29 Eylül 2009 Salı

Mavigün'e



Sevgili Mavigün'ümüze BBO ailesi adına teşekkürler...

MAVİLİGÜNLER


Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

zaman kekemeydi...


Gün bitti, elindeki güller de soldu
Anımsanacak neler kaldı bugünden
Paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
Belki bir türkü söyleriz geceye karşı
Saçlarını tarazlayan bir şafak olur

Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
Soytarılar gördük genç ömrümüzde
Ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
Suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
Bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

Rüzgar suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
Ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
Konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
Gidersek gülüşler azalır buralarda
Kim bulur kayıp adresteki dostları

Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
Ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
Ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
Saçlarından sızan bu karanlık yağmur
Ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
Çözüldükçe savrulan rüzgardı saçların
Ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
Kendimi, seni ve bütün dünyayı-


AHMET TELLİ

27 Eylül 2009 Pazar

kaos...


Ay inceldi ve orman
Bir tortu gibi çöktü dibe
Buğusu yoktu toprağın
Büsbütün balçıktı yeryüzü

Irmaklar sağırdı ve dağlar
Birer aptaldı o hantal gövdeleriyle
Gittikçe büyüyordu rüzgarın beynindeki ur
Öfkemizden şimşeği yarattık

İnsanı yarattık
(Hayır, balçıktan değil)
O gün bugün arayıp dururuz onu
Hangi cehenneme gitti, bilmeyiz...

AHMET TELLİ

26 Eylül 2009 Cumartesi

Bana Bir Şimşek Çak


bana bir şimşek çak
ortalık fena karanlık
yüreğim örtülüyor
ağır bir dalgınlığa genişliyorum
durmadan değişen o mevsimde
dağlarda kalın
omuz omuza bulutlar
çok fena kalabalık
ellerim çıplak
bana bir şimşek çak
kötü bir tuzaktayım
bilmem ne yapsak
aklımda fikrimde onlar
yaşlı ve genç
erkek ve kadın
korkularıma tutsak

bana bir şimşek çak
içim içime sığmıyor artık
vahim bir çağrışımdan
daha vahimine atlamaktayım
bana bir şimşek çak
belki fena halde
yanılmaktayım
o ince kız çocuğu
gün doğmadan her sabah
bir hapisaneden bir nezarethaneye
kelepçeli götürülüyor
dudakları titrek
gözlerinde buğu
bilmem ki nasıl anlatayım
bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek
bir de o
adını bile bilmediği
kıvırcık saçlı 'devrimci' öğrenciyi
fakülte kapısında vurulmuş
yağmurun altında
çıplak
bana bir şimşek çak
çok yanlış anlaşılmaktayım
hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
içimdeki zemberek
boşandı boşanacak
yaşamak mı gerek
yoksa unutmak mı
şaşırmaktayım
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
sanki yalın bir bıçak
kayarak
bir kırlangıç hızıyla
bulutların arasından
karanlığın böğrüne saplanacak

galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
elinde bir mektup eski yazıyla
artık yüzünü bile unuttuğu
karısından
burnunda sadece kokusu var
ilkbahar kadar müşfik
sonbahar kadar yumuşak
galiyef yoldaş ne olacak
avrasyada hala mazlumların uğultusu
kısa bozkır atlarının nallarından
gizli kıvılcımlar ki etrafa saçılıyor
azadlık mermileridir
çekirdekleri çelik
cehennem gibi sıcak

bana bir şimşek çak
sala veriliyor görünmez minarelerden
İzmir'de istirdat'ı yaşamaktayım
bir yangın soluğu sokak içlerinden
kordonboyunda muzaffer atlılar
fahrettin paşanın süvarisi
bana bir şimşek çak
yolumu aydınlatacak
gazi'nin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuvva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
çünkü hain sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı
savaşmaktayım


Attila İlhan

Nerdesin


Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar; - Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışıp gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana; -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben.
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana; -Gel desin.

Ahmet Kutsi Tecer

Anılar Defterinde Gül Yaprağı


Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.

Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime

Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.

Cahit Zarifoğlu

23 Eylül 2009 Çarşamba

Bir Aşk Yara


“Beni yalnızlığımla vurdular o gece vakti
Kalbimi suyla yudular o gece vakti
Öldüğümü bile söylemediler...”
-A. Erhan-

Ben şu kısa boylu hayatta
uzun boylu kederlerle acırım.
Yorar beni şu telaş, şu karmaşa.
Bir sığınak aranırken şu uğultuda,
bir aşk gelir, bir yara.
Bir yara...
Bir yara daha!

Eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır.
Kimse bilmez be canım,
bir yara bir ömrü nasıl kanatır...


Ben seni hep ayrılıkla anmışım
Titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını…
Hep adını yazmışım.
Bir aşk gelmiş bir yara.
Bir yara...
Bir yara daha!

Eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır...


YILMAZ ODABAŞI

Acılar Denizi


ACILAR DENİZİ
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Pul Pul


Sağ gözü ağladı önce, durduğu yerde,
Ne acıdığından, ne de kederinden;
Zati ilk düşen damlada
Ne insanlar, ne kendisi vardı…

Koştular çırılçıplak,
Mağara duvarlarına çizilmiş ceylan gözleri,
Koştular, koştular sahile;
İlk düşen damlada deniz vardı...

Şaşırdılar, utandılar da birbirlerinden
Daldılar, daldılar derine
Nefesleri, nefesleri kesilinceye dek;
Işıklı bitkiler içinde
Işıklı balıklar gördüler,
Şaşırdılar, şaşırdılar da...
Zati ilk düşen damlada güneş vardı...

Can Yücel

22 Eylül 2009 Salı

MAVİLİGÜNLER



Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

20 Eylül 2009 Pazar

İyi Bayramlar...



İslam Aleminin Ramazan Bayramı Kutlu Olsun...

Sağlık ve Mutlulukla Geçecek, Güzel Bir Bayram Diliyorum...

18 Eylül 2009 Cuma

DUDAK OKUMA -11-


Zehranın kapıyı açmasıyla yüzüme çarpması bir oldu. Bunu bekliyordum. Bu yüzden kapıya ayağımı koymuştum, canım yansa da çekmedim ve kapıyı iterek eve daldım.

-"Ya sende utanma yok mu? Hem sözlümü elimden alıyorsun..."
-"Ben almadım Zehra, anlamıyormusun! Ben öğretmenlik yapmak istiyorum, Mehmet'i sevmiyorum..."
-"Ne demeye evleniyorsun o zaman, evlenme..."
-"Babam zorla verdi ne yapabilirim vurup kapıyı dışarı mı çıksaydım." sonradan bu sözleri nasıl söylediğimi düşünüp şaşıracaktım.
-"Çok düşündüm Zehra, artık ne olursa olsun kararımı verdim." Sanki başka biri konuşuyordu ben değil.
-"Sana Mehmet'le evlenmeyeceğimi söylemeye geldim. Ben buradan gidiyorum Zehra. Mehmet seni ister mi istemez mi bilmem, bildiğim Mehmet'i benim istememem..."

Zehra O anda duyduklarının şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışırken liman kahvesinin kapısı açılınca alışkanlıkla gözü kapıya takıldı, Hazan da başını çevirdiğinde Ekin kaptanı gördü. Tam kapının önünde göğsünü tutuyordu. Hazan pencereye yaklaştı, kaptan bulunduğu yöne bakarak bir şeyler söylüyordu. Hazan pencerenin pervazında duran dürbünü alarak kaptanın dudaklarını okumaya çalıştı...

Ekin kaptanın derin nefesler alarak;
-"Yapma Hazan, yapma, evlenme sakın... Seni seviyorum... Dediğini, Hazal'ın dudak okuduktan sonra neden koşarak çıkıp gittiğini, Zehra çok sonra sonra bir postacının getirdiği mektupla öğrenecekti...

Postacı nın getirdiği zarftan bir mektupla, fotoğraf çıkmıştı.
Bir sınıfta çekilmiş fotoğrafta onlarca miniğin başında duran hamile bayan öğretmen, Hazan'dan başkası değildi.

-"Kimden gelmiş"

Zehra eşi Ali'ye dönerek;

-Hazan'dan canım...

SON

mavigün

17 Eylül 2009 Perşembe

DUDAK OKUMA -10-


Liman kahvesinden içeri girdiğimde Mehmet ve kankası Ali'nin oturduklarını gördüm.
-"Ekin kaptan, bilsen sen yokken neler oldu" dedi Ali, sesinde neşeli bir hava vardı;
-"Mehmet evleniyor."

Hayatta kimseyi nasıl neden kimle evlenir diye merak etmeyen ben, o gün ağzımdan bu sözlerin nasıl çıktığına sonradan hep şaşırdım...

-"Sevindim Mehmet, sözlün Zehra'ydı sanırım, Allah mesut etsin..

Kahvede bir gülüşme oldu, kenarda oturan Zehra'nın babasının başı önde kimseye belli etmeden dışarı çıkışından yanlış bir şey söylediğimi anladım, ben sormadan;

-"Yok Ekin kaptan, ben Zehra ile değil okullu Hazan'la evleniyorum...
-"Nee Hazan mı?"
-"Ne o kaptan çok şaşırdın."

Öksürdüm... Aslında zaman kazanmaktı tüm niyetim... Yüreğime, böğrüme, mideme her yerime yediğim yumrukları bertaraf etmeye çalışıyordum.
Neden sonra;

-"Yok ben, şeey, sözlün diyecek oldum..."
-"Boşver Ekin kaptan, sen de düğüne davetlisin. O iş kapandı anlayacağın."

Orada duramadım. Liman kahvesinin kapısını açtım biraz nefes almam gerekiyordu. Uzun süre nefesi almaya çalıştım... Boğuluyordum...

****
devamı var...
Mavigün

16 Eylül 2009 Çarşamba

DUDAK OKUMA -9-


Ekin Datça'ya yanaşırken içindeki sıkıntı daha da artmaya başlamıştı. Uzaktan belediye başkanın oğlunun geldiğini gördü. Delikanlının çok sevinçli bir hali vardı;
-"Ekin kaptan! evleniyorum, düğünüme davetlisin..."

Köylünün içinde pek olmazdı ama egeli insanların sıcaklığına dayanamaz bazen liman kahvesine giderdi bu günde öyle yaptı...

Hazan uzaktaki teknenin Ekin'e ait olduğunu gördükten sonra onu görmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Çok geç olmadan en azından bir merhaba demeliydi, görünce belki de ona kadersiz diye seslenirdi... Kaderini değiştirmek için çok uğraş vermişti. Bu sonuç için miydi? Okumak için göz yaşı dökmüştü, bu aptal Mehmet'e varmak için miydi elindeki öğretmenlik diploması... Kendi hayatına bir türlü hakim olamamıştı. En çok ta yüreği aşkı bulmuşken, ona söyleyemeden yüreğine gömmesine yanıyordu. Ona söyleyebilseydi... Herşeyi anlayan efsunlu yabancı aşkını da anlasaydı ya...
Birden Zehra ile konuşması gerektiğini düşündü. Ona anlatmalıydı, Mehmet'i sevmediğini...

Bu fikir o kadar aklıma yatmıştı ki anneme;
-"Ben hemen geliyorum." diyerek evden çıktım. Annem ne olduğunu bile anlamadan ben Zehra'ların evine doğru koşmaya başladım.
Zehra'ların evinin önünde birden durdum. Kim dinlerdi ki beni, hem babana ses çıkarama evlenmeye kalk sonra gel kıza "ben sevmiyorum" de, dinler mi seni? Ama ben çaresizim, benden bilmesin... Ben kurbanım, anlasın Mehmet'in onu nasıl oyaladığını. benim onu değil onun beni istediğini, onun elinden almadığımı elime zorla verildiğini, benim onun elini tutmak istemediğimi bilsin. Delilik miydi yoksa bir umut kapısı mıydı? Evin kapısını güm güm çaldım, Zehra... Zehra.... diye seslenerek...

***
devamı var...

Mavigün

Mavigün'e



Maviligünler'in aramıza dönmesine çok sevindik...
Hoşgeldin Mavigün...
Güzel program için teşekkürler...