günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2008 Pazartesi

Sevgili-m Günlük


Ya sevgili günlüğüm, neden beni ikaz etmedin? Patlamak üzereyim.Neden bu kadar şiştim ki,inşallah patlamam.Sudan mı oldu acaba? Yani başka ne şişirmiş olabilir ki bu kadar.
Sevgili günlük,hadi iyisin müdavimlerin oluşmuş. Bugün yüksek bir yerden telefon geldi.
-"Kardeşim, hani cumartesi pazar günkü günlük?"
-"Aman efendim, hergün olması şart mı, yazacak bir şey bulamadıysak yazmamışızdır."
-"O zaman neden günlük diyorsun! Birkaç günlük veya haftalık desene!"
-" ? "
Sevgili günlüğüm bundan sonra ya hergün yazacağız ya da terk-i diyar eyleyeceğiz. Emir sağlam yerden.(Oylum oylum yar fidan boylum, ona göre)
Bugün Ramazan'ın ilk gününü hayırlısıyla uğurladık. Şu ara ikinci günü karşılama hazırlıkları devam ediyor. Ama madem ki başladı bitmesi yakındır...
Yakında 41 pare top atışıyla Bayramı ilan ederiz.
Ben de bu işi biliyorsam kulaklarım 40 santime uzasın. Ramazanın birinci günü Bayramı getirirsen geri kalan 29 gün ne yazacan? Soruyorum sana, cevap ver bana...
Eski Ramazanlardan anlatayım biraz o zaman. Tabii ya gün gün gitmekte fayda var.

Diyarbakır'ın suyundan bahsetsek mi? Ne kadar hafif bir su olduğundan, ne kadar çok içersen iç şişkinlik yapmadığından, iki yıl Diyarbakır suyunu içtikten sonra başka bir memlekette içtiğin ilk suyun taş gibi midene çökmesinden dolayı acaba civa mı içtim diye paniğe kapıldığından,Osmanlı padişahlarının içtikleri suyun Diyar-ı bekir'den damacanalara doldurularak develerle İstanbul'a taşınmasından bahsedebilirsin mesela...
Yok yaa onu başka zaman anlatırız, şimdi başka bir konu bulmalı.
Var benim aklımda birşey ama dur bakalım. Hayırlısı. Mide fesadına yakalanmazsak,(bunu da yazdık ne olduğunu bilmeden, dur bi bakınalım neymiş?)Bakıldı onaylandı,yakalanmazsak değil, ben yakalanmışım bile... Kesinlikle yarın akşama kadar bir şey yenilmeyecek, paso çay içilecek, kıpraşmadan yatılıp klasik müzik dinlenecek. O zaman geçiyor-muş...
Çıkıp bi saat kestirsem ne şahane olur. Aman boş ver şimdi patrondan izin al, çık in. zaten pis pis bakıp duruyor, o da çok kaçırmış galiba koltuğa camış (affedersiniz) gibi yayılmış gözlerini devirmiş beni izleyip duruyor. Şimdi bulaşmamak lazım.
Değerli büyüğüm, bu uzunlukta bir günlük sizi keser mi efendim. Gazabınıza uğramak istemem. Ben her ihtimale karşı biraz daha anlatayım.
Efendim tanıyanlarınız tanır, tanımayanlarınız içinde bir fotoğrafı temin edilebilir, benim bir kotçu Halil abim var. Bizim arastada(çarşı)iki Halil var. Biri pasta satıyor, kendisinden pastacı Halil diye bahsediliyor, diğeri kot satıyor o yüzden kotçu Halil namını yürütüyor.
Bugün Akşam üstü,kotçu halil abim ziyaretime geldi bende o esnada gıcık bir arkadaşla çetleşmekteyim. Şimdi diyeceksiniz ki, "madem gıcık ne diye çetleşiyon?"
Seviyorum ne yapayım. Gıcık mıcık idare ediyoruz. efendim lafı fazla uzatmayayım (Bu iş günlükten çıktı yavaş yavaş romana doğru gidiyor, hadi hayırlısı)( Bu Yağmurda bi türlü doymadı ya, uyudumu ne, sallasaydı da şu günlüğü kısa kesseydik)

Selam kelam faslını takiben işsizlik muhabbetlerini çetleşirken dinler gibi yaparaktan iş geldi dün akşam yaşadıklarına.(o esnada çet partnerim beni beklemeye başladı)Halil abime komşu dükkan çantacı memet kardeşimize ait,bu kardeşimizin ben babası sanıyordum ama kayınbabasıymış,
çarşımızın çaycılığını yapıyor. Neyse bu zat-ı muhterem (Halil abimiz Antalyada ikamet eder 15 senedir sabah gelir akşam gider)Halil abinın peşine takılarak kendisini ....
Daha bir kelime bile yazmıyorum. Arkası yarın inşallah...
Sevgili günlük sıkıldım yaa...

29 Ağustos 2008 Cuma

Sevgili-m Günlük

Seni ihmal ettiğimi de nereden çıkardın.Yalnızca dün yazmadım.Hem hergün beraber olacaz diye bir kural mı var.Varsa benim neden haberim yok.Böyle bir kural yoksa neden kapris yapıyorsun? Mısır yer misin? Sen bilirsin.Hadi yeter surat astığın, Tamam hergün yazmaya çalışırım artık.Hadi gülümsee...
Bu dünyada herkesi aynı anda memnun etmek zor.

Ben küçüğüm,Van'dayız hava çok soğuk.Rahmetli annem bahçeye çamaşır asmaya çıkmış,çamaşır seriyor.Bizde bütün kardeşler pencerenin içinde oturmuş annemi seyrediyoruz.(Duvarın genişliği rahat bir metreden fazlaydı herhalde,cümbür cemaat içinde oturabildiğimize göre.O zamanlar çift cam teknolojisi de yok tek camla idare ediliyor.)Bir ara şeytan beni dürtüyor camı açıyorum ve pencere demirlerine ellerim yapışıyor.Başımı demirlere doğru uzatıyor ve dilimi demire yapıştırıyorum.(Nedenini halen bilemiyorum.)dilim soğuğun etkisiyle anında demire yapışıyor. Bir iki zorluyorum, ı-ıh ellerimi kurtarıyorum fakat dilimi demirden sökemiyorum. Kardeşlerimin beni ispiyonlaması üzerine annem koşarak geliyor, nasıl bir paniğe kapılıyorsa, veya ben ne durumda görünüyorsam gözüne... Saçlarımdan kavrayarak nasıl asıldıysa başıma, dilimin yarısı demirde kaldı.Çok fazla kan aktığını hatırlıyorum...Başkada bir şey hatırlamıyorum.O günden beri dilimin yarısı yok. Anlayacağınız ağzım var dilim yok. Çöpsüz üzümüm.
Nerden mi aklıma geldi, dilim yarılmış mı ne olmuş acıyor da ordan aklıma geldi.
demek ki yıldönümü falandı ki hatırlatma yapıyor.
Dilimin yarısı yok ama bende bir konuşma bozukluğu yaratmadı. Sadece d,l,n,r,s,t ve z harflerini telaffuz edemiyorum. Bu harflere basabilmek için insana bir metre dil lazım nerde bende o kadar dil, sündürerek ölçüyorum ancak 45-50 santim geliyor.
Şimdi siz bu dil hikayesini okurken, ben günlüğümle dertleşme imkanı buldum.
Eskiden gelir, başını omuzuma yaslar, bütün içini bana dökerdin diyor.
Ne oldu da aramızda bu kopukluk yaşandı, bak buradasın ama halen geyik yapıyorsun, daha acılı adana kıvamında bir sıkıntı, dert, bişi paylaşımı olmadı...
Şimdi onun açısından bakarsan haklı.
Ama ben nasıl derim ki, sevgili günlüğüm, senin bilmediğin bir güzellik var, akşama kadar sohbet muhabbet, tatlı dil güler yüz, şişmeme fırsat vermediği gibi olan gazımıda alıyor. Eh ben oluyorum pamuk. Vur ensesine al ağzından lokmayı.
Eskiden öylemiydi ya, kankamla tepişe tepişe şişiyordum akşama kadar, gelip sana içimi boşaltıyordum. Şimdi kankamla bile didişmiyorum artık. Kankacım seni seviyorum...
Uzun mu yazdım ne, yazının baş tarafı görünmüyor. Konumuz neydi acaba?
Hadi bakalım bu günlük te bu kadar sevgili şirin günlük....

27 Ağustos 2008 Çarşamba

sıcak ve sıkıntı

Hadi bakalım günlük,oyala beni.
Gel seninle bir şeyler yapalım,gerçi benim içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor.
O zaman bugün sen beni teselli et.Teselli etmek yanlış bir kelime oldu.Doğrusu oyalamak olmalı.Hadi araştırma yapalım.
Afyonu patlamak;
Osmanlı döneminde uyuşturucu bağımlılarının,Ramazan ayında oruç tutabilmek ve gün içinde kriz geçirmeyi önlemek için buldukları bir yöntemdir.
Dövülerek macun haline getirilen uyuşturucu madde, kuzu bağırsağına sarılarak sahurda yutuluyor.
Mideye inen kuzu bağırsağına sarılı uyuşturucu, bir kaç saat sonra kuzu bağırsağının midede erimesiyle açığa çıkıyor ve şahıs kendine geliyor.
Uyuşturucusuz kalmanın etkisiyle agresifleşmiş sağa sola bağırıp çağırırken,(Bu bağırıp çağıran sinirli tiplere daha afyonu patlamamış deniyor) kurtulup pamuk gibi oluyor.)
Bu işi profesyonelce yaparak afyonu zaman ayarlı bir şekilde saranların gün boyu idare edebildiği söylenir.
Örneğin bir kat sarılan afyon bir saatte iki kat sarılan afyon iki saatte patlar gibi.
Evet bundan sonra afyon patlatacaklar iyice düşünsün...

Hımm,şimdi ne yapıyoruz?
Gel güzel bir fotoğraf yükleyelim,bakanların içi açılsın var mısın?
-Varım.




ah o gezide bende olsaydım,
yatıp sırtüstü uzansaydım...

24 Ağustos 2008 Pazar

sevgili-m günlük,dert küpüsüm,bi adın daha vardı ama unuttum.

Belkide unutmadım da işime gelmiyordur.Taktım ben bu işe şimdi.Acaba diyorum Google bloglara yapılan her aktiviteyi kontrol eden bir yazılım geliştirmiş olabilir mi?
Böyle bir yazılım varsa dünyanın çivisi çıkmış demektir.Gerçi pek te mantıklı gelmiyor kulağa, ne bileyim şaşırıyorum işte.Adresini kimsenin bilmediği bir bloga bu kadar ziyaretçi garip geliyor bana...
Eh başlığı açmışken,üç beş lafın belini kıralım sevgili şirin günlük.(google'a not;Kardeşim elalemi gözetleyecek yazılım yapıp ta cia mossad bilnemne ye[bilmem ne özellikle komiklik olsun diye tahrif edilmiştir,okurken tahrif edilmiş haliyle okumanız daha komik olacaktır] satacağınıza,satır başlarına denk gelen kelimenin baş harfini otomatik olarak büyük harfe çeviren bir yazılım yapsanıza.Hani akıl vermek gibi olmasın ama ispiyonculuktan daha hoş bişi olurdu.tabi ki benim için.ne yapayım tem-n-bellik kanıma işlemiş artık.bakın bakın bir örneği daha,tembel mi tenbel mi?normal bir insan gider yazım kılavuzuna bakar,ama nerdee at bir tire koy ikilemde kaldığın şıkları okuyucunun ne hali varsa görsün.beğendiğini alsın kullansın)
uzun yazdım mı yazının baş tarafını ve konuyu unutuyorum,(gençliğimde çok boks yaptıydım kafaya darbe ala ala bu hale geldik,şiddet içeren kanlı canlı spor türlerine bayılıyorum.)baş taraf görünmüyor ya,hayır görünür görünmeye de şimdi oklarla aşaa yukarı kim uğraşacak.keşke word a yazaydım.daha kolaydı.şimdi ben size sorsam nerde kalmıştık diye cevap da vermezsiniz(gıcıksınız gıcık)neyse parantez içlerini görmeyin.daha fazla dayanamıyorum bakacam baş tarafa.
Baktım konu monu hak getire bir sürü zırva.ben olsam okumam benim yazdıklarımı.Bakalım toparlayabilecek miyim konuyu,öncelikle ben neredeyim ? muhtemelen dünyada bir yerdeyim.Hava çok sıcak olduğuna göre Kuzey yarım kürede ve ekvatora yakın bir yerde olmalıyım.aslında kuzeye doğru tırmanışa geçmekte fayda var ne bu sıcak yaa.tamam hadi bakalım daha fazla manyamadan işi bitirelim...Birisi şu an fotoğrafımı çekse pulitzer(İnşallah doğru yazmışımdır,şimdi kontrol edemiyecem)
ödülüne aday gösterilir.
klimanın altında oturan ve elinde yelpazeyle yellenmeye çalışan bir adam.Komik'im komik...

hep mi çiçek,böcek ? yoo

Bir ara kardeşime benim antika makinemden söz etmiştim.
Hatta söz etmekle kalmamış fotoğraflarını çekip göndermeye de söz vermiştim.
Bu gün can sıkıntısından eskileri kurcalarken elime geldi.Hava o kadar sıcaktı ki tripodu kurmaya üşendim ve bunun bedeli olarak bir sürü flu fotoğraf sahibi oldum.içlerinden en netleri bunlar.Artık idare edin...




Kardeşim bir zamanlar ne kuş fotoğrafları çekiyordum bu aletle inanamazsın...


Yakışmadı bu fotoğraflar, ama idare edin yabancı yok nasılsa...


Benim fotoğraf yüklediğimi nereden haber alıyorsa bu gavurlar,enteresan bir fotoğraf yüklediğimde siteye bir anda 15-25 kişi hücum ediyor.5-10 dakika sonra kimseler kalmıyor.Çözemedim daha bu işi...

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Sevgili-m Günlük

20082008 Tarihe bak kafiyeli oldu.
Nedir bu kardeşim iki gündür çektiğim.kendi terimde(bu terim fatih terim in terim i değil.karışmasın.hiç sevmem zat-ı şahanelerini) boğulmak üzereyim.sıcak o kadar yoğun ki soluduğumuz hava kimyasal tepkimeye girip... aman yaa...
bu yıl kış gelmemezlik yapar mı acaba.hep böyle sıcak kalırsa ne yaparız...
ufak ufak kuzeye doğru tırmanmakta fayda var.daha kuzeye,en kuzeye...
şimdilerde yeni bir moda başladı.cennet ülkemin mutena köşesi akdeniz sahil bandında zırt pırt elektrikler kesiliyor.gece yatak odasına giriyorum derece 36.hayır efendim fahrenhait değil celcius,yaa...açıyorum klimayı yarım saatte zorlukla 26-27 ye geliyor uyuyorum.gecenin bir yarısı kan ter içinde bir uyanıyorum,klima çalışmıyor.ne olmuş?elektrik kesilmiş.kendimi balkona atıyorum.zor tabii,alışık değiliz sıcağa.
sabaha kadar otur fenerin eski maçlarını izle dur.
hastayım ya aklıma da bişi gelmiyor yazacak.olsun yazmak iyi gelebilir,sabah birisine bir şey sormuştum.unuttum.bi daha sorayım.hiç aurora ışıklarını görmüşmüydünüz?.
yağmur da gecikti gelseydi iki lafın belini kırardık.hadi bakalım.bu günlük bu kadar günlük.yarın belki güzel bir gün olur.hep sıkıntıları paylaşıyoruz sende dert ambarı gibi oldun.tabii yaa sana bundan sonra günlük demiyecem.dert ambarı.hadi yeni ismin hayırlı olsun...
Günlüğe ek;
Kimsecikler beni ikaz etmiyor neden?
dert ambarı diye bişi yok,gel şunun adını dert küpü yapalım diyen bir bbo sakini çıkmazmı yaa.neyse günlükçüm.(gündelikçiyle karışmasın,lütfen dikkat)adını tekrar değiştiriyorum.adın bundan sonra dert küpü oldu.bildiririm.şurayı bir imzalarsan.hani tebiği aldım,okudum anladım kabullendim babında.yarın aramızda niza çıkmasın...

18 Ağustos 2008 Pazartesi

seval'e sevgilerimizle


Sevgili-m Günlük
18082008 İşte geldik gidiyoruz,şen olasın halep şehri...
güzel başlayıp,güzel devam eden bir gündü.Günümü güzelleştiren güzelliğe kocaman bir teşekkür borçluyum.Güzellik,teşekkür ediyor yarında gelmeni diliyorum.Seninle vakit geçirmek çok güzeldi.Evet sevgili günlük başka neler yaptık,kayda değer bir şey yok herhalde.varsa da ben bilmiyorum,henüz.Seval ablamın başı işlerle dertte,ona yarın biraz moral takviyesi gerek.yarına kadar düşünelim,aklımıza gelir elbet birşeyler.Yağmur da arazi.seval ablama güzel bir fotoğraf ayarlamalı.hadi bakalım uykuya...

15 Ağustos 2008 Cuma

kısa süren dostluk



Sabah işyerimin kapısında karşıladı beni.Boş bir su şişesiyle oyunlar oynuyordu.
kısa sürede çok iyi dost olduk.dostumla yarım saatten fazla boğuştuktan sonra kendisinden müsaade alarak işyerimi açtım.bir saat sonra komşularım köpeğin benim evin kapısında beklediğini ve korktuklarını,köpeğime sahip çıkmam gerektiğini yoksa gerekeni yapacaklarını söyleyerek gittiler.Dostumdu ama apartmanda yaşayamayacak kadar iri bir köpekti.ve daha yavruydu.daha da büyüyecekti.İçim kan ağlayarak belediyeye ait hayvan barınağına teslim etmek zorunda kaldım.Nasıl bir dostsam.İşte böyle dostlar...

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Sevgili-m Günlük

13082008 can dost,bugün biraz erken halleşeceğiz.Kafam kazan gibi oldu,neden dersin?
Polemikten.Neyse can, yükleriz senin sırtına sıkıntıları ferahlarız.sen ne yükler çektin bunlar sana vız gelir tırıs gider.
Evet sabah nasıl başladı?Bu gün sabah olmuş muydu ya,unutmuşum.Ben hala gecemde yol alıyorum.(Bu inceltme işaretini bu kadar komplike yapıp beni zora sokan zihniyeti de Allaha havale ediyorum.)nerede kalmıştık,darmaduman oldun be oğlum.değiştir şu müziği
klasik iyi gelir şimdi.Kaldır kafanı biraz da maviye bak.Evet iyi geldi.İyi gelen ne,
Bizet'ten Carmen, Donizetti'den lucia di lammermoor,Verdi'den othello ve Mozart'tan le nozze di figaro...Ard arda dinleyince adeta pamuk gibi olduk.
Evet günün ikinci yarısı için hazırım.
Hadi size bir hikayecik anlatayım,aklımda kaldığı kadarıyla...

Fatih,fetihten sonra İstanbul'u imar etmek ister.En yakınları arasında bulunan rum mimar Khristodoulos(İsmini doğru yazmam 15 dak.sürdü.)Fatih'in emriyle çalışmalara başlar.Fatih Bu esnada Bursa müderrisi Hızır beyi şehrin ilk kadısı olarak atar.
Fethin üzerinden yaklaşık on yıl geçer.Fatih mimarını çağırarak kendi adını taşıyacak görkemli bir camii inşası ister,yer gösterir,malzemeyi yıkar ve çekilir.Mimar çalışmaya başlar ve bir müddet sonra camiyi bitirerek,açılış için Fatih'i davet eder.Fatih büyük bir heyecanla gelir,fakat gördüğü kendisi için tam bir hayal kırıklığıdır.Fatih,Ayasofya dan daha büyük bir camii beklerken küçük bir camiyle karşılaşınca çılgına döner.Mimara, Ayasofya dan daha büyük inşa edilebilmesi için teslim edilen yüksek mermer sütunlar parçalanarak ufaltımış ve bunlar padişahın bilgisi dışında yapılmıştır.Fatih o kadar sinirlenmiştir ki,sütunları kestiren mimarın ellerinin kesilmesini emreder.Mimar kendini, daha büyük bir yapının depremlere karşı dayanıklı olmayacağını söyleyerek savunsa da,Fatih mimarın art niyetli olduğunu Ayasofya'nın şanına gölge düşürmemek için böyle davrandığını düşünüyordu.
Mimarın etrafındakiler , haklarını savunması adına Fatih'i kadıya şikayet etmesi için baskı yaparlar.
Mimar İstanbul'un ilk kadısına müracaat ederek Fatih'ten şikayetçi olur.Kadı Hızır bey,çağ değiştiren hatta Rum Kayzeri ünvanını da alan sultanı savunmasını yapması için mahkemeye davet eder.
Ortada bir şikayet vardır.Şikayet edilen padişah da olsa,adaletin kılıcı keskindi ve haklıyla haksız ayırdedilmeliydi.Padişah davete icabet ederek mahkemeye gelir ve savunmasını yapar.Suçlu bulunur.Mimarı mahkeme etmeden elini kestirmiştir.Mimar gördükleri karşısında büyük bir şok geçiriyordu,Hızır bey padişah suçlu olduğu için aynı cezayla cezalandırarak,padişahın ellerinin kesilmesine karar vermiştir.Elleri kesilecekti.Rum mimar kadının ellerine ayaklarına sarılarak,davadan vazgeçtiğini,Osmanlının adaleti karşısında ne diyeceğini bilemediğini söyler.Davacının davadan vazgeçmesi üzerine kadı kararını değiştirerek,padişahı yüklü bir tazminata mahkum eder.Bunun üzerine Rum mimar müslümanlığı seçerek Atik Sinan paşa adını alır.Mimarın yaptığı fatih camii 1766 yılı depreminde yıkılmış,yerine bu günkü Fatih külliyesi inşa edilmiştir.Kadı Hızır bey aradan 500 yıl geçtikten sonra bile unutulmamış Kadıköyde bir caddeye isim babası olmuştur.
Evet hikayemiz bu kadar,görüldüğü gibi ne kadar adalet,o kadar çağdaşlık.

Hikayeyi Bilsen Gürer hanımefendinin bir araştırmasın da okumuştum.Yanlış hatırlamıyorsam mimari bir incelemeydi.Hanımefendinin incelemesi mahkeme binası ve Kadıköy üzerineydi.Hikaye de aklımda kaldığı kadarıyla böyle birşeydi.

Bu gün çok uzun bir yazı oldu.ama iyi geldi boşver.Hadi bol şans...

12 Ağustos 2008 Salı

Sevgili-m Günlük

12082008 Şirin günlük (Oy Birliğiyle adın böyle de anılabilecek,kızmaca darılmaca yok.)
Hah,hazır konu küsmeden açılmışken belirteyim ki gitarım bana küsmüş.Uzun süre benimle konuşmama kararı almış ve saklanmış.Evde iki tane gitar var,ikisi de tüm aramalarıma rağmen bulunamadılar.Kış girimi büyük problemler yaşayacağımız kesin.Hayatta olduklarını bilseydim bu kadar üzülmezdim.(Aman canım intihar edecek halleri yok ya.)

Kardeşime gelecek olursak, efendim kendisi tuğla kalınlığında bir kitap edinmiş okumuş okumuş gelmiş iki satır bi yerde takılmış.Sonra demiş içinden kendi kendine ya bu adamlar zannımca osmanlıca yazmışlar,bu dili de bilse bilse kardeşim bilir,dur şuna bir mesaj atayım,aylak aylak dolanıyor nasılsa şunu aylaklıktan kurtarıp kafasını bulandırayım.
Ben de çok çabuk ulaşılabilen bir konumda olduğum için, çat kapı mesaj geldi(Çat kapı bitişik mi yazılıyordu yoksa yaa.)neyse gelen beyite baktım ki içinde bi tane türkçe kelime yok,alayı farsça çok azı arapça.
Şimdi o zamanın şairlerinin halkın kullandığı dilden apayrı bir dil kullandığını,bu dili sadece saraylıların ve bir avuç insanın anladığını,zaten o dilden gıcık kaptığımı kardeşime anlatmaktansa beyiti(Beyiti dedikçe aklıma beyti geliyor,gerçi kaşıbeyaz daha iyi diyorlar ama,beyti beytidir.)tercüme gayretine giriştim.
yazan adamı da 50 sefer (içimden)takdir ettim.Bizim baba şairlerimiz mısraların son kelimelerini kafiyeli yazdılar mı şahane oluyor,biraz daha babaları son iki kelimeyi kafiyeli yazdılar mı üstat mertebesine ulaşıyor.Bu abi bütün kelimeleri kafiyeli yazmış.Neyse,Kardeşim çevirdim,inan bir şeye benzemedi.Geceye MSN'e teşrif edersen sana yollarım.Ha bu arada beni tehdit etmen de yakışmadı.Ne demek yani oraya kadar geldim,orada kaldım,daha ileri gidemiyorum.Yani açıklamalı beyit gelmezse kitap kütüphaneye iade olacak.O kısmı atlasan diyorum.

Bugün salı,gün bitmek üzere mavigünden hala haber yok.

Sevgili günlük,Karnın doyduysa azad et beni.Çok sıkıldım,aklıma da birşey gelmiyor.Hadi bakalım bu gün de böyle olsun...

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Sevgili-m Günlük

11082008 bu gün hiç hoş değildi.Çok er başladı,gece de kalacağa benzemiyor.
"İstemeden yenilen aş,ya karın ağırtır ya baş."sözüne uygun olarak,güzel geçmemekte direnen gün de, insanı hasta ediyor.Hasta olan er kişi de hiç bir şeyden zevk almıyor.
Eve çıkıp yatmakta işine gelmiyor,Bir karış aşağı sallandırmış suratını, belki yazarsam iyi gelir hesabında alıp veriyor.Bin civarı fotoğraf taradım,bir tanesi mi bir şey söylemez? Hayır,bir tanesinden bile çıt çıkmadı,ayrıca bu azeriler de müzik yapmasını bilmiyorlar resmen arabesk bu yaa.Bu gün rockçılara bile bir haller olmuş.
Onlarda da tıs yok.Bağır çağır dur.Kafa bu yaa.En son klasikte takıldık o biraz olsun huzur verdi.o da olmasaydı bir ney ve kuddüme teslim olacaktım.

Şimdi;
Nisanın son günleri,az önce sabah ezanı okundu.Sahile indim, ulu bir çam ağacının altına uzandım.Sular yavaş yavaş ağarırken balıkçıların telaşlı koşuşturmalarına kumruların çığlıkları karışıyordu.

"Eskiden, çok eskiden,ben henüz dünyada değilken,çalışmak zorunda olan bir anne,küçük Yusuf'u ablasına emanet ederek evden ayrılır.Canı sıkılan iki kardeş dolaşmaya çıkarlar ve abla dalgın bir anında küçük Yusuf'u kaybeder.Kardeşinin yanında olmadığını farkeden abla çılgına döner,her tarafa bakar,bağırır çağırır,ağlar dövünür fakat kardeşini bulamaz.Kızcağız bir yandan kardeşini ararken bir taraftan da annesine kardeşini kaybettiğini nasıl söyleyeceğini bilememektedir.Aramaktan,ağlamaktan bitap düşen kız dizleri üzerine çökerek Allaha yalvarırır;
-"Yarabbim sen büyüksün,kardeşim Yusuf'u aramanın bir yolunu göster bana."
Kızın bu duası kabul olmuş ve kız bir kumruya dönüşmüş.O gün bu gündür,bütün kumrular küçük kardeşi ararmış yusuf çuk yusufçuk diye."
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-241608&yazarid=2

Gökyüzünde ne kadar çok uydu olduğunu muhtemelen biliyorsunuz.Bu uydular sabahın er saatlerinde ufkun bir ucundan görüş alanınıza girer,ufkun diğer ucundan gözden kaybolurlar.Bilmiyenler yıldızdan ayırdemezler.Ama yürüyen yıldız,yok yok uçan yıldız.zaman mı? ben hep sabaha karşı tan yeri ağarmadan gözlemliyorum.Meraklısına duyurulur.
Bu ne biçim günlük oldu yaa...
Hadi bu günlük bu kadar...