6 Ekim 2011 Perşembe

Seval'ce


Ekim geldi, hoşgeldi...

Sonbahar önümüzdeki haftalarda hayatımızda büyük bir rol oynamaya niyetli, biz istesek de istemesek de geldi, yerleşti.

Bu gördüklerimiz yılın son güneşli günleri olmalı. O halde, yağmurlu ve karanlık günlerden önceki mavi gökyüzüne şükranla bakmalı, ılık rüzgara kapılıp uçuşan yapraklardaki güzelliğin tadını çıkarmalı...

Sonra nasılsa yağacak mübarek, yağabildiğince...

Öyle de olmalı, elbette yağmalı. Aylardır yolunu gözleyen toprak kana kana içmeli her zerresini, doymalı... Yoksa nasıl can bulur ekilen tohumlar, susuz kalırsa yeşerir mi tarlalar? Tanrım, iyi ki insanın elinde veya onun keyfine bağlı değil yarattığın ilahi ayarlar...

Deriz ya her fırsatta, Dünya fani. Her an, her şey olabilir. Seneye çıkar mıyız hep birlikte, bir ilk ve sonbahar daha görür müyüz, kimbilir?

Biz hep böyle konuşuruz, söylediklerimizin anlamını düşünmeden... Borçludur genelde hayat, eksik vermiştir bize nimetlerinden... Ve planlar yaparız bolca, hayaller kurarız hatta... Aldığımızdan hep daha fazlasını isteriz, isteyenin yüzü bir kara...

Koşarken peşinden paranın, başarının, gücün ve daha çok rahatlığın farkında olmadan kaybederiz gerçek değerleri... Sevmeyi, kıymet bilmeyi, şükretmeyi unutarak benimseriz şikayet etmeyi...

Ancak koşmaktan yorgun düşünce verdiğimiz zorunlu molada, bakarsak geriye, görürüz bir çok şanslar verildiğini bize... Yakaladığımız ve ıskaladığımız fırsatların uzun bir listesi vardır artık önümüzde. Yaşam biraz da kendi tercihlerimizin neticesi gibi kaderle oynadığımız ebedi oyunda...

Yaralı bereliyse dizlerimiz, demek ki kavgada, oldukça tecrübeliyiz...

Büyük, çok büyük dersler aldığımızı gösterir, boş kalan ellerimiz, kırık-dökük çarpan kalbimiz...

Bu oyun böyle devam eder, kayıplar ve kazançlarla...

Ve biz bulduğumuz her yerde sarılırız umutlara. Çünkü en büyük yardımcımızdır umut, sevmekten başka. Tabi, inanıyorsak eğer, bize düşenin yaşamak olduğuna...

"Yakında yağmurlar başlayacak, eyvah yine kış geliyor!" diye somurtan insanlar var çevremde. Durur durur hava durumuna söver,söylenir... Halbuki bir çatının altında olmanın güzelliği en çok yağışlı havalarda hissedilir. Hem, insanın başını sokacak bir evinin olması bile bir servet değil midir? Hele varsa evde ekmeği, bir tencere de sıcak çorba, tercihen mercimek yahut tarhana...

Ama en önemlisi o çorbayı paylaşacak birileri hayatında, hemen yanıbaşında...

Ne diyorum ben ya? İşte böyle bir şey yaşlılık, kusura bakmayın çocuklar...

Mevsimler ardarda birbirini kovalar, zaman hızla gelir geçer, ablaların çenesi düşer...
Benimki laf kalabalığı. Demem o ki, İlkbahar beni sevindirir, Yaz güldürür, Karakış üşütür, ama Sonbahar... Silkeler tozu toprağı, düşündürür...

Seval

1 yorum:

no name dedi ki...

Harikasın ablacığım,
yazmaya devam...