15 Haziran 2009 Pazartesi

Papatyalara


Bekle papatya
Bir çay demleyip geleyim
Sarı zaman başlamadan
Ne olur ölmeyeyim

Bekle papatya
Daha çok var bahara
Elinin bittiği yere kadar say
Parmakların olmasa da

Bekle papatya
Önce bir gökkuşağı getireyim
Üç renk olsun içinde
Ama mavi en üstte

Bekle papatya
Önce baharlar gelsin elime
Sonra açarsın sen
İstediğin yerde

Bir sonsuzluğun vardı
Adı: rüzgar kaçağı saçların
İki kere yağmur
Üç kere güneş

Bir ses açılıverirdi
Papatya göbeğinden sarı
Bir kere bahar
Dört kere erguvan

Parmakların dökülürdü sıcak yaza doğru
(serçelerin uslu adı)
kıyıda kumla oynayan çocuk misali
dört kere anne
beş kere çilekli dondurma

bir kahkahayı muştulardı sözlerin
serin bir çınar gölgesinde demli çay kıvamında
iki kere umut
bir kere aşk

“mavi hüzünlü bir renktir” diyor tüm yalnızlar
oysa bir bilseler seni
üç kere gökkuşağı
üç kere koyu mavi
Bir kırmızı kazağın kolundan
Dökülmüş elin
Beş parmağın zamanı.
Ve Beş parmağın neşeli dağınıklığı
Ucunda toparlıyor bütün anılarını.
Ah, biliyorum,
Kimse inanmaz buna ama
Kırmızı tırnaklar adsızlığı
Yavaşça okşuyor
Gururlu bir papatya tarlasını



Sen,
Papatya tarihinin baş yazıcısı
Sarı, beyaz ülkenin aklında tek kalan
Bir avuç rüzgar
Ve taç yapraklar.
Bak tüm bir zamanın özeti
Yere dökülen yapraklar
Yaşıyor, yaşamıyor, yaşıyor...
Hepsi aklımın zamanından.

Kahkahasının arkasına saklanmış
Bir peri.
Takılır kalır zaman
Gülüşlerinin sevincine.

Nedir gülüşünün sonsuzluğu ey peri?
Bir okyanusun çocukluğunu andıran sevincin
Koyu mudur deniz kızı mavisinden?

Bak gülüyorsun okyanusa
Oynuyorsunuz kardeş kardeş
Önüm
sevinç
Arkam
mavi
Sağım
gelecek
Solum
düş
Sobe!

Çocuksun sen papatya
Adı hep çocuk kalacak gülüşünle
Öptüğün zaman
Dokunduğun okyanus.



Bak camdaki yağmur damlasında
Boğulup gittin yine!
Bilirim içinde vakitsiz bir sonbahar
Ah! O uçurumların en derini
Düştün sen yine kendine

Kelebekler anımsar mı
Gökkuşağının adını?
Yoksa uçup giderler mi?
Arıların tutsak olduğu
Güneşin bal rengi saçlarına.
Nerden gelir adının ilk harfi?
Kelebek hafızası
Yoksa arı sevdası mı?
Adın nedir ey okyanus diyorum?
Küçük bir el, bir papatya kopartıyor
O yemyeşil uçurumdan.

mutfakta bir kadın
kahvaltı hazırlıyor benim için
çay yapmış tomurcuklu.
Kokusu öpüyor duvarları
ve yalnızlıklar dökülüyor yerlere
geçen mayıs badanacının kazıyamadığı.

Açıyorum gözlerimi usulca
Ekmek pişiyor fırında
Buğday tarlası olmuş ev,
Sarı başak muziplik.

“aman yakma ekmekleri” diyorum kadına
“daha portakal reçeli süreceğiz tüm bir yaşama”

kutup yıldızı kahkahası geliyor
kuzeyin en kuzeyinden.

Radyoyu açıyor kadın
sezen aksu serçeliği kanatlarında

Bir bardak çay getiriyor
“aman dikkat et
dökülmesin papatyalar
ellerinin sessizliğinden”

Gülüyor kadın,
“iki şeker koydum
senin sevdiğin gibi”

Elimde bir bardak çay,
Karıştırıyorum anıları
Sapı yüzün işlemeli
bir papatyayla.

Usulca eriyorum bende
Güneyin en güneyinden
Bir ebruli pazar kahvaltısında
Mevsimleri sayıyorum bir bir
...İlkbahar,sonbahar,
ve sonra yalnızlığın tersten yazılışı

Duvarlarda bir kurşuni kendim
bitmeyen bir sonbahar misafir odasında
Biliyorum daha çok var bahara,
papatyalar adlarını bilmiyorlar daha




galip gelecek mi zaman
ellerinin bilgeliğinden?

biliyorum henüz vakti değil küçük kız
bahsetmek için zamandan ve ölümden.
Zaten durmaz ki gülüşünde
Ve hiç yakışmaz gözlerine
acının keskin usturası.

Kayboldu mu kedin?
Bebeğin yemek yemiyor mu?
Yoksa öpmüyor mu Allah baba alnından
Sen rüyalarına sarılmadan?

Korkma
gülüşün tutacak seni
Zaman akıp giderken,
Ellerinin papatya bilgeliğinden.


Herkes kendinden sever seni
sadece annendir
senden sever seni...

Hiç yorum yok: