10 Eylül 2009 Perşembe

DUDAK OKUMA -2-


Yıllar önce okulda tanıştığım bir arkadaşımdan sağır ve dilsiz alfabesini ve dudak okumayı öğrenmiş, hafta sonları engelli çocuklar rehabilitasyon merkezinde gönüllü olarak çalışmıştım. Dudak okumayı bildiğim için arkadaşlarım bu özelliğimden zaman zaman faydalanmak için zorla yanlarında sürüklerlerdi. Anlaşılan sıra Zehradaydı, çıktığı çocukla 2 yıldır konuşuyorlardı. Zehraların evi, denizi aynı zamanda da liman kahvesini görüyordu. Sevdiği çocuğun kahveden çıkışını bekleyip elime tutuşturduğu dürbünle ne konuştuğunu ona anlatmam için yalvarıyordu. Bu bana biraz hırsızlık, insanların başkalarıyla ya da kendileriyle konuşmalarını orta yere saçmak gibi geliyordu.
Kızlar; -"Ne var bunda kız, Allah günah yazmaz." diyorlardı.
Bazen, ben mi akıllıyım onlar mı çok aptal anlayamıyordum. Hepimiz aynı okula gitmiştik hocalarımız bile aynı idi. Hepimize aynı şeyleri öğretmişlerdi. Ben neden hep okumak istemiştim de bunlar ha bire liman kahvesinden çıkacak delikanlıların dudak aralarında kalmıştı hayatları. Hoş benim de babamın iki dudağının arasında değildi sanki, okumuştum da ne olmuştu öğretmen çıkmış atanmış, fakat bir türlü babamı ikna edip görevime başlayamadım. Ne demekmiş kız başına köyde beldede öğrenmenlik yapmak. Oturaymışım oturduğum yerde, kızı gözünün önünde olmalıymış. Sen de gel dediğimde ise düzenini bozmaya yanaşmıyordu bir türlü...

Zehra'nın -"Çıkıyorlar Hazan, Hazan hadiii..." demesiyle ne iş için nerde olduğumu hatırladım. Zehra'nın yavuklusu liman kahvesinden arkadaşıyla çıkmıştı. Dürbünü gözüme götürerek ağız hareketlerine dikkat kesildim. Seyrettikleri maçın kritiğini yapıyorlardı. Gözümü dürbünden ayırmadan Zehra'ya; -"Seyrettikleri maçın pozisyonlarını konuşuyorlar" dedim.
Zehra; Ah Hazan'cım sendeki yetenek bende olacaktı var ya, off offf... sonra...
İkili yürüyerek konuşmaya devam ediyordu.

-"Ne iş olum, annemler konuşurken duydum, önümüzdeki hafta sonu Zehra'yı istemeye gidecekmişiniz"
-"Yok be oğlum, ben Zehra'dan çoktan geçtim, ben şu okullu Hazan'ı istiyorum artık. Geçen gördüm bizim sıska Hazan bir içim su olmuş...

Birden donup kalmıştım, demek liman kahvesinde beni konuşuyorlardı.
-Okullu Hazan- demek adım kahvede gençlerin arasında böyle dilleniyordu.
Sabırsızlanan Zehra'ya ne diyecektim, insan böyle bir şeyi nasıl anlatabilirdi ki.
Bu arada gençler yabancıyla karşılaştılar. 15 gün olmuştu görmeyeli. O yanından kaçtığım günden sonra bilhassa marinaya gitmemiştim onunla karşılaşmamak için.
Neden...
Neden olacak siniğr bozucu bir adam...
Allah'tan yabancıyı gören Zehra'nın ilgisi dağıldı ve konuşmalar unutuldu. Keşke ben de unutabilseydim...
Yabancı durup gençlerle tokalaştı, gençlerin sırtı bana dönüktü, yabancı kafasını kaldırıp olduğumuz yere bakınca bir an beni gördüğünü sandım, o panikle dürbünü bırakıp arkaya saklandım.
Zehra: -"Ne oldu hazan?"
-"Yok birşey bir an bizi gördü sandım"
Kızlar kıkırdayarak kendi aralarında koyu bir sohbete daldılar...

Bu kadar sıkıntım yetmezmiş gibi başıma birde Mehmet derdi çıkmıştı.
Babam zaten öğretmenlik yapmama karşı çıkıyordu, birde iyi bir kısmet çıkarsa-ki babama göre Mehmet iyi bir kısmetti- beni anında başgöz ediverirdi.

-"Kızlar ben gidiyorum" diyerek kapıya yöneldim.
Zehra; -"Hazancım nereye, bir şey söylemedin henüz"
-"Konuşmadılar Zehra ben ne söyleyeyim, geç kalmamam gerek annem merak eder"

Arkası Yarın...

Mavigün

Hiç yorum yok: