21 Eylül 2011 Çarşamba

Seval'ce


Oradaydı biliyordum.

Yine de ben, etrafımda uçuşan sarı yaprakların, kuru dalların, çimlerin içinden bana gülümseyen irili ufaklı mantarların farkında değilmişim gibi yürümeye devam ettim. Ceketimin yakasını yukarı kaldırıp başımı iyice önüme eğdim. Kendimce onu görmeden, yanından geçip gidecektim.

Bırakmadı tabi, buna izin verir mi?

Yolumun üzerindeki meşe ağaçlarının arasından çıkıverdi karşıma, gelirken topladığı çam kozalakları ve palamutlarla...
Çabucak ayaklarımın altına serdi hepsini, "Haydi, beni görmeden git de, göreyim seni!" der gibi...

"Tamam!" dedim kendi kendime "Kaçıs yok. Bir selam verip, uzaklaşayım bari!" Hayır, her zaman can kurban. Ama... Ama, bu gün gerçekten değildim kavuşma havamda...

O içimden geçenleri anlamış gibi durdu, "Neyin var?" diye sordu "Benden kaçar gibisin?.. Halbuki sen, beni gördüğüne hep sevinirdin..."

"Merhaba Rüzgar!" dedim mecburen "Hoşgeldin Sonbahar!" diye ekledim sonra "Kusura bakma, ben yaşlandım galiba, seni göremedim!"

"Değiştin mi sen?" derken rüzgar dönüyordu etrafımda "Eskiden yalan söylemezdin bana."

"Yalan değil..." dedim usulca. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu... Hayat beni epeyi yordu... Anlayacağın, hem yorgunum, hem neşem yok, yapılacak işlerim de her zamankinden daha çok!"

Söylediklerime inanmadığı belliydi. Cevap vermeden gülümseyerek uzaklaşmayı tercih etti...

Bu defa ben "Ya kırdıysam onu?" diye diye, olan azıcık keyfimi de kaçırdım o gidince...

Omuzlarım biraz daha çöktü, içimi kapladı bir üzüntü... Insanoğlu istemese de bazen bir çelişki yumağına dönüşüyor böyle, lakin olan olmuştu bir kere...

Ağır adımlarla yaklaştığımda bizim mahallenin futbol sahasına, sahayı çevreleyen kavaklar başladı şarkımızı mırıldanmaya...

Küsmemişti, gitmemişti...

Biliyordu o sesleri duyunca devam edemeyeceğimi yoluma.. Sevincim unutturdu bana korkularımı, görünmeyen bir el sildi yüreğimdeki telaşı...

Böylece kulak verdim rüzgar dostumun binlerce kavak yaprağı ile dallarına sırf benim için söylettiği şarkılara...

Bir süre sonra üşüdüğümü hissettim, artık evime dönmeliydim...

Teşekkür etmek icin kaldırdığımda başımı gökyüzüne, Allah sizi inandırsın ben inanamadım gözlerime! Kıpır kıpır sallanıyorlardı karşımda capcanlı...
Kimi hâlâ yeşildi, kimileri çoktan sarı...
Birbirinden güzel, yüzbinmilyon kavak yaprağı...

Üstelik bilerek bu gün-yarın olacağını toprak, hayat doluydu her bir yaprak...

Ve sanki bu güzellik yetmezmiş gibi bana, bir kırlangıç sürüsü vardı biraz daha yukarılarda...

Hemen, gözlerimden kaybolmalarını beklemeden "Hayırlı yolculuklar" diledim... Sonra her şeyi unuttum, nefesimi tuttum... Vedanın bu en güzel halini izlemeye koyuldum...

Ağır ağır uçtular önce arka arkaya... Sanki geride bıraktıklarından ayrılmak istemiyor gibiydiler ama "Gitmek" değil miydi onların kaderi... Dost bildikleri rüzgara teslim olup kahramanca, süzülerek yok oldular...

"Tanrım!" diyerek iç geçirdim "Bu bana ne güzel bir hediye... Çok teşekkür ederim!"

Sonra toparlandım elbette verdim ağzımın payını!

"Kızım!" dedim "Fasulye nimettir ama sen kendini ondan sayma... Yaradan sevmiş yaratmış, seninle ne alaka?
Sen, zaman zaman işte böyle, ancak şahit olursun O güzelliğe..."

4 yorum:

mavigun41 dedi ki...

Canım Kankam,
Ellerine ,yüreğine sağlık..
Seni Seviyorum..

no name dedi ki...

Bence de,
Ben de ben de...

seval dedi ki...

Canlarim benim, iyi ki varsiniz, iyi ki... :)

Şirin dedi ki...

Ee tabi bende :)