2 Temmuz 2010 Cuma

Arkabahçeden



Aklımda, etten ve kemikten
Çıkmıyor aklımdan
Güneş yüzünden çekilirken
O Temmuz kokun senden erken
İnmişti sahile burdan dönüş yok artık
Gözü kör Eylül
Yokuş yukarı yürürken önümden
Şu lakırdı dökülüvermiş dilimden

Unutmalı unutmalıı hemen

Uyandım bi pencere kenarı
Yanağım cama yaslı
Ölmüştüm tekrar dirildim besbelli
Aynı acı ama bu çok farklı
Aynı kadın ama bu çok tatlı
Bedeli neyse ödiycem anlaşıldı
Otobüste uyurken sayıkladım gülümserken

Unutmalı unutmalı hemen

Unutmalı geç olmadan
Seni kimseye anlatmadan
Geceler beni bulmadan
Karanlıkları sırtlamadan
Unutmalı unutmalı

Sarılar içinde gördüm seni
Bir okyanus düşünde ne güzel
Akşam vakti
Seninle sevişmek ihtimali
Artık Olmayan bir düş ama bi an
Aklımdan geçti

Unutmalı unutmalı hemen...

Arkabahçe

Arkabahçe Unutmalı

1 Temmuz 2010 Perşembe

Nefes Bile Almadan


Kelebek kadar ömrümüz var
Sevmek lazım, hemen başlayalım
Kaybedecek daha neyimiz var
Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var
Nefes bile almadan seviyorum seni
Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi
Değiştirdin kanımı koydun zehrini
Örümcek gibi ördün zihnimi
Düşündükçe daha çok isterim seni
Nefes bile almadan seviyorum seni
İçimde dolaşan alkol gibi
Sana gitgide sarhoş oluyorum
Ruhumu kaybetmiş gibi
Sadece senin için yaşıyorum
Nefes bile almadan seviyorum seni...

Redd

Redd N.B.A.

Sana Geliyorum


I.
Benim sabah keyfim
yeni açmış bir gülü
insanların gülücüklerine yerleştirmektir.

II.
Sana karlı bir günde geleyim
saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla
üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula
uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan
sobanın çıtırtılarına dalalım
sana küçük törenlerimizde şarkı söyleyeyim
içki içelim güneşle başbaşa
saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim
gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar
bir gece şelalesi gibi
damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.

III.
Sana yağmurlu bir günde geleyim
parkta ıslanalım birlikte
gürültüller toprağın kokusunda erisin
kentin görüntüsü değişirken bulutlarla
duraksamadan parlayan gözlerin
ve ıslaklığınla sar beni
en koyu kızıllığında dudaklarının
kıralım demir parmaklı pencereleri
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim
ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.

IV.
Sana güneşli bir günde geleyim
ışıklı yollara halılar serelim
birlikte aşkınlığa yükselelim,
okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla
mücevher gibi parlayan adada,
ben hep iskeleye demir atmış
beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm
tuzlu dudaklarını yakmak için
sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.

A.Kadir Bilgin

Keskin Bıçak


Geldim yarım, kaldım yarım
Neydi, ne oldu şu tez canım
Ertelendim hayattan, sevdim yarım
Derken bugün olmazsa, olur yarın

Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak

Geldim yarım, kaldım yarım
Neydi, ne oldu şu tez canım
Ertelendim hayattan, sevdim yarım
Derken bugün olmazsa, olur yarın

Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak

Hep köşe bucak

Ben bu dünyayı anlayamadım
Niyetlendim de altından kalkamadım

Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak

Şarkı bilgisi: (5:24) Söz - Müzik: Sezen Aksu

keskin bıçak

30 Haziran 2010 Çarşamba

29 Haziran 2010 Salı

HerDemMavi


Mavidir Umut, Umuttur Mavi,
Sevgidir Umut, Umuttur Yüreğiniz,
"Seni Seviyorum" Demek Zor Değildir...
Yüreğinizden Sevginizi, Sevdiğinizden umudunuzu yitirmeyin...
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

28 Haziran 2010 Pazartesi

İki Soru Arttı


Yağmuru severim, bir de denizi...
Kışın titremeyi, yazın terlemeyi...
Menemen severim ilkbahar kokar.
Çok filmler seyrettim,
kitaplar okudum.

En utandığım şey şiirlerimdi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.

Sana gelene kadar epey didindim hayatta.
Bilseydim başlangıcın sende olduğunu,
daha çabuk geçerdim günlük acılardan,
daha az takıntılarım olurdu.
Belki güvenebilirdim insanlara.

Yorulup düştüğüm her yeri ezberledim.
Tekrar düşmemek için.
Ama! ...
Hep yeni tümsekler buldum
ve bulduğum her cevaptan
iki soru arttı bana.

Erhan Güleryüz

Ölü Çizgi


Bir zehir
Birikir odalarda,
Almaz ki veresin rüzgâra
Rüzgâr deli değil.

Birden yayılır kanda
Kararır dört yan.
Bir çöküntü başlar yaşamanda
Her şeyin değersizleştiği an.

Deniz mi bu geçilmez
Aşılmaz dağ mı?
Tam bana göre uyuşuk
Miskinlik gibi var mı?

Nedir seni saran bu sis
Yok dünyalarda tat
Kuvvetsiz
Böyle daha rahat.

Yaşamışım kaç para
Mezar taşları neci?
Deli gibi sarılsam da hayata
Kalacak nesi var ki?..

Kitaplar seslenir, yüksekten, mağrur;
- Gel bize, kurtul, gel!
Almanızla bırakmanız bir olur,
Böyle daha güzel.

Sokaklar seslenir, akpak, temiz;
- Hadi gel, avunursun!
Bütün sokaklardan iğrenirsiniz
Avunmak şöyle dursun...


Behçet Necatigil

Dilim Dilim Güzel Dilim


"Konfüçyüs'e sormuşlar:
- Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük düşünür şöyle cevap vermiş:
- Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım.
Ve dinleyenlerin şaşkın bakışları arasında sözlerine devam etmiş:
- Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yolundan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir."

Sırrı Er
Etkili ve Güzel Konuşma Sanatı
Hayat Yayınları

23 Haziran 2010 Çarşamba

İstanbul Ağrısı


Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim.

Pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben.
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine İstanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim...
Utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğim Attila İlhan'ı
zehirleyebilirim.

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor.

Ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi?
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden?
Peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin...

Eğer sen yine İstanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilya'lı balıkçılara Marsilya'lı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim...

Ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir.

Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylül'ünde birader mırc ve ben
sokaklarında Mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan!
Unuttun mu
sana taptık...

Attila İlhan

Sana Ne Söylesem Ömrüm


Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum

Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa

Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi

Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini...

Ahmet Uysal

Seni Saklayacağım


Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

22 Haziran 2010 Salı

Teşekkür


Harika paylaşımlar, şahane insanlar...
Biz Sizi Seviyoruz...
Bizden size

Quintet


Gönül der ki zaman zaman
Ayrılık acısı pek bi yaman
Ayrılık olmasaydı gönül denen bu yolda
Geçsin diye acım, hayallerime tuz basar mıydım?
Ben sana susak, sana açım...

S.E.Ş.N.A

HerDemMavi


Salı...
Biriktirdiklerimizi paylaşım günü...
Mavinin şemsiyesi altına bekleniyorsunuz,
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Gül Nazarı


ağlar kendine doğru koşan atlar
bir gülü öpmüş gibi yanağından
dudağında kırmızı yokuş
yaşlı zamana uzayan...
annemin ardına saklanan sabahlar
o ki yeryüzüne bırakılmış bumerang
bacaklarıyla kara bir atı bekler

-kime söylediysem bunu
bir bulut gibi indirdi sırtındaki göğü-

sevilmeye yatan bir ormanın aralığından
göğe eriyen ırmak
taşmak için
kadından doğma bir atı bekler

-kime söylediysem bunu
bir karabasan gibi gördü düşünü-

unutmuş olamaz!
kederli ve taşralı ruhların taşıdığı
kırılan o gölgeler bile yeter
kalbiyle suya gelin gidenleri ürkütmek için
tezgâhta ne var?.. biraz söz biraz daha

-kime söylediysem bunu
bir kedi gibi yaladı ayaklarının sesini-

unutmuş olamam!
derindir
bir gülün bir güle seslenişi...

Betül Dünder

Küçük Sevgilim


Benim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Böldün parça parça
Onlar bilmez onlar bilmez
Bakarlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Kırdın defalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Vururlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Ben sana neler yaptım
Kızdım sayfalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Yakarlar canımı
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Sanki yalanmış gibi
Benim küçük sevgilim
Sanki masalmış gibi

Mor ve Ötesi

http://www.dailymotion.com/video/x3854j_mor-ve-otesi-kucuk-sevgilim_music