3 Nisan 2010 Cumartesi

Yenik Serçe


I
Yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi.
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi.

Adana’da yollara dizilmiş garlarda,
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri.

/Adı Nevin,
şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../

II
O, kanadı kırık bir kuştu,
beyaza vurulmuştu;
kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini.
Kimseler... Görmedi kimseler kirlendiğini...

/Adı Nevin,
hüzün kokar ve korkardı geceleyin.../

III
“Kendini martılarla bir tutma” derdim; “senin kanatların yok. düşersin,
yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun! ”

O, kanadı kırık bir kuştu,
gülümserken vurulmuştu.
Kimseler görmedi uçtuğunu.
Kimseler... Görmedi kimseler öpüştüğünü...

/Adı Nevin,
özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin./

IV
“Işığın” diyordu; Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; Karanlık kördü ve acımasız... Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanat- larımı kanatmaktan geliyorum...

V
O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. Sonra da çift çıkardık; Kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! O kentte bütün sokaklar biz yan yana yü- rümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... Avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcak- lığına çarpıp erirdi... Erirdi... Biz yan yana, yana yana... Yana yana!

/O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı.../

VI
Gitti... Kanatları yüreğimdeydi.
Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi.
Yitirdim o aşkın kimliğini;
h ü k ü m s ü z d ü r...

/Adı Nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin! /

Yılmaz Odabaşı

Hiç yorum yok: