30 Ocak 2010 Cumartesi

O Yalnız


O kadar ki, o yalnız
Ona ilk rastladığım bir şeydir aklım
Bir el sürer mavisini uzağa
Uzaktan daha uzağa. Ardından
Yetişir sayısızlığım.

Kuzeyde, ince bir kar dağıtımında
Çocukların oyun oynamadığı yerlerde
Bulunmaya hazır ve
Eski çağlara ait bir parayım.

Aksam, soyulmuş gün ışıkları
Bölüşülmüş insan yüzü gar
Sayısız beni toplar bakışlarım
Dört güneşten biri o. Kendimi tarif edemem
Güneşler ıslak, soluğum kalın.

E. Cansever

28 Ocak 2010 Perşembe

Duvağını Açtım Hüznümün


Duvağını açtım hüznümün
Öykülerimi astım kapı arkasındaki paslı çiviye
Hayallerim zaten naftalin kokar bilirsin
Bir bir özenle katlamıştık hatırlar mısın ?
Her mutluluğun arası bir tutam naftalin,
Her mutluluğun arası bir tutam sen...
Her sen yeni bir hüzün
İşte öyle ...
Görüyorsun
Yine aynı ben
Yine gece
Ve kendin olamadığın gölgenle cebelleşiyorum tüm mecalsizliğimle

İçimin sen köşesi acıyor
Gözümün sen kenarı ağlıyor yine sana
Üşümüşlüğüm tuttu yine hayata
Ruhum sersefil
İçim buz
Siyah dantellere matem boncukları iliştirdim ellerim titreyerek
İki sen - bir boncuk arası - sonra yine sen
Sırası şaşmadı asla
Her arada gidişin vardı ve her arada bitişim
Bite bite varoldum hüznümle
Aşkıma ziyade olsun
Duvağını açtım hüznümün
Gelişine de Eyvallah
Gidemeyişine de...

Fasl-ı Mavi

Emeklediğim Yollardan Geri Döndüm Ben


Emeklediğim yollardan geri döndüm ben
Her yeni doğan güne yeni çığlıklarla uyandım
Bir yalandı belki hayat
Çaresizdim
Şansımın şah damarını zorladım yuttuğum umut haplarımla
Kursağımda dize dize sevinçler biriktirdim
Yutkunamadım
Arabesk dumanlarda boğuldu ruhum
Nefes aldırmadı isyanlarım
Kaybettiğim eskilerimi getirmem için
Yeniden tutsak olmam gerek yalanlarına
Affetmiyorum
Sessizliğimi dinliyorum şimdi
Bir su sesi
Bir menekşe mavisi
...ve soluğunu nefesimin
Uzaktan gelen naif bir melodi..
Ben !
Belki biraz dram
Biraz da gözyaşlarımla ıslattığım acı bir komedi...


Fasl-ı Mavi

elimi tut


Bir el tutmak istersin ya bazen, yada birine sarılmak
İşte tam da öyle bir anda, tam da öyle bir gecede
Öyle bir soğuk olur ki dünya, öyle bir donar ki kalbin, cehennem bile çözemez artık o buzları...

Her yer karardı, korkma sarıl bana, dünya yalan ama boşver elimi tut
Her şey bitebilir, korkma sarıl bana, her şey yalan ama boşver elimi tut
Herkes kalleş, korkma sarıl bana, bu gece çok soğuk boşver elimi tut
Yine yalan atmadım, haydi darıl bana, son bir kez olsa da ne olur elimi tut

Dünya boşa dönebilir ama ben geri dönemem yapamam bir daha ölemem
Gözlerim üstüne çığ gibi yaşlar, dökülür ama ben yine seni sevemem
Olmaz yarim yalancısın sen, olmaz yaren çıkarcısın sen
Sen yine deli gibi gel beni sev ama beni benden çok sevme sakın
Yalanının üstüne mum yaktım ben sakın onu söndürme ben yanarım
Ağlamaklıyım, fayda varmı ki, ateşlerdeyim çare varmı ki
Gecelerin üstüne gün doğarmı ki, buz tutan kalplere kor düşermi ki
Yalanlı dünya kahpe değil misin, beni benden eden sen değil misin?
Her yer karardı, korkma sarıl bana, dünya yalan ama boşver elimi tut
Her şey bitebilir, korkma sarıl bana, her şey yalan ama boşver elimi tut
Herkes kalleş, korkma sarıl bana, bu gece çok soğuk boşver elimi tut
Yine yalan atmadım, haydi darıl bana, son bir kez olsada ne olur elimi tut

Kalbimin üstüne kumarlar oynadım, aşklar yalan mı yalana da doymadım
Üstüme geldiler ama kalp kırmadım, çektim derdimi sabrettim yine
Sıktım dişleri, saklanıp ağladım, her gece yatağıma kederim yorgan
Hayalime sarılıp adımı bir ansan, ah bir de sorsan nasıl geçiyor ömür
Durdur beni hadi ellerim yazmasın, güldür hadi beni gözlerim yanmasın
Mutlu son olmasa da arada sırada gel benim elimi tut ne olur sanki
Yine benim ol yine, yine bana gel yine, yine beni sev yine yeniden başa dön
Karanlığın üstüne bir ışık yakalım, cigaram söndü yenisini yakalım
Her yer karardı, korkma sarıl bana dünya yalan ama boşver elimi tut
Her şey bitebilir, korkma sarıl bana her şey yalan ama boşver elimi tut
Herkes kalleş, korkma sarıl bana, bu gece çok soğuk boşver elimi tut
Yine yalan atmadım, haydi darıl bana son bir kez olsa da ne olur elimi tut...

Anka

http://video.google.com/videoplay?docid=-2204776686496743727#

27 Ocak 2010 Çarşamba

Mor Sevdam


Mor Sevdam

Sokaklar hep yalanla dolu...
Hayat sanki tiyatro,
Rol alan alana.
Sevdalar aşklar üç günlük...
Benim mor sevdam ise,
Sanki pusulasını kaybetmiş...
Hangi gönüle konacağını bilmeden
Dolaşır mor çiçekli bahçelerde.

Benim sevdamda yalan yok.
Benim sevdamda riya yok.
Benim sevdamın rengi mor.
Hadi uzat elini, dokundur kalbime...
Hisset kendini taa derinlerde
Hadi uzat elini...
Bu hayat sahnesinde biz gerçekleri oynayalım.

Başımız dik alnımız açık,
Yaşayalım mor sevdamızı doya doya.
Koşalım mor çiçeklerle dolu
Mor sevda bahçelerinde.
Derleyelim mor sevdamızı demet demet
Hadi uzat elini çok geç olmadan...

Ölümsüzdü benim Sevdam diyordum.
Ama öldün...
Seni kefene sardım.
Soğudun...
Mor oldun...
Dedim ya benim sevdamın rengi mor...

Can Akın

Mavi Şiir


Mavi Şiir

Kayboluşun simgesidir gözlerin,
Engin denizlerin orta yerinde
Belki de bir sevda uzak ve derin
Serçe kuşlarının yüreklerinde

Bugün güneş neden bu kadar ılık
Nerede elleri bu ağaçların
Bulutlardan mı damlıyor yalnızlık
Islanır mı gözyaşıyla saçların

Bir hüzün akşamı, bir koyu gece
Buğulu camlarda tükenen aşklar
Arkamda sessizlik kaldı sadece
Artık seni fısıldamakta rüzgar

Mavi hayallerle aynı duvarda
Mavi bakışlara bürünmekteyim
Gönlümde birikmiş mavi sularda
Masmavi ölmekte, sürünmekteyim

Gözlerine bakmadan sevmek seni
Dokunmadan ellerine, vurulmak
Sisli rüyalardan kaçan gölgeni
Bir sabah uyanıp karşımda bulmak

Kayıp sevgileri sahilde ara
Tozlu sayfaları mazide bırak
Şimdi gözlerini dik ufuklara
Mavi mavi yaklaş mavi mavi bak

Mefkure Turan

Ah Edip İnlerim


Ah edip inlerim gurbet elinde
Uzaktan göründü benim bağlarım
Yine garip kaldım gurbet elinde
Sevgilimi her gün anar ağlarım

Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı
İçinde salınan yar olmayınca

Kimsesiz öksüz kaldım bu yerde
Talihim düşürdü beni bu derde
Gözümü kapladı bir kara perde
Evimi yurdumu anar ağlarım

İçinde salınan yar olmayınca
Kimsesiz öksüz kaldım bu yerde

Makam: Hicâz
Usul: Nim Sofyan
Bestekâr: Kadri Şençalar
Güftekâr: Celal Erten
Söyleyen : Şevval Sam

http://www.youtube.com/watch?v=K-9a3PthCb0

26 Ocak 2010 Salı

HerDemMavi


Bugün Salı
Yine bir Salı
Yeni bir S A L I

BBO fm.
98.1
Maviye hücum...

çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Hayal Ve Gerçek


Ay ışığı pencereden girende,
Senden yana hayâl kurmak ne güzel.
Ya bir otobüste, ya bir trende,
Gurbet ilden sana varmak ne güzel.

Aşkın mayasını senden alıp da,
Şekillendim sevda denen kalıpta.
Evinizin kapısını çalıp da,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel.

Umudu yoksula bol verir Hudâ;
Bin tohuma can var bir damla suda.
Gerek uyanık ol, gerek uykuda,
Benden bakıp seni görmek ne güzel.

Kurumadan daha yolculuk teri,
”Gel” diye yanına çağırsan beni;
Bırakıp bir yana gamı, kederi,
Doya doya seni sarmak ne güzel.

Aşk deyince anlattığı her şeydir;
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir..
Azrai'le can vermesi zor şeydir;
Sen istersen sana vermek ne güzel.

Abdurrahim Karakoç

Yeşil Şiir


Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede
Parmaklarınla sayılmaz;
Kimi duyulur, kimi duyulmaz,
Dinledikçe çoğalır gecede,
Sesler gelir,
Ya hızlıdan, ya yavaştan.

Her şey kendi dilince konuşur;
Karanlık örtse de üstünü
Gecede devam eder renk renk
Ağacın dalında, rüzgarda;
Her şey kendi rengince konuşur.

Gözlerini kapatır beklerdi;
Yaprağa benzer ellerini, avuçlarını uzatır,
Beklerdi işitinceye dek
Ağacın dalında, rüzgarda;
Yeşili duydu mu uyurdu
Rüyasında...

Can Yücel

24 Ocak 2010 Pazar

Unutuşun Nehri


Acılarda yıkanır hayatın milsiz kıyılarında
ki;
sazlıklar kadife sesinle açardı nehirlerde
inançlı düşlerini verirdin su perilerine unutuş yerine
sevdiğin kadardı aşkın alevli tınısı özlemle yanan
beyaz teninde su damlası sevişmelerdi duruluk
dağılan saçlarında gezerdi rüzgâr
ve içine akıttığın kadardır acı
gamzelerin terk etmeden önce yağmuru...

Dans ederdin narin bedeninle parmak uçlarında
neden dizlerin çöktü Lethe...

Kararmadan gökyüzü bulanmadan nehir yatağı
bulaşmadan ayrılık dudak izlerine
ne güzeldin sen Lehte
rengin adıydı kent sen gülünce...

Üzüm suyuna karışan kansa hüznün rengi
neden dudakların renksiz...

Delos kayalarında kaç kez alçalıp yükseldi sesin;
Martılar çıldırdı yırtılan gökyüzünde
nehirler taştı göçtüğün tende
iklimler gezdiren elleriyle saçlarını tarayan
tekrar tekrar öptüğün heykel
defne ağaçları yası öğrendi seninle...

Unutmak arınmanın haliyse
bu yaşlarda neyin nesi Lethe...

Zambak teninde tutulurdu dolunay
sevdiğin irislerine...

Ve unutmakla başlardı çileli aşklar
ölümle yıkanırdı her hatırlayış
ve Lethe deniz gözlerini çalmadan önce;
Lekeli rüzgâr alasıydı şiirsi diline kalanlar...

Yakana taktığın keder çiçekleri çoğalıyor
neden görmüyorsun...

Lethe, eteklerine döküldüğünde zaman ıslaktı gözlerin
hüzne çevireli yüzünü kirpiklerinle boyandı gece
hançerli ellerinden aktı sular göğüslerini açarken gün
unutmak resmini çizdiğin tuvale saklandı renkler.

Şarkılar söylerdin lir çalardın geçmişinde
neden ellerin ağlıyor Lethe...

Deniz kabuğu kolyeydi anılar dizisi
hiç boynundan çıkarmadığın
kumsala yazılı izlerdi dizeler dalgaların sildiği
gittiğinde durdurdun dünyayı
gök yalnız
yer suskun
iki cümleydi veda seremonisi...

Yüreğin sevgiyi kuruttu mu?
Neden ölüyorsun Lethe?..

Kana kana içsek de neden acıyı unutmuyor dilimizdeki tat...


Neslihan YAZICILAR


Lethe: Yunan Kız ismi
Anlamı: Unutuşun nehri

"Kurtulurum elbet çektiğim bu azaptan,
Nepentesler baldıranlar emerek bütün
O güzelim uçlarından dimdik göğsünün
Ki altında yürek olmadı hiçbir zaman. "

Charles Baudelaire


Delilik, çok büyük acıların Lethe'sidir.
(Schopenhauer)

Beyaza Yazgı


Ne içindeyiz hüznün ne de dışında bir kar uykusu bu dava
uyuduğun kadar ölür uyandığın kadar dirilirsin bu havalarda...

şehir beyaz bir tenle oynaşmaya başlayalı
sokaklar kendiyle oturur oldu görünmüyor köşe başları
iki sokak kedisi olmak vardı sevgili olmak için
özlemekse eski plağın çizilmiş sesiyken
“iki masa dört tabure Agop'un meyhanesinde”
yeterdi ısınmak için sıcak bir sesle dertleşmeye.

ne çok uzaksın kadehime ne de tutacak kadar yakın
bildik sancılar işte içine doldurulmuş bir yığın meze
iki ufak patlatsak Galata’ya karşı silkelenir mi gök kubbe
öyle gözükür gözüme saçaktan sarkan buzlar kılıçtan
öyle sarhoşum ki ne beyazdan ne nazdan
bilirsin ki aşktan!

cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni
be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti
yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli
sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur
Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi
bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar
ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni...

çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu
şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu
tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan
dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar
birde özlemesem babamı üşümezdim bu kadar
gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı...

Neslihan YAZICILAR

21 Ocak 2010 Perşembe

Bir Annenin Rüyası


Rüya, rüya, rüya...
Rüya, rüya, bu ya...

Yeni hatıralar yaratmak hayat,
Önünden alıp ardına koymak.
Bugün birinin ayırıp kenara bıraktığı,
Yarın belki benim canım olacak.

Yeni bir bedene duyulan heyecan mı,
O eski kokuya duyulan özlem mi aşk?
Peki, ikisine de yer olamaz mı hayatta?
Belki öbür hayatta...

Rüya, rüya, rüya...
Rüya, rüya...

Olmadı kalbim yine yenildim,
Bize düşer artık gitmek.
Otuzunda yalanı da gördün,
Dur artık, yada devam et...

Keremcem

http://www.youtube.com/watch?v=DW6RmwTH3B8

Bir An İçin


Yüreğim buz kıtası ellerim dal parçası
Hangisi önce kırıldı hangisi sağlam kaldı
Çek kopar içimi saran, kabuk kabuk yaraları
Hadi al götür içimde kalan o zehirli anıları

Yağmurum ol sulansın gözlerim
Her damlada taşsın nehirlerim
Hiç gitme, hep kal isterim
Okyanus olsun yüreğim... yüreğim...

Bir an için ümitlendim
Belki benim olursun diye
Yalan aşkı kabullendim
Yalan olsan da gel yine

Bir an için ümitlendim
Belki beni seversin diye
Yalan aşka göğüs gerdim
Rüzgarım ol es yine.

Gözlerin kalp ağrısı
Sözlerin aşk sancısı
Hangisi önce acıdı hangisi kırık kaldı?

Yağmurum ol sulansın gözlerim
Her damlada taşsın nehirlerim
Hiç gitme, hep kal isterim
Okyanus olsun yüreğim... yüreğim...

Bir an için ümitlendim
Belki benim olursun diye
Yalan aşkı kabullendim
Yalan olsanda gel yine...

Bir an için ümitlendim
Belki beni seversin diye
Yalan aşka göğüs gerdim
Rüzgarım ol es yine...

Badem

http://www.youtube.com/watch?v=OUFzhjCh-Ug

19 Ocak 2010 Salı

HerDemMavi


S A L I
BBO fm.
98.1
Maviye hücum...

çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

14 Ocak 2010 Perşembe

uzakların özlemi


Bulutlarla süzül denizlerde yıkan
Kopar ufuklarda yağmurlardan sonra açan
O görülmemiş çiçeği ellerinle
Rüzgar ol dağlara doğru yaslan

Özlemin seni yanıltmayacak
Sen uzak sevdaların yolcususun
Bırak boşluklara yavaşça kendini
Ne aynalara sığın ne kapı arkalarına

Gez dolaş uzayları
Işıklarla kamaşsın gözlerin
Bulutlar sıcak sıcak sarsın seni
Su kuşlarının uçtuğu yerden bak kocaman dünyaya

Onlar ki delisidir maviliğin
Her sezgilerinde ölümsüzlük vardır
Seni çılgına çevirir
O acayip kuşların güzelliği

AFŞAR TİMUÇİN

mavi mendilin türküsü


Sandığa koy bu mendili, kullanma.
Üstünde martılar uçuşuyor
- Her biri bir mavinin telaşçısı -
Başedilmez bir deniz demektir bu
Kimseye gösterme, sandığına koy bunu.

Onu benden daha genç,
Daha dirençli, daha umutlu
Bir savaşçıya sakla.
Kavuştuğunuz en güzel sabahta
Çıkarırsın sandıktan.

Bu deniz yıllarca seni bekledi dersin
Söz bilmez, söz anlamaz kuşlarıyla
Seni karşıladı dersin bu mendil,
Hiç ıslanmadı boş bir anıyla.

Ya da sen başka mendil ver ona
Denizi daha mavi, kuşları daha çılgın
Kıyıları daha temiz ve güzel.
Bu da kalsın sandığında öylece
Kimindi, nedendi, nasıldı bilinmeden...

AFŞAR TİMUÇİN

13 Ocak 2010 Çarşamba

mecnunum leylam


Kemiğimi yapsalar tarak
Yar zülfünün tellerine
Leyla
Yakına gel gitme ırak
Bak göğsümün sellerine

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gözlerimi bağlasalar
Yarama tuz dağlasalar
Leyla
Harmanlarda savursalar
Muhabbetim ellerine

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Aşık Seyrani

Kıraç


Tıkla ve Dinle

Bütün Erkekler Ölür


Çünkü gök sıkıntıyla ağar
rüzgar buruşur, bir yaprak düşer
ve kaçıyordur solgun mavilikte
maviler ve al geyikler.
İşte altın ve kara akıntılar:
Analar, yitirilmiş resimlik
yoksulluk, o korkunç kadın.
Susun, tümünün anıldığı gündür
kara yağmur ve ebem kuşağı
usulca bütün erkekler ölür...

Kıpırdamasın insandan gelen sesler
kamyonlar devrilir dağ yolunda.
Rehincide kalan bir gümüş saat
emanetçide unutulan bavul
geçip giden gök taşlarıdır
havadan ve selüloit mavilikten.
Ey mermeri bozuk yalnızlık
sanki kutsal bir avdır suskuda
ve bir yakut parıltısıdır artık.

Çünkü gök kanla ağıyordur
soluk soluğa atan bir damar
kalbinde hırçın denizin
ve toprağın nabzında
unutulmak gibi bir şahdamar.
Ürperir aynı rüzgarla
darağacı, çarmıh ve çiçek
sussun yatakların fısıltısı
avuçlarda parıldayan kehribar:
ekmekli, zincirli ve başları eğik
kadınların erkekleri geçiyordur.
Ve üzgün deltası kısacık ömürlerin
bir albüm, bir şarkı, bir çocuk.

Hangi doldurulmuş hüznün yakutu
çocukluk defterlerince soluk
ki savaş alanlarında parıldar
bütün koruluklardır ay ışığı
ey ulaşılmayan dayanak aşklar
elleri kanatan kesici ağıt.
Hep unutuştur akılda kalan
sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler
derdin eksilmediği kalem ve kağıt.
Kısa ve kesin bir sözdür erkekler
İspanya'da "Non Pasaran"
kızaran kilise çanları
katedrallere çöken gölgelik
İtalya'da "Mamma Mia"
işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar
sarkık bir bıyık Meksika'da, "Viva"
Nehirler kurur, susar aşk
ve en katı sözdür erkekler
kıraç ve yoksul Anadolu'da.

Büyük ve yeniktir erkekler
söz dinlemez serüvenci çocuk
su şırıltısında sayıklayan hasta
ve deli bir sevgilidir sabaha kadar
bulgulu, korkunç ve utançla.
Yararsız bütün leylak ağaçları
hiç bilmiyor erkekler
doğan ve ölen çocukların hüznünü
çünkü daha önceden ölürler.

Çünkü gök ağıyordur kanla
hep yenik yıldızlar vardır
anı defteri, kum saati, savaş alanı
bir yüz
işte o kandır.

Ey ışığını dağıtan kristal
ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü
ayışığı denizle kendini sürdürür
işte her şey geçip gitmede
usulca bütün erkekler ölür...

AHMET OKTAY

bir günün sonunda arzu


Ne çok iz bedenimde senden:

İki siyah haşhaş açtı
düşlerinle ısırdığın omuzlarımda;

Göğsümdeki bu onmayan yara
gözyaşının damladığı günden kalma;

"Mutlu aşk yok" diye inildemişti Aragon,
uçurum gibi parıldayan Elsa'ya. Ah!
Zakkumsu ses; Gümrah
bir bahçe olsun isterdim,
kederin ve deliliğin arkası...

" Ne kaldı bana senden? " Demiştin,
çürüyen güllerin anısı sadece
çürüyen güllerin anısı...

Ah!.. Niye kesmedin
uyurken bileklerimi?

AHMET OKTAY

Yağmur Gül ve Eller


Yel yapraklarımı savurur,
Dört yanım yağmurla örtülü;
Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!

Kafamda hep bir uykusuzluk
Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunuk.

Ve bir düşünce arasında
Ellerim; beyaz, boş ve bencil,
Bu gül'le gece arasında,

Kopmuş gidiyor dallarımdan...
Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden...

AHMET MUHİP DIRANAS

12 Ocak 2010 Salı

HerDemMavi


Yeni bir salı, yine bir salı...
BBO fm. 98.1 de katılımlarınızı bekliyoruz...
Neden derseniz?

HerDemMavi'de;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Flaş! Flaş! Flaş!


Bu güne kadar kimsenin görüntülemeyi başaramadığı kankamı, ofisinde dinlenirken fotoğraflamayı başardım.
Kendi kendimi çok tebrik ediyor ve bu fotoğrafla kendimi Pulitzere aday gösteriyorum...

9 Ocak 2010 Cumartesi

Vayy Kardeşime Bak...


Kar yağıyor, az yağıyor tutmuyor diyerek hayıflanırken, ablasının ısrarıyla bahçeye çıkınca, komşuları tarafından kardan adam haline getirilmiş...

8 Ocak 2010 Cuma

EDITH ALMERA


İhtimal ki şu anda o,
Brüksel'e yakın
Bir gölün kenarında
Edith Alméra’yı düşünmektedir.

Edith Alméra
Kafeşantanlarda muhabbet toplayan
Bir çigan orkestrasının
Birinci kemancısıdır.

O,
Kendisini alkışlayanlara
Selâm verirken
Gülümser.

Kafeşantanlar güzeldir;
İnsan,
Orada çalışan kemancı kızlara
Âşık olabilir.

Orhan Veli Kanık

Siyah Gözlerine Beni de Götür


Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.

Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor;ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.


Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor;ben gidiyorum.

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun.

Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.

Nurullah Genç

7 Ocak 2010 Perşembe

IMAGINE


Çok oluyor değil mi, haklı oluşun kişisel doyumundan vazgeçeli,
Gramer tuzaklarına dayalı şah-mat tartışmalarına gönül
indirecek yaşları geride bırakalı,
Kavramları, terimleri yangın söndürme araçlarının
güveniyle taşımaktan cayalı,
etiketleyip kaldırdığımız anladığımızın kavanozlarını kıralı,
Çok oluyor değil mi?

Hadi baştan başlayalım
en baştan
bir 45'lik kadar kısa,
bir 45'lik kadar kesin
biri plâk, biri tabanca

Adı: Imagine
hadi çıkaralım geçmişimizde suç ortağı ne varsa.

Herkesin düşmanına benzediği bu dünyada
ne eksik bizde, ne fazla
ne arıyoruz şimdi şu kundaklanmış yılların başında
kendimiz bulalım kara kutuyu
ne kadarını kurtarabilmişiz kendimizin
hadi sayım yapalım
ilk iş bu şiire "Imagine" adını koyalım.

Ne kadar uzak görünüyordu bize
Oysa geldik.
İşte buradayız.
Yaşlanıyor ve ayrılıyoruz.

Ne zaman karşılaşsak gözlerimizi kaçırıyoruz birbirimizden
Kaçamak sözler ediyoruz ayaküstü...
Ne zaman karşılaşsak unutmak istediğimiz ne varsa karşımızda
Gençliğimiz! Kimsenin olmayan gençliğimiz!
Gençliğimizi tartarken boşluk tutan avucumuzda
acı çekiyoruz
acı çeken yerlerimiz kalmış diye seviniyor
sonra ya bira içiyor, ya televizyon seyrediyoruz.

Karşı çıktığımız dünyanın bir parçası olduk nicedir
Ürküyoruz bizi geçmişe bağlayan halatlardan
yarım yangınlar çıkardığımız gemilerde tükettik bütün yolculukları
dünyayı dinleyişin sonsuzluğunda
olanakların hayaletleri ve biz
kirlenen, çürüyen sularda yalpalayıp duran
bir gözcü ıslığıyla kendinin terk edilmiş sahilinde dolaşan
şu çocuk kim
ya şu koynunda içedönük bir tabancayla uyuyan melankolik haydut
hayata dişlilerinin dokunduğu yerden başlayan, erken törpülenmiş şu kalabalık
ne kadar uzak görünüyordu bize
oysa geldik işte buradayız
bu kadar mıydık..?


Boşalan meydanların uğultusu kaldı kulaklarımızda
küllerine katılıyoruz büyük yangının
gündelik adresler avutmuyor aşkın kollarını
balıksırtı desenlerde çapraz günler
birbirini tutmuyor yalnızlıklarımız
birbirimizi yitiriyoruz her buluşmada

sebepsiz üşüyoruz
yüreğinde bir muştayı gezdiren günleri düşündükçe
tiftiklenmiş bir sessizlikte bulunmuyor aradığımız kelimeler
kabzasında uyuduğumuz şiddet rüyaları
dağılıp gidiyor gündeliğin sisli peronlarında
kalın bir kireç tabakası altında bütün duygularımız
saat farkı var en yakınımızdakiyle bile aramızda
demek ki o kadar da sebepsiz üşümüyormuşuz...


Umutlar kiralamıyoruz artık, kullanılmış umutlar da karşılamıyor siparişlerimizi, ilkeler rehin, değerler eksiğine bozdurulmuş Büyük Pazarda, Operadaki Hayalet yer gösteriyor ölen bir kültürün üyelerine, beşeri günahlarımıza makbuz kesiliyor, vergi yerine hayat iadesi topluyor Kent İdareleri, Kolluk Kuvvetleri kusursuz düzenleri dağıtıyor görüldüğü her yerde, eski plâk kapaklarını okşuyoruz yalnızlıktan, eski bir sıcaklığı arıyoruz mağmalaşmış fotoğraflarda, kantaşıyla dindirilmiş kelimeler akıp gidiyor konuşamadıklarımızın üzerinden, takma yüreklerle sürdürdüğümüz alışkanlıklar geri tepiyor, çekimine girdiğimiz her yeni imkânın aydınlığında, tekrarlana tekrarlana içi boşalan gizleri pazarlıyoruz hayatına manşet arayanlara, naylon tadında maceralar, kalp para değerinde gecelik aşklar kırk kupona, hayatı birbirinden kopya çeken çocuklara slogan ve cıngıl üretiyor, ödüller veriyoruz düşü dar, yüreği ensiz gündüz yıldızlarına, buzlu ve hüzünlü rakılarla çınlattığımız içimizin kırılgan korunağı, iyi paketlenmiş vahşet sürüyor piyasaya. Görüldüğü gibi herkes kadar biz de benziyoruz düşmanımıza.

Biz ki, 45'lik plâkların, radyo istek programlarının, yazlık sinemaların çocuklarıydık, yarım kalmış devrimimizi emanet ettik doların ve markın dalgalanmalarına

yedi askı boynumuzda, elimizde yedinci mühür, koynumuzda akrep
azap karşıdan karşıya geçerken selam veriyoruz anılarımızı arkadan
vuranlara
ne verili koşulların ufkundaki umut
ne mutlak huzur arayıcıları
oyalamıyor içinden geçtiğimiz karanlığı
çıkıp geliyor toz duman içinde
kavganın taş, aşkın tunç, kendimizin demir çağındayken
bütün masalları dolaşmış kahraman
poz veriyor içimizdeki kuraklığın peyzajına
tarih sürüp giderken

sırlarımızı ve çeliğimizi verdiğimiz sular
çekiliyor eski topraklardan
yeni volta boyları ufukta
yepyeni tanımlar aranıyor
dünyayı değiştirmek isteyen varoluşumuza
biliyoruz ki buradan görünmez.

Çünkü Büyük Umutsuzlardır dünyayı değiştirecek olan
dipsiz bir öfke kadar derin
dipsiz bir banknot gibi dolaşımda
ne kadar uzak görünüyordu bize
oysa geldik.
İşte burasındayız
adını "Imagine" koyduğumuz şiirin.

Murathan Mungan

Evrenin Efendisine


O
Dünyanın ağırlığına eklesek,
Yıldızları, ayı, güneşi
Yine de ağır basarsın ey kalbim
Ey kalbimin güneşi...

Erdem Beyazıt

Bir Matem Damlası Kalbi Deler mi...


Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlâre su
Kim bu denlû dûtuşan odlâre kılmaz çâre su

Fuzuli

Ey göz (Allâh’ın yüce Rasûlü’nün muhabbetiyle)
gönlümde (tutuşup alevlenmiş) ateşlere gözyaşından
su dökme! Çünkü bu (son) derece (aşk harâretiyle)
tutuşmuş olan ateşlere su (dökmek) çâre değildir.

Bu aşk ateşi sönmez! Yanan ateşe dökülen su
damlası, onun alevini arttırır...

3 Ocak 2010 Pazar

Mavigün'e


Sevgili Mavigün'ümüz
Doğum gününü en içten duygularımızla kutluyor,
sağlıklı, huzur dolu, sevdiklerinle bir arada geçecek
uzun bir ömür diliyoruz...
İyi ki doğdun...

Ablacığım pastanı kankam yapmak istedi ama işleri şu ara çok yoğun olduğu için ben yaptım, umarım beğenirsin...

2 Ocak 2010 Cumartesi

İstanbul Ağlıyor


trende biletsiz sevdalar vardı
vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
aksada yüreklere kar pınarları
sevdanın arkası var ardı bahardı

istanbul ağlıyor sen ağlıyorsun
hadi git git artık [sevdiğin bekliyor] ne duruyorsun
yolcular hep kaçak bizse tutuklu
gözler ağlıyor tutkulu çocuksu

yıldız avlarım göğün mavisinde
her dem bakışlarını gözlerinin deryasında
pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
her tetik düşürdüğünde gözlerin ölüme az kalır
yalnız gördü ya gelir bende kalır yalnızlık uzar geceler
istanbula yağmur yağar karla karışık
karı ayıklar yağmur kokularını alırım koynuma
ot koyarım göz ucuma anlarım yine yangın yine hasret
yıkanan istanbuldan düşen payıma
bi de yüzünün giderken ki ıslaklığı

gül damlası düşmüş ateş yurduydu
dağlara dil uzatan narlı kuyuydu
yağsada gönüllere gam geceleri
ceren yarasında aşk [dert] büyütürdü

istanbul ağlıyor ben ağlıyorum
hadi kalk gel artık dayanamıyorum
yolcular geldiler sen yoksun içinde
yüreğim can veriyor acılar içinde

Gülay

http://www.youtube.com/watch?v=_HKTyNkdFug&feature=related

1 Ocak 2010 Cuma

İyi ki Doğdun Kankacığım


Sevgili Kankacığım
Bulutsuz gökyüzünün tüm maviliğiyle
Senin olmasını diliyorum.
Ümitlerin, hayallerin solmasın tükenmesin diye...

Yeni yaşında, ümitlerinin hiç tükenmemesini ve tüm
hayallerine kavuşmanı diliyorum...
Geleceğini oluşturacak her yeni
günün, bir öncekinden daha güzel geçmesi dileğiyle,

D O Ğ U M ** G Ü N Ü N ** K U T L U ** O L S U N


Pasta kesmeden olmaz, hadi bir dilek tut...


Beyaz bir martının kanadında gönderiyorum sana sevgilerimi,
eğer mutluysan ben de mutlu olurum seni o martının gözleriyle görürken...