23 Şubat 2010 Salı

HerDemMavi


Güzel, kıpır kıpır bir Salı.
Bir arada olmanın güzelliğini yaşamaya ne dersiniz?
Katılımlarınızı bekliyoruz...

Neden derseniz;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

41 yorum:

no name dedi ki...

Bugün herşey serbest,
isteyen istediği konuda yazıp çizebilir.
kolaylıklar ve güzellikler diliyorum...

eylem dedi ki...

Azıcık fırsatım varken ben hemmen katılayım programa

Sabah kalktım;
işe gelmek için çıktım yola
Apartman kapısından çıkar çıkmaz nasıl güzel bir koku...
çekiyorum içerime ohh miss gibi
sabah sabah buda ne diyorum
yanımızdaki fırından mı geliyor

yeni çıkmış ekmek kokusu mu?

-yok yok ekmek değil

yoldan geçen birisinin parfüm kokumusu mu?

-yok yok o da değil daha doğal daha güzel

hatırlıyorum ben bu kokuyu bir yerlerden
kapatıyorum gözlerimi nereden hatırlıyorum diye
uzanıp gidiyor düşünceler
gidiyor gidiyor ve duruyor kokunun geldiği yerde
bir bakmışım çocuk halim
nasılda şirin :)
o güzel kokunun tam dibinde duruyor
durmakla yetinmiyor koparıyor saçına takıyor
içindeki azıcık bal gibi bir sıvıyı tatmak için parçalıyor

Kızıyorum kendime bak yaramaza neler yapıyor yazık değil mi o hanımellerine diyorum
Sonra, çocuk o bilmiyordu o zaman diyerek hanımellerini kokluyorum
Nasılda özlemişim
Kocaman bir bahçe ve her köşesinde
birer hanımeli...

şimdiyse yerinde kocaman bir apartman ama küçükte olsa kapısında yine bir hanımeli...

Gözlerimi açıyorum hemde diyorum kışın ortasında
nedir bu hanımeli kokusu
çok mu özlemiştim...

dün radyoda dinlemiştim "bahçede hanımeli" şarkısını rahmetli Barış Manço'dan.
etkisi büyük olmalı bu kokuyu duymamda ...
ve dinleyelim bakalım

eylem dedi ki...

Bahçede Hanımeli

Bahçede hanımeli sen ettin beni deli
Gel gülüm gel sen ettin beni deli
Gel gülüm gel

Zorla güzellik olmaz sev beni sevdir beni
Gel gülüm gel sev beni sevdir beni
Gel gülüm gel

Barış Manço

http://www.izlesene.com/video/muzik-baris-manco---bahcede-hanimeli/975243

eylem dedi ki...

Bugün çiçeklerle başladım madem
kısa bir ara vermişken yine çiçeklerin en anlamlısı en kıymetlisi olan "gül"diyelim...

Hangi bayan hayır diyebilir ki güle
ne renk olursa olsun
ne boyutta ne sayıda olursa olsun
ayrı bir çekiciliği ve güzelliği vardır

Bir o kadar güzel bir o kadar da tehlikelidir gül
tehlike değilde aslında kendini korumak için önlem diyelim dikenleri için
Derler ya "Gülü seven dikenine katlanır"

Başta Peygamber efendimizin bir sembolü olarak bilinen,sevgiyi ifade eden Gül ile ilgili yazılabilecek söylenebilecek o kadar çok şey varki aslında
ama şuan o kadar vaktim yok benim

Onun için diyelim ki yine bir Barış Manço klasiği HerDem Maviciler için gelsin Gülpembe

eylem dedi ki...

Gülpembe

Sen gülünce güller açar Gülpembe,
Bülbüller seni söyler, biz dinlerdik Gülpembe.
Sen gelince bahar gelir Gülpembe,
Dereler seni çaglar, sevinirdik Gülpembe.

Güz yagmurlariyla bir gün göçtün gittin,
Ìnanamadik Gülpembe.
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz,
Olamadi Gülpembe.

Dudagimda son bir türkü Gülpembe,
Hala hep seni söyler, seni çagirir Gülpembe.

Güz yagmurlariyla bir gün göçtün gittin,
ÌnanamadIk Gülpembe.
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz,
Olamadi Gülpembe.

Dudagimda son bir türkü Gülpembe,
Hala hep seni söyler, seniçagirir Gülpembe.
Gözlerimde son bir bulut, Gülpembe,
Hala hep seni arar, seni bekler Gülpembe.

Dudagimda son bir türkü Gülpembe,
Hala hep seni söyler, seni çagirir Gülpembe.
Gözlerimde son bir bulut, Gülpembe,
Hala hep seni arar, seni bekler Gülpembe

Barış Manço

http://www.sozluklip.com/baris-manco-video-klipleri/gulpembe-baris-manco-dinle-izle.html

mavigun41 dedi ki...

HERDEMMAVİ de
güzel bir salı olsun hepimize..

mavigun41 dedi ki...

Oscar Wilde
Bülbül ve Gül
Ona kırmızı güller götürürsem benimle dans edeceğini söyledi,” diye bağırdı genç Öğrenci, “ ama bahçemde tek bir kırmızı gül yok.” Pırnal meşesindeki yuvasından Bülbül duydu onu ve yaprakların arasından başını çıkarıp baktı neler oluyor diye. “ Bahçemde hiç kırmızı gül yok!” diye bağırdı Öğrenci ve güzel gözleri yaşlarla doldu. “Ah, nasılda küçük şeylere bağlı aşk! Bilge kişilerin aşk hakkında yazdıkları her şeyi okudum, felsefenin bütün sırlarına sahibim, gene de bir kırmızı gül yüzünden mahvoldu hayatım.” “İşte sonunda gerçek bir aşık,” dedi Bülbül.

“Geceler boyu şarkılarımda onu söyledim, onu hiç tanımadan: Geceler boyu onun hikâyesini yıldızlara anlattım, şimdi karşımda. Saçları sümbüller kadar siyah, dudakları arzuladığı gül kadar kırmızı; ama tutku, yüzünü fildişi gibi soldurmuş, keder alnına mührünü basmış.” “ Prens yarın gece bir balo veriyor,” diye mırıldandı genç öğrenci,” sevdiğim de orada olacak. Eğer ona kırmızı bir gül götürürsem, onu kollarımda tutacağım, başını omzuma yaslayacak, eli elimi bulacak. Ama bahçemde kırmızı gül yok, bu yüzden tek başıma oturacağım, o da önümden geçip gidecek, Beni umursamayacak, kalbim kırılacak.”
“ İşte gerçekten de gerçek bir aşık.” dedi Bülbül, “ Benim şarkıda söylediğim şeyin gerçekten acısını çekiyor; benim için neşe olan şey onun için ıstırap. Hakikaten de aşk harikulade bir şey. Zümrütlerden daha değerli, güzel opallerden daha bulunmaz, İnciler, kırmızı taşlar satın alamaz onu pazarda da satılmaz. Tacirlerden alınmaz, değeri altınla ölçülmez.” “ Müzisyenler galerideki yerlerinde oturacaklar,” dedi genç Öğrenci, “yaylı çalgılarını çalacaklar ve sevdiğim arpla kemanın sesine uyarak dans edecek . Öyle uçar gibi dans edecek ki ayakları yere değmeyecek ve saray erkânı rengârenk elbiseleri içinde onun etrafını saracak. Ama benimle dans etmeyecek, çünkü ona verecek tek bir kırmızı gülüm yok,” diyerek kendini çimenlere attı, başını ellerinin arasına gömerek ağladı . “Niye ağlıyor?” diye sordu küçük bir Yeşil Kertenkele, kuyruğu havada öğrencinin yanından koşarak geçerken...
“ Neden, sahi?” dedi bir Kelebek, bir güneş ışığını kovalıyordu.
“ Neden, sahi?” diye fısıldadı bir Papatya komşusuna, yumuşak , alçak bir sesle. “ Kırmızı bir gül için ağlıyor,” dedi Bülbül. “ Kırmızı bir gül için mi? diye bağırdılar ; “ Ne kadar da gülünç!” Her şeyle alay eden bir yaradılışa sahip olan küçük Kertenkele ise düpedüz güldü.
Ama Bülbül, Öğrenci’ nin kederinin sırrına vâkıftı ve meşe ağacında hiç sesini çıkarmadan oturup Aşk denen bilinmezliği düşündü.Ansızın uçmak üzere kumral kanatlarını açtı ve havaya yükseldi. Koruluktan bir gölge gibi geçti gitti, bir gölge gibi bahçeyi kat etti. Tarhın orta yerinde güzel bir gül ağacı duruyordu, Bülbül onu görünce uçup gitti v ince bir dalın üzerine kondu.
“ Bana bir kırmızı gül ver,” diye bağırdı, “sana en tatlı şarkımı söyleyeyim.”
Fakat ağaç başını iki yana salladı. “Benim güllerim beyaz,” diye cevap verdi;denizlerin köpüğü kadar beyaz, dağların üstündeki kardan daha beyaz. Ama eski güneş saatini saran kardeşime git, belki o sana istediğini verir.”
Bunun üzerine Bülbül, uçup eski güneş saatinin etrafını saran Gül Ağacı ’nın yanına gitti.
“Bana bir kırmızı gül ver,” dedi, , “sana en tatlı şarkımı söyleyeyim.”
Ama Ağaç başını iki yana salladı. “Benim güllerim sarı,” diye cevap verdi; amber bir tahtta oturan denizkızının saçları kadar sarı, biçici orağıyla gelmeden önce çayırlıkta biten zerrinlerden daha sarı. Ama Öğrenci ’nin penceresinin altında biten kardeşime git, belki o sana istediğini verir.”

mavigun41 dedi ki...

devamı
Bunun üzerine Bülbül, öğrencinin penceresinin altında biten Gül Ağacı ’na uçup gitti.
“ Bana bir kırmızı gül ver,” diye bağırdı"en güzel şarkımı söyleyeyim.”
Ama ağaç başını salladı, “Benim güllerim kırmızı.” diye cevap verdi, “Kumrunun pençeleri kadar kırmızı , okyanusun altındaki mağaralarda iki yana sallanıp duran büyük mercan yelpazelerinden daha kırmızı. Ama kış damarlarımı dondurdu, kırağı tomurcuklarımı kopardı, fırtına dallarımı kırdı. Bu yıl hiç gül vermeyeceğim.” “Tek istediğim bir kırmızı gül, diye bağırdı Bülbül, “sadece bir tek kırmızı gül! Bunun hiçbir yolu yok mu?”
“Bir yolu var.” Diye cevap verdi Ağaç; “ Ama o kadar korkunç ki sana onu söylemeye cesaret edemem.” “ Söyle!” dedi Bülbül, “ Korkmuyorum.”
“Bir kırmızı gül istiyorsan,” dedi ağaç, “ Onu gece yarısı şarkınla yapmalısın ve kendi yüreğinin kanıyla boyamalısın. Yüreğini bir dikene dayayıp bana şarkını söylemelisin. Bütün gece bana şarkını söyleyeceksin , diken göğsünü delecek, sana can veren kanın benim damarlarıma akacak, benim olacak.”
“Ölüm bir kırmızı gül için çok yüksek bir bedel” diye bağırdı Bülbül, “yaşam ise herkes için değerli. Yeşil koruda oturup altından arabasında Güneş’in, incili arabasında Ay’ın geçip gidişini seyretmek hoş. Ak dikenlerin kokusu tatlı, tepelerde rüzgârla savrulan fundalar ne hoş. Ama Aşk, Hayat ’tan daha değerlidir ve bir insan kalbinin yanında bir kuşun kalbi nedir ki?”
Sonra uçmak üzere kumral kanatlarını açtı ve havalandı. Bahçenin üzerinden bir gölge gibi geçip gitti, koruluğun içinden bir gölge gibi süzüldü.
Genç Öğrenci hâlâ Bülbül ’ün onu bıraktığı yerde, otlara uzanmış yatıyordu ve gözyaşları henüz kurumamıştı.
“Mutlu ol!”diye bağırdı Bülbül, “Mutlu ol;kırmızı gülüne kavuşacaksın Onu geceleyin ay ışığından yapacağım ve kendi kalbimin kanıyla boyayacağım, Senden bunun karşılığında sadece aşkına sadık olmanı istiyorum, çünkü Aşk, en bilge felsefeden daha bilge, en güçlü Güçten daha güçlüdür. Alev rengidir kanatları, alev rengidir bedeni. Dudakları bal kadar tatlı, nefesi tütsü gibidir.”
Öğrenci başını otlardan kaldırıp baktı ve dinledi ama Bülbül’ün ona dediklerini anlayamıyordu, çünkü o sadece kitaplarda yazılı olan şeyleri bilirdi. Ama Meşe Ağacı anladı ve içini bir hüzün kapladı çünkü dallarında yuva kurmuş küçük Bülbül’ü çok seviyordu. “Bana son bir şarkı söyle,” diye fısıldadı; “sen gittiğinde kendimi çok yalnız hissedeceğim.” Bunun üzerine Bülbül, Meşe Ağacı’na bir şarkı söyledi, sesi gümüş bir kaptan kabarcıklar halinde yükselen su gibiydi. O şarkısını bitirdiğinde, Öğrenci yerinden kalktı ve cebinden bir not defteriyle kurşunkalem çıkardı. “Bülbülde biçim var,” dedi kendi kendine, koruluğun içinden yürüyüp giderken- “ orası inkâr edilemez; ama duygu var mı? Korkarım hayır. Aslında o da bütün sanatçılar gibi; baştan aşağı içtenliksiz üslûp. Kendini başkaları uğruna feda etmez. Tek düşündüğü şey müzik, ve herkes bilir ki sanat bencildir. Gene de sesinde güzel notalar gizli olduğunu itiraf etmek gerek. Ama o notaların bir anlam taşımamaları ne yazık; ya da pratik bir işe yaramamaları!” Sonra odasına girdi ve küçük yatağının üzerine uzanıp aşkını düşünmeye başladı; bir süre sonra da uykuya daldı.
Ay gökyüzünde yükseldiğinde Bülbül, uçup Gülağacı’nın yanına gitti ve göğsünü dikene dayadı. Göğsüne giren dikenle bütün bir gece şarkısını söyledi; soğuk ve kristal ay, başını eğip onu dinledi. Bütün bir gece söyledi şarkısını, diken göğsüne, daha da derine girdi, kanı vücudundan çekildi.

