30 Kasım 2012 Cuma

Bilsen


Kırdığın kadehte kalan ömrümden
Ağlarsın içtiğin yılları bilsen
Sayende sararıp solan ömrümden
Ağlarsın biçtiğin dalları bilsen.

Bağban eyle dedin beni bağrına
Yanılıp yakılıp uydum çağrına
Bir demet hercai çiçek uğruna
Ağlarsın kırdığın gülleri bilsen.

Ateşe su dedim göz göre göre
Aklım zavallıydı duyguma göre
Bahtına şükretti Mecnun bin kere
Ağlarsın düştüğüm çölleri bilsen.

Ar ettim sakladım uğraşlarımı
Haberdar etmedim sırdaşlarımı
Gizlemek isterken gözyaşlarımı
Ağlarsın seçtiğim yolları bilsen.

Sefiller gücünü bende sınadı
Kimi kaçık dedi kimi bunadı!
Berduş eleştirdi sarhoş kınadı
Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen.

Felsefe böyledir divanelerde
Teselli aranır bahanelerde
Bir kadeh mey için meyhanelerde
Ağlarsın düştüğüm halleri bilsen...


Cemal Safi


29 Kasım 2012 Perşembe

Gidersen Yıkılır Bu Kent


Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız, saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün
Bir ceylan sessizliği olur burda aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler, nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi, bir fesleğen kokusu
Şimdi uzak yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde.


Ahmet Telli


28 Kasım 2012 Çarşamba

Yazmam Daha Aşk Şiiri


Oydu bir bakışta  tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu

Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu

En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan

1957
Cemal Süreya

24 Kasım 2012 Cumartesi

Ey gözlerinde mavilerimi bıraktığım aşk tanrıçası!

Ve sonra son kalan sokak lambalarıda da küstü...
Caddelerde ve ara sokaklarda birer birer ardı ardına..
Sustular şehir boyunca.
Bir başkaldırı, bir asi duruş, bir isyan gibi,
Gömüldüler bütün bir şehirle birlikte karanlığa..
Yıldızlar mı? Mavi gecenin kahramanları yıldızlar mı?
Yıldızlar bizi terk edeli kaç zaman olmuştu...
Lacivert gökyüzünün assolisti Ay'ı da yanlarına alarak...
Kaç gün, kaç ay, kaç yıl, kaç asır ve nice binyıllar önce..
Kimbilir..?
Her yan cehennemi bir karanlık, her yer vicdansız zindan...
Çığlık çığlığa ölüm kokulu sessizlik!

***

Sonra yine o yabancı olmayan o bildik sessizlik..
Savaştan yeni çıkmış yenik bir ordunun sessizliği..
Depremle yerle yeksan olmuş bir şehrin sessizliği..
Soğuktan don tutmuş ellerin titreyen sessizliği..
Kabuslarda kavrulan düşlerin kimsesiz sessizliği..
Annesiz bir yetimin boş yatağındaki ıslak sessizliği..
Hasretle bekleyen dolmuş gözlerin çaresiz sessizliği..
Hep kaybeden ama aslında hiç yenilmeyenlerin sessizliği..

***
Derken bütün bu sessizliğin içinde karanlığa doğan bir güneş..
Güneşle birlikte tüm şehri sımsıcak ısıtan bir ateş..

***
Bilir misin, kabuslarım vardı benim, sabahı olmayan,
Gündüze çıkmayan dehlizlerinde yuvarlandığım kör kabuslar!
Dipsiz siyahlarda..
Bir de kabuslarıma ilaç olmayan dilimdeki dualar..
Zümrüdü anka kuşunun o eşsiz kanatlarında,
Kaf dağının ardındaki bilinmezlerde bıraktığım!
Gözümü tek bir an bile kırpmadan geçirdiğim
Issız gecelerim vardı,
Yüreğimde deva bulmaz, yüreğimde onulmaz yaralar!

***
Kanayan yaralarım kaynamadı ruhuma,
Dört duvar arasında kendi karanlığımla
Yalnızlık türküleri söyledim bir başıma,
Bir başıma ki yeryüzünün en çok sesli korosuyla!
Nikotin kokuları sardım iki dirhem uykularıma,
Az da olsa dem olsun diye bitmez sancılarıma..

***
Geceyi sağıyordum koynuma boş yatağımın loş aydınlığında,
Çatlamış dudaklarıma serap yağdırıyordum susuzluğumda,
En ütopik en delifişek düşünceler dolaşırken usumda,
Kim çıksa karşıma kaybolup gidiyordu sonsuzluğumda!

***
Kendi içimde yokluğuma karışıp gittiğim zamanlardı,
Nefes almadan soluksuz geçip giden köhne zamanlar..
Yaşamayıp yaşadı dedikleri yaşanmamış zamanlardı,
Titrek mum alevinde yanıp küle döndüğüm zamanlar..
Tek bir kuru gülüşe hasret akrepsiz yelkovansız zamanlardı!

***
''Sonsuzluğun düşleri maviydi, gökyüzü gibi uçsuz bucaksız,
Düşünceler ise alabildiğine özgür ipsiz uçurtma gibiydi
Kimsenin tutamadığı, sahip olamadığı,
Dahası hayallerine bile alamadığı..''

***
Güneş demiştim hani, güneş öyle bir geldi ki şehrin üzerine,
Zifir rengi gri kahverengi bulutlar çekip gitmek zorunda kaldı,
Karanlık, küllerini de takıp peşine, hüznüyle terketti..
Bir başka bahar geldi şehrin üzerine, şahit olunmamış daha önce!
Yediveren gülleri açtı, her yer misk amber kokusu..
Gidenler de doğan güneşle birlikte döndüler geriye,
Gece bile yeniden başka güzel göründü gözlere,
Yıldızların aydedeyle yeniden doğuşun dansı uçsuz göklerde..
Geceyi gündüz eden sokak lambaları eşliğinde!

***
Sadece şehir mi uyandı sanıyorsun yeni bir güne?
Hayatın miladı olan o kutsal güne?
Ya ben? Ya bu dipsiz karanlıklara alışmış yorgun gözler?
Ya bu ürkek yüreği yalnızlığında pas tutmuş sefil?
Ya bu düşe yatıp kabuslara uyanan bir başına biçare?
Ya bu beklemekten başka sermayesi kalmayan ben?
Ya ben? Ya ben?

***
Sabah ezanının ruhuma doldurduğu o eşsiz huzurla başladı,
Siyahın içinden huşu içerisinde sıyrılmam,
Gökkuşağının benzersiz renkleriyle ilk tanışmam..
Tarifsiz bir aşkın bütün ruhumu kaplayışı..
İçimdeki o saf o küçük çocuğun yaşadığı en güzel bayramı!
Hayatımın miladı, ömrümün yeni başlangıcı..
Aşk'ın miladı!

***
Şehri ışığıyla aydınlatan da, yüreğimi ateşiyle ısıtan da,
Miladım olan da sensin sevgilim!
Durmuş bir kalbe yüreğiyle can veren sensin..
Senden öncesi cahiliyye, senden öncesi yaşanmamışlık,
Senden öncesi zindanlarda kör karanlık!
Senden öncesi kocaman bir boşa harcanmışlık!

***
Ey dünyamın en güzel kadını!
Ey gözlerinde mavilerimi bıraktığım aşk tanrıçası!
Ey denizimde suyuna hasret bırakıldığım!
Ey rüyasına yattığım düşlerimde yaşadığım!
Ey kutsal susuzluğum, açlığım, sonsuzluğum!
Ey kaderim, alnımın yazısı, bihaber vakitlerimin acısı!
Ey tarifsiz mutluluğum, kapısının önünde huzurum!
Ey yağan yağmurun ardındaki gökkuşağım!
Ey gecem, gündüzüm, günüm, güneşim, kamerim, yıldızım!
Ey sevgili.. En sevgili! Ömrümün kuşkusuz tek sahibi!

***
Sanadır bütün dualarım, dilimde ve dahi yüreğimde,
Sanadır gözlerimden akan masmavi denizler,
Sanadır daha önce yazılmamış şiirler, söylenmemiş sözler..
Sanadır sadece hadsizliğim, bu kendimi bilmezliğim!
Sanadır çaresizliğim!

***
Güneşim oldun ki hep doğ böyle gönlüme ömrüm boyunca,
İlaç ol sevgilim sana hasta bu ruhuma aşk'la!
Ölümsüz bir sevdayla en çocuksu duygularla muhtacım sana,
Kalbimde kor alevlere vurgun çılgın bir deli fırtına!
Böyle işte sevgilim bir hayat ki karanlıktan aydınlığa...
Şükürler olsun seni getiren günün şafağına!
Bir seni sevdim, tek seni sevdim, seviyorum ve hep seveceğim!
Hayatıma değer kattığın için sevdiğim teşekkür ederim..

Murat Yüksel

23 Kasım 2012 Cuma

Trilobit


dünyalar ve yıldızlar
en küçük şey
acıkan dilimi uzatıp
hepsini birer birer yaladım
ve yuttum

biraz serinlemiş gibiyim

50.000.000 sene evvel
ılık bir denizde bir trilobitken
duydum meali

zaman nedir
zaman nedir unutarak

açıp ağzımı
bütün denizleri içtim
ve kendim kaybolup
deniz oldum

sonsuz deniz oldum

Asaf Halet Çelebi

15 Kasım 2012 Perşembe

Kalbim Unut Bu Şiiri

Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarına

Bir acıyı yaşarım ve zehrinden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
anısı yoktur küçük rüzgârların

Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türkülerde savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

Yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kim bilir
Kalbim unut bu şiiri...

Ahmet Telli


11 Kasım 2012 Pazar

Mağara



           İçimdeki mağarada
kurumuş ölüler yatar
zehirle gülen zümrüt ve 
yakut yatak içinde
bir zaman
 beni uğurlamaya gelen
haramiler

içimdeki mağarada 
bir yığın kitap var
bakınca yakından
tasvirlerin gözleri oynar
ve konuşur
hepsinin yüzleri benim yüzüm gibi
ve gözleri benim gözüm gibi

Asaf Halet Çelebi

10 Kasım 2012 Cumartesi

Yat ve Uyu


Bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde...
Soğuk, buzdan bir perdeyle süslerken camı,
Dolaşırken birçok siyah gölge odamı,
Damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
Yine seni düşünmekle geçer zamanım...
Bu kimsesiz... Bu mahzun kış gecelerinde...

Serpilirken pencereme avuç avuç kar...
İçerimde hicranlardan bir nehir akar...
Karların da lambam gibi rengi sarıdır...
Onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
Rüzgar, sana yazdığımı geri getirdi...
Pencereden dondurucu bir nefes girdi...

Rüzgar yaptı her çatıda ayrı bir makam...
Yine senin hayalini gördüm bu akşam...
Hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık:
-Git istemem! .. Git istemem! .. Çık odamdan çık! ..
Ah! .. Ne dedim? . Hayır gitme.. Hayır gitme... Gel! ..
Ben git dedim, dedim ama sen işitme... Gel! ..

Sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
Fakat sensin yine boş ömrü dolduran...
Bu çılgının senden başka muini var mı? ..
Gitme... Beni senden başka kimse anlar mı? ..
Gözlerimi sen ki başka bir ufka açtın...
Nerdesin ya? .. Nerdesin ya? .. Ah neden kaçtın? ..

Yapyalnızım... Etrafımda yok senden bir iz...
Odam sessiz... Dışarda yağan kar sessiz...
Bu geceler dayanılır gibi değil ki...
Ey şimdi bu satırları okuyan bil ki:
Istıraplar yüz katlı kış gecelerinde...

Fakat kızgın yanardağlar çıksa bağrımda,
Senin için ben her derde katlanırım da
Derim ki: 'Bu gecelerin ızdırabiyle,
Ben ağlasam, harap olsam, çıldırsam bile;
Sen ateşli vücudunla ısınan rahat,
Yatağında bir rahibe saffetiyle yat...
Yat ve uyu! .. Bu tatlı kış gecelerinde...'

(1928)

Sabahattin Ali

5 Kasım 2012 Pazartesi

Destina


                 D   E   S   T   İ   N   A  





Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım

Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara

Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina

Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana...

4 Kasım 2012 Pazar

İzmir Ağlar Ağzımın Kenarında



Bıraktım siyah saçlarımı rüzgarlarına
Puslu sabahında bir Ege türküsünün
Işıklı sevdalardan geçtim
İzmir şahidim
Yine üzüm yine şarap yine aşk
ve yine fırtına sokaklarımda

Ah yüreğim
kimse bilmez nasıl kokar ayrılık
fesleğenler nasıl sızlar tenimde...

İzmir ağlar ağzımın kenarında
ıslak bir kadın olur dökülür yüzüm
aşık bir vapur geçer martılar suskun...


Emine Deniz

Sonbahar Ölüleri (1)



Küf kokulu kadınlar oturur basamaklarında darağacımın
Perdelerde ihanet gözenekleri, parmaklarında isyan
Hiçbir intikam yaşanmış değil
Ve hiçbir aşk
...eksik kalan

Bütün duraklar sonsuz
Susuz sonbahar

Kapatın gözlerinizi
Unutulmuş ne varsa geceden
Ne kaldıysa unuttuğunuz gündüzlerinizden
Toplanın
Üfleyin soluklarınızı ölü ceninlerinize
Doğurgan kadınlar mevsimidir yaşanan

Parmaklarında iğne izleri gözlerinde gam
Ne bir şiirdir şimdi efkara dadanan
ne sureti çarmıha gerilmiş Meryem
Öfkesini buza çevirmiş gölgem
Gider misin git desem

Sahipsiz aşklar gömüldü şehir mezarlarına
Çıplak ayaklı çocuklar soluk benizli kadınlar ağladı sokak başlarında
Ellerinde mendiller dilenci geçitleri
Uyusun sonbahar ölüleri...

Emine Deniz

1 Kasım 2012 Perşembe

Abime

Sen aldığım her nefeste,
Attığım her adımdasın.
Zihnimde, yüreğimdesin.
En derin, en koyu özlemimsin...
Sabahlarımın en güzel mavisinde,
Gecelerimin en koyu karanlığında
Korkup altına gizlendiğim örtülerdesin...
Uzak diye bir yer yok abicim,
Sen her an, her yerde benimlesin...

İyi ki doğdun, iyi ki varsın...
İyi ki benim canım abimsin...
SENİ ÇOK SEVİYORUM...

Nice mutlu, sağlıklı yıllara...
Hep benimle kal...

Yağmur

Handan Halefoğlu

26 Ekim 2012 Cuma

Mavi Duvar


Duvarları maviye boyadım
Maviyi çok seversin
Penceremde menekşeler dizili
Sularken şarkı söylersin
Gramofon da eski alaturka
Hoşuna gider bilirim

O yaz evinin içinde
Denize nazır
Sabaha kadar bekledim seni
Birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin

Birden çıktım viraneden
Koşa koşa indim kumsala
Acı acı sövdüm sonra
Yüzümü kırbaçlayan rüzgara 


Haramiler

Acı Acı Sövmek

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban Bayramınız Kutlu Olsun

Kurban etininin kavrulmasını bekleyen piyaz tabağı....

Ve sevgililerin buluşması...

24 Ekim 2012 Çarşamba

Yardan Haber Yok



Yazılırken kara yazmış
Alın yazımızı yaradan
Güldürmemiş felek bizi
Ayrı koymuş bizi yardan

Yardan haber yok
Haber yok, yok ah
Bu nasıl dünya ?

Vay bana vay vaylar bana
Yıl oldu şu aylar bana
Eğilsem bir su içmeye
Su vermez ki çaylar bana

Yardan haber yok
Haber yok, yok ah
Bu nasıl dünya ?

Geçmiş ömür yad ellerde
Hançer vurup bağrımıza
Susuz kalmışız çöllerde
Tuz basmışlar bağrımıza

Yardan haber yok
Haber yok, yok ah
Bu nasıl dünya ?


söz / lyrics: Cem Karaca
müzik / music: Cahit Berkay


yardan haber yok


18 Ekim 2012 Perşembe


GECE GELENİN TÜRKÜSÜ

Hangi saatte durur şiir
Hangi saatte başlar
Horozlar hangi saatte öter
Hangi saatte yıkanır ışıkla
Gecenin çamuruna batanlar

Böyle sen mi geldin sabaha karşı
Alkol tütün ve yalnızlık içinde
Böyle sen mi geldin sessiz
Çocukların doğmasından, günün ışımasından
Kavgada insanların ölmesinden korkarak
Böyle sen mi geldin kaça kaça

Kaygılar hangi saatte başlar
Hangi saatte yenik düşer
Gecenin bitimi doğan güne
Ve neden güne başlıyor gibi
Bazen çok sevdiklerimiz bile
Yeniden geceye başlarlar

Hangi saatte susar şiir
Hangi saatte yazar ölümün yazgısını


- AFŞAR TİMUÇİN

23 Eylül 2012 Pazar

Razıyım




Bilirim bir uzun yoldur aşılmaz
Varılmaz yanına taştan arkadaş
Bunu bile bile bak yine bu yaz,
Vuruldum ben yeni baştan arkadaş.

Yolum inat etsin çıkmasın düze
Ne çıkar karışsa gecem gündüze,
Razıyım ben yalnız o güler yüze
Vazgeçtim kirpikten kaştan arkadaş...

Erkin Koray

Erkin Baba Büyüksüüünn