10 Eylül 2009 Perşembe

DUDAK OKUMA -3-


Zehraların evindeki olaydan sonra her gün bir bahane ile marinadan geçmeyi adet edinmiştim, adet demesem de ayaklarım beni götürüyor desem güleceksiniz, ama valla öyle oluyordu. Mesela bir şey almak gerektiğinde, marinaya yakın bir dükkandan alabilecekken oraya en uzak dükkana gidiyordum ama sonra ne oluyorsa oluyor birden kendimi onun teknesinin önünden geçerken buluyorum. Ve her seferinde bana gülümserken. Neredeyse yabancının efsunlu olduğuna beni büyülediğine inanacam.
O kadar sık karşılaşmaya başlamıştık ki artık aramızda merhabalaşmalar başlamıştı. Dikkat çekmesin, dedikodu çıkmasın, babamın kulağına gitmesin diye de hemen uzaklaşıyordum.

Bugün de öğleden sonra ona görünmeden marinadan uzaklaşmak istemiştim. Aslında onu görmeden duramadığım için kızıyordum, kendi duygularımı çözmeden onun etki alanına girmek istemiyordum. Sanırım onda beni hem çeken hem de iten bir durum vardı. Fakat kaçmakta geç kalmıştım, beni görmüştü. Yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Aslında oldukça yakışıklı bir adam sayılabilirdi, bilhassa gülümserken.

-"Merhaba"
Cevap vermeden yürümeye devam etmeyi düşündüm bir an ama o kadar kabalık yapamazdım, ne de olsa bende uyandırdığı hisler onun suçu değildi. Aslında bazen benim duygularımdaki gelgitleri anlayıp içten içe benimle eğlendiğini bile düşünüyordum. Yok yok bu böyle olmayacak, en sonunda kendimle konuşmaktan aklımı kaçıracağım. Tüm bunları düşünen sanki ben değilmişim gibi merhabasına gayet sakin bir şekilde;

-"Merhaba" dedim.
Konuşmayı sürdürecek gibiydi;
-"Nereden böyle cankız?"
Her gün değişik isimlerle hitap etmekten hoşlanıyordu, bazen cankız bazen kasırga bazen de sarmaşık diyordu bana.
Neden böyle seslenmek istediğini hiç anlamamıyordum, sormaya da çekiniyordum, hem benim bir ismim vardı canım o ne demeye söylemiyordu ki?

-"Ne o cankız, içinden gene kime söyleniyorsun?"

Al işte, birde içimi okumaz mı? Bu adamda bir gariplik var diye boşuna demiyordum. Efsunlu tam ona biçilmiş bir ad idi. Hem madem o bana her gün değişik isimlerle sesleniyordu bende ona efsunlu diyebilirdim. Geçenlerde yolda ninem rastlamış. Eve gelince yolda bir yabancıya rastladım, genç bir adam, sanki gözleriyle insanın içini okuyor, kimin nesi acep demişti de herkesi güldürmüştü. Ben de nineme katılıyordum, bu herkesin içini okuyordu. Ürperdim, ne kadar haklıymış ninem.

-"Yok öyle bir şey bunu da nerden çıkardınız" dedim.
-"Pekala, öyle olsun kasırgam öyle olsun, sen ne dersen odur" derken bile dudaklarındaki kıvrımlar başka bir şey söylüyordu, hem ben nerden senin kasırgan oluyordum, kasıgaymış, adı ne acaba sorsam mı diye düşünürken;

-" Sor ne sormak istiyorsan sarmaşığım."

Yok yok ah kafama edeyim, bu söylediklerini başka yerlerde söylerse diye bir telaşa kapıldım bu seferde.
Sakin bir sesle devam etti yabancı;

-" Hayır Hazan, sadece seninle konuşurken, sana seslenmek istediğim gibi sesleniyorum merak etme."

Ben farkında olmadan seslimi düşünüyorum acaba diye korkmadım değil ama birden;

-" Adın ne?" dedim işte nihayet sormuştum....
-" Ne yapacaksın ki adımı, bana mı sesleneceksin?"

O kadar kızmıştım ki gücümün yeteceğini bilsem hemen şuracıktaki denize atardım onu...
-" Yok yok cankız, hemen kızma öyle, bana seslenmene çok sevinirim. Hem belki aramız düzelir."

Sanki aramızda bir şey varmış gibi, ama hata bendeydi, ne vardı ki kim olduğunu bilemediğim bu yabancıyla konuşacak. Tam dönüp gidecektim ki;

-" Ekin" dedi "benim adım Ekin, sarmaşık..."

-" Sen benimle neden böyle hep, şeeyy yani, nasıl desem... alay eder gibisin."

-" Demek öyle düşünüyorsun" dedi ve ben ne olduğunu anlamadan arkasını dönerek motorunu çalıştırdı ve denize açıldı. Arkasından bakakalmıştım...

Allahım bu adam ne garipti kendisi dünyaları söyler biz gülüp geçeriz, biz bir kere bir şey diyecek olduk küstü gitti...

devamı var

Mavigün

Hiç yorum yok: