21 Aralık 2010 Salı

HerDemMavi


Mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
Mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı.
Mavi hayattır ve hayat masmavidir...

25 yorum:

eylem dedi ki...

"Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir."

Mevlana

Evet HerDemMavi'nin mavi yüreklileri
Dertlerden,kederlerden sıkıntılardan uzak maviliklerle dolu mutlu ,huzurlu, sağlıklı bir gün geçirebilmeniz dileğiyle
programımıza başlıyorum :)
İyi yayınlar...

eylem dedi ki...

Bugün bir rüya gördüm hayır olsun inşallah...nasıl güzeldi, nasıl mutluydum :)ahh birde gerçek olabilseydi ama rüya işte sadece bir rüya...
Onun için diyoruz ki Rüyalar Gerçek Olsa
Emel Sayın seslendiriyor mükemmel bir şarkı ben dinlemeye doyamadım
orjinal 45'likten yapılmış kayıt öyle yazıyor haydi dinleyelim...

Rüyalar gerçek olsa
Seni hergün görürdüm,
O incecik beline
Sarılarak yürürdüm.

Sabah olmasın diye güneşi durdururdum,
Yanar dağlarda tüten ateşi söndürürdüm.
Yatağına her gece gelincik doldururdum,
Dudağına bin kere öpücük kondururdum.

Rüyalar, rüyalar, rüyalar
Rüyalar gerçek olsa.

Rüyalar gerçek olsa
Sana güller verirdim,
O güllerle belki de
Kucağıma gelirdin.

Sarılırdım boynuna, sokulurdum koynuna
O gül dudaklarını öperdim doya doya.
Sabah olmasın diye güneş durdururdum,
Yanar dağlarda tüten ateşi söndürürdüm.

Rüyalar, rüyalar, rüyalar
Rüyalar gerçek olsa.

Rüyalar Gerçek Olsa

eylem dedi ki...

Yalnız sitedeki Eylem'den buraya gelince eser kalmadı
nasıl şımarıktı nasıl yaramazlıklar düşünüyordu...
Lakin ciddi bir açılışla programa başladı
ee iş ayrı eğlence ayrı :))

daha ısınma turları atıyor bence ondandır
ilerleyen dakikalarda sitedeki gibi yaramaz bir kız olur gibi geliyor bana..:))

eylem dedi ki...

Evvet sevgili dinleyiciler gönüllerin radyosu
98.1 HerDemMavi'de programımız devam ediyor...

Rüyalar demişken Sevgili Cahit Sıtkı'nın çok sevdiğim bir şiiri var...
haydi yayınlayalım

RÜYAMIZ

Bir havuz kenarında yan yana oturmuşuz;
Bu su bizim gölgemiz,biziz şeffaf ve temiz.
Su sesine uyarak bir şarkı tutturmuşuz,
Açılan güller gibi suda gönüllerimiz.

Ne vakitten beridir burada oturmuşuz?
Dünden, hatta bugünden bile yok haberimiz.
Yaşamanın en güzel noktasında durmuşuz,
Bir huzur ahengine dalmış gönüllerimiz.

Uyanabilir miyiz sanki böyle rüyadan?
Asırlar kadar uzun,müphem ve tatlı bir an,
Biz o kadar sarhoşuz, o kadar sarhoşuz biz!

İşte gözlerimizde bu suyun derinliği,
İçimizdedir işte bu suyun serinliği;
Biz o kadar, o kadar birbirimiziniz.

Cahit Sıtkı Tarancı

eylem dedi ki...

Nasıl ama güzel şiir değil mi?
okurken sarhoş ediyor beni...:)
çok seviyorum bu şiiri ne yapayım...
Dün kankamın ana sayfaya attığı şiiride çok güzeldi
çok konuşacak birşey yok aslında"Cahit Sıtkı yani üstad"...
şiirlerinin hepsi birbirinden güzel
saygıyla anıyoruz...

Evet nediyorduk
diyoruz ki şimdi kısa bir ara..
ne kadar kısa öğleyi bulur gibi geliyor...
nasıl yani??
Hesap mı vereceğim yahu
blogta sitede bugün benim
istediğim saatte gelir istediğim saatte giderim
var mı bana yan bakan :)

demiştim değil mi ısınma turu atıyordur şimdi şımarır diye :))

İşleri halledince buradayım görüşürüz...

eylem dedi ki...

Hayde başlayalım programa yeniden...

Hayde gidelum hayde
Dağa k'arayemişa
Elun nişanlisina
Ben nasil deyim hayde

Çiktum çami budadum
Endurdum yarisina
Boyle sevdami olur
Girsun yerun dibina

K'izilağaç fidani
Tepeden budanur mi
İnsan sevduği yardan
Bu k'adar utanur mi

Endum dere duzina
Aşlamayi aşladum
Sevdaluk eyi şeydur
Ben da yeni başladum


Hayde/Kazım Koyuncu

Hayde/Cem Yılmaz

eylem dedi ki...

İstanbul'u fethedecek ablalarım için bir İstanbul şiiri...

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibi mi...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...
Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan
Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

eylem dedi ki...

HER NEFESTEN

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten...

Necip Fazıl Kısakürek

eylem dedi ki...

Sanat güneşimizden güzel bir şarkı

Rüyalarda Buluşuruz

Yıllar var ki biz seninle
Bakışarak konuşuruz
Sevdalanmış kalbimizle
Rüyalarda buluşuruz
Bu şarkıyla kavuşuruz

Aşk gülümüz solsa bile
Gözümüz yaş dolsa bile
Zaman geçmiş olsa bile
Rüyalarda buluşuruz
Bu şarkıyla kavuşuruz

Söz: Aşkın Tuna
Beste:Halil Karaduman

Rüyalarda Buluşuruz

eylem dedi ki...

GÖZLERİN KAL DİYOR

Bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda
Gözlerin kal diyor dudakların git
Bakışın anahtar, gözlerin kilit
Ellerin aç diyor, dudakların git.

Ayrılık; dönüşü olmayan nehir
Yalnızlık; yıkılmış bomboş bir şehir
Kaç sevda kül oldu böyle kimbilir
Gözyaşın kal diyor, dudakların git.

Gidersem, bir daha dönmeyeceğim
Kalırsam, kalbime yenileceğim
Çözemedim seni delireceğim
Gözlerin kal diyor, dudakların git.

Duvardan insin mi resimlerimiz,
Yabancı olsun mu isimlerimiz?
Ya o, deli dolu gecelerimiz
Anılar kal diyor, dudakların git.

Bu roman da biter belki birazdan
Ne aşklar yıkıldı gururdan, nazdan
Ağlıyor besteler yine hicâzdan
Şarkılar kal diyor, dudaklar git...

Ahmet Selçuk İLKAN

eylem dedi ki...

Bir Zeki Müren daha dinleyelim...

Dudaklarında Arzu

Dudaklarında arzu kolarında yanlız ben
Sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim
Gününe gene eş gözünde yaş yine ben olayım
Sana aşık yanlız ben ben olayım sevgilim

Bütün ömür boyunca kalbide sevgilin ben
Benliğinde yanlız ben ben olayım sevgilim
Güüne gecene eş gözünde yaş yine ben
Sana aşık yanlız ben ben olayım sevgilim

Bütün ömür boyunca kalbinde sevgilin ben
Benliğnde yanlız ben ben olayım sevgilim
Günne gecene eş göznde yaş yine ben
Sana aşık yanlız ben ben olayım sevgilim…

Makâm : Kürdî
Usûl : Nim Sofyân
Bestekâr : Sâdettin Öktenay

Dudaklarında Arzu

eylem dedi ki...

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..

Atilla İlhan

eylem dedi ki...

Kıraç – Mecnunum Leyla

Kemiğimi yapsalar tarak
Yar zülfünün tellerine
Leyla
Yakına gel gitme ırak
Bak göğsümün sellerine

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gözlerimi bağlasalar
Yarama tuz dağlasalar
Leyla
Harmanlarda savursalar
Muhabbetim ellerine

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Gitme Leylam Gitme Leylam
Mecununum Leyla
Leyla Leyla

Mecnunum Leyla

eylem dedi ki...

Fıkra...

Çiftçi
İki tane çiftçi, biri Adanali, digeri Kayserili... sohbet ederken, tabi haliyle zenginlikleriyle övünecekler...Kayserili tarlalarinin çoklugundan, isçi yetistirememekten, ürünlerin hersene telef olmasindan bahsedince Adanali atlıyor: 'Benim çiftlikte, sabah günes dogmadann biniyoruz arabaya, aksam oluyor, biz hâlâ çiftliğin öteki ucuna yetisemiyo oluyoz, çaresiz geri dönüyoruz'.
Kayserili de hiç bozuntuya vermeden lafı yapistiriyor: -'Yahu bizim de vardı öyle bir arabamiz ama geçen sene sattik, illet onlarla yolculuk ya...

Kaya dedi ki...

1. Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

2. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan
erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.

3. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle
şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.

4. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.

5. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da, hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.

6. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men
Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki
esrârı araştırmadı.

7. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst
Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.

8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst
Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu
görmesine ruhsat yoktur.

9. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd
Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.

10. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd
Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.

11. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd
Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,
bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.

12. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsâz, hem müştâk bir
şeyi kim görmüştür

13. Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned
Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne aşkları hikâye eder.

14. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst
Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk
etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur

15. Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle,
yanmalarla geçti - .

16. Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan
insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..

17. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da
rızkı gecikti.

18. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar.
O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.

Kaya dedi ki...

Yukarida vermis oldugum 18 beyit Mesnevi`nin ilk 18 Beyti olup, Hz. Mevlana`nin ölüm yildönümü nedeniyle tarafimdan siz degerli Herdemmavi takipcilerine sunulmustur.

Kaya dedi ki...

Şeb-i Arus lügat manası düğün gecesi demektir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi kendi ölümüne rabbine duyduğu aşktan dolayı sevgiliye kavuşma yani düğün gecesi demiştir.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin ölüm yıl dönünlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve "Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri" olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılmaktadır.

Kaya dedi ki...

Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.
Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır.

Hz. Mevlana

eylem dedi ki...

Hakikaten yetmiş kardeşim sağolsun
Hoşgelmiş
hoşluklar paylaşmış yüreğine sağlık...

Elektrikler gitmişti burada da daha yeni geldi...
Bende gelebildim...

Buraya gelmeden iki dakika önce ne oldu İstanbul'lu kankalar beni aradı...
Havalarını attılar...
Hatta Mavigünüm menüyüde saydı
sarmalar diye başladı
ben sarmayı duyunca gerisini pek duymadım :))

Tatlı dilli ablalarıma burdan kucak dolusu sevgiler...

eylem dedi ki...

Güzel bir şarkıyla devam ediyorum ben Sezen Aksu İkinci Bahar diyor...

İkinci Bahar
Gamze gamze bir gülüver şimdi
Beni koynuna alıver şimdi
Mevsimi geldi susadım aşka
Benimle bir dünya kuruver şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden dilimden sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Şiirler şarkılar söyleyerek
Mehtabı birlikte seyrederek
Benimle bir bütün oluver şimdi

İkinci Bahar

eylem dedi ki...

Bugün hamsi vardı menüde
öyle olunca bir karadeniz fıkrası
e tabi temel :)

SAĞIR KİM?
Temel doktora gitmiş:
Doktor bey, Bizum Fadime sağır herhalde, sorularima cevap vermeyi...
Karınızın sağırlık derecesini ölçelim. Siz bir soru sorun, duymaz ise beş adım yaklaşıp soruyu tekrarlayın. Ne kadar mesafede duyuyor bilelim.
Temel, deneme yapmak için eve gittiğinde Fadime'yi yemek yaparken bulmuş:
Karıcuğum bugün yemekte ne var?
Ses yok... Beş adım yaklaşıp bir daha sormuş. Çıt yok... Bir beş adım daha yaklaşıp yine sormuş:
Kiz Fadime saa diyrum, yemekte ne var?
Bak Temel, dördüncü kez söyliyrum, yemekte hamsili pilav var...

eylem dedi ki...

BİR PINARSIN İÇİLEN AMA HİÇ KANILMAYAN

Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan
Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan
Özlenen sen, özleyen sen, özleten sen
Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan


Ümit yaşar Oğuzcan

eylem dedi ki...

Eflatun'a iki soru sormuşlar. Birincisi:

"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?''
Eflatun tek tek sıralamış:
"Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."

Sıra gelmiş ikinci soruya:

"Peki sen ne öneriyorsun?"

Bilge yine sıralamış:

"Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.

Yapılması gereken tek şey kendinizi sevilmeye bırakmaktır.

Önemli olan hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil, "en az şeye ihtiyaç duymaktır."

eylem dedi ki...

Unutama Beni

Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım
Unutma beni, unutama beni
Gözünden damlayamayan göz yaşın olayım
Unutma beni, unutama beni

Gölgen gibi adım adım
Her solukta benim adım
Ben nasıl ki unutmadım
Sen de unutma beni, unutama beni

Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca
Unutma beni, unutama beni
Ayrılığın acısını kalbinde duyunca
Unutma beni, unutama beni

Sevişirken, öpüşürken
Yapayalnız dolaşırken
Unutmaya çalışırken
Unutama beni, unutama beni

Unutama Beni

eylem dedi ki...

İyi akşamlar...
Sevgiyle kalın...