25 Şubat 2010 Perşembe

Mevlid Kandilimiz Kutlu Olsun



Mevlit Kandili ya da Veladet Kandili (Arapça: لیلة مواليد, Mevlid (مولد), Mevlid en-Nebi (مولد النبي), İslam dininin peygamberi olan Muhammed bin Abdullah'ın doğum gecesi aynı zamanda Hicrî Rebiul-evvel ayının onikinci gecesidir. Klasik dönemde (Asr-ı Saadet ve Dört Halife Dönemi) kandiller yer almadığı için geçmişi pek eskiye dayanmamaktadır.

Mevlid, "doğum zamanı" demektir. İslam'da Muhammed'in doğum günü farklı mezheplerde farklı tarihlerde kutlanır. Sünniler Rebiul-evvel ayının 11.ini 12.sine bağlayan gece, Şiilerde 17. günü Mevlid günü ve 17'ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir.

Kandil Geceleri İslam'ın ilk zamanlarında var olan bir adet olmayıp, hicrî 3. asırdan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Türkiye'de Osmanlı padişahı II. Selim'den itibaren bu kutlama gün ve gecelerinde, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte kandil adını almıştır.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Yalnızlığım


Yeni tanıştık belki de
Ama kimbilir belki de hep vardın
Eşlik ediyordun sessiz ve sinsice belki de
Şimdi şimdi anlıyorum
Kurnazca ayırdın beni beki de
Lime lime savurdun sevdiklerimi
Belki de

Yalnızlığım
Yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin
Yalnızlığım kanımsın canımsın
Sen benim çaresizliğimsin

Yalnızlığım
Bugünüm yarınım
Sen benim hüzünlerimsin
Yalnızlığım
Tek bilebildiğim sen benim
Vazgeçilmezimsin

Senin olmamı istedin
Ama belkide bir aşık gibi
İnatla bunca zaman kendine sakladın
Belki de bir tohum gibi serpildin
Filizlendin ben oldun belki de
Yatağımı bile paylaşabilmek için
Benimle...

Söz: Mehmet Teoman
Müzik: Vedat Sakman

http://video.google.com/videoplay?docid=8474421093280494613#

23 Şubat 2010 Salı

Teşekkür


HerDemMavi'den tüm katılımcılara teşekkürler...

HerDemMavi


Güzel, kıpır kıpır bir Salı.
Bir arada olmanın güzelliğini yaşamaya ne dersiniz?
Katılımlarınızı bekliyoruz...

Neden derseniz;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Avara


Anımsıyor musun?
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı
herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerika'sını aradı

kısık ışıklı arkadaş odaları
plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde
kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık
okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar
ve dünyanın bütün limanları
önümüzdeki sessizce uzardı

BİTERDİ PLAK, DİSK BOŞA DÖNERDİ.
DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ
BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN
KAÇINIRDI HERKES
SONRA BİRİ USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI
ANIMSIYOR MUSUN?

vahşi siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyuyamayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun macerlara umar
apansız yolculuklara çıkardık

uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?

ahh o gece yolculukları
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz

kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terk edenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler

vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi Amerika'ya
kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin
yağmur aldı
rüzgar aldı
zaman aldı
o vahşi siyah atları
herşey o eski rüyada kaldı

çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların
öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar
peki sen anımsıyor musun?


Murathan Mungan

An Ve Masal


Güneşin ve suyun tadıyla
Uçunca bulutların tarlasına
Orada gece yok
Gece olmuyor uzaklarda

Boynumda gümüş bir kafes
Sadakatsiz bir cariye gibi
Uzanıp kıvrıldım ayın ortasına
O bir dede
Ben bir tanrıça
Günlerce uçtuk alacakaranlıkta

Boynum ince
Kalbim boş
Sürdüm yüzümü ağaçlara
Rüzgâra sürdüm gözlerimi acıyla
Geçtiğim yollar
Ve uçtuğum
O gecesiz gökyüzü
Bulutların tarlasında oturan
Tanrı kadar yorgun
Fısıldadılar;

An ve masal
An ve masal...

Bejan Matur

20 Şubat 2010 Cumartesi

Gözler


Sende sevgidir zaman ve Leyla'dır
Kulak ver, tükenmeyen âh ü zârıma, gözler
Ey, dikenli yolları gökyüzüne bağlayan
Bir hayali dilberin çehresinde parlayan
Mehtabım gülümse de kalbimde gül büyüsün
Sen ki, güzel gözlerin belki en büyüğüsün
Güneş gibi, ufkumda doğup da yanan gözler
Ruhumun yağmurunu içip da kanan gözler

Geceye mi çırpınış, gurbete mi bu hasret
Bitmeyen bir susuzluk ve sönmeyen hararet
Ortasında kalmışsın; saçların darmadağın
Gülşenim, yıkılmadan saray gibi otağın
Hayatın donbaharı kuşatmadan rengini
Yitirmeden şu billur ve masmavi engini
Beni al kollarına, uyut sonsuza değin
Yüzümde dalgalansın o simsiyah eteğin
Göreyim elmas gibi parlayan nakışları
Gönlümü çiçek çiçek sırlayan nakışları

Papatya bir simada sana taht kurmuş Allah
Ne olur, üzme beni; çektiğim her derin âh
İçimden bir parçayı koparıp götürüyor
Ve hicrân sis misali, her yanımı bürüyor
Mehtabım, yıldız gibi süsle kâküllerini
Koklayayım kalbimde yeşeren güllerini
Islanmış sinesine çekiver bir baharın
Uyandır şarkısıyla beni, kanaryaların
Duaya kalksın elim, başım şükre uzansın
Sesim dudaklarıma mahpus iken, uyansın
Ve matem kuyusundan çekeyim ellerimi
Toplayayım yerlere düşmüş hayallerimi
Kapkaranlık dünyama bir ışık yakan gözler
Bana, benimmiş gibi, ümitle bakan gözler...


Nurullah Genç

Çiçekler Üşümesin


Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de çiçekler üşümesin...


Nurullah Genç

19 Şubat 2010 Cuma

Onun Çölünde



Onun çölüne gittim.
Konuğum,
Duvardaki kan pıhtısında.
Onun bulduğu damar beni çağırdı.
Ve ruhum eski bir kanla yıkandı.

Onun çölüne düştüm, oturdum çadırında.
Eski bir kavmin buluşması ve töreni.
Bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya
Dedi ki bana "ölümsün sen"
Mutlak
Mutlak olan.

Onun çölünde gece kımıldar.
Yılan ve akrep karanlığıyla.
Hayat bir zehre gizlenir
Çoğalır sabırla.

O bıraktı beni.
Çöldeki kızıl sularda
Balıklara bakacak
Nefesimi tutarak
Uyuyacağım.

Onun çölünde her gece
Fısıldadım kumlara.
Sordum nasıl yaptıklarını çölü,
Boğmadan koyun koyuna.

Onun çölünde ölüyüm ben.
Gelin ve kaldırın beni.
Gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki.

Bir sesle uyandıracak beni
Kahra kan olan bir aldanışla yakaracak

Tanrıya söylendim.
Nasıl da zalim gövdede varlığı onun.
Güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve
Hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar;
Her yüz bir işarettir tanrıdan.
Bunu yaşlı bir adam söylediğinde
Gözleri yoktu.
Annem öyle inanmış olmalı ki ona,
Yüzümü kederli çizdi.
Ve uzayıp tanrıya
"işte" dedi
"benim annem yeniden doğdu
annem varlığıma döndü"

Gece paslı bir kafesle durdu önümde
Dua için zaman istedim tanrıdan.
Onun varlığına adanacak hiçlik
Düş için,
O büyüde kalbime saplanan acıyla
Bağırdım;
Başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. Bizim için.
Ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için
Kutsasınlar.

Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgârda
Gövdem yitirdi yerini.
Ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık.
Ağır bir istekle.
Kızıl kan pıhtısı. Tül sabah. Ört üstümü.
Koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı
Ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün.
Gördüm ben.

Tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim.
Yok bir gece bu.
Sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
Ne çok sürdü diyecek bana.
Ne uzun sürdü hayat.

O uzun günün sabahında
Sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının.
Bir tül işleniyormuş gibi aralarında
Kavuştular usulca.

Uyu ağır uykunu
Taşların altında ve su isteğinle kal.
Geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı.
Sürecek olan dilsizlik.
Rüzgâr tırmalıyor kapını
Aşk uzakta.

Ne tuhaf inanmaman.
Sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin
Bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın.
Gideceğini söyledin
İnanmadım sana.
Oysa ben daha doğmadan biliyordum.
Acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu.
Saf ve çocukça bir düşün yatağında.

Kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir.
Beyaz tül yatağında başucuma
Camdan bir göz bırakıp gittin.

Ona fısıldanan sözlerin
Aşk olan varlığı
O gidince karardı.
Yüzeyinde göğün
Beyaz ve kıpırtısızım.

Acıdan bir okla çıktım
Bekleyiş yatağından.
İçimde siyah bir taş.
Atları gördüm.
Kapı önlerinde oturan insanı, sözü.
Çok yaşanmış bir çığlıkla hayat.

Bir sırrın bana verilmediği yerden
Sordum ona
Bana ne söyleyeceksin?
Çölün söylemediği ne?

Ruhumu orada tutan ağırlıkla
Geceye ilendi tenim.
Ve çağırmadı çölü varlığım
Ondan sonra.

Aynaya dönüyorum
Değişmiş gözlerim.
Çölde kumlara bakan kadın
Kedere bakan
Artık benim.

Gördüm çizgilerini avuçlarının
Çöl her şeyi söyledi bana.

Anladım nerede bitti aşk
Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem
Neden sığmadı varlığa.

Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum.
Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin
Yakaran çizgisine.
Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.
Artık beklemiyorum
Kal orada.
Geride, tepelerin art arda dizilmekle
Var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi.
Bir hiç ve gölge.
Gece ay
Gece tül ve yokluk.
Yok gece.

Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.


Bejan Matur

Tükeniş


Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına...
Onca hızla çevirdiğiniz akreplere...
Yelkovanlara...
>İçine gönllü daldığınız o insafsız rutin çarkına...
Şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz?
"Ne kadarı benim hayatım," diye soruyor musunuz?
Ne kadarını yaşamış başkaları benim yerime... Ya da ben başkalarının?
"Aynadakinin ne kadar benim, ne kadarı oynadıklarım?..
Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine.
Çünkü bir tek sevgi var elimizde; Bunca yıldan damıtılıp gelen...
Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye...
ÖTESİ YALAN...

Can DÜNDAR

16 Şubat 2010 Salı

HerDemMavi


Merhaba,HerDemMavi katılımcıları.
Yeni bir Salı...
Güzel bir program olmalı
çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

15 Şubat 2010 Pazartesi

çaresizim


Seversin sevmez gel dersin gelmez
Bu acı bitmez çaresizim çaresiz.
Gün gelir arkasından koşarsın bekle dersin
Bir kere dönüp bakmaz çaresizim çaresiz.
Bir gün gelir aşk biter, insafsızca terk eder
Bütün bunların ardından sadece gözyaşı kalır.
Beklerim gelmez haykırırım duymaz
Ağlarım bilmez çaresizim çaresiz.
Ne yapsam bilmem ki arkasından gitsem mi?
Sonun da ayrılık var çaresizim çaresiz.
Bir gün gelir aşk biter insafsızca terk eder
Bütün bunların ardından sadece gözyaşı kalır.
Seversin sevmez gel dersin gelmez
Bu acı bitmez çaresizim çaresiz
Bir zamanlar ne mutluyduk
Gelecekten umutluyduk
Gitti her taraf sessiz çaresizim çaresiz
Bir gün gelir aşk biter insafsızca terk eder
Bütün bunların ardından sadece gözyaşı kalır.

Funda
Göksel
Zühal Olcay
ve daha niceleri

http://www.youtube.com/watch?v=yjijahQK6O8

9 Şubat 2010 Salı

HerDemMavi


Merhaba ada sakinleri, güzel bir gün ve biz yeni bir Salı'ya uyandık.
Sevgililer gününden önceki son Salı.
Katılımlarınızla güzel bir program için HerDemMavi'de kalın...

çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

7 Şubat 2010 Pazar

evimin bir odası


Evimin bir odasında uyur mutsuzluk
Oysa bende damla damla büyüyor uykusuzluk
İnandığım aşk, yaşlı bir düş
Ve sevdan çok uzakta bir karlı kış.
Varsay ki yüreğim bu gece bir kuş,
Kanadımı kırar fırtınan, uçamam...
Kaçamam...
Uçamam... Uçsam da sana varamam.
Varsam bile, inan kalbine dokunamam.
Sevdan, çok uzakta bir karlı kış,
Yüreğim vurgun bir kuş...

feridun düzağaç

http://www.youtube.com/watch?v=BpSAXED3u3M

oysa ellerin


Yağmurumu yakar yokluğunun türküsü
Özlem, aşkın mı acının mı öyküsü?
Oysa ellerin, benim en sevdiğim çiçeklerimdi.
Yoksun artık, gönül düşümün söğüdü eğildi...
Yine kış gelecek üşüyeceksin
Benden uzakta, neler düşüneceksin.
Üşüyorum, ellerin yok
Gittin gideli bir tek düşüm yok...

Feridun Düzağaç

http://video.mynet.com/albeymeta/Feridun-Duzagac-Oysa-Ellerin/255910/

5 Şubat 2010 Cuma

Aşkın Büyüsü


Aşkın
büyüsü,
dinle leyla...

Adımı dudaklarından düşürdüğün gün,
Bin parça olacağım...

Bak;
Günler bitiremedi;
İçimdekini,
Senelerde.
Her an büyümektesin,
En derinlerde.
Yanında olduğum için değil,
Senin olduğum için,
Benimsin...

Dinle;
Hiç günüm olmadı,
Hayalini kurmadığım.
Hiç şarkı dinlemedim,
Seni dillendirmediğim.
Hiçbir kadına bakmadım,
Sana benzetmediğim...

Dokun;
Tüm sihrinle,
Doğan güneş değil,
Sen ol üstüme.
Yağan yağmur değil,
Sel ol üstüme...

Hisset;
Beni kendinde,
Elim elinde değilse,
Hatıran benimle,
Hayat olanak sağlamazsa,
Ölüm saklar,
Bizi bendinde...

Kurtar;
Sensizlik cehenneminden,
Men olayım,
Olmadığın her yerden...

Hapset;
Sana.
Metruk benliğimi,
Ruhunla mumyala,
Sonsuza kadar...

" Rüyalarım sana adanmış,
Olmadığın her an yaşanmamış..."


Musa Binol