26 Ekim 2010 Salı

Tellal Deve Berber Pire


Devenin nerede tellal, pirenin neden berber olduğunu ben hiç anlamadım. Kimseye de soramadım ama.
Ben küçükken hayatı masallardaki gibi sanırdım.

Çok uzaklarda bir yerde, güzel bir memleket ve bir orman vardı, peri padişahı olmasa da kötüler cezalandırılır, iyilik yapan, doğru olan hep kazanırdı.

Bir varmış bir yokmuş denilince, sihirli bir dünyaya açılırdı kapılar, hayalimde zümrüt yeşili ağaçlar, ucsuz bucaksız tarlalar, çalıskan ve mutlu insanlar görürdüm...
"Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde..." Bir tekerleme değil bir bilmeceydi bence.
Çözemeden büyüdüm.

Her sabah; "Türküm, doğruyum, çalışkanım..." Diye haykırdım. Açık ve temizdi küçücük anlım, onurlu dimdik başım... Sonra su gibi geçti yıllar, çabucak ilerledi yaşım.

Bin kere düştüm, bin kere kalktım. Yamuldum doğruldum, tekrar yola koyuldum. Bazen çok yoruldum, yolun kenarına oturdum. Arkada bıraktıklarıma baktım, kaybettiklerime ağladım. Dizlerimden akan kanı, yüreğimde yaraları, gözlerimden dökülen yaşı herkesten sakladım...

Ayakta durabilmek, gerçeği görebilmek kolay oldu sanma, ne bir Alaaddin vardı etrafta ne de bir sihirli lâmba... Hem cahildim hem de inat, kibirli bir keçi gibi... Hatta biraz da ukala... İtiraf ederim ama aramızda kalacaksa...

Gel zaman git zaman, hiç beklemediğim bir anda bir dev çıktı karşıma. Ben hayretler içinde kendimi rüyada zannederken, ayaklarım birden kesiliverdi yerden. Dev ısrarla tekrar ediyordu "Dile benden ne dilersen!"

Kaybedecek vakti yoktu, yakışıklı dev sürekli;
"Lütfen acele et!" diyordu
"Güneş 3 kez ardarda doğmadan önce bilmeliyim, aksi halde öleceğim!"

Pamuk prensesin üvey annesi gibi taş yürekli değilim ki, göz göre göre ölüme razı olunur mu?
"Dileğim senin sağlığındır!" diye kekeledim. Zaten düşünmekten aciz, büyülenmiş gibiydim.

Çocuklar gibi sevindi koca dev, sarıldı ellerime
"Teşekkür ederim!" dedi "Hayatımı kurtardın, iyiki sana rastladım!"

Ben o gün, kendi cesaretimin sarhoşu ve gerçek bir masal kahramanıydım.

Uçmak için devler ülkesine, şartlar öyle gerektiriyor diye, tıkadım kulaklarımı her şeye, yumdum gözlerimi iyice. Ancak uçus bitince, merağıma yenildim, nereye geldiğimi bilmek ve görmek istedim. Daha aralarken kirpiklerimi açıldı gözlerim faltaşı gibi.

Aman Tanrım ne göreyim, ne gökte, ne yerdeyim! Ben devin kucağında, meşhur Kaf dağının ardında, kuş uçmaz, kervan geçmez bir çöldeyim...
Meğer dev yolunu şaşırmış Kaf dağından aşırmış...

Mutlu olmak zordu çölde, öylesine yaban elde, derken günün birinde dev başladı güneş altında kalan kardan adam gibi erimeye... Ne adaklar, ne kurbanlar, ne de her gün kırk kere, kırk gün, kırk gece iyileşmesi için edilen dualar... Hiç bir şey işe yaramadı, çok geçmeden devin büyüklüğünden eser kalmadı. Gözlerimi kamaştıran o parlak ışık mum gibi söndü, her geçen gün biraz daha küçüldü ve yavaş yavaş öldü...

Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim...
Yani yola devam ettim. Galiba geride kalan artık sıradandı, önemli olan yaşananlardan ders almaktı. Belki de bütün mesele, sihirli dostluklarda masalların karışmasıydı gerçeğe...

Aslında demek istediğim, kendi beceriksizliğime gençliğim olsa da mazeretim, herkes kendi yönünü kendi seçmeli... Ve seçerken bilmeli ki, çayır çimen olacağı gibi, kumlu ve taşlı da olur yollar, hatta bazen de dikenli...

Seval

4 yorum:

no name dedi ki...

Canım ablam, hergün yeni bir masala uyanman dileğiyle...
Seni seviyorum...

mavigun dedi ki...

ben de bende çok seviyorum..

seval dedi ki...

Canim kardesim, canim Kankacim
ben de sizi cok seviyorum, iyi ki varsiniz...:)

Masallar da biz insanlar gibi degil mi.. Kimi kandirir, acitir, aglatir, kimi komiktir güldürür... Ama cogu mutlu biter, gökten tepemize üc elma düser...

Hepimizin bir masali var, hepsi bizim eserimiz, masallar biziz... :)

eylem dedi ki...

Ellerine yüreğine sağlık ablacım
çok güzel...