31 Aralık 2017 Pazar

Masada Masaymış Ha



Adam yaşama sevinci içinde 
Masaya anahtarlarını koydu 
Bakır kâseye çiçekleri koydu 
Sütünü yumurtasını koydu 
Pencereden gelen ışığı koydu 
Bisiklet sesini çıkrık sesini 
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu 
Adam masaya 
Aklında olup bitenleri koydu 
Ne yapmak istiyordu hayatta  
İşte onu koydu 
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu 
Adam masaya onları da koydu 
Üç kere üç dokuz ederdi 
Adam koydu masaya dokuzu 
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında 
Uzandı masaya sonsuzu koydu 
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür 
Masaya biranın dökülüşünü koydu 
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu 
Tokluğunu açlığını koydu. 
Masa da masaymış ha 
Bana mısın demedi bu kadar yüke 
Bir iki sallandı durdu 
Adam ha babam koyuyordu.


Edip Cansever

Fotoğraf; Haluk Gürkaya

15 Aralık 2017 Cuma

Ölümden Sonra



Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.

Cahit Sıtkı Tarancı

18 Kasım 2017 Cumartesi

Vay vay vay..ardından da "Vay Be" demeden edemedim inanın..!!!

No Name dostum sağ olsun, eskileri yad etmemize olanak sağladı bu güzel blogu ile...
Daha önce kendimizce senaryolar türetmiştik,gönlümüzde yaşatmıştık aradıklarımızı,bulamadıklarımızı,ve ansızın kaybettiklerimizi..
Vakit buldukça buraya gelip okuyorum tekrardan o yazdıklarımızı ve dediğim gibi "vay be" demeden edemiyorum, neler döktürmüşüz maşallah el birliği ile.
O güzel çalışmaları ve dostlukları burada tekrar yaşattığın ve yaşamamıza da fırsat verdiğin için bizlere de emeğin karşısında saygıyla eğilmek düşer no name, sağolasın.

17 Kasım 2017 Cuma

KENDİNİ DİNLE....

Dur ve kendini dinle ey BBO sakini... Ne badireler atlattın ne kökler söktürdün sen zamanında...

Hoşgeldin Davşan Mıstafa

Yazar kadromuza katılımın bizi sevindirdi başkanım.
Hoşgeldin...

19 Ekim 2017 Perşembe

Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni 
bir kavganın güzelliğinde sevdim. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! 
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları 
aşk ile sevmek bir güzelliği 
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna. 
işte yüzünde badem çiçekleri 
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar. 
sen misin seni sevdiğim o kavga, 
sen o kavganın güzelliği misin yoksa... 
Bir inancın yüceliğinde buldum seni 
bir kavganın güzelliğinde sevdim. 
bin kez budadılar körpe dallarımızı 
bin kez kırdılar. 
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz 
bin kez korkuya boğdular zamanı 
bin kez ölümlediler 
yine doğumdayız işte,  yine sevinçteyiz. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! 
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri 
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız 
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri. 
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık 
törenlerle dikilirdik burçlarınıza. 
türküler söylerdik hep aynı telden 
aynı sesten, aynı yürekten 
dağlara biz verirdik morluğunu, 
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz... 
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne 
ne tan atışı doğumların sevincine 
ey bir elinde mezarcılar yaratan, 
bir elinde ebeler koşturan doğa 
bu seslenişimiz yalnızca sana 
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! 
Saraylar saltanatlar çöker 
kan susar birgün 
zulüm biter. 
menekşelerde açılır üstümüzde 
leylaklarda güler. 
bugünlerden geriye, 
bir yarına gidenler kalır 
bir de yarınlar için direnenler... 
Şiirler doğacak kıvamda yine 
duygular yeniden yağacak kıvamda. 
ve yürek, 
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. 
ey herşey bitti diyenler 
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. 
ne kırlarda direnen çiçekler 
ne kentlerde devleşen öfkeler 
henüz elveda demediler. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!  

Adnan Yücel 
  

15 Nisan 2017 Cumartesi

Me Voy- - Gidiyorum




quiero olvidar el aroma de tu cuerpo.
quiero olvidar el sabor de tus labios.
quiero tener, por una vez,
una vida feliz.
por eso, me voy…
gracias por todo lo que me diste.
gracias por amarme.
pero no tengo ilusión.
que tú eres mi razón.
por eso, me voy…
dime qué es lo que tienes,
que yo no puedo olvidarte.
mira, mírame, mi niña,
mira que mi alma sangra.
Gidiyorum…
Vücudunun kokusunu, dudaklarının tadını unutmak istiyorum
Bir kez olsun mutlu bir hayat yasamak istiyorum
Bu sebeple, gidiyorum...
Teşekkür ederim, tüm bana söylediklerin için...
Teşekkür ederim, beni sevmiş olduğun için...
Ama kendimi kandırmayı bırakıyorum...
Seni unutamıyorum…
Bak bana…
Ruhum kanıyor…
Denizlerin sırtındaki kamburda konaklıyor,
Kendi çığlıklarıyla sağır olan sesimin martıları
Adın, şiir’im.
Sakla beni içinde, hep...
Yasmin Levy
Çeviren : Nikone

Acıyor




Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi 
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi 
Güzel gözlü bir çocuğun bile 
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse 

Eylül toparlandı gitti işte 
Ekim filanda gider bu gidişle 
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar 

Turgut Uyar

1 Nisan 2017 Cumartesi

DOST

Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın, Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın. Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın. Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız Dokunarak uçalım. İnsanlardan buz gibi soğudum, İşte yalnız sen varsın. Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın.

Cahit Külebi


15 Mart 2017 Çarşamba

Bir Gün Sabah Sabah



Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar  söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım.

Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ! dersin uykulu sesinle içeriden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir...

Turgut Uyar

13 Şubat 2017 Pazartesi

Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım



Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.

İlhan Berk

6 Şubat 2017 Pazartesi

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler! Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir,
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir!
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar,
Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar;
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.
Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını
Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini;
Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak:
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;
Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!…

Tevfik Fikret
Ceyhun Atıf Kansu tarafından günümüz Türkçesine uyarlanmış hali... 
Yağma Sofrası

Bu sofracık, efendiler –ki bekler yutulmayı
Huzurunuzda titriyor –şu ulusun hayatıdır
Ulusun ki acılı, ulusun ki eşiğinde ölümün!
Ama sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle övünçlü!
Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir…

Yiyin, efendiler yiyin; bu iç şenliği sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin…

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:
Soy sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray,
Tüm sizindir efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Tüm sizindir, tüm sizindir, hazır hazır, kolay kolay…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün sindirimi biraz ağır olsa da yok zarar,
Görkemli yüceliği, öç alıcı sevinci var,
Bu sofra gönül almanızdan böyle ısınır ve ışıldar.
Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını,
Varlığını, hayatını, umudunu, hayalini,
Tüm olanca rahatını, olanca gönül balını,
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini…


Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!
Bugünkü mideler sağlam, bugünkü çorbalar sıcak;
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin;
Doyuncaya,tıksırıncaya,çatlayıncaya kadar yiyin!


                           
                                                          Tevfik Fikret
Günümüz Türkçesi; Ceyhun Atıf Kansu

22 Mayıs 2016 Pazar

SEVGİLİM BİR GÜNÜN



Sevgilim, bir günün ortası şimdi 
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık, 
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde 
Uzat bana uzat ellerini 
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar 
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu, 
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor 
Ben seni düşünüyorum seni 
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi 
Kalbim diyorum kalbim 
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi 
Aşkı anılar besliyor düşler kadar 
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır 
Sevgi eskidikçe sevgi. 
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz 
Çoluğumuz çocuğumuz 
Binalar yan yana yükselip gidiyor 
Vapurların ağzı köpük içinde 
Uzaklarda ne kapılar açılıyor 
Trenin biri bir istasyona varıyor 
Ordan çıkıyor biri. 
Her şey biliyor her şey 
Sen biliyor musun bakalım 
Seni nice sevdiğimi? 
Üstüne titrediğimi? 
Geldiğimi? 
Gittiğimi 
Hadi! 

Cemal Süreya

12 Mayıs 2016 Perşembe

Denge


sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
tanrınız büyük amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
dumanı da caba

bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama sokaklar şöyleymiş
sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş
sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş

ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş
sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş

aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yan gelmişim diz boyu sulara
hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle döğüşemem
siz ne derseniz deyiniz
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş...

Turgut Uyar

12 Nisan 2016 Salı

GEBERİYORUM


Sen var ya sen....
İyi ki de varsın sevdam
Sen olmazsan olmazdı asıl 
Sen geberme emi beni gebertmeden
Senhoş oldum Kevok
Yeter bu kadar berduşluk
Battıkça batıyorum sevdana
Korkuyorum bir de
Ya ayılırsam diye
Uyanmak istemiyorum artık
Varsın yerim sevdanın dibi
Varsın akıbet vurgun olsun
Elleri kırılsın o yüreğin
Eğer bırakırsa yüreğinin elini
Ve bunu düşünen beyin sulansın
Sonunu düşünmeden


Atılgan Atılgan

8 Mart 2016 Salı

Hani Ya

Gözüne mil çekersen 
Görünür gerçek dünya.
Aynalarda sen, hep sen,
Dost, sevgili, hep riya.

Kaç, kurtul kelimeden,
Ağlamadan gülmeden,
Hani ya sen ölmeden
Ölecektin, hani ya..

Necip Fazıl Kısakürek

26 Ocak 2016 Salı

Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.


Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
                          Nazım Hikmet Ran