24 Kasım 2009 Salı

Öğretmenler Günü Kutlu Olsun


Bize tüm bildiklerimizi öğreten Öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü kutluyor ve saygılarımızı sunuyoruz...

21 Kasım 2009 Cumartesi

Dağ Çiçeği


Seni ıslak bir tepenin üstünde gördüm dağ çiçeği
Gülümsüyordun
Mor ıssız çilek kokan dağlara yaslanıp
Rüzgarlara nazlanıyordun

Dağ çiçeği
Dağ çiçeği
Beni yağmurlara vurdun dağ çiçeği
Kara sevdalara tuttun dağ çiçeği

Sen vahşi yaylaların uslanmaz kızı dağ çiçeği
Ne güzelsin
Loş sessiz hüzün kokan akşamlarda durgun
Aydınlık günler istersin

Dağ çiçeği
Dağ çiçeği
Beni yağmurlara vurdun dağ çiçeği
Kara sevdalara tuttun dağ çiçeği

Söz: Vedat Sakman
Müzik: Vedat Sakman
Albüm: Kapılar

Usulca


Usulca illere sığınmak düşer aklıma karakışlarda
Ateşim dumansız arayışlarda
Hastayım yorgunum seni bekliyorum
Zaman akışta

Sussam dilime yazık
Uçmamak kanatlarıma
Gün yine acıya çaldı bir yerde
Ve zaman akışta

Usulca illere sığınmak düşer aklıma karakışlarda
Ateşim dumansız arayışlarda
Hastayım yorgunum seni bekliyorum
Zaman akışta

Söz: Vedat Sakman
Müzik: Vedat Sakman
Albüm: Usulca

http://www.youtube.com/watch?v=yVj45AEEhL4&feature=related

19 Kasım 2009 Perşembe

Aşkın En Mavi Zamanı


Aşkın en mavi zamanı
Bu titreyen ben miyim?
Ne günlerden haberim var
Ne saatlerin ayarı

Aşkın en mavi zamanı
Anlamı yok uyanmanın
Ne birşeyin sahibiyim
Ne de adresim belli
Aşkın en mavi zamanı

Seni birkez görmek için
Çok uzaklardan geldim
Sesini duymak için
Neler vermezdim

Aşkın en mavi zamanı
Bütün kuşlar yerdeler
Uçmayı unutmuşlar
Bilinmez bir haldeler

Aşkın en mavi zamanı
Bir savaş sonrası için
İçin için yanmaktayım
Artık çok zor işim

Seni birkez görmek için
Çok uzaklardan geldim
Sesini duymak için
Neler vermezdim

Aşkın en mavi zamanı
Bu titreyen ben miyim?
Ne günlerden haberim var
Ne saatlerin ayarı

Bülent Ortaçgil
Zühal Olcay

http://www.youtube.com/watch?v=Ouif0MONQDc

pardon


Pardon bakar mısınız, tanışmış mıydık?
Sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik?
Pardon daha önce konuşmuş muyduk?
Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk?

Yüzünüz ne kadar da aşina
Avcumun içine alıp öpmüş olabilirim.
Gözünüz öyle uzak bakmasa
Sizi tanıdığıma yemin ederim.

Peki, bu şarkıyı hatırlar mısınız?

Pardon bakar mısınız, adınız neydi sizin?
Baş harfini göğsüme yazmış olabilirim
Pardon daha önce neredeydiniz?
Geçtiğiniz yollara düşmüş olabilirim.

Peki, bu melodiyi...
Hatırlarsınız...
Hatırlarsınız...

Sezen Aksu

http://www.dailymotion.com/video/x9kr0f_sezen-aksu-pardon-2009_music

Koca Çam 4


Derin bir iç çekişle; "Haklısın!" dediğini duydum koca çamın, "Farklıyız seninle.
Bu bir gerçek! Ama farklı olmak illa engel mi olmalı? Yani sadece farklıyız, birbirimizden üstün, yada eksik, yahut fazla değil!"

"Sen beni anlayamazsın, ben de seni!" diye diretti meşe ağacı, nasıl dost olabiliriz ki anlaşamadan?"

"Denemeden bilemeyiz bunu!" diye karşılık verdi koca çam, "Belki birbirimizi daha iyi, daha yakindan tanırsak... Ha, neden olmasın? Hadii ne olur kabul et!.."

Meşe ağacı tereddüt içindeydi hâlâ; "Bilmem ki... " dedi yüksek sesle düşünür gibi... "Yani sence denemeye değer mi? Deneyebiliriz aslında ama..."

Bu sözleri işiten koca çamın sevinci rüzgarsız havada keyifle sallanan dallarından belliydi. "Yaşasın!" diye haykırdı küçük bir çocuğun neşesiyle... "Biliyordum kabul edeceğini, biliyordum!.."

Meşe ağacı kendi karamsarlığını unutmuş, tüm dikkatini hâlâ üzerinden atamadığı garip bir şüpheyle, hemen yanıbaşından gökyüzüne doğru dimdik yükselen yemyeşil komşusuna yöneltmişti.
Büyük çamın neşeyle dansettiğini görünce "Dur bakalım deli çam!.. Deneyelim dedik sadece... Dostuz demedik ki!" diye itiraz etmek istedi. "Bu kadar kolay mı yeni tanıştığın birisine 'dost' demek?"

"Değil tabi ama asıl zor olan kapalı gönül kapılarını aralamak be meşecim!" dedi çam bilgece bir samimiyetle, "Bir kitapta okumuştum, canımız çok yanınca öyle sıkı kaparmışız ki o kapıları, bize zarar vereceklerinden korktuklarımızı dışarıda bıraktığımız gibi yaramıza merhem olacaklar da giremezmis iceriye... Kendi hapishanemizde hem mahkum hem gardiyan olurmusuz güvende olalim derken, bence de cok dogru valla.."

Meraki uyanmisti mesenin, hayretle sordu "Senin gibi hep yesil kalan, hep güzel bir agacin bu tür kitaplar okudugunu, böyle düsündügünü hic bilmiyordum dogrusu.. Sasirttin beni, enteresan bir agacsin vesselam!"

"E, hic bir sey disardan göründügü gibi degildir dostum! Benim hic canim yanmadi mi saniyorsun? Hem aciyi bilmek yahut tahmin edebilmek icin illa yasamak gerekmiyor bence, etrafta olan bitenden de görmesini bilen, ders alabilir... E, gördügün gibi benim boyum nerdeyse 10 metre... En üstten bakinca oldukca genis bir görüs alanim var yani... he.. he.."

"Hmmmm.... Demek bu sene kis eglenceli gececek seninle!"

"Neden sadece bu kis? Bahara burdan tasiniyor musun yoksa?"

"Yok canim tasinmiyorum ama bahar gelince biliyorsundur, ben dolar tasarim... Yeseren dallarimdan büyüyen yapraklarim, gelenim gidenimin haddi hesabi olmaz... Sincaplar ile kuslar gelir önce, sonra kelebekler, böcekler... Yolunu sasiran arilar bile dolasir dallarimin arasinda... Onlara icimde yer acmak, beslemek olur tek düsüncem... Eglenmeye firsat mi kalir, ben cok dolu olurum yaz boyunca!" Mesenin sesinde üzüntüden zerre kalmamisti simdi, sözünü ettigi mutlulugu yasiyor gibiydi.

"Biliyorum!" dedi bu degisimin farkinda, gülümseyerek koca cam, "Bazen misafirlerinin gürültüsünden durulmuyordu, kötü bir sey söylememek icin kendimi zor tuttugum bile oldu!"

Mese utanmisti bu sözleri duyunca "Keske uyarmis olsaydin, etrafimizdakileri rahatsiz ettigimizi bilmiyordum bile! Kusura bakma!" diye kendini savundu.

"Yok canim!" dedi koca cam, "Sen gürültü dedigime bakma, aslinda senin civil civil hayat dolu halini izlemek büyük keyifti benim icin!"

"Gercekten mi?"

"Gercekten tabii... Karsidaki sögüt agacini görüyor musun, inanmazsan ona sor!"

"Aa sen onu da mi taniyorsun? Cok sevindim ya, beni de tanistirsana..."

?????

Bu garip sohbetin gittikce koyulastigini görmek beni de cok sevindirdi cünkü bu, sevgili mese agacimin hüzünlü yanlizliginin sona ermesi demekti. Onlari basbasa birakip sessizce döndüm masamda beni bekleyen dosyalarima. O anda patronum veya bir müsteri ofisten iceri girmis olsaydi yüzümdeki mutlulugu görebilirdi... :)

19 Kasım 2009 Perşembe 13:08
Seval

Galiba Son

Yellow Fibonacci Spiral



Fraktal Geometri Ve Fibonacci Spirali


Doğa ve evrendeki canlı yada cansız tüm madde örgütlenmelerinde, form ve mimari örgüler Fraktal Geometri ile inşa olmaktadır. Fraktal Geometri, bildiğimiz düzlemsel geometri olan Öklit (Euclid, Eukleides) Geometrisi'nden oldukça farklıdır. Eğrisel bir geometri türüdür ve inşa ettiği uzay raslantısallıkla örülmektedir.

Fraktal Geometri’de özgün bir birim hücre, sürekli olarak tekrarlanıp örneklenir. Bu birim hücre geometriktir ve daha küçük parçalara bölünemez. Birim hücrenin kopyalanıp ana parçaya eklenmesiyle bir bütünlük oluşur. Böylece geometrik bir obje meydana gelir.

Doğa ve evrendeki tüm fraktal yapılar bir birim hücre üzerinden inşa oldukları için, onlara ne kadar büyütürek bakarsanız bakın, yine de o fraktal yapıya ait olan birim hücreyi görürsünüz. Başka bir deyişle, bir fraktal yapının şeklini sonsuza kadar büyütseniz bile, yine de karşınıza yeni bir fraktal şekil ve o fraktala ait birim hücre çıkacaktır!

Fraktal yapılardaki birim hücrelerin motifleri son derece özgündür. Bu özgün motiflerin, bir ‘matematiksel operatör’ tarafından oluşturulduğunu ve bu matematiksel operatörün yapısı içerisinde Fibonacci Dizisi'nin (0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144…) ciddi şekilde söz sahibi olduğu düşünüyorum! Fraktal yapılarda görev alan matematiksel operatörlerin, farklı kodlama yeteneklerine sahip olmaları nedeniyle, olası her motifin kesinlikle özgün olacağı rahatlıkla söylenebilir. Bu durumda, fraktal örgünün tamamlanması sonucu, birbirine çok benzeyen fakat hiçbir zaman birbirinin aynısı olmayan şekiller ortaya çıkacaktır.

Doğa ve evrende, nitelik ve boyutları açısından birbinden farklı olan yapılar bile birbirine benzemektedir. Çünkü, hepsinin mimarisinin altında yatan matematiksel model Fraktal Geometri'dir. Özellikle, Fraktal Geometri’de sıkça adı geçen Fibonacci Spirali’ni, canlı veya cansız bir çok madde örgütlenmesinde görmek mümkündür.

İlgilenenler için daha fazla bilgi aşağıdaki linkte mevcuttur...

http://rapidshare.com/files/202466607/Mitrophyllum_spler_Fraktal_Geometri_Ve_Evrim_Uzerine2.pdf

Atılım Gülşen

Bil Bakalım Ben Kimim


Gökkuşağının mavisiyim deliyim
Birazda pembeyim
Azıcık şekerliyim
Yaşam sevinciyim

Hiç nedensiz sevinçlisiyim
Özgürüm cesurum söylerim
Severim sevilirim özlerim
Gün olur yanarım gün olur ağlarım

Pencerenin önündeki menekşeyim
Yağmurdan sonra hissettiğim
Derinlerde isimsizleşen
Zamana yenik ömürden izlerim

Arada tökezlerim
Düşerim ama kalkmayı da bilirim
Gülerim geçerim
Kırkta bir içerim

Yaşamın içindeki gizim gizemim
Gözlerinin ta içindeyim
Bakışlarındaki senim
Seninleyim

Yüreğini titreten güldüren içiren
Kahreden his işte o benim
Aşk benim adım
Tanıştığıma sevindim

Ya hiç tanımasaydınız beni
Ürktüm koyunca yerinize kendimi
Kadınım erkeğim cinsiyetim yok benim
Hepinizin içindeyim
Sakın beni kaybetmeyin.


Serap ATAY

18 Kasım 2009 Çarşamba

Koca Çam 3


"Dur bekle yahu!" diye israr etti koca çam, "Hemen anlamı yok deyip kestirip atıyorsun!"

Şaşırma sırası meşe ağacındaydı şimdi. "Ne var, ne istiyorsun?" diye sordu büyük çama, biraz da çıkışır gibi;
"Hoşça vakit geçirmek için benim vaktimi çalma..."

Koca çam elinde olmadan gülümsedi ve "Allah aşkına bizim vakitten bol neyimiz var?" diye sorarak başladı sözlerine ve meşenin itiraz etmesine fırsat bırakmadan ekledi "Bak nasıl da sessiz ortalık, üstelik uzun bir süre ne bir gelen olacak, ne de giden... Seninle ben şu bahcede yıllardır yanyana yaşadık birbirimizi tanımadan, bir selam bile vermeden! Oysa çok iyi iki dost olabilir, birlikte büyüyebilirdik... Sonuçta aynı topraktan beslenıp, aynı yağmurla yıkanıp, aynı güneşle ısınmıyor muyuz? Eğilip baksak köklerimizin çoktan birbirine karıştığını görmez miyiz?.."

"Nasıl yani ya... Seninle ben... Dost... İkimiz... Ne demek bu şimdi?" derken iyice sersemlemiş gibiydi meşe...

"Evet!" dedi koca çam, "Seninle ben! Az önce yanlızlıktan şikayet etmiyor muydun? Işte sana, ben varım, ben buradayım diyorum!"

Ben de en az meşe ağacı kadar şaşkındım, işittiklerime inanmakta zorlanıyordum. Koca çam ağacı dile gelmis benim sevgili meşemle dost olmak istediğini söylüyordu! Bulunduğum yerde kıpırdamaktan bile acizdim. İçimden sessizce "Tanrım inşallah şimdi patronum çıkagelmez!" diye bir dua geçirdikten sonra büyülenmis gibi ağaç-ağaca sohbete kulak misafiri olmaya devam ettim. O noktadan sonra benim ne söze karışmam, ne de pencereden uzaklaşmam mümkün değildi...

"Ama sen bir çamsın!" derken meşe ağacı, dağılan düşüncelerini yeniden toparlamak ister gibiydi... "Sen hep güzel, hep yeşilsin! İnsanlar en çok seni severler, Noellerde bütün bahçelerde, şehir meydanlarında, evlerinin içinde bile seni süslerler... Kusura bakma ama seninle ben çok farklıyız, sen benim bir şeyim olamazsın! Ben kendi yeşil yapraklarımı istiyorum, beslediğim sincaplarımı, kuşlarımı, böcekleri!.. Onlarla yaşamak istiyorum! Ben onlarla mutluyum! Bunca güzelliğine rağmen senin doğru dürüst yapraklarin bile yok, bahsettiğim mutluluktan haberin nasıl olsun? Bilmediğin bir şeyi, bulup bulup kaybetmenin acısını nasıl anlayacaksin?"
Sesinden yaşadığı hayal kırıklığı o kadar belliydi ki, içim sızladı.

Seval
18 Kasım 2009 Çarşamba 11:08

Devamı var

Koca Çam 2


Benim gönül gözüm, çalışma masamdan her başımı kaldırıp pencereden dışarıya baktığımda nedense büyük çamı görmeden, yanındaki küçük meşe ağacına odaklanırdı.
Koca çamın bu ani müdahalesi beni öylesine şaşırtmıştı ki, ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemeden oracıkta kalakaldım.
Allahtan bir şey söylememe, yahut araya girmeme gerek kalmadı. Meşe ağacının hüzünlü bir halde dallarıyla sesin geldiği yöne doğru hafifçe eğildiğini görünce pür dikkat olacakları izlemeye koyuldum.

Meşe ağacı eğilmişti gerçi kendine seslenene doğru, ama o kadar kayıtsızdı ki etrafına, bir an cevap vermeden suskunluğuna geri döneceğini düşündüm. Acıyla kısılan bir sesle;
"Hadi oradan, sen mi beni anlayacaksın?" diyerek mırıldandığını işitince, yanıldığımı anladım.

Koca çam da duymuştu meşenin onu hafiften küçümseyen sözlerini. Ama yanıt veren sesinde güceniklik değil, büyük bir şefkat vardı.
"Anlardım tabi! En azından denerdim, keşke bana biraz olsun güvenseydin!" dedi gayet net bir şekilde.

Beklemediği kadar yakınından gelen bu samimi sözleri yanıtsız bırakamazdı meşe ağacı, benim oradaki varlığımı ikisi de tamamen unutmuş gibiydiler.

Sinirlendiğini belli etmemek icin silkediği dalların iyice gerdikten sonra dönerek; "Sen mi?" diye tekrar etti meşe, sesinden duyduklarına inanmadığı o kadar belli oluyordu ki, "Sen mi beni anlardın, çam değil misin sen? Hani şu hep yeşil ve hep giyiniklerden! Senin gibilerçıplak kalmayı, her yıl yaprak dökmeyi bilemezler!"

Bu sözleri bekliyor olmalıydı koca çam, yanıtını geciktirmedi; "Evet!" diyerek başladığı cümlesini sükunetle bitirdi. "Evet, benim yeşilim hiç gitmiyor, bu doğru...
Benim yapraklarm her yıl dalımda kalıyor, bu konuda senden daha şanslı olmalıyım! "

"E, gördün mü bak!" derken meşe ağacı haklı olduğunu muhatabından duymanın hoşnutluğu içinde gevşetti dallarını. "Seninle konuşmanın bir anlamı da yok o zaman!"

Seval

17 Kasım 2009 Salı 17:10

Var devamı var...

17 Kasım 2009 Salı

Koca Çam 1


Kapalı bugün yine gökyüzü, koyu gri bulutlar güneşi görmemize engel oluyorlar. Yağmur, günlerdir durmadan kah şiddetli, kah hafif ama inatla ara vermeden yağmaya devam ediyor...

Bana göre hava hoş! Fakat soğuk rüzgara direnen ve en son yapraklarını da kaybeden ağaçlar derin bir karamsarlığa kapıldılar. Yıllardır yaşadıkları değişimlerden, bir bulup-bir kaybetmelerden öyle usanmışlar ki, bu yıl hiç olmadığı kadar hüzünlüler.

Duyduğuma göre, sessiz isyanların hiçkimseye faydası olmadığını gördükleri için çaresiz susmak zorunda kalmışlar.
Uydurmuyorum, penceremden gördüğüm meşe agacının bana anlattıklrı bunlar.

"Bitti iste!" Diyordu geçenlerde, "Gitti yine güzelim yemyeşil yapraklarım, mis gibi palamutlarım...
Bak, dallarımda neşeyle hoplayan sincaplarla, cıvıl cıvıl şarkılar söyleyen kuşlarım yok artık...
Gövdemde kıpır kıpır koşuşturan böcekler de...
Hani, yaz boyu köklerimi gıdıklayan karıncalar nerede?..
Hatta son haftalarda düşen yapraklarımın altına saklanan kirpiler bile beni terk ettiler...
Herkes çekti gitti, bir kere daha bitti hayat... Bir ben buradayım, daha doğrusu benden kalanlar... Hepsi bu kadar... Hepsi bu gördüğün kuru dallar!..
Keşke ben de alıp başımı, dalımı-yaprağımı çoook uzaklara gidebilseydim...
Ama ben, hep kalmaya mecburum...
Ve olacakları kabullenmeye mahkum..."

Üzüldüm ağacımın haline, onu zorlayan kaderine, ama elden ne gelir...

Bir iki yutkunduktan sonra tam "Yine yeşerecek dalların, hayat o en güzel haliyle sana geri dönecek, bugün kaybettiğini sandığın herşeye kavuşacaksın. Üzülme..."

Demeye hazırlanırken, meşe ağacının hemen yanında tüm azametiyle dimdik duran koca çam ağacı girdi araya.
"Hey sen!.." dedi, benim orda olmamı hiç umursamadan
"Sen bana bunları neden hiç anlatmadın? Yoksa aynı bahçede olduğumuzu görmüyor musun? Yanyana ekilmiş olmamızı tesadüf mü sanıyorsun?.."

Devamı var


17 Kasım 2009 Salı 13:20
Seval

MAVİLİGÜNLER


Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

11 Kasım 2009 Çarşamba

Sabır


Sabrın sonu selâmet,
Sabır hayra alâmet.
Belâ sana kahretsin;
Sen belâya selâm et!

Felâh mı, onda felâh,
Salâh mı, onda salâh.
Sen de kim oluyorsun?
Asıl sabreden Allah.

Sabır, incecik sırat;
Murat içinde murat.
Sabır Hakka tevekkül.
Sabır hakka itimat.

Sabırla pişer koruk,
Yerle bir olur doruk.
Sabır, sabır ve sabır,
İşte Kur`anda buyruk!

Bir sır ki âşikâre,
Avcı yenik şikâre.
Yalnız, yalnız sabırda
Çaresizliğe çare...

Necip Fazıl Kısakürek

10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım


Saygıyla Anıyoruz...

MAVİLİGÜNLER


Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

6 Kasım 2009 Cuma

Şiire Beş Kala


**Festina Lente**
(yavaşça acele et)


Anne beni şiire beş kala uyandır,
Terk edilme üzerine bir konferansım var.
(tek dinleyici ben miyim ?)

Damarlarıma acı pompalayan
kalbimi kaybettim, hükümsüzdür...
(bulanlar acile bırakabilir mi ?)

Usta ben bu şiirde ineceğim
Müsait bir metaforda lütfen.
(Kalabalık olmayan bir yerde)

Birinci ikinci derken
Üçüncü cemre şiire düştü.
(Aşka şiir yazmaksa bana)

Bir çocuğun şekeri özlemesi gibi
Kelebeğin çiçeksiz olmazlığı gibi.
(Aşk.)

Sahip olduğumuz parıltılar
Ertelenmiş aşkları kurtarabilir mi?
(final öncesi sorusu)

Bir aşk için şiir neyi ifade eder?
Aşkı sanırım.
(aşkın bileşeni)

Gökten üç şiir düştü
Aşk.
Aşk,
Ve Aşk...
(bilinmezliğin metafizik boyutu)


M.Zeki Yıldırım

5 Kasım 2009 Perşembe

66. sone


Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.


William SHAKESPEARE

Çeviri : Can YÜCEL