18 Kasım 2009 Çarşamba

Koca Çam 2


Benim gönül gözüm, çalışma masamdan her başımı kaldırıp pencereden dışarıya baktığımda nedense büyük çamı görmeden, yanındaki küçük meşe ağacına odaklanırdı.
Koca çamın bu ani müdahalesi beni öylesine şaşırtmıştı ki, ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemeden oracıkta kalakaldım.
Allahtan bir şey söylememe, yahut araya girmeme gerek kalmadı. Meşe ağacının hüzünlü bir halde dallarıyla sesin geldiği yöne doğru hafifçe eğildiğini görünce pür dikkat olacakları izlemeye koyuldum.

Meşe ağacı eğilmişti gerçi kendine seslenene doğru, ama o kadar kayıtsızdı ki etrafına, bir an cevap vermeden suskunluğuna geri döneceğini düşündüm. Acıyla kısılan bir sesle;
"Hadi oradan, sen mi beni anlayacaksın?" diyerek mırıldandığını işitince, yanıldığımı anladım.

Koca çam da duymuştu meşenin onu hafiften küçümseyen sözlerini. Ama yanıt veren sesinde güceniklik değil, büyük bir şefkat vardı.
"Anlardım tabi! En azından denerdim, keşke bana biraz olsun güvenseydin!" dedi gayet net bir şekilde.

Beklemediği kadar yakınından gelen bu samimi sözleri yanıtsız bırakamazdı meşe ağacı, benim oradaki varlığımı ikisi de tamamen unutmuş gibiydiler.

Sinirlendiğini belli etmemek icin silkediği dalların iyice gerdikten sonra dönerek; "Sen mi?" diye tekrar etti meşe, sesinden duyduklarına inanmadığı o kadar belli oluyordu ki, "Sen mi beni anlardın, çam değil misin sen? Hani şu hep yeşil ve hep giyiniklerden! Senin gibilerçıplak kalmayı, her yıl yaprak dökmeyi bilemezler!"

Bu sözleri bekliyor olmalıydı koca çam, yanıtını geciktirmedi; "Evet!" diyerek başladığı cümlesini sükunetle bitirdi. "Evet, benim yeşilim hiç gitmiyor, bu doğru...
Benim yapraklarm her yıl dalımda kalıyor, bu konuda senden daha şanslı olmalıyım! "

"E, gördün mü bak!" derken meşe ağacı haklı olduğunu muhatabından duymanın hoşnutluğu içinde gevşetti dallarını. "Seninle konuşmanın bir anlamı da yok o zaman!"

Seval

17 Kasım 2009 Salı 17:10

Var devamı var...

Hiç yorum yok: