var günlükçüğüm...
Geçenlerde, ama bayaa bi geçenlerde, memleketime gittiğim günlerden birinde
üst kat komşumuzdan yüksek sesler, sert konuşmalar geliyor...
En son Mehmet amca(evin babası) aptaall diye bağırıp kapıyı vurdu çıktı evden...
Biz bugüne kadar böyle bir şey duymamıştık kendilerinden, kaç yıllık komşumuz...
Birkaç gün sonra öğrendik ki kızı birini sevmiş...
Kızımız ODTÜ mezunu, iyi derece İngilizce biliyor, işinde de güzel para kazanıyor.
Sevdiği erkek kendi statüsüne göre değilmiş daha düşük maaşlı vs. vs. İşte
Baba hayır diyor, kız olacak diyor.
Baba çık evden git evlen senin gibi kızım yok diyor...
Erkek tarafında da kız istenmeyen gelin...
İki ailede istemiyor ama bunlar yine de evleniyorlar...
Kız annesini teyzesinde falan görüyor eve gelemiyor çünkü...
Baba kızıyla görüşürseniz sizi de affetmem diyor... Yine de gizli saklı annesiyle görüşüyor...
Kendi kurduğu yeni yuvada da haliyle bir sürü sorunu oluyor bu durumda kızcağızın...
Artık geriye dönüşüde yok son pişmanlık fayda etmiyor...
Babası da affetmiyor...
Ne kötü bir durum değil mi günlük?
Bir yerde izlemiştim ya da okumuştum kız biriyle beraber oluyor, evlilik kararı falan alacaklar,
Kız diyor ki olmaz önce aileler birbirini tanısınlar anlaşabilecekler mi bakalım
Onlar anlaştıktan sonra biz haydi haydi anlaşırız...
Bence biraz haklı be günlük...
Ailelerde sorun olunca o yapılan evlilikte sorunlu geçiyor…

Günlükcüm ya, yazdıkça yazmışım günlük değil yıllık gibi olmuş:)
Ne bileyim sevgili günlük bugün bunlar geçti içimden yazdım sende dinledin sağol...
Hadi iyi geceler olsun...

26 Ekim 2010 Salı

sevgili/m günlük

Uzun zaman oldu değil mi?
Neredeyse unutulmuştun/k.
Akşam aldığım bir haberden duyduğum acıyı seninle paylaşma ihtiyacı duydum.
Çok sevdiğim bir yakınım, madde bağımlısıydı. Uzunca bir mücadeleden sonra temizlendiğini sanıyordum/k ki, yenilerek tekrar maddenin pençesine düştüğünü öğrendim...
Şimdi başım ellerimin arasında, nasıl yardımcı olabilirimin hesaplarını yapmaktayım...
Olabilir miyim ne dersin?

26 Haziran 2009 Cuma

Sevgili-m Günlük

G Ü N A Y D I N
Sevgili Günlük
Heey hey...
Özledin mi beni, seni gidi senii.
Ben de özledim valla, en çok da kokunu.
Kağıt kokusu gibisi var mı?
Aslında var, mesela yeni araba kokusu. Alırsın yeni arabayı içine binersin, en güzel parfüm kokusundan daha bi güzel koku karşılar seni. Bir iki ay boyunca da o koku gitmez. Bir ara nasıl müptelası olduysam o kokunun yılda 2-3 kez araba yenilediğimi bilirim.
Sonraa...
Bebek kokusu, bayılırım, çok hoşuma gider, bir ara nasıl da bağımlılık yapmıştı bende. Gerçi yenidoğan ünitesindeki hemşireye bağlayanlar var bu bağımlılığımı ama inanma sen sevgili günlüğüm. Bak Berrak hemşirenin kokusunu hatırlamıyorum bile, ama çocukların kokusu hafızama kazınmış...
Ne Pavlov'u kardeşim...

Nerden daldık bu konuya şimdi, sevgili günlük hiç yardımcı olmuyorsun bugün. Girişte de bir sürü yağ çektim sana, demek boşunaymış.
Şaka yaa hemen asma suratını, aslında bugün yeşilden börtüden kelebekten çorba ve baklavadan bahsedecektim ama ne olduysa yolda fikrim şaştı, kız da güzeldi ama kabul et. Zaten ne varsa slav ırkında var azizim. Boş vakit nelere kadir, özene bezene yaratınca böyle oluyor demek ki. Bizim ırk prototip...

Neyse fincancı katırlarını ürkütmemek gerek, fincancının eli ağır sopayı belimizde kırmasın sonra...

Evet sevgili günlük. Benim acilen toplantıya girmem gerek, sekreter kız telef oldu arada. Hadi kolay gelsin bana...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Sevgili-m Günlük


Sabah sabah benden böyle bir yaklaşım beklemediğin için şaşırdın değil mi?
Eveeet...
Eee günlüğe iç dökmenin zamanı mı olur ki?
Olmaaaz...

Geçenlerde çevremden bir arkadaş, sen gel, pos makinesini kazara yere düşür makineyi kır...
Neyse bankayı aradık bir kaç gün içinde yenisini taktılar, hayırlı olsun deyip gittiler...
Dün akşam, başka bir becerikli arkadaş aynı pos makinesini yere düşür kır, artık nasıl baktıysam yüzüne ardına bile bakmadan özür bile dilemeden vınnn...
akşam bayaa bir uğraşı sonucu aleti çalışır duruma getirdim ama, sağı solu yara bantlarıyla tutturulmuş vaziyette.
Olsun estetik kaygım yok.
En güzel pos makinesi yarışmasına sokacak değilim ya.

Sevgili günlük, sana bir havadis.
Her ne kadar henüz yorum yazamasa da Anka kardeşimizin modelliğini yaptığı bir fotoğraf, FK.da ana sayfaya çıkıp günün fotoğrafı seçilmiş.
Kıskandım mı, sanki biraz kıskandım...
Neyse kendisini kutluyorum, yanıma gelince biraz da bana modellik yapsın bakalım...

Ne diyorduk sevgili günlüğüm,
bu sabah kankamın gazıyla güzel bir kahvaltı yapmak için masaya kuruldum.
Kahvaltı tabağımın fotosunu mu yayımlayayım, hadi yaa ayıp olmaz mı?
Tamam sonra bakarız...
Neyse ben bir iki çatal alıp çekildim, ama masanın etrafındaki arkadaşların bir türlü doyası yok, maşallah yedikçe iştahları açılıyor, bende laptoptan uzakta oflayıp poflarken bu huzursuz halimin sirayet ettiği bir arkadaş sıcacık ve duble çayını üstüme boca etmez mi?
Eder eder, tohumuma para mı saydı ki, bir no name yanar yerine bin no name gelir...
Ben can acısıyla "Ahh yandım" diye bağırınca bu sefer tut soğuk suyu üstüme boca et...
Sırılsıklam olmuş bir halde arkadaşların refakatinde kapı önüne güneşin altına alındım...
Hep beraber çok güldük demek isterdim ama diğer arkadaşlar korktuğu için ben yalnız başıma güldüm.

Sevgili günlüğüm, aylardan beri-belki de yıllardan- silinip temizlenmeyen benim çalışma masamda binbir emekle yetiştirdiğim mikroplar, virüsler, akarlar, antitartarlar bilumum neler boğularak öldüler...
Yüzmeyi bilen, bu yüzden kurtulduğunu zannederek sevinenleri, gaddar bir arkadaş içine çamaşır suyu dökülmüş sularla silerek itlaf etti...
Bu yüzden acım büyük, BBO ailesinin bu acı günümde beni yalnız bırakmayacağını umud etmek istiyorum...
Şimdi 3 dakikalık yas ilan ediyorum, blog yayınını ağırlaştırıyor ve BBO bayrağını yarıya indiriyorum.
Abartmıyorum kardeşim, sana ne...
Yastayım ben...
Saygı lütfen...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Sevgili-m Günlük

Merhaba günlüğüm, veya haftalığım yahut aylığım, yani canım istedikçe yazdığım yıllığım...
Hava sıcak, dükkanda -dur bi sayayım 56 dan sonrasını karıştırdım- bi dünya spot yanıyor ki onlarda hem sıcak hem ışıldak, gözümün bebeğinden içeri girecem diye zorlayıp duruyorlar... Şimdi gözlerimi korumak için güneş gözlüğü taksam, takamam, zaten gözümde gözlük var, gözlerim asortik, birisi miyop diğeri astigmat üstelik ikisi de kahverenkli...
Tabi güneş gözlüğü kullanamayınca -zaten gece güneş gözlüğü taksam muhtemelen gülerler- Şapka takıyorum, şapkanın siperini indirince hain sarı ışıklar gözlerime dalış yapamıyor, ben de rahat ediyorum-dum.
Amma gelin görün ki havalar ısındı ve benim şapkam hem siyah hem kışlık.
Az önce sıcaktan iyice bunalınca aldım elime makası, şapkama tam altı tane delik açarak kafamı ödüllendirdim.
Amma muzip bir bayanın gelip "bu ne ayol" diyerek gülmesi üzerine, "ne var ne güzel hava deliği işte" dedim. Fakat güzel mi güzel bayanı ikna edemedim, kaptı makası şapkanın tepesini kesip atıverdi...
Ayıptır söylemesi (o yüzden söylemiyorum, laf aramızda ha) benim saçlar bembeyaz, gümüş rengi desem daha doğru...
Siyah kep beyaz saç, oldum mu gıcık beşiktaş...
Kesilen şapkayla da bir kış boyu başımın üstünde taşımanın getirdiği duygusal bir yakınlaşma vardı aramızda...
(Bu güzel kızların tümü mü gaddar oluyorlar bilemiyorum...)
Gözyaşlarım arasında şapkamın kalan kısmını çöp kutusuna defnettiler...
Gözyaşlarımın durmaması üzerine dayanamayıp bana bej renkli eski yunan askerlerinin şapkalarına benzeyen bir kep alıp gelmişler...
Fermuarlı, alengirli bişi, tepesi çıkabiliyor, hoşuma gitti ama belli etmedim beğendiğimi...
Şimdi bu kaldı, benimdir artık hayırlı olsun bana...
Bir de kestiğinin aynısından aldırırsam işlem tamamdır...
Saat 23.30 oldu birazdan kapatırız artık...
Hadi sevgili günlük, arkası sonra...

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Sevgili-m Günlük

Yeni bir aşk arıyorum, haberin olsun...
Eskisine ne oldu diye soracak olursan, birşey olmadı, duruyor...
Eskiden de bir sürü aşklarım oldu, şimdi de var, bundan sonra da olacaktır herhalde...
Ne yapayım, yaradan hercai yaratmış...
Ne demiş Faruk Nafiz Çamlıbel,
Hala o eski dert mi?
ya çılgınsın ya deli
yalnız sütle yaşamak hastalara yaraşır
gönlündeki kadını değiştirmeli...
gibi birşeydi zannederim, üstad affetsin aklımda bu şekilde kalmış.İnternette de bulamadım. Bende kitabı var ama şimdi kim arayacak, uzun iş...
Evet şöyle yeşil gözlerinden muhabbet kapacak, diz çöküp önünde...
Amaan diz çöke çöke nasır bağladı dizlerim...Diz çökmeyecem artık...
Karar verdim alacam bir motosiklet siyah deri ceket, çizme...
Hadi yaa, yoksa ben orta yaş krizine mi girdim?
Ne bileyim girdiysem de girdim, uzatacam saçları da, verecem rüzgara ohh değmeyin gitsin keyfime...
Kask zorunluluğu mu var, amaan şehirler arası yolda,köyde belde de kim görecek...
Takılırım kafama göre...
Şimdi Uludağ'ın tam zamanıdır ve de Ilgaz'ın...
Yeşil tonları, mavi vee renk renk orkideler...
Fotoğraflar kuduracak...

Zannederim benim ecelim geldi, yoksa neden durup duruken cami duvarına tekme atayım ki...
Yukarıdaki yazıları ben yazmadım ha, birisi internet şifremi patlatmış herhalde, bu hackerlardan kurtuluş yok...
İyi geceler dileyip sağdan sağdan eve doğru çıkmalı...
İyi geceler...

30 Nisan 2009 Perşembe

Sevgili-m Günlük

Bu akşam çok efkarlıyım,
Kalbim neden kan ağlıyor...
Diyerekten damardan girecektim ama vazgeçtim. Yarın bahar bayramı ve ben şu anda bir canlının yaşamına son verdim. Bunun üzüntüsü içindeyim. Gönül rahatlığıyla bana katil diyebilirsiniz. Ben bir sivrisinek katiliyim...
Bununla nasıl yaşanır acaba...
Amaan bi deneriz bakalım, belki alışırım. İnsanoğlu nelere alışmıyor ki.
Evet bu sivrisineğin cesedini ortadan kaldırdıktan sonra efkar olayına devam edebiliriz...
Sabır lütfen ve biraz da saygı, gömüyorum geliyorum...

Ahh ah... Kafamı bir türlü toparlayıp yazamıyorum ki, neden derseniz bulunduğum ortamda gürültülü bir müzik çalıyor, msn'de bıcır bıcır sürekli konuşan bir güzel kız, diğer msn'de sürekli tıkı tıkı tıkı makineli tüfek gibi yazan başka bir güzellik...
Bu arada işi gücü olmayanlar da Nesimi'ye sormazlar mı"Yarin ile hoş musun" diye...
Cevabı Nesimi'ye bırakarak eve doğru yelken açıyorum...
Gidip yatayım yarın sabah bahar bayramı, erkenden kalkıp tüm baharları fotoğraflamam lazım...

Takdimimdir,
İşte Bahar...

26 Nisan 2009 Pazar

Sevgili-m Günlük

Merhaba,
sıkıntılı, uzun, sessiz bir Pazar gününün son demleri.
Oldum olası pazar günlerini sevmiyorum, nedendir bilmem.
Esneye esneye bir hal olmuşken, nedenleri üzerinde düşünmek zor geliyor.
Sebebi ne olursa olsun, sevmiyorum işte...
İbret-i âlem için sallandıracaksın Taksim meydanında tatil günlerini, o zaman şahane olacak.
Bence...
Kızmaca yok benim fikrim bu. Fikrimi beğenmeyen, asmasın tatil günlerini, beslesin...
Neyse...
Bir zamandır yeni nesil gençlere bakıyorum da hepsi tornadan çıkmış gibi, tektip...
Büyük çoğunluğu ince ve uzun, jöleyle acaipli şekiller verilmiş uzun saçlar, benzer kıyafetler...
Bana ne yaa, ne halleri varsa görsünler.
Dur bakalım başka bi konu bulabilecek miyim. Gelmiyor ki aklıma birşey.
Eee normaldir, bugün pazar.
Neyse, otur otur şiştim, gidip bi tur atıp geleyim, bakalım esnaf ne yapıyor...
Gelince keyfim yerinde olursa devam ederim, değilse küser giderim...

14 Nisan 2009 Salı

Merhaba Anka...


Sevgili-m Günlük
Merhaba,
Gene ben...
Benim günlüğüme başkası yazacak değil ya...
Saçma oldu biraz, neyse olsun varsın...
Sevgili günlük, bugün adamızı ve sitemizi bir süredir izleyen ve izledikçe bizleri seven bir arkadaşımızla tanıştım ve sizlerle paylaşmak istedim...
Adı... Ben biliyorum ama kendisi "Anka" olarak tanınmak istedi, bende saygı duyarak kendisine Anka diyeceğim...
(Bu arada ismi çok güzel)
Anka kardeşimiz Manisa'da yaşıyor, Manisa'da kendisine ait bir kuaför salonu işletiyor...
Bayanların yaşı sorulmaz diyerekten izninizle o konuyu pas geçiyorum.(laf aramızda otuzuna merdiven dayamış ve bekarmış)
Aramıza hoşgeldin Anka...

Hımm, bu arada belirteyim anka kardeşimiz bana bi dünya fotoğrafını gönderdi...
Ama ben paylaşma konusunda tereddüt içindeyim.
Neden derseniz, dermisiniz? dersiniz...
Çok güzel bir kız, o yüzden Anka'yı kendime saklıyorum.(fotoğraflarını)
Evet bencilim, paylaşmıyorum ne olacak?..

11 Nisan 2009 Cumartesi

Sevgili-m Günlük


Merhaba sevgili günlük, aylar sonra yine yeniden sayfalarını karalıyorum.
Neden karalıyorum...
Ne bileyim karalıyorum işte.
Bu yıl sezon hiç başlamayacak gibi duruyor. Çevrede kimsenin yüzü gülmüyor.
Gülmeyi unutan insanlar ülkesi olduk.
İnsanlara umut, mutluluk, huzur veren şeyler o kadar az ki, ne asık suratlara ne de
Recep İvedik'in bu kadar popüler olmasına şaşmamak gerek.
Neyse ukalalık yapmayayım fazla, o zaman ne yapayım?
"Katip arzuhalim yaz yare böyle"
Eskiden arzuhalcilik diye bir meslek vardı. Halen var mı acaba? Bilemiyorum.
Adliyelerin kapısında, önlerinde küçük bir masa, üstünde bir daktilo, masanın ardında bir iskemle, iskemlede oturan zayıf yaşlıca bir tip...
İşte arzuhalci...
Adliyede dava mı açılacak, nüfus cüzdanı mı değişecek, pasaport mu çıkarılacak, velhasıl devlete işi düşen her vatandaşa, ücret karşılığı aracılık eden yol gösteren işlemleri başlatan kişilerdi arzuhalciler...
Azıcık aradım bir de fotoğraf buldum. Bu amca biraz şişman gerçi, benim hayalimdeki tip zayıfçaydı ama olsun...
Sevgili günlük, bundan sonra biraz daha sıkça beraber olacağız zannederim. Neden dersen, yaz geliyor, mesai uzamaya başladı daha şimdiden saat 21 i aşıyoruz bir hafta on güne kalmaz mesai 24 e kadar uzar. Bizde turizm esnafı olarak papazı buluruz...
Gerçi şimdiden bulduk gibi duruyor, bu sahte içkiden ölenler turizmin başını oldukça ağrıtacak gibi...
Ahanda ismim okundu, ben kaçarım. Yarın devam ederiz muhabbete...
İyi Akşamlaaar...

23 Ekim 2008 Perşembe

Sevgili-m Günlük




Merhaba günlüğüm,
Bugün oralık toz duman içinde,her yere bir karmaşa hakim olmuş,hiç bir şey yolunda gitmiyor. Nedendir? Bilmiyorum.
Güzel bir söz var bir büyüğümden öğrendiğim,
"Bu dünyada rahatlık arayan, budaladır" derdi.
Allahın rahmeti üzerine olur inşallah.
Başımı hangi yöne çevirsem, bir olumsuzluk, kiminle karşılaşsam suratlar bir karış, herkeste bir dert, bir tasa, bir karamsarlık hakim...
Ha ben onlardan çok mu farklıyım?
Hayır, bende aynıyım...

Bütün kadınlar üşür, Bu neden böyledir, bilemem ama üşürler... Üstelik üşümeleri için mevsimin sohbahar ya da kış olması gerekmez. Yazın bile üşürler...
Hadi genelleme yapıpta geneli karşıma almayayım, en azından benim tanıdığım hiç bir kadının ağzından "off hava sıcak" lafını henüz duymadım...

Beni bu sıcak havalar mahfetmiş olabilir. Bu mevsimde neredeyse 30 dereceye yaklaşan sıcaklık balansımı bozdu...
Orhan Veli ne demiş?

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada âşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.


Böyle giderse iki baharın arası kış olmayacak.
Antalya'da mevsimler;
İlkbahar,Yaz,Sonbahar,İlkbahar,Yaz,Sonbahar,İlkb....
Böylesi akıp gidecek anlaşılan...

İşte böyle sevgili günlük, bu günde böyle geçti...
Başka bir zaman başka şeylerden bahsetme umuduyla dostça kal...


Günlüğe ek;
Ya bu üstteki yaratık fotoğrafı da neyin nesi diye soracak olanlara açıklama...
Efendim,arşivde geziyordum bu fotoğrafa rastladım.Baktım baktım bişeye benzetemedim.
"Denizlerde yaşayan bir tür hayvanat veya su bitkisi" derseniz itiraz edemem.
"Yok efendim ne alâka,karada yaşayan bir bitki" diyenlere de itiraz edemem.
Hatta daha uç birileri çıkıpta "Bu Marstan gelen bir uzaylı,bizlerle irtibat kurmaya çalışıyor" dese dahi gene de itiraz edemem...

19 Ekim 2008 Pazar

Sevgili-m günlük

Merhaba,
Uzun zamandır görüşmemiş olmalıyız, sarılmanın şiddetinden bunu anlıyorum.
Derdimi ummana döktüm asumana inledim.
Seni ben çok, pek çok özledim…
Umman okyanus demek, asuman ne demek biliyor musun?
Gökyüzü demek…
Derdini denizlere dökmüş,gökyüzüne inlemiş.
Ne varsa gördüğün gibi eski şairlerde var.
Kimindi? şimdi hatırlamıyorum,Şerif İçli'nin bir eseri olmalı.
Ne diyor?

"Derdimi ummana döktüm asumana inledim
Yâre de agyâre de halî derunum söyledim
Aşina yok derdime ben söyledim ben dinledim
Gözlerim yollarda kaldı, gelmedin çok bekledim..."

Dosta,dost olmayana kalbini açmış derdini anlatmış,
Derdinden anlayan kimse çıkmamış,kendi söylemiş kendi dinlemiş
Gözleri yollarda çok beklemiş...

Sevgili günlük işte böyle.Eski aşklar kalmadı artık.
Yaa kızma hemen,bu benim fikrim.Biraz saygılı olsan ne olur ki?
Fikrimizi söyleyemeyecekmiyiz...

Tamam,sen de konuş.Kim seslendirecek seni? Bana böyle zıt gidersen
neden senin için parmağımı oynatayım ki? Evet işte böyle susar kalırsın.
Uğraşamıyacam seninle...
Sabahtan beri kafam şişti zaten,yorgunluktan gözlerim açılmıyor.
Halbuki gözler uykusuzluktan kapanır,bu ne demektir? Bırak artık yazma.
Saçmalıyorsun demek.
O zaman kendi kendimi kırmıyor ve bırakıyorum.
Hadi sevgili günlük,dostçakal...

9 Ekim 2008 Perşembe

Sevgili-m Günlük

Merhaba günlük.
Kankamdan hafif yollu bir sitem aldık.Nasıl anlatmalı ki hayatımda kayda değer aman aman bir şeyler yok.Günlük olacak "oduncunun günlüğü."
Yıllar önce gırgır'da yayınlanmıştı oduncunun günlüğü. Oduncu günlük tutmaya başlar.
Günlük,"Bugün odun geldi doğradım" diye başlar ve aynı minval üzre devam eder satırlar sonra günlükte tek değişiklik meydana gelir."Bugün odun gelmedi" Devam eden satırlar
"Bugün odun geldi doğradım" şeklinde akar gider.Gırgır sayesinde monoton bir yaşantıyı
tarif eden yeni bir deyim kazandı edebiyatımız."Oduncunun Günlüğü"
Bende her gün yazsam iş oduncunun günlüğüne dönecek.Evet hayatımızda ne gibi değişiklikler var? Ne var,bir defa havalar biraz serinledi.Klima çalışmadan uyunabiliyor artık.Güneş ışınları atmosfere giriş ve çıkışlarda güzel fotoğraflar veriyor.Bilhassa günbatımları harika...
Evet bugün komşularla oturup,"yahu ne kadar da kilo aldık,zati doktorda yürüyüş yapın dediydi"-" Yok,yürüyüşten ziyade yüzmek iyi dedi benim doktor,eklemler basıyormuş mu ne"- "tabii yüzmek bütün kasları şaapıyormuş"-"tamam be hadi hergün yüzelim yarım saat"-"tamam ama yüzmeye de yürüyerek gidelim,hem benim doktorunda gönlü olur o zaman"- "söz mü lan,bak herkes gelcek ha"-"Yok olum yüzülmez artık havalar döndü"-" belliydi senin yamuk yapacağın,"-"ya hava soğuk ama su sıcak,yüzülebilir rahatlıkla"-"tamam ama yürüyüş te yapalım."
bu konuşmalar her yıl sonbaharda başlar ve aylarca devam eder gider.Ne bir kişi yüzmeye gider,nede yürüyüşe çıkar.herkesin altında araba motor veya tahtırevan biner gider.tahtırevana binen ayran içmeyi de ihmal etmez...
Haber değeri var mı bilmiyorum ama,kış için türkü notası derlemeye başladık.
Kotçu halil abimizle saatlerce repertuar hazırlıyoruz.ne olacaksa.Yağmurun bile yağmadığı bir memleket.geçen Antalya'yı sel götürmüş bir damla da Kemer'e düşse ya.
olmaz.halbuki dağ desen var orman desen var her şey var,yağmur hariç.
bi yağsa atacam kendimi altına.neyse dur bakalım yağar elbet...
hadi bakalım beyaz ekran gözlerimi uf etti.Öpeyim de geçsin diyecek kimse de yok.hoşkalın...

21 Eylül 2008 Pazar

Sevgili-m Günlük

Bu sabah yağmur sesiyle gözlerim açıldı,sevinçle yatağımdan fırlayıp balkona koştum.
Evet rüya değildi,yağmur gerçekten yağıyordu.Gün henüz ağarırıken giyinip kendimi sokağa attım.Yürüdüm yürüdüm,yağmur durdu.Bari beş dakika sürseydi... Islanamadım bile...Olsun bu da bir şeydir.Az sürse de gördüm ya.
Bu pazar sabahı alışılmışın dışıda bir hareketlilik var Kemer'de...
Günlüğe ek; Saat 08.30 yağmur hafifte olsa gene başladı.Su birikintilerine düşen yağmur damlalarının makro fotoğraflarını çekebilirim. Su birikintilerini kullanarak yansıma fotoğrafları çekebilirim.Yağmurla yıkanıp tozdan arınan ağaçların, yeşilin tüm tonlarına sahip fotoğraflarını almam da düşünülebilir. O halde hadi yağmura...

Haydi bakalım gün sonu...

....
Bedenimi ıslattı bugün yağmur
Nedensiz de ağlayabilmeli insan
Ruhum kirli ve kuru kaldı...
.....
***

Devam,klasik müziğin hakkını ver...

....
......
Karanlık...
Her şey eşit artık.
Hiçlikte yokluk,
Mavi de yürek çarpıntısı...
...
.....

16 Eylül 2008 Salı

Ay buluta girince


Tripot kaldırıma kurulur, ay beklenmeye başlanır, yarım saat kadar gelen giden çekilip teselli olunur. Derken ay elektrik direğinin yanından belirir. Çekim başlar ayın pozisyonu değişir, alet edevat refüje taşınır çekime oradan devam edilir bir müddet sonra karşı kaldırıma taşınılır ve ayın yükselmesiyle çekim biter...
Gelinir fotoğraflar bilgisayara yüklenir bozuklar silinir ve 120 kare ay ve bulut fotoğrafı arşive atılır...

Bu da refüjden çekilen bir kare...

Karşı kaldırım ve son karemiz...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Melekler...


Bayanlar Baylar, İşte dünyamıza giriş yapan bir meleğin o an çekilen fotoğrafı...

Uzun zamandır merak ediyordum.Melekler var mı?
Var. Peki madem ki varlar ve gökyüzünde herhangi bir yerde yaşıyorlar. Nerede yaşadıklarını bilmemiz de pek mümkün görünmüyor,fakat Dünyamızı ziyaret ettikleri kesin. Meleklerin Dünyamıza giriş yaptıkları yeri uzun zamandır merak ediyor araştırıyordum.

Evet dostlar, uzun uğraşılar ve fedakarlıklar sonrası, Meleklerin dünyamızdan ayrılarak yuvalarına döndükleri yeri de tespit ederek fotoğrafladım.
İşte görevini tamamlayarak dünyamızı terketmeye hazırlanan bir melek...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Merhaba

Günlüğüm küçük çaplı bir sinir krizi geçirdiği için bugün günlüğe yazamıyacam.
Herkesten özür dilerim.Son günlerde sinirleri bozuk biraz.Her gün yazamadığım için kendisini ihmal ettiğimi sanıyor. Kadın milleti işte, sürekli almak üzerine programlanmışlar. Belki vere vere kalmadı. Hemen şarlamak mı lazım. Neyse işi büyütmeyelim. Yarın ben onun gönlünü alır, günlüğe devam ederim...

N.N'e

Ben kimim merak ediyorsun değil mi?
Ben şu canın sıkıldıkça üstüne abuk sabuk şeyler karaladığın, muhtelif isimler taktığın günlüğüm.
Hani bana sormadan sevgili ilan ettiğin günlük. Be adam bi kere sorsaydın hiç olmazsa, bakalım ben senle sevgili olmak istiyor muyum.Yahu bir insan bu kadar aymaz olabilir mi? Belki bende erkeğim.Nereden bildin dişi bir şahsiyet olduğumu? Yuh diyorum başkada bir şey demiyorum. Sevgilim-miş yok daha neler.Bi kere senin benimle sevgili olabilmen için bir çok fırın dolusu ekmek yemen gerek. Senin gibi paldır küldür insanlarla hiç işim olmaz. Beni ne doktorlar, mühendisler istedi kapımda yalvardılar gel benim günlüğüm ol, sayfalarını hiç incitmeyecem 8 b kalem, yumuşak silgi kullanacam, hiç kilitlemiyecem, her akşam havalandıracam diye ne diller döktüler ama ben hepsini reddetim. Neden ? Sırf senin bir gülüşüne iki tatlı sözüne kandığım için. Ahh akılsız kafam dinlemedim zamanında anacığımın sözünü. Kızım yapma gençliğine acı bu adam seni hor kullanır, duygularına hiç önem vermez, başka başka günlüklerle gününü gün eder yapma kızım dediydi ama dinlemedim o zaman. Ahh gözümü kör etmiştin herhalde. Saçımı süpürge ettim sana be... Ama duur yeter artık, maymun gözünü açtı. Bundan sonra aramızda her şey bitti. Git hangi günlüklerle fingirdeşiyorsan onlara yaz. Bana bir satır bile yazamazsın artık. Yazdırmam. Hadi başka kapıya...

4 Eylül 2008 Perşembe

Sevgili-m Günlük

Merhaba günlüğüm,
Yazmak için ablamın merhabasını bekledim.Ablam geldiğine göre sırtım yere gelmez.
Tekrar tekrar hoşgeldin ablacığım...
Günlük veya günaşırılık,bu gün çok değişikti benim için.Çok güzel başladı,sonra ne olduysa oldu, güzel olan herşey gibi kısa sürede bitti.Halen şaşkınım...Dur bakalım hayırlısı. Havalar halen nemli basık ve sıcak, yaşadığım sıkıntıya katkıda bulunarak görevlerini mükemmel bir şekilde yerine getiriyorlar.evet her gün uzun uzun yazacaksın diye bir kural olmadığına göre seni bugün burada sonlandırıyorum.
Ve günün beni mutlu eden tek olayına, tekrar seslenerek noktayı koyuyorum.
Ablacığım hoşgeldin ve seni seviyorum...

2 Eylül 2008 Salı

Sevgili-m Günlük

Blog ne demek?
Günlük demek, ama web günlüğü. Öğrenmiş oldum.(Ben zaten biliyordum da bilmeyenler için şeyedeyim dedim) İlk insana ne diyorlardı? Hani şu kadınların saçını bileklerine dolayarak mağaralarına götüren adamlar yaa. Yok mu bilen? Neandertal diyebilir miyiz ki? Ne derseniz deyin akşam aynen neandertal adam gibi hissediyordum, benimle kimse konuşmaya dahi cesaret edemedi. Kalın bir sopam yoktu belki ama öfkem aynıydı. Şimdi iyi miyim? Hayır aradan kaç saat geçti halen öfkem yatışmadı...Neyse ne, madem benim günlüğüm her gün gırgır şamata olmuyor. Bu akşam sinirliyim. 4 lü bi program sızmış bilgisayarıma periyodik olarak abi kurayım mı diye soruyordu. Hemde ingilizce soruyordu. Türkçe'ye zahmet edip çevirmemişler. Hep, "sonra sor gülüm" şıkkını tıklıyor ve unutuyordum. Akşam tekrar gelip sormaz mı "abi kurayım mı" diye. Sakince kur bakayım dedim, çok uzun sürdü çok...Bütün tersanelerim işgal edildi,orduyu terhise yeltenecekler ama cesaret edemiyorlar. Şimdi nur topu gibi ne işe yaradığını bilmediğim programlarım oldu. Programlardan bi Bi tanesi bütün müzik parçalarımı hafızasına almaya yeltendi halen uğraşıyor,ama ekolayzırı güzelmiş, şimdi parçaları o program bana dinletiyor. Biraz kusuru var, veya ben henüz alışamadım,deneme... Ön bellekte bayağı yer kapladı ama, bakarsın siler geçerim.

