15 Nisan 2011 Cuma

Yakın - Uzak


Kalk git diyorum içimden kendime, kalk git uzağa
Kulağındaki müzik bitene kadar yürü, ağladığın kadar koş
Aya dokunana kadar yürü uzaklaş, düştüğün yer yakınlarına uzak olsun...

CEYHUN YILMAZ

YÜZÜN


Benim kaderim bu,
öylece karşına oturup seyrediyorum
yüzünden geçen zamanları...

Küçük bir çocuk olan yüzün
annesinin kalbinin kapılarında kalmış...
Kırgın düşlerinde sakladıgın...
İlk gençlik oluyor sonra yüzün
öyle eksik, öyle yarım kalmış büyümelerden durgun...

Sevdayla ışıyan,
çaresiz aşkların şiirlerinde mısra mısra yaşlanan yüzün...

Benim kaderim bu
öylece karşına oturup
seyrediyorum zamanın içinden geçen yüzlerini...

Bana sevdalı bir yüzün vardı eskiden
o şimdi yalnız içimde saklı...


CEZMİ ERSÖZ

Üç Firenk Havası- Ölüm Cantabile


ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.

o gün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.

işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir merhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerinde
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin

İSMET ÖZEL

13 Nisan 2011 Çarşamba

Savruk Yılların Soldurduğu Bedenime Dokun


Sevgi en solgun mevsiminden
geçiyor belki de
ve biterken bir kahramanlık çağı
bu kanlı operayı seyrettiğim
alevlerle gölgelenmiş aynadan
kendime tutkun ayrılıyorum.

Loş ışıkların altında
birbirlerine kırık dökük
aşk öyküleri anlatan
orospu mesihlerden geçerken...
Bu artık son kez dokunuşum akşamın parmak uçlarına.
Ey uyumlu şizofrenler
hüzünlü benciller
bağışlayın bana bu akşamı...
Kimsesiz çocukların gözlerinde seyrettiğim bu akşamı.

Birkaç randevu için beklettiğim intiharım
ve umudun kan kıyısından gelen kadın için bağışlayın.
O esirgeyen gülüşü ve köpüklü eşarbıyla gelirdi çünkü
umudun kan kıyısından gelirdi.

Ve artık cüzzamlı çocukların yüzlerini okşayan elleri
savruk yılların soldurduğu bedenime dokunsa kaygılanmazdı...

Sevgi en solgun mevsiminden geçiyor belki de
çünkü dönemem bir sokak köpeği gibi zehirlediğim yalnızlığıma...

Ve karşılıksız acılarda boğulurken gülüşüm
beni sana gittikçe bağlayan utancına sakla hüznünü,
bana çirkinliğimden ve tarihimden uzak bir ölüm getir...
özentisiz ve kendine hayran olmayan bir ölüm
gözlerin ve sesin kadar kesin olan bir ölüm...

En solgun mevsiminden geçiyor sevgi
unut beni unut, belki de terk ettiğin son cehennemdir bu.

Ve bu akşam... yoksul anıları aydınlatırken
ansızın sesine vurulan kör bir kemancı kadar
ince ve dokunaklı olan bu akşam
başka kıyılarda güneşlenen bir
alacakaranlık olsam da
savruk yılların soldurduğu bedenime dokun

Sesini bağışla bana
dağılan hayatıma bu akşamı bağışla…


Cezmi Ersöz

Fayton


O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey
İncecik melankolisiymiş yalnızlığının
İntihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam
Caddelerinden ölümler aşkı pera'nın

Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam
Çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş
Tüllere sarılı mor bir Karadağ tabancasıyla
Zakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekanda

Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç bilemem
İntihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte
Cezayir menekşelerini seçip satan alışından olabilir mi ablamın...

Erol Gülercan’a

Ece Ayhan

12 Nisan 2011 Salı

Adımlar


bir adım attığım yerde
ne vardı ki
gitmemle kayboldu

her adımımda
sonsuz ben'leri koyuyorum
boşluğa
ve yine ben dolmuyorum

geçip gittiğim yerlerden
iç içe
öne
ve arkaya bakan
bir sürü
ben
ler
koymuşumdur
eskileri çocuk
şimdikiler ihtiyar...

Asaf Halet Çelebi

6 Nisan 2011 Çarşamba

Geçmiş Olsun


Sevgili Ablacığım
En kısa zamanda sağlığına kavuşman ve tekrar aramızda olman dileğiyle...
Seni Seviyoruz...

3 Nisan 2011 Pazar

Biraz Uyu


Gelmiyorsa artık yardıma
Bir zamanlar ağladığın omuzlar.
Soğumuyorsa kalbine akan kaynar sular...

Tanıyamıyorsa artık gözlerin
Aynadaki şu sessiz ve yorgun adamı.
Kurumuyorsa yanağından akan tuzlu sular...

Nefes alamıyorsan, açıklayamıyorsan...
Tutunamıyorsan, kanatlanamıyorsan...
Ve artık, başaramıyorsan...

Olsun, olsun varsın
Şimdi uyu... Biraz uyu...
Kurşuna dizilmiş yalnızlığın yanına uzan
Ve biraz uyu...

Durduramıyorsan artık adımlarını
Hep aynı ıslak kaldırımlarda...
Sayamıyorsa parmakların geçen yılları...
Unutuyorsa artık ellerin,
Eskiden tuttuğu elleri...
Kayboluyorsa aklından tek tek isimleri...

Nefes alamıyorsan, açıklayamıyorsan...
Tutunamıyorsan, kanatlanamıyorsan...
Ve artık başaramıyorsan...

Olsun, olsun varsın...
Şimdi uyu, biraz uyu...
Kurşuna dizilmiş yalnızlığının yanına uzan
Ve biraz uyu...


Sadece çocukken uyanıksındır bunu bil.
Her şeyin farkındasındır, her sese dönüp bakarsın.
Büyümek; Uyumak ve unutmak gibidir..
Ve büyüklerin dediği gibi: Uyuman gerekli büyümen için...
Sağır ediyorsa sessizlik ve kör ediyorsa aydınlık, sadece sana görünen ve kimseleri inandıramadığın bir hayalet gibi, yanı başında oturuyorsa yalnızlık, bu gece..
Hep aynı saatte kapını çalan bir düşman gibi bekliyorsa seni ve canına kastedecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende, unutabilmek için hepsini biraz uyu...

Zakkum
Düet: Cem Adrian
Söz: Cem Senyücel
Müzik: Yusuf Demirkol --


Dinlemek ister misin?

1 Nisan 2011 Cuma

Yol Türküsü


Çiz beyaz haritalara mor kalemle
Hiç görülmedik yepyeni kentleri
Hep oralara götür beni
Seninle olunca sıkılmam giderim
Çocuk yüreğinle sen kurarsın
Köprüleri alanları kuleleri
Panayırları ve çocuk bahçelerini
Çiz haritaların en güzel yerine
En güzel günleri ve geceleri
Seninle olunca çekinmem giderim
O kentlere yolcu diye çiz beni
Biletim pardesüm şemsiyem şapkam
Yüreğimde sevincim kafamda düşüncem
Nasıl da çok karıştık birbirimize
Bu el hangimizin eli bu saçlar hangimizin
Senin gittiğin her yere giderim

Afşar Timuçin

8 Mart 2011 Salı

Kutlu Olsun



HOŞGELDİN KADINIM

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

NAZIM HİKMET

6 Mart 2011 Pazar

Kısa Türkiye Tarihi


I

Şelaleye
Düşmüştür zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.

II

Üç anayasa
ortasında büyüdün;

Biri akasya
Biri gül
Biri zakkum.

III

Türkiye'nin adı,
Soyadı yasasından beri
Atatürk adından
Soyutlanamadı;

1930'lu yıllarda
Etitürkiye;

1940'lı yıllarda
Atetürkiye;

1950'li yıllarda
Uditürkiye;

1960'lı yıllarda
Ötetürkiye;

1970'li yıllarda
Atatürkiye;

1980'li yıllarda
Aditürkiye;

Mavi yolculuklar var bir de
O yunanı o güzel yolculukarda,
Hemen her zaman:
Adatürkiye

IV

O yıllarda ülkemizde
Çeşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:

İkincisi Türkçe.

V

Kahvede subay yok,
Bu nasıl iştir...


Cemal Süreya

Dağ Başında


Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,
rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,
senin etinden, tırnağından ayrı,
senin kokundan uzak.

Benim güzelim,
benim ceylan bakışlım,
benim kafamın ateşi,
yüreğimdeki.
Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak,
şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,
sana tuzlu badem,
kabak çekirdeği.

Şu anda hiçbir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.

Hayır, güzelim,
hayır, ceylan bakışlım,
hayır, kafamın ateşi, hayır,
hayır, yüreğimdeki.
Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır:
Yanarak sevmek seni.

A.Kadir
(İbrahim Abdulkadir MERİÇBOYU)

1 Mart 2011 Salı

HerDemMavi


Mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
Mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı.
Mavi hayattır ve hayat masmavidir...

25 Şubat 2011 Cuma

Yüzük


Bir yüzük olacaktı parmağında
Onlarca yıl geçti oysa
Bir tebessüm kaldı
İkimizin de dudaklarında

Geçmiş günleri hatırlayınca
Keşke'ler kalıyor bana

Saçlarımıza beyaz düşmemişken..
Farklı hayatlar seçmemişken..
Durdurmadık, durduramadık zamanı...

Kendisi bile bilmiyor ama
Hatırlatsın diye seni bana
Gözleri pek andırmasa da,
İsmini verdim küçük kızıma...

Söz: Cem Senyücel
Müzik: Yusuf Demirkol, Eren Parlakgümüş

Zakkum

ZaKKum

22 Şubat 2011 Salı

HerDemMavi


Mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
Mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı.
Mavi hayattır ve hayat masmavidir...

20 Şubat 2011 Pazar

Don't Let Me Be Misunderstood


Baby, do you understand me now?
Sometimes I feel a little mad.
Don't you know that no one alive can always be an angel.
When things go wrong, it seems so bad.

Bebeğim, şimdi beni anlıyor musun?
Bazen biraz çılgın hissediyorum.
Hiçbir canlının sürekli bir melek gibi olamayacağını bilmiyor musun?
İşler ters gittiğinde, herşey çok kötü görünüyor.

I'm just a soul whose intentions are good.
Oh Lord, please don't let me be misunderstood.

Niyetleri iyi olan bir ruhum sadece.
Oh Tanrım, lütfen yanlış anlaşılmama izin verme.

Baby, sometimes I'm so carefree
With a joy that's hard to hide.
And sometimes it seems all I do is worry,
And then I show my other side.

Bebeğim, bazen çok kayıtsızım
Saklaması zor bir neşeyle.
Ve bazen tek yaptığım endişelenmek gibi görünüyor,
Ve sonra gösteriyorum diğer yanımı.

'Cause I'm just a soul whose intentions are good.
Oh Lord, please don't let me be misunderstood.

Çünkü ben niyetleri iyi olan bir ruhum sadece.
Oh Tanrım, lütfen yanlış anlaşılmama izin verme.

If I seem edgy, I want you to know
That I'd never mean to take it out on you.
Life has it's problems and I get my share,
That's one thing that I never mean to do.
'Cause I love you.

Eğer sinirli görünürsem, bilmeni istiyorum ki
Asla acısını senden çıkarmak istemem.
Hayatın kendi problemleri var ve ben payıma düşeni alıyorum.
Bu asla yapmak istemediğim tek şey.
Çünkü seni seviyorum.

I'm just a soul whose intentions are good.
Oh Lord, please don't let me be misunderstood.

Niyetleri iyi olan bir ruhum sadece.
Oh Tanrım, lütfen yanlış anlaşılmama izin verme.

Oh baby, don't you know I'm human
And have thoughts like any other one.
And sometimes I find myself alone,
Regrettin' some foolish things that I have done.

Oh bebeğim, benim bir insan olduğumu bilmiyor musun,
Ve tüm diğerleri gibi düşüncelerim olduğunu?
Ve bazen kendimi yalnız buluyorum,
Yaptığım bazı aptalca şeyleri inkar ederken.

'Cause I'm just a soul whose intentions are good.
Oh Lord, please don't let me be misunderstood.

Çünkü ben niyetleri iyi olan bir ruhum sadece.
Oh Tanrım, lütfen yanlış anlaşılmama izin verme.

http://www.youtube.com/watch?v=g32A8tBLO6c&feature=related
Dinlemek İster misiniz?

Sen Benim


Hep aynı sessizlikle geliyor gece…
Hep aynı yalan dolan masalları dinliyorum yine…
Hep aynı yüzler, hep aynı sesler peşimde…
Anlatamıyorum, inandıramıyorum kendime…
Sen benim yarım kalan cümlelerimsin…
Hiç söyleyemediğim, söylemediğim o sözlerim…
Sen benim hiç ısınmayan ellerimsin…
Hiç unutamayan, unutmayan o kalbim…

Sen benim eksik kalan yerimsin…
Kapattığım pencereler, güneşlere çektiğim o perdelerim…
Sen benim hiç sevmediğim sessizliğimsin…
Kaybettiğim yolum, korktuğum karanlık, hiç tutamadığım o yeminlerim…
Sen benim terk ettiğim şehirlerimsin…
Düştüğüm çukur, uzanan ellerim, hiç tutunamadığım gidenlerim…
Sen benim kovulduğum cennetimsin!
Eğdiğim yüzüm, sövdüğüm aydınlığa hiç açamadığım gözlerim.

Cem Adrian

Sen Benim