6 Mart 2013 Çarşamba

Ne Zaman Gitti Tren




Uzundur ömür meraklanma
Mühimdir yalnızlık telaşlanma
Saatler geri yavaşlama
Sayfalar sarı bir zamanlar genç olsanda

Yaşamdan yaralı hayvan gibi
İnsafa gelmeyen sahip gibi
Duygular,saygılar, eşyalardan sonra
Yazılmış suya bir zamanlar aşk olsanda

Ne zaman gitti tren?
Bir ben kaldım bir de gölgem
Saatim mi geri kalmış bilmem
Ne zaman gitti tren?
Bir rüzgara kapıldık biz
Yelkenler delik deşik
Acıktık bir anda acıya
Bir rüzgara kapıldık biz

Ne sen anladın,ne ben öğrendim
Önsözler gereksizmiş geç bildim
Okuduk yine de gençmişiz işte
Öylesizliğin daha güzelmiş öylece

Bir kısa film hayattan kalan
Oyuncu olsan yönetmen olsan
Gördüklerini unutmuş olsan
Yaşamak bazen sabır ister...

Kesmeşeker

5 Mart 2013 Salı

Dün Gece Bir Rüya Gördüm Anne




Dün gece bir rüya gördüm anne...
Ayaklarım yalınayak...
Hiç düşmedim, yaralanmadım anne...
Hiç utanmadım bile çırılçıplak...

Gökkuşağının sekizinci rengini gördüm!
Sokak çocuklarının kurumuş yanaklarını öptüm!
İdam mahkumlarının bağlanmış gözlerini çözdüm!
Erkek doğmuş bir kadının naylon saçlarını ördüm! 

Kimse ağlamıyor, herkes mutluydu...
Kediler üşümüyor, köpekler toktu...
Oğullar gömülmüyor, anneler ağlamıyordu...
Tanrı uyumuyor...
Bizi görüyordu.

Özgürdük anne...

Söz / Müzik: Cem Adrian

1 Mart 2013 / Kadıköy Halk Eğitim Merkezi / İstanbul
piyano : Sezgin Alkan çello : Caner Ünsal


4 Mart 2013 Pazartesi

Yağmur

Kadıköy çarşısında, sinema çıkışında
Yağmur, ıslattı beni
Sana olan güvenimi, iki adet biletimi
Attım, attım yere

Yağmurda ıslanmış bir kedi gibi
Hiç kimse istemez
İstenmez olmayı, kırılmayı
Hak etmedim

Yağmur, yağmur
Yağ üstümüze
Yağmur, yağmur
Sev beni, sev beni

Düne kadar her şeyi unutmaya razıydım oysa
En azından bir haber
Ya da bir telefon
Neyse boş ver, boş ver

Yağmurda ıslanmış bir kedi gibi
Hiç kimse istemez
İstenmez olmayı, kırılmayı
Hak etmedim

Yağmur, yağmur
Yağ üstümüze
Yağmur, yağmur
Sev beni, sev beni

Kesmeşeker

1995 Tut Beni Düşmeden

1 Mart 2013 Cuma

Nefes

Onca güne, onca aya
Önca söze, onca dile
Sustum kalbim içi oyuk
Sulu sepken gözüm dökük
Bir hamlede yaşım silip
Sustum sustum ele karşı

Senden önce, benden önce
Gönlüm soluk o günlerde
Kırdım nefsim içi yanık
Unutulmuş inançlarda
Dosttan gayrı, eşten gayrı
Kırdım kırdım tene karşı

Dağınık bir bahçe gönlüm
Seçtin mi içinden gülü
Bir ömürlükse yaşamak
Ya seninle yada sensiz

Kim kalmış ki şu dünyada
Baştan sona bu rüyada
Bir afete bakar ömür
Seni de alır bendeki ölüm
Bu düşteki tek hakikat
Sevda sevda hiçe karşı

Dağınık bir bahçe gönlüm
Seçtin mi içinden gülü
Bir ömürlükse yaşamak
Ya seninle yada sensiz

Söz & Müzik: Birsen Tezer


Boşver

Nefretten yada aşktan başka bir neden varsa
Konuşmayalım yeter yeter bırak bizi burda
Yok ki halimiz ne dersen de yok
Ne sen ne ben çözemeyiz
Neler neler geçtikten sonra
Bak artık düşman bile değiliz
Kesilmiş ateşler aşkta da savaşta da

Boşver, boşver bize iç
İç, bizi boşver
Boşver,boşver
Ben de öyle yaptım zaten

Yok ki halimiz ne dersen de yok
Ne sen ne ben çözemeyiz
Neler neler geçtikten sonra
Hani bazı şeyler vardır
Bedeli ne olursa olsun
Bu da öyle bir şey zorlama

Boşver,boşver bize iç
İç, bizi boşver
Boşver,boşver
Ben de öyle yaptım zaten

Söz & Müzik: Sami Batok

27 Şubat 2013 Çarşamba

İmlâsız



Hep denedin. Hep yenildin.
Olsun. Gene dene, gene yenil.
S. Beckett

Ayağı kayan bir çocuk
Kadar şaşkınım, bilemedim
Düz yolda yürümenin imlâsını
Kanayan dizlerime bakıp da
Ağlamayı öğrenemediğim gibi

Sevgilisi değildim kadınlarımın
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi

Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden
Sakladıklarını öğrenemedim
Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada

Ahmet Telli

21 Şubat 2013 Perşembe

Bilmez miyim Hiç

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir?
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüş bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kuş havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlarda
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat oniki
Dalıp gidiyorum, düşünüyorum da, saat oniki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat oniki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun, biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin;

Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

Edip Cansever

7 Şubat 2013 Perşembe

Dut Ağacı


Dut ağacı, Babil kökenli bir öykü olup, Yunan mitolojisinde tekrarlanan Pyramus ile Thisbe'nin öyküsünde geçer. Pyramus ile Thisbe komşu evlerin çocuklarıdırlar ve birbirlerine aşıktırlar. Aileleri bu aşka onay vermeyince görüşmelerini yasaklarlar. Onlar da  duvarda açtıkları bir delikten, geceleri herkes uyuduktan sonra sabahlara kadar konuşurlar. Günler sonra bir gün kaçmaya karar verirler ve ormanda daha önceleri buluştukları bir dut ağacının altında buluşmaya karar verirler. Sözleştikleri gece dut ağacını altına giden Thisbe yaklaşan bir vahşi hayvandan korkarak kaçar, sonradan gelen Pyramus, Thisbe'nin  kaçarken düşürdüğü pelerini görünce öldüğünü düşünür ve dut ağacının altında hançerini kalbine saplar. Bir süre sonra dut ağacının yanına dönen Thisbe sevgilisinin cesediyle karşılaşınca o da canına kıyar. Bunun üzerine  dut ağacının beyaz olan meyveleri aşıkların kanıyla kıpkırmızı olur...

Bu da benim çok sevdiğim bir Azeri türkü

Dut Ağacı

Dut ağacı boyunca
dut yemedim doyunca
yari halvette gördüm
danışmadım doyunca

menim balam kime neyler
körpe balam kime neyler
menim balam ay balam
körpe balam ay balam

kızıl üzüm siyahladı
verdim anam sahladı
anama kurban olum
meni tez adahladı

gedirdim yavaş yavaş
ayağıma değdi taş
senden mene yar olmaz
gel olah bacı gardaş







12 Ocak 2013 Cumartesi

Çiğ



Gözlerinde baharları beklerken
İçimdeki kış beni vurur
Sen bilmezsin yüreğimden
Sevdana ne sular akmak ister
Ne sular akmak ister durur
Bir acıdan fazla bir şey değilsin olamazsın
Düşüremem gönlümün yükünü incitemem
Yarimin düşünü
Bir buse uğruna senin gül teninden
Yarin yüzüne çiğ düşüremem

Feridun Düzağaç


10 Ocak 2013 Perşembe

Buralar Soğuk


Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım sana topladım
Güneşi odama aldım rüzgardan şarkılar yaptım
Bir seni söyledim sonra şarkıları sana dokundum
Sana sana
Ben senden umut mutluluk umdum geceler geldi
Hüzünleri buldum
Geceyi içime aldım gözyaşıdır yıldızlarım
Bir sana uzandım sonra karanlığa sonra sana dokundum
Sana sana
Gelme dur ne olur
Gelme kal
Sana verdiğim çiçekleri yanına al
Buralar soğuk siyah çirkin karanlık
Yani gelme
Seviştiğimiz gecelerde kal
Bize benzeme

Feridun Düzağaç



Ben Böyle Değildim


Anlatın ne olur tek tek bana
Değiştim mi ben, ben böyle miydim?
Bu kadar mıydı mutlu günler?
Kimim kaldı ah, beni kim dinler?
Anlatın ne olur tek tek bana
Tükendim mi ben, ben böyle miydim?
Ağlamazdım, yakışmazdı..
İlk damla ah, ne zaman aktı?
Ben böyle miydim, böyle miydim?
Ben böyle değildim..
Kaçamıyorum.. Buluyor beni..
Kendi yaşlarımla boğuyor beni, boğuyor beni..
Ah nerede yirmili yaşlarım?
Yoruldu kalbim, ben böyle miydim?
İlkbahardım, hiç üşümezdim
Buz kesiyor artık günlerim
Ben böyle değildim, böyle değildim
Kaçamıyorum.. Buluyor beni…
Kendi yaşlarımla boğuyor beni, boğuyor beni..
Durduramıyorum, yetmiyor gücüm
Liğme liğme gecem gündüzüm
Sonuna geldim.. Kapandı devrim..
Artık dizlerimin üstündeyim

Söz: Cem Senyücel
Müzik: Yusuf Demirkol
Zakkum


9 Ocak 2013 Çarşamba

BALZAMİN



Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
İş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili

Cemal Süreya

8 Ocak 2013 Salı

Sarıkamış Destanı

Hele söyle kurban olduğum hele söyle, 
Efim efim donarken gecenin ayazında. 
Nefesin buhar olup çıkarken son defa, 
Çıkmamış bıyıklarından buz sarkarken yiğidim, 
Elin mi önce dondu, yoksa ayakların mı? 
Kim düştü önce toprağa sen mi arkadaşın mı? 
Doksan bin can düşerken bir bir yere 
Yükselirken sessiz çığlıklar tekbirlerle birlikte. 
Kim düştü önce aklına anan mı.. 
Hele söyle kurban olduğum.. 
Yoksa yoksa balan mı? 
Şimdi ne zaman aklıma düşsen 
Gözümden yüreğime gözyaşlarım buz tutmuş.. 
Ne zaman seni ansam. 
İçim yanar, dışım donar. 
İçim dışım çığ tutar. 
Sarıkamış yalandır, borandır Sarıkamış, 
Sarıkamış ayazdır, destandır Sarıkamış, 
Sarıkamış evlattır tam doksan bin. 
Evladı buz kesmiş, evladı toprak olmuş, 
Tam doksan bin anadır Sarıkamış. 
Doksan bin anadır Sarıkamış. 
Yaradır Sarıkamış, 
Borandır Sarıkamış, 
Destandır Sarıkamış.

Bedirhan Gökçe

Ben Sana Mecburum


Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Attilâ İlhan

6 Ocak 2013 Pazar

GÜZELLEME



Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

Cemal SÜREYA
(Üvercinka)

3 Ocak 2013 Perşembe

İyi Ki Doğdun

Sevgili Ablacığım,
Doğum günün kutlu olsun.
Sana sevdiklerinle bir arada uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum...

2 Ocak 2013 Çarşamba

İyi Ki Doğdun

Sevgili Kankacığım,
Uzun, sağlıklı ve sevdiklerinle bir arada bir ömür geçirmen dileğiyle
mutlu yıllar...