31 Mayıs 2010 Pazartesi

Hoşçakal


siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi
çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum

seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak
her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum

sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın
rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum

duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
dokunmuyorsun bana
sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı
ben gidiyorum


Özdemir Asaf

Can


Bir türkü söylediler, duydunuz mu?
Bir kuşu vurdular, gördünüz mü?
Böyle neden susuyorsunuz? Böyle
Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü?..

Özdemir Asaf

Evren Yorumcusu


Atlayarak çiz dünyayı,
gerçekler söylenmeyen alanlarda kalsın,
yani gerçekleri söyle, sadece onları;

Bana sorarsan -ki sormasan da olur-,
yüreğindedir yaşamın bütün ipuçları.

Özdemir İnce

Gönülçelen


bir elmanın yarısı biri sensin biri ben
iki ceylan yavrusu biri sensin biri ben

gel bir dünya kuralım başka kimse olmasın
biri kız biri oğlan iki çocuk oynasın

açan her güzel gülün biri sensin biri ben
kafesteki bülbülün biri sensin biri ben

gel bir dünya kuralım başka kimse olmasın
biri kız biri oğlan iki çocuk oynasın...

Osman Özsürünç

http://www.videolariniz.net/video/1220

30 Mayıs 2010 Pazar

Bu Kadar Güzelken


sen bu kadar güzelken
bahar gelmiş
kalbimde sarı yeşil yapraklar

sen bu kadar güzelken
şehre yağmur yağmış
avuçlarım sırılsıklam

sen bu kadar güzelken
olur mu
yazmak şiirlerimi
bir başka kadına

sen bu kadar güzelken
uzak hüzünlerin başkentinde
bilmediğim bir semt adı
ayrılık

ve sen bu kadar güzel değilken
ben
başka şiirler yazardım
parmaklarım isminden bihaber
deli bir tanrı gibi yaşardım

şimdi böyle seni görmüşken
sen bu kadar güzelken
akla ne lüzum
kalbim var ya
o yeter

Mustafa SEYFİ

Ayışığı


Yüzün beyaz, abajur yeşil, gece mor;
Esrimiş kalbim, şarkısını söylüyor.
Her yanın avuçlarıma dökülüyor
Çeşmeden akan suyun berraklığında.

Dolaşan bir dudak mı var saçlarını?
Ay tırmanıyor zeytin ağaçlarını.
Sürü bulutlar gece yamaçlarını
Otlayıp yayılıyor gök kırlığında.

Üzerinden örtüyü mü çekti bir el?
Gece ayaklarından akıp giden sel;
Seyrine doyulmuyor ruhunun, güzel
Bu manzara gibi, bu ayışığında...

Yeniden yarattı seni gizli bir el!

Ahmet Muhip Dranas

Öpüldünüz Efendim


Buzul günlerinin çözüldüğü mevsimdi
Şiirler gibi akıyordu ırmaklar
Çekildi iğreti yollar ayaklarımızın altından
Saat izmir sularıydı, öpüldünüz efendim

Herkes bir başınaydı, nedense biz ikimizdik
Sokaklar yalın ışıklarla yıkanıyordu
Özlemin kabarmış köpüğü yüreklerimizde
Saat izmir sularıydı, öpüldünüz efendim

Söcükler nereye kaçmışlardı öyle
Neden susmalarla doluydu o uzun yürüyüşümüz
Şehir mi ıssızdı, biz mi kimsesizdik
Saat izmir sularıydı, öpüldünüz efendim

Kanlı yaşantıları tanımıştık, sınanmıştı sevgimiz
Eksik değildi yine de içimizden bulutları
Kendi dallarımızı savurup kıran fırtınaların
Saat izmir sularıydı, öpüldünüz efendim

Kırgındı ömürlerimiz hiçbir şeyi değiştiremediğimizden
İçten içe yaşadığımız pişmanlıklarla
Kaç baharın gülü solmuştu yüreklerimizde
Saat izmir sularıydı, öpüldünüz efendim

Hüseyin Yurttaş

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Aklımdasın


Aklımdasın
Şimdi, şu an elimin altında
Yeşili terlemiş
Bir tabak erik
Bir bardak serin su yanında

Aklımdasın
Saksıdaki toprağımda
Yaprağında sardunyanın
Dalgalandır dalgalandır rüzgarım
Olur a ansızın alabora

Anımsayamadığım bir sözcük
Yüzünle birlikte gelen
Ama tedirgin, ama yitimsiz
Devingen
Soluk bir fotoğrafta
Zamanı geri çeken

Aklımdasın

Ece A. Günel

28 Mayıs 2010 Cuma

KANTO


Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
-Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
-Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beyko’un yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
-Garson şarap getir
Garsonun hali harap

“CEMAL SÜREYA”

Herşeyi Birden istemek


o kitabı da okudum bitirdim
hani o genç kızın beni unuttuğu
bir ara fena halde fikrindeydim
dudağındaki nem gözündeki buğu

durmadan hayal değiştiriyorduk
çetrefil bir hayat herkesin korktuğu
kaderlerimiz kalındı sevinçlerimiz çabuk
yaşamadan dağılıyor yarısından çoğu

erteleyip durduk suç ortalığımızı
asıl mutluluğun içinde bulunduğu
bazı ben yalnıştım o yalnıştı bazı
çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu

yanıldığımız herşeyi birden istemekti
isteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu
ihtiyaç başka bir boyuta geçmekti
devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu

tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim
sararmış yaprakların usulca savrulduğu
köprüler yıkıldı artık kendimleyim
parmak uçlarımda ölümün soğukluğu

Attila İlhan

27 Mayıs 2010 Perşembe

Yıkansın Gözlerim Yıkansın


Soyunsun gözlerimin cilasında
İçersinden aydınlanmış tarlalar
Soyunsun beyazlığı içlerinden gelen evler
Soyunsun utancını arzular
Yıkansın gözlerim yıkansın!..

Soyunsun gözlerimin cilasında
Gelmiş, gelecek bütün kızlar,
Soyunsun hafızanın insan gözü değmemiş yerinde
Sineler, buseler, arzular
Ve bütün bir ömür
Lahzada harcansın
Yıkansın gözlerim yıkansın!..

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Sabah Akşam Okunması İçin


Sevdiğim
Söylüyor
Bensiz olamayacağını

Bu yüzden
Kendime dikkat ediyorum
Yolda yürürken önüme bakıyorum
Ve korkuyorum her yağmur damlasından
Sanki beni ezecekmiş gibi.

Bertolt Brecht

Kelebek XXVI


bütün şiirler Rosa içindir.

ben ne deli
yaşarım sevdaları
ölümüne...

hiçbir duvar
kelebeğin düşlerine engel olacak
kadar güçlü değil

geldinse durma
dokun ellerime ...

Kaynak: Kelebek Düşünde Sevi 1999
Erkan Bal

26 Mayıs 2010 Çarşamba

ADAM


Adam şapkasına rastladı sokakta
Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı

Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.

Cemal Süreyya

Balad


Yağmurlar dindiği zaman
Geleceksin
Ki karanlık ölümdür.
Işığım söndüğü zaman
Güleceksin
Ki karanlık ölümdür.

Karanlığımda dişlerin
Parıldar ki
Yine görüneceksin
Kuraklığımda düşlerin
Işıldar ki
Yine arınacaksın.

Bekliyeceğim elbette
Gelişini
Yaşamak başka nedir;
İsterse ta kıyamete
İlle seni
Ki bu aşk başka nedir.

Bütün ömrümüz onunla
Böyle geçti;
Toprakla gök arası,
Varla yok arası öyle;
Derken uçtu.
Dranas yalvarası:

Tanrım merhamet et kula.


Ahmet Muhip Dranas

Ceylanların Aşk Türküsü


Yeni bir tutkuyu kaldırmaz o
Yeni bir aşk öldürür ceylanı
O sevdi mi çocuklar gibi sever
Sen olsan ateşe verirsin tarlanı
Çiçeklerini yerle bir edersin
O bir duvar dibinde yatar sesizce
Düş gibi görür inen akşamı
Kelebekler yanaklarından öper
O sevdi mi rüzgar gibi sever
Sen olsan yere çalarsın şapkanı
Yeni bir tutkuyu kaldıramaz o
Yazık olur küçücük saçlarına
Doyamadan gider derenin
Işık beyazı çakıl taşlarına
O sevdi mi yüreği bakakalır
Sen olsan yeniler giyip gezersin
Belki bir günde harcarsın paranı
O yemeden içmeden kesilir
Sevdiğini bir üzse bin üzülür
Sen olsan üzersin sevdiğini
O günde binkere ipe çekilir

Afşar Timuçin

25 Mayıs 2010 Salı

Veda Sahneleri


Anam tatlı açmıyor artık
İşi yok
Aşı yok
Ne su taşır
Ne çamaşır
Ne bulaşık, ne sökük, ne yırtık
Gece gün
Büsbütün
Susması tunç
Sözü korkunç
Anamın secdesi gözle şimdi
Namazı
Niyazı
Yüreğinde
Yürek zinde
Anamın teninde sır belirdi
Ocakta
Bucakta
Casus gezer
Anam kanser

Anamın alnında akşam ter ter feyizden
Anam bir gaybın sırdaşı
Anamın dilcağızı da sessiz sessizden
Benim anam sabır taşı
Bir soğuk güneş renk alır uçuk benizden
Sualdir anamın kaşı
Sorar hâlâ mutfaktan
Hâlâ evlat telaşı
Alır karanlığı gökler hanemizden
Hanemiz deryaya karşı
Köpük köpük saflar yürür Karadenizden
Bu bir tevekkül savaşı

Bir gam eser şimdi yamaçlardan aşağı
Yola düşer lambalar
Yolların zar zar ağlayışı bu kırağı
İz bırakır arabalar
Çözülüp savrulur bacaların sac bağı
Daha gür yanar sobalar
Taşıyor her biri bir değişik merağı
Efkar yüklenmiş babalar
Çekerler haneden artık eli ayağı
Uzak yakın akrabalar
Anam pişirmemiş buzdur bu aşın yağı
Kaşıkta donar çorbalar

Göz bebeklerim genişler
Durup durup
Toz altında menevişler
Vurup vurup
Pencerem bir kasvet işler
Sorup sorup
Adına akşam demişler
Grup grup

Anamın odasında akşam
Odası gam
Sedası gam
Edası gam
Anamın odasında akşam

En son ümide izin bitti
Gözler karabiber
Akşam kılındı, yasin bitti
Anamla beraber

Selaya tırmanır bu ezan
Ölüm kaç basamak
Görünür alnımıza yazan
Bir görünmez parmak
Yok yok böyle konuşmaz insan
Nedir bu yüz asmak
Hele baba bu nasıl lisan
Ne söyler bu susmak

Anamın benzi mehtap mehtap
Şekli var hazzı yok
Anamın gözü kitap kitap
Zeyli var yazı yok
Anamın gözü hitap hitap
Dili var ağzı yok
Anamın özü bitap bitap
Eli var nabzı yok


Ömer Lütfi Mete