22 Ekim 2009 Perşembe

Eski Mahalle 13. Bölüm

Ebru eve gelir gelmez hemen pencereye koştu. Bank boştu... Ne olmuştu kendisine, neden hasta birinden bu kadar ürkütüğünü bilemiyordu. "Hep o bakışları" dedi kendi kendine, o bakışlarındaki hüzünlü yardım isteyen hali gözünün önünden gitmiyordu. Ne yapabilirdim ki diye düşündü. İstanbul'da yardım etmek bile tehlikeli işler arasında girmişti. Dışarıda hava yazdan kalma günü sert bir rüzgar ve yağmurla ardında bırakmıştı. Keşke biraz daha kalsaydım, biraz daha konuşsaydım diye geçti içinden. Onu düşünmek bile, uzun zamandır unuttuğu heyecanları, yürek çırpıntılarını yaşatıyordu. Gülümseyerek başını iki yana salladı. Şu an hissettikleri için bile o yabancıya teşekkür borçlu olduğunu düşündü...
Duşa girerek sıcak suyu açtı, vücudundan süzülen sular rahatlamasını sağlıyordu.
Duştan çıkıp yatak odasına geldiğinde duvardaki boy aynasından kendini gördü. Üzerindeki havluyu attı. Aynanın karşısında çıplaktı. Uzun bir süre kendisini seyretti, sonra yatağına uzandı. Cem aklına geldi. Soğuk, mesafeli ve heyecansız sevişmelerle nasıl da kandırmıştı kendini. Aklına bu gün kendine bakan o hüzünlü, yalnız adam geldi. Kendisinin yalnızlığında böyle fark ediliyormuydu ki. Onu düşündüğünde yüreğinde ki kıpırtıyı gene duydu. Hiç tanımadığı biri insanı bu hale getirebilirmiş demek ki diye düşündü...
Ellerini saçlarında, yüzünde, ıslak dudaklarında gezdirdikten sonra dolgun memelerini okşamaya başladı.
Güzel ve yalnız bir kadınım diye düşündü. Bugün kendisine hüzünle bakan gözler kendisini güzel bulmuş muydu acaba. Gözlerini kapayarak diri vücudunu yabancının ellerine bıraktı. Sertleşmiş göğüs uçlarından aşağılara doğru kayan maharetli parmaklar bacaklarının arasında son durağa ulaştılar, az sonra çığlık çığlığa kasılan bedenini tembel hareketlerle örtünün altına sakladı. Bedeneni bir erkeğe ilk defa sunuşu aklına geldi. İlk aşkı... Uzun çok uzun yıllar öncesi gibiydi yaşadıkları...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Eski Mahalle 12. Bölüm

Gencin solukları düzelmiş, yüzüne renk gelmişti. Kendini toparladığına göre artık banktan kalkabilirdi ama genç adamın gözlerindeki bakış ve yüzündeki hüzünlü ifadesi Ebru'ya kedisini hatırlattı. Belki biraz sohbetin kendisine iyi geleceğini düşünen Ebru;
-"Burada mı oturuyorsunuz" dedi.

Ekrem, kendisine ilgiyle bakan ve durmadan sorular soran kadına baktı, yıllar sonra "nasıl biriydi" diye kendisine sorsalar, hiç bir ayrıntıyı atlamadan sayabilecek kadar zihnine kazınmıştı bu güzel yüz. Konuşmak istiyordu ama bu krizlerin sonunda sesinin zorlukla çıktığını, heyecandan sesinin titremesini engeleyememe korkusuyla usulca; -"Hayır" diyen sesini kendisi bile zor duymuştu...

Ebru, başka soru sormadan burdan uzaklaşıp evine gitmesi gerektiğini biliyordu ama nedense kendisine hüzünle bakan iki çift gözden kendini alamıyordu. Artık bankta fazla duramıyacaktı. Verdiği karardan vazgeçmekten korkarak, -"iyi günler" diyerek koşarcasına uzaklaştı...

Ekrem giden genç kadının arkasından hala bakmaktaydı...
Bir an yanında kalıp kendisiyle konuşacağını sanmıştı. Neden telaşlı bir şekilde yanından ayrıldığını anlamamıştı. Yanında oturmasını ne kadar da isterdi. Belki de benden korktu diye düşündü, tabii ya kimbilir yanına oturduğum zaman ne haldeydim... Öyle güzel ki... Onu tekrar görebilmek isterdi. Ya evliyse. Evinde eşi ve çocukları bekliyorsa... Bu düşünceyi hemem aklından sildi. Nedense ilk defa böyle bir düşünce onun canının sıkılmasına neden olmuştu. Genç kadın gözden kaybolunca yerinden kalkarak her zaman oturduğu kafeye doğru yürümeye başladı.

bitmez
Mavigün

20 Ekim 2009 Salı

Seni Özler Şu Gönlüm


Yağmur yağmış yüzüme,
Sular dolmuş gözüme.
Hicran akmış gönlüme,
Varsın aksın ne çıkar.

Gölgen geçmiş elime
Adın düşmüş dilime
Eller şaşmış halime
Varsın şaşsın ne çıkar..

Seni özler şu gönlüm inan,
İsmin dudaklarımda her an..
Sana bağlıyım diye,
Eller gülmüş halime
Varsın gülsün ne çıkar.

Yaşlar dolsa da gözlerime,
Hicran aksa da şu gönlüme..
Kalbim yine senindir,
Gölgen yine benimdir
Sevgim gönlüm senindir.


Söz: Özcan ATAMERT
Müzik: Necdet KOYUTÜRK


İlk plak kaydı: Eko Records ST 106
Necdet KOYUTÜRK Orkestrası eşliğinde, solist Serap AKSOY

Mavigün'e



BBO ailesi, bu güzel program için teşekkürlerini sunuyor...

MAVİLİGÜNLER



Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

Eski Mahalle 11. Bölüm

Ebru sabaha karşı ancak uyuyabilmişti. Uyandığında pazar günü olduğu aklına gelince yataktan çıkmadı, yorgundu, canı hiç bir şey yapmak istemiyordu.
Esneyerek arkasına yastığı çekti, Cem aklına geldi. Bu gerçekle yüzleşmesini yapabilecek miydi. Onun için üzülüyordu. Demek ki o her zaman neşeli, kadınları hemen çevresinde toplayan insanın içinde ne fırtınalar kopuyordu, kendine bile anlatamadığı...

Üstündeki pikeye bir tekme vurup kalktı. Pencereyi açarak sabahın taze havasını büyük bir hazla ciğerlerine doldurup gülümsedi.
Kahvaltıyı dışarıda yapmaya karar vermişti, bu pazar havanın bu kadar güzel olması yaradanın bir lütfu gibiydi. Kışın ortasında bir bahar yaşıyordu İstanbul. Bu şehri seviyorum diye düşündü genç kadın. İçindeki bitmek bilmeyen hesaplaşmalardan doğan sıkıntılar alıp götürüyordu bu şehir...
Bu şehirde yaşayıp tekrar tekrar sevdalanmamak mümkün değildi ki.
Denizin kokusunu içimde hissetmek, belki biraz yürümek düşüncelerden kurtulmama yardım edebilir diye düşünerek evinden çıktı. Kısa bir yürüyüşle sahile ulaşmıştı. Çınarın altındaki banka oturup boğazı ve kız kulesini seyre daldı.
"Aşıklar şehri istanbul" diye gülümsedi. Oturduğu bu mahalleyi seviyor ve semtin eski dokusunu gittikçe kaybetmesine de üzülüyordu.

Yanına soluk almakta zorluk çeken birinin oturmasıyla düşüncelerimden sıyrıldı.
Genç birisiydi, kıyafetleri sabahın bu saati için oldukça şıktı. Evinden sabah sporu için çıkmadığı belliydi. Çok yorgun ve hasta bir hali vardı. Sanırım çok yürümüştü, göğsü inip inip kalkıyordu. Acaba birisinden ya da polisten mi kaçıyordu? Belki de sarası vardı. Elindeki yarısı dolu su şişesini kendisine uzatarak;

-"İyi misiniz? Biraz su için, iyi gelir."

Genç adam başını çevirince Ebru'yla göz göze geldi, şaşkın bir hali vardı. Ebru adamın bakışlarından ürkerek kalkıp uzaklaşmak istese de kendisine engel oldu.
Adam teşekkür ederek suyu aldı, yavaşça içerken Ebrunun aklına pencereden baktığında bankta oturup denizi seyreden adam geldi. Acaba bu o adam mıydı?
Adam tekrar teşekkür ederek boşalan şişeyi iade etti;

-"İyi misiniz, yardıma ihtiyacınız var mı? İsterseniz az ilerideki hastaneye götürebilirim."
-"Çok teşekkür ederim, iyiyim, sağolun"

Bitmez...
Mavigün

19 Ekim 2009 Pazartesi

Eski Mahalle 10. Bölüm

Ekrem, Cem'in muayenehanesinden çıktığından beri kendini görememişti.
Ertesi gün, randevusuna saatler kala iş yerinde bayılmış, gözlerini hastanede açmıştı.
Kendisine gelir gelmez, doktorların kalması için ısrarına rağmen taburcu olmuş, doğruca dergiye dönmüştü...
Gece gündüz uğraşarak yeni bir kadın dergisi çıkarmaya çalışıyorlardı. Krizlerin gelmemesi için sakinleştirici kullanmaya başlamıştı. Her şey bu derginin bir an önce vücuda gelmesine endekslenmişti...
35 yaşına kadar hep hammalığını yaptığı derginin hem de bir kadın dergisinin başına getirilmişti. Hadi bakalım Ekremciğim nur topu bir çocuğun oldu demişti patron işi veririken. Bu sebepten tedavisini aksatıyor, yaşadığı krizleri önemsemiyordu... Yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmişti, yarın derginin ilk sayısı çıkacaktı. Günler sonra eve gidip dinlenmek için ofisinden çıktığında serin bir pazar sabahı karşıladı kendisini... Taksiye binip evine giderken elini cebine attı, hay aksi diye söylendi, krize karşı kullandığı ilaç bitmişti, nöbetçi eczane aramaya da üşendi, arkasına yaslanarak gözlerini kapattı...

bitmez

mavigün

18 Ekim 2009 Pazar

Eski Mahalle 9


Bir ay sonra


Cem'in tüm çabalarına karşı Ekrem'i bulamaması gittikçe sinirlerini bozuyordu. Bu durumu Ebru'ya anlatmadığı için onunla görüşmelerini de oldukça azaltmıştı. Bunun ilişkilerine zarar verdiğini anlıyor, fakat bu durumu düzeltme adına bir şey yapmıyodu. Ona aşık olmak... Hep istemişti ama işte yapamıyordu, bu kadar çabaya ve uyuma rağmen olmuyordu yürümüyordu... Tüm kabahatin kendisinde olduğunu biliyordu, kendini kandırdığı gibi Ebru'yu daha ne kadar kandırabilirdi ki? Gerçi kendisini de kandıramaz olmuştu... Ekrem'i unuttum dediği anda karşısında bulmasıyla duyguları allak bullak olmuştu...

O gece herşey güzel başlamıştı, Ebru'yla yemeğe çıkmış, eğlenmiş, hatta herşeyin eskisi gibi olduğuna kendimi inandırmış gibiydim. Benim bu havam Ebru'ya da geçmişti.
Geç vakit güle oynaya evimize gittik . Bilemezdim ki bu gecenin sabahında herşeyin biteceğini...

O gecede her zamanki gibi sevişmiştik, sonrasında bana sarılarak mutlu mesut uyuyacakken ebru bana dönerek;

-"Sorun ben miyim? dedi. "Benimle mi olmuyor, yoksa tüm kadınlarlamı, Cem bilmek istiyorum sen benden mi hoşlanmıyorsun yoksa kadınlardan mı?.."

Sözlüye hazırlıksız yakalanan bir öğrenci gibi kekeleyerek;

-" Yok canım, ne oldu ki, belki bu gün... Yani anlarsın, bu günlerde yorgunum çok..."

Aslında Ebru'yu kandırmaya çalışmak en büyük hataydı.
Ebru her zamankinden daha sakin bir şekilde bana döndü;

-"Cem lütfen, sen de biliyorsun ilşkimizde duygusallık hiç olmadı. Ne zaman benimle sevişsen, çok uzaklarda başkalarıylasın ama bu gece gözlerinde acıyı gördüm, benimle sevişmiyor işkence çekiyor gibiydin.

-" Abartıyorsun Ebru, canım inan ki...

-"Bu ilişkiyi daha fazla yürütemiyecem, yürütürüm sanmıştım, güzel arkadaşlığımız için, birbirimizle uyumumuz için herşeye katlanırım sanmıştım ama olmuyor Cem, olmuyor... Tamam aşık olmadığımızı biliyordum ama...
Bu durumla baş edecek kadar da seni sevmiyorum.
Lütfen bu gece buradaki son gecen olsun..." diyerek odadan çıkmıştı.

Ben ise susuyordum, söyleyecek sözlerim tükenmişti artık.
Ebru'nun farkettiği gerçeği ben yıllardır kendime itiraf edememiştim. Ebrunun duymak istediklerini ona söyleyemezdim... Gitmek için sabahı beklemeye gerek yoktu, dolaptaki bir kaç parça eşyamı alarak evden ayrıldım...
Ebru nun hayatından çıkmıştım.
Kendi hayatımdan nasıl çıkacaktım...


Ebru kapının kapanmasıyla gücünün tükendiğini hissetti. Cem'in arkadaşlığını daima özleyeceğini biliyordu. Başını yastığa gömerek hıçkırıklarla uykuya daldı...

Cem arabasını deniz kenarında durdurdu. Dışarı çıkarak serin havayı ciğerlerine çekti. En sonunda kendini kandırmaca bitmişti, deniz bitmişti. Ebru ile bir ilişki düşlemesi belkide en büyük hatası olmuştu. Kendini kandırdığı gibi karşısındaki kadını da kandıracağını sanmıştı. Kendini budala gibi hissediyordu. İçindeki boşluk büyüyor, gittikçe kendinden uzaklaşıyordu. Ekrem'i bulduğu an tüm gerçeği ona anlatacaktı. Bu zamana kadar içinde besleyip büyüttüğü tüm duyguları Ekrem'e anlatması gerekiyordu. Bunu yapmazsa mesleğini bile yürütemiyeceğini anlamıştı...


bitmez...

Mavigün

16 Ekim 2009 Cuma

Eski Mahalle 8. Bölüm

Onunla ilk karşılaşması okul kampusündeki ilan tahtasına aynı ilanı asarken olmuştu. "Ev arkadaşı aranıyor" ikimiz de birbirimizi tanımıyorduk ama şartlar gereği cankurtaran simidine sarılır gibi birbirimize sarılmıştık.

Ekrem çok sakin, sessiz ve içine kapanık biriydi. O basın yayında ben tıp fakültesinde okuyordum. Onun sessizliğinden olacak, hep kendimi ondan büyük, onun koruyucusu olarak görmeye başlamıştım. Annesini ve babasını trafik kazasında 14 yaşında kaybetmiş, onu amcası büyütmüştü. Bazen bu hem öksüz hem yetimliğine, onun bu içine kapanık hallerine çok üzülürdüm. Ekrem'le annemlere gittiğimizde annemin bana sarılmasını ve bana oğlum demesini bu yüzden yasaklamıştım. Ekrem'e düşkünlüğüm tüm arkadaşlarımla aramı açmıştı. Kendimi onu korumaya adamıştım bir bakıma. İşte sevgilime gideceğim anda bile durmuş onun anlattığı bankta ne bulmayı umuyorsam burdaydım işte.
Cem ayağa kaltı. Başını yukarıya kaldırdığında Ebru'nun evinin bu bankı gördüğünü Ebru'nun da camda durduğunu gördü. Bu durumdan çıkıp eski sorunsuz günlerine dönmeliydi. Ebru nun evinin kapısına geldiğinde, toparlanması gerektiğini biliyordu ona yardım edecek tek insan da Ebru idi.