mavigun41 dedi ki...

devamı...
Önce bir oğlanla kızın yüreklerinde sevginin doğuşunun şarkısını söyledi. Ve Gülağacı’ nın en yukarıdaki ince dalında harikulade bir gül açıldı, şarkı şarkıyı izlerken taçyaprakları da birbirini izledi. Solgundu önce Gül,nehrin üzerine asılı olan sis gibiydi- sabahın ayakları gibi solgun, şafağın kanatları gibi gümüşsüydü. Gümüş bir aynadaki bir gülün gölgesi gibi, bir su birikintisindeki gülün gölgesi gibi, öyleydi Ağacın en tepesindeki dalda açan gül.
Fakat Ağaç Bülbül’e göğsünü dikene iyice yaslamasını söyledi. “İyice yaslan küçük Bülbül,” diye bağırdı Ağaç, “yoksa gül bitmeden gün ağaracak.” Böylece bülbül daha da yasladı göğsünü dikene, yükseldikçe yükseldi şarkısı, çünkü bir erkekle genç bir kızın ruhunda doğan tutkunun şarkısını söylüyordu.
Gül’ün yapraklarını tatlı bir pembelik sardı, gelinin dudaklarını öptüğünde damadın yüzüne yayılan pembelik gibi. Ama diken henüz Bülbül’ün yüreğini bulmamıştı, o yüzden de Gül’ün yüreği hâl’a beyazdı, çünkü ancak bir Bülbül’ün yüreğinin kanı kızıla döndürür bir Gül’ün yüreğini.
Ve Ağaç, Bülbül’e dikene daha da yaslanmasını söyledi. “Yaslan, daha da yaslan, küçük Bülbül,” diye bağırdı ağaç, “yoksa Gül bitmeden gün doğacak.”
Ve bülbül dikene daha da yaslandı, diken kalbine girdi, keskin bir acı kapladı içini. Keskin. Çok keskindi acı, yabanıllaştıkça yabanıllaştı Bülbül’ün şarkısı, çünkü Ölüm’ün kusursuzlaştırdığı Aşk’ın şarkısını söylüyordu, mezara girdiğinde ölmeyen Aşk’ın,
Ve şahane gül kıpkırmızı oldu, Doğu’dan ağaran gökyüzünün gülü gibi. Yapraklardan tacı kızıldı, bir yakut gibi kıpkırmızıydı yüreği. Ama Bülbül’ün sesi söndükçe söndü, küçük kanatları çırpınmaya başladı, gözlerine bir perde indi. Söndükçe söndü şarkısı, boğazına bir şeylerin tıkandığını hissetti.
Sonra son bir kez yükseldi şarkısı. Beyaz Ay duydu bu şarkıyı, Şafağı unuttu ve gökyüzünde oyalandı. Kırmızı gül duydu, baştan aşağı hazla titredi ve taç yapraklarını soğuk sabah havasına doğru açtı. Eko bu şarkıyı tepelerdeki mor mağarasına taşıdı ve uyuyan çobanları uykularından uyandırdı. Bu şarkı nehirdeki kamışların arasında gezindi, kamışlar onun haberini denize taşıdılar.
“Bakın, bakın!” diye bağırdı Ağaç, “Gül bitti artık;” ama Bülbül karşılık vermedi, çünkü uzun otların arasında cansız yatıyordu, göğsünde dikenle.
Öğle vakti öğrenci penceresini açıp dışarıya baktı. “Aa, ne olağanüstü bir şans!” diye bağırdı; “İşte bir kırmızı gül! Hayatımda bunun gibi bir gül görmedim. O kadar güzel ki eminim uzun bir Latince adı vardır,” dedi ve eğilip kopardı gülü. Sonra şapkasını başına geçirdi, elinde gülle Profesör’ün evine koştu. Profesör’ün kızı kapının önüne oturmuş bir çıkrığa mavi ibrişim sarıyordu, küçük köpeği de ayaklarının dibindeydi. “ Sana kırmızı bir gül getirirsem benimle dans edeceğini söylemiştin,” diye bağırdı Öğrenci. “İşte sana dünyanın en kırmızı gülü. Bu gece onu kalbinin üstüne takacaksın, ve biz dans ederken o sana seni ne kadar sevdiğimi anlatacak.”
Ama kız kaşlarını çattı.
“Korkarım elbiseme uymayacak,” diye cevap verdi; “ hem ayrıca Mabeyinci’nin yeğeni bana gerçek mücevherler gönderdi, herkes mücevherlerin güllerden daha pahalı olduğunu bilir.”
“ Ah, yemin ederim ki çok nankörsün,” dedi Öğrenci öfkeyle; gülü kaldırıp sokağa attı, gül kaldırım kenarındaki su yoluna düştü, üzerinden bir araba tekerleği geçti.
“ Nankör mü?” dedi kız. “ Sana bir şey diyeyim mi, sen çok kaba birisin; hem sonra, sen kimsin ki? Yalnızca bir Öğrenci. Mabeyinci’nin yeğeninki gibi gümüş tokalı ayakkabıların var mı acaba senin, hiç sanmam.” İskemlesinden kalkıp eve girdi.
“ Ne saçmalık şu Aşk denen şey!” dedi Öğrenci, yürüyüp giderken. “ Mantığın tırnağı bile olamaz, çünkü hiçbir şeyi kanıtlamaya yaramıyor ve insana hep gerçekleşmeyecek şeylerden bahsediyor ve insanı gerçek olmayan şeylere inandırıyor. Hatta, gayet işe yaramaz bir şey, Felsefe’ye geri döneceğim, Metafizik öğreneceğim.”
Bunları söyleyerek odasına döndü, büyük tozlu bir kitap çekip çıkardı ve okumaya başladı.

mavigun41 dedi ki...

OLGUN ŞİMŞEK DEN
AŞK OLSUN
yakarım ona bir seher türküsü
gözleri zaten deniz deniz kokusu
ikimizin yerine de ben severim
odur sevdamın batısı doğusu
aşk olsun aşk olsun
şu alemde hep aşk olsun
şu alemde hep aşk olsun
o güzel de beni sevsin gönlümdeki şu taht dolsun
gönlümdeki şu taht dolsun
bir gülüşü vardı
dünyaya değer
severmiş ya aşık değilmiş meğer
canın sağolsun ben der geçerim
bir gün seveceksen sen beni eğer
aşk olsun aşk olsun
şu alemde hep aşk olsun
şu alemde hep aşk olsun
o güzel de beni sevsin gönlümdeki şu taht dolsun
gönlümdeki şu taht dolsun

http://www.izlesene.com/video/tv-olgun-simsek---ask-olsun/1763869

mavigun41 dedi ki...

Gül ile Bülbül


Hikayenin ünlüsünün yazarı Oscar Wilde’dır. Ancak; kendisinden yüzyıllar önce yazan Fuzuli’den esinlenmiştir.



Fuzuli’nin Gül ile Bülbül’üyle başlayım. Aslı Fuzuli’nin yazdığıdır ve anlamı derindir.

“Gül, su ile yaşamak istemez. Su ihtiyacını bülbülün kanı ile karşılamaktadır. Bülbül aşk şarkılarıyla kendinden geçerken, gül ‘naz’ uykusundan uyanıp bülbülün kanını içer. Gül, âşığının kendisi uğruna ne kadar fedakârlığa katlanabileceğini, nelerden vazgeçebileceğini görmek için önce bülbülün dalına konmasına izin verir. Sonra bülbülün (âşığın) kendinden geçmişliğinden yararlanarak dikenlerini batırıp bülbülün yüreğini/bağrını kanatır. Bülbülün kanını emen gül, goncalarını onun kanını kullanarak yapar; renk katar, koku katar. Gülün goncasını ‘gül’ yapan, bülbüldür.”



Fuzuli’nin şiirinde kullandığı mecazlar şunlardır: Su: Hz. Muhammed (S.A.V) ve onun yolu. Gül: Masiva (*) (maddecilik, hak yolu dışındakilere düşkünlük.)

Bülbül: Hak âşığı. Budak ve Diken; nefs anlamında kullanmıştır. Fuzuli şunu anlatmıştır:



Gül ihtiraslıdır. Dünya nimetlerine düşkündür. Bu sebeple asıl beslenmesi gereken suyu istemez. Rengi kırmızı olsun, göz alsın diye su yerine bülbülün kanını içer. Bu nedenle yapılması gereken şudur: Gül, maddeciliği bırakmalı, kan içmekten vazgeçmeli. Su (yani Hz. Muhammed (S.A.V.) onun damarlarına girerek doğru yola çevirmeli. Su’ya (yani hakkın doğru yoluna) alıştırarak micacını değiştirmelidir.

TEVFİK YENER
DEN ALINTI

mavigun41 dedi ki...

Yonca Lodi
Haksızlık Değil mi?

Sana bakışlarımdan sevdiğimi anlaman mümkün değil mi?
Seni böyle uzaktan ellerini tutmadan sevmem imkansız mı?
Gözümün önündeyken sana dokunamamak haksızlık değil mi?
Senin için akan bu gözyaşlarını anlayamaman
Günah değil mi? Yazık değil mi? Haksızlık değil mi?
Böyle aşk olmaz ki duyuyormusun
Rüyanda gördükçe özlüyor musun?
Seni ne çok sevdiğimi
Gözlerimde görmüyor musun
Ahhh Ahhhhhh…
Seni ne çok sevdiğimi
Gözlerinle görmüyor musun?
Fallara inanıp sana kavuşamadan kaybetmekten korkmak
Gözlerine bakıpta seninim diye haykıramamak
Senin için akan bu son gözyaşımı silmen imkansız mı?
Ömürümün baharında beni böyle çaresiz, beni böyle kimsesiz…
Günah değil mi? Yazık değil mi? Haksızlık değil mi?
Böyle aşk olmaz ki duyuyormusun
Rüyanda gördükçe özlüyor musun?
Seni ne çok sevdiğimi
Gözlerimde görmüyor musun
Ahhh Ahhhhhh…
Seni ne çok sevdiğimi
Gözlerinle görmüyor musun?

http://www.gizligizli.org/muzik/yonca-lodi-haksizlik-degil-mi-dinle-video.html

mavigun41 dedi ki...

aşık veysel den..


Hayal Bana Yakın Yar Bana Uzak

Hayal bana yakın yar bana uzak
Sevdası başıma dolanır gitmez
Aşkına düşeli yar bana uzak
Yüz bin öğüt versen biri kar etmez
Senin aşkın beni kıldı urusvay
Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay
Kabul et kapında beni de kul say
Dost yoluna ölür aşık ar etmez
Ey beni bu derde giriftar eden
Eski muhabbeti kaldırdın neden
Gönül ister kavuşmayı ölmeden
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez
Beni yakan yansın aşkın narına
Gönül düştü bir zalimin toruna
Bakmaz mısın bu VEYSEL'in zarına
Ah çeker ağlarım yar elim yetmez.

Aşık Veysel Şatıroğlu

http://www.powertr.net/10404/Hayal-Bana-Yakin-Yar-Bana-Uzak

eylem dedi ki...

Yine Bir Gülnihal

Yine bir gülnihal
Aldı bu gönlümü
Sim ten gonca fem
Bibedel ol güzel

Ateşin ruhleri
Yaktı bu gönlümü
Pür eda pür cefa
Pek küçük pek güzel

Görmedim kimsede
Böyle bir dilruba
Böyle kaş böyle göz
Böyle el böyle yüz

Aşıkın bağrını
Üzmeye göz süzer
El aman pek yaman
Her zaman ol güzel

http://www.izlesene.com/video/muzik-yine-bir-gul-nihal-/916745

mavigun41 dedi ki...

DOSTLUK VE GÜL

Dostlarınızla öyle yaşayınki, düşman olduklarında size söyliyecek söz bulamasınlar. Düşmanlarımızla öyle yaşamalıyızki, dost oldugumuzda yüzleri kızarmasın.
Bir gün evden çıkıp bir gül bahçesini ziyaret edin.
Güllerin arasında gezinin, koklayın sevin o güzelligi içinize çekin..
Dalında duran bir gülün sevgi ve dostluk koktugunu mutlaka farkedeceksinizdir..
Güllerin üzerinde çig damlaları vardır ya,onlar hasret ve dostluk göz yaşlarıdır.Ona bakarken yüreginiz çarpar,koparmaya kıyamazsınız inanın bana.
Güle dokundugunuzda yüreginiz ne kadar katı olursa olsun,yumuşadıgını hissedersiniz mutlaka..
Kalbinizde dostlugun ,sevginin sıcaklıgını hissedersiniz.Ona dokunurken gökyüzüne baksanız gökyüzünün maviligini ferahlıgını görürsünüz.
Belki bir kuş göreceksiniz,usulca konup gelecek yanınıza ürkerek,korkarak avuçlarınıza alıp dinleyin kalp atışlarını.Sonra salın gitsin özgürlüge,dostlugun vefanın güzelligini göreceksiniz onda…
Dostlukları sevgileri kaybetmemek için geç kalmayalım,dostlar yanımızda,sevgiler yüregimizde iken söyliyelim anlatalım sevgimizi…
Dostluklar öylesine narin ,öylesine incedirki yüregimizin tüm içtenligi ile yaşayalım..
Güneş kadar sıcak,toprak kadar vefalı,su gibi berrak olsun.
Vefanın ,dostlugun ,sevginin birleştigi her yerde gül bahçeleri oluşur.
Fırtınalarda ,boranlarda sokulursunuz o güller yüreginizi ısıtır,yüzünüz güler,yaşamın ne oldugunu farkedersiniz.HEr şeye ragmen hayatın güzelligini,sadeligini görürsünüz.
Sizde dokunun güllere ama sakın koparmayın….
Dost olun herkesle,size kötülük etseler bile bırakın,sizin yüreginiz temiz,vicdanınız rahat olsun…..
Siz sararıp solsanızda,yapraklarınız dökülsede içinizdeki dostlugu hiç bitirmeyin…Unutmayın hayatta hiç bir şeyiniz olmasada hatırlandıgınızda dostluga dair bir gülünüz olsun mutlakaaa GÜL bahçelerinde……
alıntı

mavigun41 dedi ki...

Pir sultan Abdal
Şu kanlı zalimin ettiği işler..

şu kanlı zalimin ettiği işler
garip bülbül gibi zâreler beni
yağmur gibi yağar başıma taşlar
dostun bir fiskesi pareler beni

dar günümde dost düşmanım bell'oldu
on derdim var ise şimdi ell'oldu
ecel fermanı boynuma takıldı
gerek asa gerek vuralar beni

pir sultan abdal'ım can göğe ağmaz
hak'tan emrolmazsa ırahmet yağmaz
şu ellerin taşı hiç bana değmez
ille dostun gülü yareler beni

http://www.muzikdinle.im/pir-sultan-abdal/su-kanli-zalimin-ettigi-isler-dinle.html#

seval dedi ki...

Gül ile Bülbül dedik, ardindan Ask dedik.. ve Dost dedik.... demekle kalmadik dedikce bizden önce daha cok, daha icten, daha gercek diyenleri andik...


Derdim Çoktur

Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazalendi yürek yarası
Ben bu derde kande derman bulayım
Meğer Şah elinden ola çaresi

Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim

Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar paresi

Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası

Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çırağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası

Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geeçersin
Dilber muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir ilimizin töresi

Pir Sultan Abdal

seval dedi ki...

Gurbet Elde
Gurbet elde bir hal geldi basima,
Aglama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Derman arar iken derde düs oldum,
Aglama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Hüma kusu suya düstü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadi.
Dedim yâre gidem nasip olmadi,
Aglama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Kagida yazarlar ufak yazilar,
Anasiz olur mu körpe kuzular.
Yürek yaralidir, ciger sizilar,
Aglama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Pir Sultan Abdal'im böyle buyurdu,
Ayrilik donlari biçti giydirdi.
Ben ayrilmaz idim felek ayirdi
Aglama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Pir Sultan Abdal

seval dedi ki...

ben melamet hırkasını
kendim giydim eğnime,
ar ü namus şişesini
taşa çaldım kime ne
haydar haydar taşa çaldım kime ne

sofular haram demişler
aşkımın şarabına
ben doldurur ben içerim
günah benim kime ne
haydar haydar günah benim kime ne

gah çıkarım gökyüzüne
seyrederim alemi
gah inerim yeryüzüne
seyreder alem beni
haydar haydar seyreder alem beni

gah giderim medreseye
ders okurum hak için
gah giderim meygedeye
dem çekerim aşk için
haydar haydar dem çekerim aşk için

nesimi'yi sorsalar kim
yarin ile hoş musun
hoş olam ya olmayayım
o yar benim kime ne
haydar haydar o yar benim kime ne

seval dedi ki...

azicik da Sertab..

Yarından haber yok dün bitti
Saatler son günü çalıp gitti
Yeminler yaşlandı dudaklarda
Düğümlendi derken söz bitti

Vagonlar bir dolup bir boşadı
Kuruyan gözlerim yine yaşardı
Sarardı sırayla fotoğraflar

Sertab Erener Şarkı Sözleri
Ne hayatlar içimde kaldı

Unutursun içim yana yana
Unutursun ölüm sana bana
Zaman basıp kanayan yarana
Unutursun unutursun

Unutursun için yana yana
Unutursun ölüm sana bana
Zaman basıp kanayan yarana

seval dedi ki...

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Bir gülün çevresi dikendir hardır
Bülbül har elinde ah ile zardır
Ne de olsa kışın sonu bahardır
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Daimiyem her can ermez bu sırra
Gerçek aşık olan erer o nura
Yusuf sabır ile vardı mısıra
Bu da gelir bu da geçer ağlama

mavigun41 dedi ki...

ve güllün bile kıskandığı
gülden daha güzel kokan..

ANNE KOKUSU

Bu, çok uzun yıllar önce bir ilkokul öğretmeninin başından geçmiş bir hikayedir...
Adı Bayan Thompson’dı ve 5. sınıf öğrencilerinin önünde ayakta durduğu ilk ilk gün sırasında adeta çökmüş gibi oturan bir öğrenci dikkatini çekti....
Öğrencinin adı Teddy Stoddard... bir önceki yıl bayan Thompson, Teddy’i gözlemiş, onun diğer çocuklarla oynamadığını, giysilerinin kirli kirli ve kendinin de hep banyo yapması gereken bir halde olduğunu görmüştü... Ve Teddy her zaman çok mutsuz görünüyordu...
*
Bayan Thompson her öğrencinin geçmişteki kayıtlarını incelemekle de görevlendirilmişti ve Teddy’nin bilgilerini en sona bırakmıştı...
Onun bilgilerini incelediğinde şaşardı...
Çünkü birinci sınıf öğretmeni
Teddy zeki bir çocuk ve her an gülümsemeye hazır... ödevlerini düzenli olarak yapıyor ve çok iyi huylu... arkadaşları onunla olmaktan mutlu" diye yazmıştı...
İkinci sınıf öğretmeni,
Mükemmel bir öğrenci, arkadaşları tarafından seviliyor... fakat annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve sanırım evdeki yaşamı çok zor" diyordu...
Üçüncü sınıf öğretmeni,
Annesinin ölümü onun için çok zor oldu... babası ona yeterince ilgi göstermiyor ve eğer bir şey yapılmazsa evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek" notunu düşmüştü...
Dördüncü sınıf öğretmenine gelince,
teddy içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor... Hiç arkadaşı yok ve bazen okulda sınıfta uyuyor" demişti...
*
Bayan Thompson sorunu çözmüştü...
Öğrenciler ona güzel kağıtlara sarılmış, süslü kurdelelerle paketlenmiş noel hediyeleri getirdiğinde kendini daha da kötü hissetti... Çünkü Teddy’nin armağanı kaba bir kese kağıdına beceriksizce sarılmıştı, diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi...
Bazılar paketten çıkan, bazı taşları düşmüş ve sahte taşlardan yapılmış bileziği, üçte biri dolu parfüm şişesini görünce gülmeye başladılar...
Fakat öğretmen bileziğin ne kadar zarif olduğunu söyleyerek, parfümden de birkaç damla bileğine damlatarak onların bu gülmesini bastırdı...
O gün Teddy öğretmenin yanına gelerek " Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz" dedi...
Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar ağladı... o günden sonrada çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmekten vazgeçerek onları eğitmeye başladı...
Teddy’e özel bir ilgi gösterdi... Onunla çalışırken zekasının tekrar canlandığını hissetti... Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu... Yılın sonuna dek Teddy sınıfın en çalışkanlarından biri olmuştu... Öğretmenin "Hepinizi aynı derecede seviyorum" demesine karşın Teddy onun en sen sevdiği öğrencisi olmuştu...
Aradan 15 yıl geçmişti, çeşitli kereler Teddy’den mektup alan Bayan Thompson bu kez bir tane daha almıştı...
Teddy hayatının kadınıyla tanıştığını ve evleneceğini yazmıştı... Babasının birkaç yıl önce öldüğünü ve Bayan Thompsonun düğününde damadın anne ve babası için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Tabi ki oturabilirdi....
*
O törene giderken birkaç taşı düşmüş bileziği taktı, tabii ki Noel de Teddy’nin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu söylediği parfümü de sürmeyi ihmal etmedi...
Birbirlerini sevgiyle kucaklarken Teddy onun kulağına, "Bana inandığınız için çok teşekkürler Bayan Thompson... Beni, önemli hissetmemi sağladığınız için ve böylesine değiştirdiğiniz için... Ve bugün de annem gibi koktuğunuz için" diye fısıldadı...
ALINTI..

mavigun41 dedi ki...

ANNE KOKUSU
gözünü dünyaya ilk açışından çok az bir zaman sonra verirler seni o kucağa,her an kırılmaya hazır kristal bir bibloymuşçasına narin,özenle tutar da seni kollarının arasında,yaslar ya göğsüne...işte ilk kez o zaman çekersin "anne kokusu"nu ciğerlerine!sonra bir ömür mıhlanır kalır zaten o koku burnunun ucunda,ya da aslında kalmaz da,sen kalsın istersin...ondandır her annene sarılışında gerdanından öpmen,ondandır her boynuna dolanışında, alabiliceğin en derinnnn nefesi içine çekip o kokuyu burnuna hapsetmeye çabalaman!kimi zaman mutfağın kokusu siner üzerine;elcağızlarıyla seni beslemek için saatlerce mutfakta yemek yaptığından,kimi kez sabun kokar misler gibi;hep sana da öğretmeye çalıştığı tamizlikten,titizlikten nasibini aldığı için,ama hep anne kokusudur seni kıskıvrak yakalayıp taa içine işleyen...hep annenin kokusudur,geceleri rüyandan seni uyandırıp yurt odanı paylaştığın ayıcığına sarılarak dakikalarca özlem gözyaşları döktüren...hep anne kokusudur en bunaldığın anda kulaklarında anneciğinin "bu da geçer kuzucuğum!sen yeter ki metanetli ol!" diyen yatıştırıcı sesini duymanı sağlayan ve yüzünde bir tebessüm oluşturan...anne kokusudur,sana "burnunda tütme"nin gerçek anlamını öğreten...en güzelidir şu dünyadaki esansların ve ennnnnn derinnnn derinnnn,tekrar tekrar içine çekilesidir kokuların arasında,anneni "gerçekten!!!" çok fazla özleyeceğin o kaçınılmaz ve fakat acı günler gelmeden evvel...
İTU SÖZLÜK

9 ay 10 gün içinde yaşadığımız için hayatımız boyunca hafızamızdan silinmeyecek, hafif gül kokan dünyanın en saf kokusu.

**
anne kokusu, burnumuz başka ten kokuları ile tanışmadan ve tamamiyle masumken; yaşamın kokusudur.
korunmanın, sevilmenin, huzurun, uykunun, kendini alabildiğine bırakışın kokusudur. bir kelebek için kozanın kokusu gibi..

burumuza sevgili kokusu değince bu kokunun tadına varırız ve anne kokusuna ihtiyacımız eskiye oranla azalmıştır. çok canımız yandığında, onarılma için gene annemizin kokusuna sığınsakta, toparlandıktan sonra yeniden sınf sınff diye dolaşmaya başlarız.

gün gelir, tüm bu kokuların üstüne çıkan bir kokuyla tanışırız. üstüne çıkan demek belki doğru değildir, hepsinin yeri ayrıdır kıyaslanmaz ama öyle hissederiz, hepsinin üzerinde.. bebek kokusu...
tutkunluk yaratacak, tüm hayatını baştan sona değiştirecek, içindeki en vahşi yanı ve içindeki en verici yanı keşfetmeni sağlayacak bir koku..
tarifi imkansız yumuşacık bir koku...

burnumuzla mı seviyoruz ne?

***
eğer gitmişse artık bir rüzgar eksilmiştir coğrafyanızdan. bir çiçek daha açmadan solmuştur. anlamı çoğalan kokudur. hatırlaması bile gözyaşını çağırır arka sokaklardan/sayfalardan/dizelerden/.

hangi kokuyla tarif etmeye kalksanız mümkünü olmayan kapılar açılacaktır önünüze. gidişi/eksikliği/yokluğu/o kokunun olmaması bir daha koku alamayacaksınız demektir.
*

ULUDAĞ SÖZLÜK..

mavigun41 dedi ki...

eller kadir kıymet bilmiyor anne


Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna
Suçuna bağışla sarıl boynuna
Biz bize yaşarken geldik oyuna
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem

Bir yar için seni terkedip gittim
Vicdanıma bir sor ne acı çektim
Kendimi ben sana emanet ettim
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem

Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna
Suçuna bağışla sarıl boynuna
Biz bize yaşarken geldik oyuna
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem

Ne sevgiler geldi geçti kalbimden
Kimse anlamadı garip halimden
Senin hasretini duydum derinden
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem

Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna
Suçuna bağışla sarıl boynuna
Biz bize yaşarken geldik oyuna
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem

Kibariye

http://video.mynet.com/harby2008/kibariye-eller-kadir-kiymet-bilmiyor-anne-harby20/194389/

mavigun41 dedi ki...

Annem

içimde bir sizi var
gögsümde büyür anne
koskoca bir sehirde
yanlizim yine anne

içimde bir sizi var
gögsümde büyür anne
koskoca bir sehirde
yanlizim yine anne

kavgalardan küslüklerden
yalanlardan dolanlardan
iki yüzlü dostluklardan
yoruldum artik anne

kavgalardan küslüklerden
iki yüzlü dostluklardan
yalanlardan çalanlardan
yoruldum artik anne

bu sehir hüzün kokar
kaybolmus tüm sokaklar
hepimiz yildiz gibi
yanliziz yine anne

bu sehir hüzün kokar
kaybolmus tüm sokaklar
hepimiz yildiz gibi
yanliziz yine anne

kavgalardan küslüklerden
yalanlardan dolanlardan
iki yüzlü dostluklardan
yoruldum artik anne

kavgalardan küslüklerden
iki yüzlü dostluklardan
yalanlardan çalanlardan
yoruldum artik anne


http://www.metacafe.com/watch/1767665/
bar_s_akarsu_annem_sark_s/

mavigun41 dedi ki...

BU ŞARKI
kankama gitsin...

SOR BENİ

Lâl olmuş dilim benim
Sen sor beni dağlara
Sır olmuş sözüm benim
Kulak ver rüzgârlara
Kendinden bul sen beni
Kendinden bil sen beni
İster yüz sür yağmura
İster anlat suya
Kar kapamış yolları
Yola sor, kara sorma
Kendinden bul sen beni
Kendinden bil sen beni
Lâl olmuş dilim benim
Sen sor beni dağlara
Bu dünyanın sarhoşuyum çocuklar gibi

Sev beni anneni sever gibi
Sır olmuş sözüm benim

Kulak ver rüzgârlara
İster yüz sür yağmura
İster anlat suya
Kendinden bul sen beni
Kendinden bil sen beni
Kar kapamış yolları
Yola sor, kara sorma
Dağlara sor beni
Rüzgârlara sor beni
Yollara sor beni
Kendinden bul beni
Yollara sor beni
Kendinden bil beni

http://www.timsah.com/Sezen-Aksu-Sor-Beni-2008-Yepyeni/pdddrYdQE_l

mavigun41 dedi ki...

Eylem kardeşime..
gitsin..


Gül Kokusu
Dün gece senden, geçmişten söz ettik
Kalplerimize dokunup geçtin
Bazı şarkılar sensiz söylenmiyor
Gülsek ağlasak olmuyor, bitti

Çok yakınında bir gül var
Çok büyük cok kırmızı
Çok yakınında bir gul var
Çok sıcak cok alımlı; alev gibi

Bazen rüzgarlar bile dinleyip susar
Bazen yagmurlar duyar, gül kokusu konusur
Bazen yıldızlar bakar kayıp gidene
Bazen şarkılar bile güle benzer, tutuşur


http://www.yenimuzik.net/4198-ezginin-gunlugu-gul-kokusu/dinle-indir.html

seval dedi ki...

Hani eski zaman masallari anlatir
Hüznümü huzura dolarsin
Kasim gözümden çok içim bir parçan
Annem sen benim yanima kalansin
Hani bir biblon vardi kirdigim
Üstüne ne kirginliklar yasadin
Ama bil ki ben de parçalandim
Annem ben senin yanina kalanim
Annem annem
Sen üzülme
Sözlerin hep yüregimde
Annem annem
Gel üzülme
Ben hala senin
Dizlerinde
Uzayan sohbet gecelerinde
Rolleri unutup dost oluruz
Bizi baglayan bu kan degil yalniz
Annem biz birbirimize kalaniz
Ben kararli uçarken yolumda
Sen çatik kaslarinin altinda
Her yeni güne sevgiyle baslarsin
Annem sen benim yanima kalansin
Candan Erçetin

mavigun41 dedi ki...

hayat gül kokulu bir sağanak yine

gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı
ne varsa uçurumlar eşiğinde
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde

ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
bir şeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına
gün batıyor
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım

unutuyorum sevgilim suretini
durgunluğun “niçin”di unutuyorum

gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de kerpiç kokusu havada
unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
geciken sabahlara koşuyor kuşlar
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
yılmaz odabaşı

no name dedi ki...

Yaşasın
girebildim nihayet...
program çok güzel gidiyor, hepinizin yüreğine sağlık...



Sayfa yüklenirken sunucuyla bağlantı kesildi.








* Site geçici olarak açılamıyor ya da çok meşgul olabilir.
Biraz bekleyip yeniden deneyin.

* Hiçbir sayfayı açmayı başaramıyorsanız bilgisayarınızın ağ bağlantılarını
gözden geçirin ve internete bağlı olduğunuzdan emin olun.

* Bilgisayarınız ya da ağınız güvenlik duvarı ya da vekil sunucu tarafından
korunuyorsa, Firefox uygulamasına internete erişmek için gerekli izinlerin verilmiş olduğundan emin olun.


sabah beri bu yazı çıkıyordu karşıma...

seval dedi ki...

Geri döndüren gördün mü geçmisi
Bosa soldurdun o nazli gençligi
Bir avuç toprak için yor kendini
Dünyada ölümden baskasi yalan
Yalan baskasi yalan
Zaman kendine benzetmez herkesi
Hesapsiz açar baharlar pembeyi
Açmadigin dalda sözün geçer mi
Dünyada ölümden baskasi yalan
Yalan baskasi yalan
Sitem etme haberi yok daglarin
Ellerini gözlerinle bagladin
Faydasi yok geç kalinmis figanin
Dünyada ölümden baskasi yalan
Yalan baskasi yalan

Candan Ercetin

no name dedi ki...

sabah beri hafızada duran şarkıyla başlıyorum...


Çığ Gibi

İnan ki sen gideli
Bulutlar hep ağlıyor
Sensiz son gecemi gökyüzüne fısıldıyor
Rüzgar yıldızlara

Gitti o dönmez diyor
Kalbim son sözünü söylemeden can veriyor
Bedenim buz kesiyor
Yalnızlığın sessizliği bir çığ gibi çöküyor
Kanayan yüreğim bir ümit ile son bir şans diliyor

Belki de ömür biter yalnızlığım geçer
İçime akan gözyaşlarım yağmur olup biter
Belki bi hiç gibi ömür biter yalnızlığım geçer gider
İçime akan gözyaşlarım sel gibi coşar gider

Özgün

http://www.dailymotion.com/video/x95lgr_ozgun-cig-gibi-2009-zamanlanet-zmuz_music

seval dedi ki...

Ne hayatlar ümidiyle
Zamansız yollara düştük
ilk yenilen biz değildik elbet
Gün oldu dünyaya küstük

Ağlama anne benim için ağlama
Ben de herkes kadar aldım acılardan
Ağlama anne benim için ağlama
Ben de herkes kadar yandım

Sen ne olur çocukluğumu sakla
Tek kalan bu elimde avucumda

Ağlama anne benim için ağlama
Ben de herkes kadar aldım acılardan
Ağlama anne benim için ağlama
Ben de herkes kadar yandım

Her birimiz başka bir hikaye
Anne bu ayrılıklar niye
Sen yine bir ninni söyle bana
Yavrum uyusun da büyüsün diye

Söz: Sezen Aksu
Ajda Pekkan söylüyor...

mavigun41 dedi ki...

No name kardeşime

Leman Sam dan
GÜL GÜZELİ

Elini son defa yanağıma koy
İstemiyorsan giderim giderim
Serin bir sonbahar akşamında söz
İsmini unutur silerim silerim

Tuttuğum kalem olsa, yüreğinin elleri
Bir defa daha yazsa, bebeğim bebeğim bebeğim
Eğer bir masal perisi, girerse rüyalarına
Öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti*2

Uğruna döktüğüm gözyaşları için
Yağmurdan özür dilerim dilerim
Kuruttuğum kızıl gülleri alıp
Senin için senden geçerim geçerim

Tuttuğum kalem olsa, yüreğinin elleri
Bir defa daha yazsa, bebeğim bebeğim bebeğim
Eğer bir masal perisi, girerse rüyalarına
Öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti
http://www.muzikdinlex.net/3598/Leman-Sam-Gul-guzeli

mavigun41 dedi ki...

Kaya kardeşime

Gül dikeni..
Uçakları nedeyim
Gökkuşağı gönder bana
Senin olsun süngülerin
Gül dikeni yeter bana.

Kan kurşundan silinince
Kardeş olur, kardeş olur eller bana
Kan kurşundan silinince
Kardeş olur, kardeş olur, kardeş olur eller bana.

Silahları nedeyim
Benim sevgim mavzer bana
Suya attığım çiçekler
Bir gün olur döner bana.

Kan kurşundan silinince
Kardeş olur, kardeş olur eller bana
Kan kurşundan silinince
Kardeş olur, kardeş olur, kardeş olur eller bana

http://www.trmuzikdinle.com/2696/Ahmet-Kaya--Gul-Dikeni

seval dedi ki...

Kan Çiçekleri

Topraktan mı sürmüş candan mı kopmuş
Açar yediveren kan çiçekleri
Türkü mü, şiir mi, ağıt mı yoksa
Açar yediveren kan çiçekleri

Bölük bölük olmuş çaylar dereler
Hiçbiri denize varabilmezmiş
Duvarların dibinde bir yaralı gül
Gülleri solduran gülebilmezmiş

Bu şehrin üstünü duman sis almış
Tomurcuk çiçekler kana belenmiş
Dağlar çiçek açmış, usta dert açmış
Umudun goncası kan çiçekleri

Zülfü Livaneli

seval dedi ki...

Güldür Gül
Bugün ben pirimi gördüm
Pirin eşiği güldür gül
Eğildim yüzümü sürdüm
Pir'in eteği güldür gül

Gülden terazi yaparlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alırlar gül satarlar
Çarşı pazarı güldür gül

Gülden değirmeni döner
Nun ile gül üğünür
Akar arkı döner çarkı
Bendi pınarı güldür gül

Gel ha, gel ha, can
Hatayi dostun nefesi güldür gül
Şu öten garip bülbülün
Derdi figanı güldür gül

demis Zülfü Livaneli

seval dedi ki...

Bir kıyıdan baktım dünyaya
Ellerimde tuz avucumda sedef
Bir mavilik bir açıklık
Özgürlük hasreti
Yüreğime vuruyor
Nerede nerede insanlar

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

0 üzüntü birden gelir
Yağmurlu havalarda
Yeniden kurarım dunyayı ben
Kederlerle
Kimseler aşık değil mi bu şehirde

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

Hava martılar ışıklı şehir
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu
Hilesız kucaklamak istiyorum
Dünyayı şehri ve seni

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

seval dedi ki...

Kankam ve kardeslerimle bugün de güzellikleri paylasip bir sali gününe daha anlam kattik. Usta sairleri saygiyla andik, saatler nasil da geciverdi, anlamadik...

Allah yazanlardan, paylasanlardan razi olsun!

Sevgiyle ve dostlukla kalin...

no name dedi ki...

Seval ablacığım yüreğine sağlık olsun, paylaşımların için teşekkürler...
Mavigün'üm armağan şarkın için çok teşekkür ediyorum, ellerin dert görmesin ve de ömrüne bereket...
sizi seviyorum...

eylem dedi ki...

Ellerinize sağlık
Çok güzel bir program olmuş

İyi akşamlar...