Bu arada çantacı Memedin kayınbabası değil öz babasıymış,rivayet muhtelif,kendisine de soramadım.
Akşam Halil abinin peşine takılıyor Antalya'ya atıver beni diyor. Halil abim de gel diyor. Biniyorlar arabaya Antalya'ya gidiyorlar. Şimdi okur diyor ki "bana ne kardeşim ne anlatıp duruyorsun elalemi"
Sayın sevgili okurlarım, günlük benim, istediğimi yazarım. Ben özgür ve sinirliyim.
daha da kafam bozulursa tek taşımı bile kendim alırım... Ne bu yaa hep kahır hep kahır...

Çantacının babası fi tarihinde onyedimilyon tl para biriktirir,ve bu kadar parayı değerlendirme amacıyla gider bir doğan slx sıfır araba alır.Sonrasın da ehliyetsiz kullanamayacağına kanaat getirerek gider ehliyet kursuna yazılır.Günü gelince sınavı aslanlar gibi vererek ehliyetini cebine koyar.Doğru galerinin yolunu tutar arabası gelmiştir. Arabaya geçici plakalar takılır ve çantacının babası direksiyona kurularak marşa basar, yola çıkar. Arabada az benzin vardır, bir benzincide depoyu fuller ve yoluna devam eder. Az sonra kavşakta yanan kırmızı ışık ve önünde aniden duran kamyon taze şöförümüzün paniğe kapılmasına neden olur. Yahu fren o muydu bu muydu derkenn kamyona arkadan büyük bir gürültüyle çarpar. Arabanın ön tarafı haşat olmuş kırılan camlardan acemi şoförümüzün yüzü gözü kan içinde kalmıştır ve o panikle aracı geri vitese takarak kamyonun altından kurtarmak isterken arkasında duran taksiye bindirir.her tarafı kan ve duran arabalara çarpmaktan dolayı utanç içindeyken,O sinirle araçlarından inen taksi ve kamyon sürücüsünün darbelerinden, yetişen polis sayesinde kurtularak hastaneye kaldırılır...

Kotçu Halil abim gülmekten gerisini anlatamadı veya ben dinleyemedim. Zannımca burada bitmiştir...

Benim de bi dolu motosiklet ve otomobil kazam var.Moralimin düzgün olduğu bir gün anlatırım...

Kaza ya komik olur,zaten neye gülecez düşene,tökezleyene,kaza yapana...
Benim bir arkadaşım var,İbo,aslında İbrahim de ben İbo diyorum,samimiyiz ya ismini tahrif etme hakkı doğuyor bana otomatikman,yoksa nerden belli olacak samimi olduğumuz değil mi? İşte bu arkadaşım, profesyonel üniversite öğrencisiydi. Ne yapıyorsun? -"okuyorum" 5 sene sonra... -"ne iş yapıyorsun?" -"okuyorum" yatay lar hariç iki üniversite bitirdiğine ben şahidim. Rahat bi 10 seneyi aşkın üniversite hayatı var... En son Ankara'da üniversite de okurken bi kızla anlaşıyor,ailesinin karşı çıkması üzerine, koca servete sırtını dönerek sevdiği kızla evlenmiş, bir oğlu ve birde kızı olmuştu.iki yıl önce yanıma tatile gelmişlerdi...Ne diyordum? Hah işte bu İboyla biz kardeş gibiyken canımız sıkkın moralimiz bozuk oldu mu boks maçı yapardık. Belden aşağı ve surata vurmak yasaktı.Çıplak elle dövüşürdük. çok rahatlatıcıydı çok. En son maçımızdan sonra annesi,oğlum sen niye benim ibomun her tarafını çürütüyon nasıl kıyıyon kuzuma dediydi de ondan sonra maç yapmaz olduk...

İşte bu günün sonu;
Yağmur hanımefendinin izlediği dizi bitmiş,canı sıkılıyormuş gidip teselli etmem gerekiyor...