7 Nisan 2009 Salı

Susmaya ne dersin ?..


Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, susmaya ne dersin?
Söyleyecek sözü olanları dinlemeye, anlamaya ne dersin?
Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya…
Kâinatı okumaya...
Suratını okşayan rüzgârı, saçlarını ıslatan yağmur damlasını, ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...
Güneşin batışını, hayata dair anlatacakları olan bir filmi, yıldızları, uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...
Hastanedeki hastaları, cezaevlerindeki mahkûmları, kabristandaki mezar taşlarını görmeye...
Yollardaki bir taşı, bir düşeni, bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?
Biraz düşünmeye, geçmişe, geleceğe gitmeye...
Sorular sormaya, hayata, kendine, dünyaya dair...
Kafa yormaya, hep ertelediğin konularda...
Bir cevap bulmaya, bir cevap veren bulmaya; İçinden çıkamadığın problemlere dair,
söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, söyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?
Kendini biraz hesaba çekmeye, cevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye, hatalarını kabul etmeye...
Bir şey biliyormuş gibi değil. Kaâle almıyormuş gibi değil. Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil. Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...
Daha yolun başındaymış, daha öğrenecek çok şeyi varmış, söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...
Bir “Konuşursam yer yerinde oynar havasında” değil. “Fırtına öncesi sessizlik” gibi de değil. Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.
Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...
Susmaya ne dersin?

Alıntı / Murat Çetin

Hiç yorum yok: