18 Kasım 2009 Çarşamba

Koca Çam 3


"Dur bekle yahu!" diye israr etti koca çam, "Hemen anlamı yok deyip kestirip atıyorsun!"

Şaşırma sırası meşe ağacındaydı şimdi. "Ne var, ne istiyorsun?" diye sordu büyük çama, biraz da çıkışır gibi;
"Hoşça vakit geçirmek için benim vaktimi çalma..."

Koca çam elinde olmadan gülümsedi ve "Allah aşkına bizim vakitten bol neyimiz var?" diye sorarak başladı sözlerine ve meşenin itiraz etmesine fırsat bırakmadan ekledi "Bak nasıl da sessiz ortalık, üstelik uzun bir süre ne bir gelen olacak, ne de giden... Seninle ben şu bahcede yıllardır yanyana yaşadık birbirimizi tanımadan, bir selam bile vermeden! Oysa çok iyi iki dost olabilir, birlikte büyüyebilirdik... Sonuçta aynı topraktan beslenıp, aynı yağmurla yıkanıp, aynı güneşle ısınmıyor muyuz? Eğilip baksak köklerimizin çoktan birbirine karıştığını görmez miyiz?.."

"Nasıl yani ya... Seninle ben... Dost... İkimiz... Ne demek bu şimdi?" derken iyice sersemlemiş gibiydi meşe...

"Evet!" dedi koca çam, "Seninle ben! Az önce yanlızlıktan şikayet etmiyor muydun? Işte sana, ben varım, ben buradayım diyorum!"

Ben de en az meşe ağacı kadar şaşkındım, işittiklerime inanmakta zorlanıyordum. Koca çam ağacı dile gelmis benim sevgili meşemle dost olmak istediğini söylüyordu! Bulunduğum yerde kıpırdamaktan bile acizdim. İçimden sessizce "Tanrım inşallah şimdi patronum çıkagelmez!" diye bir dua geçirdikten sonra büyülenmis gibi ağaç-ağaca sohbete kulak misafiri olmaya devam ettim. O noktadan sonra benim ne söze karışmam, ne de pencereden uzaklaşmam mümkün değildi...

"Ama sen bir çamsın!" derken meşe ağacı, dağılan düşüncelerini yeniden toparlamak ister gibiydi... "Sen hep güzel, hep yeşilsin! İnsanlar en çok seni severler, Noellerde bütün bahçelerde, şehir meydanlarında, evlerinin içinde bile seni süslerler... Kusura bakma ama seninle ben çok farklıyız, sen benim bir şeyim olamazsın! Ben kendi yeşil yapraklarımı istiyorum, beslediğim sincaplarımı, kuşlarımı, böcekleri!.. Onlarla yaşamak istiyorum! Ben onlarla mutluyum! Bunca güzelliğine rağmen senin doğru dürüst yapraklarin bile yok, bahsettiğim mutluluktan haberin nasıl olsun? Bilmediğin bir şeyi, bulup bulup kaybetmenin acısını nasıl anlayacaksin?"
Sesinden yaşadığı hayal kırıklığı o kadar belliydi ki, içim sızladı.

Seval
18 Kasım 2009 Çarşamba 11:08

Devamı var

Hiç yorum yok: