6 Mayıs 2009 Çarşamba

Sen ve Ben


Saçlarımız uçuşsun rüzgarda
Coşalım azgın sularla
Erişelim seninle bulutlara
Elele sen ve ben, elele sen ve ben...

Kramp

http://www.canliklip.com/videoklip-17305-KRAMP-Sen-Ve-Ben-2008-Yeni-Album.html

Kır Çiçeği


Deli dolu bir kır çiceğiyim.
Bir bayırın alt yamacındayım.
Sabah sisi üstümde tül perde.
Çiğ taneleri dizin dizin üstümde.

Yeşil yapraklarım bekler güneşi.
Gonca gonca açarken çiçeklerim,
Esintilerle savrulur yapraklarım.
Gevşerken toprak, ısınır dokularım.

Bir bal arısı dolaşır etrafımda.
Şarkı bestesi var kanatlarında.
Titrerken çalınır keman yayında.
Davet edeceğimin o da farkında.

İki sevgili el ele yürüyor.
Mutluluk gözlerinden okunuyor.
Uzandı, ya sevecek ya koklayacak,
Eyvah! Kökümden çekti koparacak.

Bir yerim bir yurdum vardı.
Seviyor sevmiyor oyununa kaldı.
Yapraklarım tek tek koparıldı.
Gövdem savrulup yerlere atıldı.

Esintide yapraklarım yuvarlanır.
Soluduğum hava boğazıma takılır.
Bal arısı şaşkın şaşkın bakınır.
Sevgililer bir hiç adına can alır...


Feyruz Demir

5 Mayıs 2009 Salı

Mavigün'e



Maviligünler radyo programının herşeyi, sevgili Mavigün'ümüze
BBO ailesinden kucaklar dolusu teşekkürler...
Ömrüne bereket...

MAVİLİGÜNLER


Dostlar,
Gökyüzünün rengi ne olursa olsun,
BBO Adasında, BBO FM 95.5 te
Gökyüzü hep MAVİ olsun...

mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Pervane


"Amaaaan dönerim aşkının etrafında pervaneyim;
Pervaneyim sana..."

Yürüyorum sokaklarda sen evinde uyurken
Saatten haberim yok belki geç belki erken
Kaderin cilvesinden şarabın öfkesinden
Anladım ki kaçış yok bu aşkın pençesinden
İşten eve dönerken susayıp su içerken
Her daim aklımdasın;
Hayat akıp giderken
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta
Yürüyorum sokaklarda sen evinde uyurken
Saatten haberim yok belki gec belki erken
Kaderin cilvesinden şarabın öfkesinden
Anladım ki kacış yok bu aşkın pencesinden
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta...

Yüksek Sadakat

http://www.youtube.com/watch?v=EuEtMXXE2lM

Resim


Nedense bütün resimlerde ben
Böyle mahzun ve perişan çıkarım
Hep böyle hayata kapalı durur
Gülmesini unutmuş dudaklarım

Artık canından bezmiş kimselerin
Hazin bakışı parlar gözlerimde
İçinden adamlar arabalar geçer
Çizgiler alnımda bir büyük cadde

Aynada saçlarımı düzeltirim
Bir perde iner yüzüme alçıdan
O, bin mumluk ampullerin altında
korkarım korkarım fotoğrafçıdan

Bakışlarım gümüş camlara sorar
Elbisemin eskiliği belli mi
Sonra karşıda küçük bir noktaya
Dikerim kahverengi gözlerimi

Kabahat objektifte camda değil
Onlara yaşlı gözlerle bakarım
Nedense bütün resimlerimde ben
Böyle mahzun ve perişan çıkarım

Ümit Yaşar Oğuzcan

Sesinin Kokusu


Sen gidersin, sesinin kokusu kalır bana
Su gibi, nur gibi, sen gibi kokar.
Ben gözyaşımı yollarım peşinsıra sen giderken
Peki sen bilir misin ayak sesinde gizlendiğini baharın?
Her adımınla açar yediverenler
Sümbül sümbül salınır topuktan
Sonra günüm mis gibi sen kokar.

Mine Artu

Yaş Kırk


Her sabah saatin sekizinde
Aynı köşede bekliyor
Trenler geliyor
Trenler geçiyor

Yeşili solmuş mantosunun içinde
Kaybolmuş ince bedeni
Gözleri camsız pencere
Soruyor geleni gideni

Yaş kırk

Beden yorgun
Yürek kırık

Ben miyim o fotoğrafta
İnce bir gülümseme dudaklarımda

Dün gece kahkahalarla gülüyordum düşümde
Başıma gelecekleri biliyordum sanki
Kar yağıyor sandım birden
Meğer yapraklarmış
Yerden rüzgârla göğe savrulan

Ne acımasız ne yüreksizsin
Düşündün mü nelere sebepsin sen

Saint Michel Odéon Saint Germain

Nehir boyunca kitapçılar
Kaldırımda yüzlerce ayak
Kadın erkek çocuk yaşlısı genci
Beyaz siyah sarı her renkten insan
Sarhoş bir oğlan keman çalıyor
Çevresine aldırmadan

Ayın ardına gizlenme
Masalların prensesi
Yarı ışıkta bile mahzun yüzün
Bu ağacın altı yağmur uzanamazsın
Yirmi yıl geçmiş aradan
Büyümüş hüzün
Artık gezinemezsin o kıyılarda

Gidiyorum işte
Bavulum hazır
Vapurlar trenler evim olsun
Oostende'in denizi soğuk
Meyhaneleri sıcak
Yüreğim bu sıkıntıyı
Uzun sarı saçlarına gömecek...

Oostende-Belçika
Varlık Dergisi / Haziran 2002
Elif Su Alkan

KIRGIN


Ne Kadıköy ve vapur iskelesi
Ne vapurlar ve köpüklü deniz
Ne de siz

Öpücükler, gülücükler
Çiçeği burnunda bahar

Yüzler belli belirsiz...
Sevilen her şey yarım kaldı...


Voorburg/Hollanda
Bahar Dergisi/Kasım 2001
Elif Su Alkan

Sevdamın Canı Acıyor


Kapkara bir geceyi gözlerime giymişim.
İsmin dudağımda veda kokusu.
Ceplerime umut doldurmuşum
Vedan yüreğimde ölüm korkusu

Hüznün yalnızlığındayım
Ne zamandır ağlıyor gözlerine gözlerim.
İçimde tufanlar kopuyor
Bu sahipsiz ayrılık kimin?

Esmer yüzüme sinen bu gereksiz isyanlar nedir?
Terkedilmiş ezgiler çevremi sarıyor.
Hak edilmemiş karanlığa kapılarımı açıyorum.
Tenime kurşunlar yağıyor.
O uzak şehirdeki yalnız adam
Sen dolu bir sızı içimi yakıyor.

Puslu sevişmeler hasretindeyim.
Ben yakaladıkça bir dibe çöküyor.
O uzak şehirdeki yalnız adam,
Ne zaman aralasam hastalıklı kalbimi
Sevdamın canı acıyor...

Eylül Deniz Çolak

Lale


Bakma dimdik durduğuna,
Aslında hüzün dolu bir çiçektir lale.
Dikkat ettin mi?
Hemen boynunu büküverir
terk edilişlerde...

Faika Berat

Gel-me


Gel dersem,
Geleceğin varsa da gelme.
Gelme ki,
İmkansızlığının tadına varabileyim...

Faika Berat

Suskun


Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
Yeşil bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil.

En uzak, o adsız ve kimselersiz
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.

Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
İki yitik hasret
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının
Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.

Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
Susmuş bütün namlular...
Susmuş dağ
Susmuş deniz.
Dünya mışıl-mışıl
Uykular derin
Yılan su getirir yavru serçeye
Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.

Aydım yarı gecede
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki
Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yiğit
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yeşil.

Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara
Yalın gölgesi.
Kuş vurmaz, tavşan almaz
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeşil.

Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?

Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin işi ilk rastgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil...

Ahmed Arif

Bodrum Papatyaları


"Bir Hab-ı Hayâl imiş Bu Âlem"

Osmanlıca bir kalıptır "Hab-ı hayâl" Anlamı; Derin düş'tür.

Sizce de "bir hab-ı hayâl" değil midir herşey? Koşturmaca, telaş, acılar, sevinçler, gurur, gaflet... Boş şeyler değil midir yıldızlara bakıp düşündüğünüzde...
Akıp giden yıldızla iç geçirmez misiniz? Yaşamlar da akan yıldızlar gibi bir parlayıp bir sönmez mi?
Ve son parlamadan geriye ne kalır?

Osteospermum (Bodrum papatyası)
Ilıman iklime özgü bir bitkidir. Hafif ve geçirgen toprak ister. İlkbahar ve yaz boyunca çiçek açar. Ebruli bir renge sahiptir. Bahçenizin güneş alan bir bölümü onu mutlu eder.
Sevgiyle kalın...

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Kızıl Yumaklar


Bilimsel adı: Callistemon citrinus
Türkçe: Fırça çalısı

Fırça çalısı, Avustralya kökenli bir dış mekan bitkisi olup 2-4 m boylanabilir. Bu sıralar park ve bahçelerde çiçeklerini kırmızı fırçalar şeklinde, arılarla dolu şekilde görebilirsiniz. Fotoğraftaki ise henüz açmak üzere olan fırçalar...

1 Mayıs 2009 Cuma

Bahar


Sevgili tutmuş yularımdan beni,
develer gibi habire çeker.
Esrik devesini böyle nereye götürür,
böyle hangi katara?

Hem canımı çiğnedi benim o,
hem bedenimi çiğnedi.
Gönlümü bağladı benim o,
kırdı şişemi.

Ne iş yaptırmaya götürür, bilmem,
nereye götürür beni.

Sevgili takar beni oltasına,
atar karaya balık gibi.
Sevgili kurar gönlüme bir tuzak,
avcıdan yana çeker sürür beni.

Bakarım tabiat başlar büyük işine:
Bulutlar gelir uzaktan
katar katar, küme küme.
Bulutlar sular ovaları.
Bulutlar yürür dağlara doğru.
Uyanır açar gözlerini yeryüzü.
Gökler çalar davulunu.
Dalların gönlüne çeker gülün özü
en güzel kokusunu baharın.
Tohumun gönlü başlar vermeye tohum.
Ağaç durmadan söyler, döker içini.


Mevlana Celaleddin Rumi

1 Mayıs


BAHAR Bayramı KUTLU olsun...