Onu hastane açılışında görünce ona aşık olabileceğimi sanmıştım. Bunu ne kadar istediğimi tanrım biliyordu. Bence o da aynı şeyleri istemişti, aslında hayal kırıklıklarımızı bastırarak, güzel bir arkadaşlıkla birbirmize dayanarak hayata tutunmaya çalıştığımızın ikimiz de farkındaydık.

Zili bastı, kapıyı açan Ebru'nun ona hiç bir şey sormaması Cem'in işine gelmişti. Birbirleriyle konuşmadan oturup televizyon izleyip, geç vakit birbirlerine sarılarak uyudular...


Cem, ertesi gün Ekrem'i boşuna bekledi. Randevu saati geçince Zühal'e seslendi;
-"Ekrem aradı mı?"
-"Hayır efendim, randevu saati geçti, sonraki hastayı alayım mı?"
-"Biraz daha bekleyelim, adresi telefonu var mı kayıtlarında"
-"Yok efendim..."

Ah Ekrem, neden vazgeçtin ki. İçi sıkıldı, Ekremi' hem görüp hem kaybetmek zaten yeterince ağır geliyordu. Bir de şimdi kendisine ihtiyacı varken bulamamak...
Keşke dedi, keşke dün herşeyi anlatmasına izin verseydim. Ekrem'in izini kaybettikten sonra uzunca bir süre ona iyi davranmadım mı diye düşündü, neden gelmemişti...
Kaç kez hastalarının randevularını iptal ederek Üsküdar'a geçmiş, o banka oturarak Ekrem'in gelmesini beklemişti.

devamı var

mavigün

Eski Mahalle 7. Bölüm


Bu zamana kadar hiç buradan bakmamıştı, kendini anlatmak ona en zor gelen şeydi. Çocukluğundan beri kendini ifade etmekte güçlük çektiği, belki de sırf kendinden kaçmak için pisikiyatrlığı seçtiğini düşündü...
Herkesin içinde bir havuzu olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu, hiç dolmayan bir havuz...
Ne komik, hayat boş bir havuz gibiydi, bir türlü dolduramıyorduk...
Yaşam sürekli akan bir su olsa bile, ne kadar akacağı meçhul kalıyordu.
Cem oturduğu koltuktan muayenehanesine bir baktı.
Burayı ilk açtığı günlere gitti, gençliğin heyecanıyla don kişotluya soyunan bir psikiyatr... Breh breh breh, karşımda nasıl bir ayna varmış ki kendimi herkesin sorununu çözmeye muktedir biri gibi görmüşüm. Kendi içindeki korkaklığı, kendine bile anlatamadığı, kendisiyle barışık olmayan bir doktorun, kime ne yardımı olabilirdi ki...

Bütün kabahat Ekrem'deydi. Ne vardı birden çıkıp gelecek. Düzenini kurmuş herşeyi geçmişte bırakmıştı. Nerdeyse evlenecek birini bile bulmuştu. Hayatında bir ilki yaşıyordu. Bir kadınla sekiz aydır birlikteydi. Herşey çok güzel gidiyordu. Evet Ekrem ne vardı gelecek?..

Cem ceketini alıp kendini dışarıya attı, arabasına binince Ebru'yu aradı, evde olduğunu öğrenince ona gitmeğe karar verdi.

Ebrunun oturduğu sokağa girince birden hatırladı. "Hay Allah" dedi, nasıl olurda o kadar buralardan geçtiği halde Ekrem anlatırken aklına gelmemişti. İşte bugün Ekrem'in anlattığı çınar ağacı ve bank tam karşısında duruyordu. Arabadan indi Ekrem'in oturduğu banka oturdu. Etrafına baktı boğazı, kız kulesini seyretti, onu buraya neyin getirebileceğini düşündü. Düşünceleri seneler öncesine kadar gitti.
Ekrem'le tanıştığı ilk güne...

devamı var...

Mavigün

15 Ekim 2009 Perşembe

yine geldi sonbahar...


Yine Geldi Sonbahar
Açtı kollarını sardı boynuma
Yine geldi sonbahar
Döküldü yapraklar kalbim gibi yere
Yine geldi sonbahar
Çaldı renklerimi her yer siyah beyaz
Yine aynı sonbahar
Elimde rüzgarlar dans etti benimle

La la la la la la

Yine geldi sonbahar
Yüzümde damlalar benim gibi yine
Yine o aynı sonbahar
Benimle aynı şarkılar, söyledik birlikte

La la la la la la


Cem Adrian


http://www.youtube.com/watch?v=X4yG5lXwosI

İYİ Kİ DOĞDUN ILGIN


Nice yıllara...
O gülen yüzün solmasın...
Seni seviyorum canım...

Mavigün

Eski Mahalle 6. Bölüm


Ebru eve geldiğinde Cem'i düşündü. Cem onu aramasaydı kendisi onu ararmıydı acaba. Cem oldukça yakışıklı, kadınlar tarafından beğenilen, karizmatik bir kişiliğe sahipti, kendisi de bunun farkıda olduğundan çevresini bir gülümsemesiye tüm yaptıklarını unutacak kadınlar sarmıştı... İkisi de birbirlerine aşık değillerdi. Bunu ilk seviştiklerinde anlamıştı... Sevişme bittiğinde onu düşünmediğini ona kaba davrandığını söyleyemezdi ama nedense tüm sevişmelerinde onun hep kendisinden uzaklarda olduğunu hissediyor, kendini kullanılmış gibi hissediyordu...

Cem'in sevişirken bu soğukluğu, onun o arkadaş canlısı herkese yardım eden yapısıyla o kadar zıtlık oluşturuyordu ki... Ebru bu durumu olduğu gibi kabul etmişti. Biraz da kendisinin işine böyle geliyordu. Onun arkadaşlığı o kadar hoşuma gidyordu ki onun kendisiyle sevişirken başkasıyla olması umrunda değildi. Her ikisi de kendi sınırlarıından dışarı çıkmadan bir ilişki yaşıyordu. Kimse birbirinden fazlasını istemiyor, verildiği kadarına razı oluyordu...

Ayaklarının dibinde miyavlayan kedisini kucağına aldı ve pencereden bakarak, çınar ağacının altındaki bank bu gün boş diye düşündü...


Cem saatine baktı, yaklaşık 2 saattir Ekrem anlatıyordu.

-"Ekremcim bu günlük keselim istersen, her şeyi bir güne sığdıramayız."

Ekrem sanki kestiğinde okuduğu yeri kaybeden çocuk gibi birden şaşaladı;

-"Bu kadar mı?" dedi,

-"Yok değil ama bu gün yoruldun, yarın kaçta gelebilirsin? İstersen dışarda bir yerde de buluşabiliriz."

-"Yok ben buraya gelirim."
Ekrem başka bir şey söylemeden hızla yerinden kalktı;
-"Görüşürüz" dedi ve gitti.
Cem arkasından bir şey söyleyememişti.
Ekrem eğer kendisini bulmaya karar vermişse tekrar gelecekti.
Muayenehanesinde tek başına kalan Cem, biraz evvel Ekrem'in kalktığı koltuğa kendi geçti.


devamı var

Mavigün

Eski Mahalle 5. Bölüm


-"Herşey altı ay önce başladı, bir süredir uzun süren yürüyüşler yapıyordum. Bu yürüyüşler pek de masum olmayan bir kriz gibi geliyorlardı. O zaman soluklarım hızlanmış koşmakla yürümek arasındaki şehir turum benim eski mahalleme kadar getiriyordu. Neden yürüdüğümü bile bilmiyorum. Neden burada olduğumu da... Aylardır nerede olursa olayayım nefesim daralıyor kalp atışım hızlanıyor soluksuz kalıyor ve yürümeye başlıyordum. Sanki yürüdükçe soluk alıyor, soluk aldıkça daha çok yürüyordum. Bu krizin ne zaman nasıl geleceği, hangi ruh halimde beni bulacağını hiç bilmiyordum. Keyifle uyandığım sabahlarda, çalışma esnasında en olmadık yerde, bir toplantıya girerken ya da toplantıda buluyordu beni. Birden soluksuz kalıyordum, bulunduğum ortamdan uzaklaşmak, hemen orayı terk ederek yürümek hava almak istiyordum. Ve neden sonra, çocukluğumun geçtiği mahallede bir çınar ağacının altındaki bankta kendimi oturur buluyordum. Aylardır anlamadığım yürüyüşler sonunda aklımın ve ruhumun esir alındığını hissediyor, kendimle mücadele veriyordum..."

Ekrem birden durdu, nerde olduğunu hatırlamak ister gibi Cem'e baktı.
Cem;
-"Nasıl bir mücadele veriyordun ki?"
-"Çalışığım zaman kendime engel olamıyordum, fakat tatil günlerinde kendime bir kelepçe satın almıştım. Nefessiz kalmaya başladığım, bu sebebini bilmediğim krizin geleceğini anladığım anda kendimi yatağa kelepçeliyordum. Bu da çözüm olmadı çünkü anahtarını da cebimde taşıdığımdan, kendimin gardiyanı gene kendim oluyordum."

14 Ekim 2009 Çarşamba

Eski Mahalle 4. Bölüm


İçeri giren Ekrem, neşe içinde masasından kalkıp ona kollarını açan Cem'i görünce hastadan ziyede arkadaşına uğrayan biri gibi kendini rahat hissetmişti.

-"Hoş geldin Ekremciğim, hoş geldin dostum, gel sana bir sarılayım, neler yapıyorsun bakalım?.."
Cem içinden bu coşkusunun abartılı bir hal aldığını sezse de Ekrem'i görmekten mutlu olduğunu saklamayı başaramıyor, onun hasta olarak geldiğini unutmuşa benziyordu.

-"Hoşbulduk" diyen Ekrem'in sesi ve ne yapacağını bilemiyen tavrı Cem'in aklını başına getirdi. Kendisi diğer doktorlar gibi rahat gelinen bir yer olmadığını hastalarından öğrenmişti. Hep bir utanma hep bir kendini suçlama vardı bu gelişlerde.

Cem masasına geçti.
-"Bana geldiğine sevindim" dedi.
-"Başka kimseye gitmek istemedim."
-"Sevindim" dedi, tekrardan Cem.

Cem tekrar kalkıp pencereden dışarı baktı, deminki koşturma biraz olsun azalmış, insanlar dışardan korkarcasına kapalı alanlara bırakmışlardı kendilerini sanki.

-"O zaman bana gelme nedenini sorabilir miyim, neden buradasın? Yani bir hasta olarak."

Ekrem aklındaki kelimeleri sıraya dizer gibi bir kaç dakika öylece durdu, odayı sessizlik almış masanın üzerindeki stres toplarının tepesinde duran saatin tik takları duyuluyordu. Anlatmaya başladığında Cem pencerenin yanından gelip onun karşısına oturmuştu.


DEVAMI VAR

Mavigün

Mavigün'e


Güzel program için, BBO ailesi teşekkürlerini sunar...

13 Ekim 2009 Salı

MAVİLİGÜNLER


Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...