11 Nisan 2012 Çarşamba

Hasretinden Azık


Acıkmayasın
Sevgi koydum
Azık sana

Yer dolusu çiçek
Gök dolusu güneş
Verdim sana
Üşümeyesin

Korkmayasın
Işık koydum
Azık sana

Öplüm öplüm
Öpülgen dost
Saçları denize
Dökülgen dost

Ağlamayasın
Yazık sana
Gülme koydum
Azık sana

Ali Yüce

10 Nisan 2012 Salı

Kederim sana nur olsun Meral. (ece temelkuran)


En güzel aşk mektubu

Meral Okay'ın ardından, "Ben derdim ki; Tanrım, bu adam ne zaman yorulacak!' diye. Meğer acelesi varmış..." diye yazdığı Yaman Okay için kaleme aldığı yazıyı hatırlatıyoruz.

"Yaman benim eski arkadaşımdı... O, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda oyuncuydu, ben de Ankara'da yaşayan bir öğrenciydim.

O zamanların Ankara'sı, herkesin birbirini tanıdığı ve belirli yerlerde toplandığı bir yerdi. 70'li yıllardı ve kültür tüketicileri birbirlerini bir şekilde sıkça görürlerdi.

Bizim müşterek arkadaşlarımız vardı, bunların başında Rutkay Aziz gelir. Rutkay'la siyaseten de bir aradaydım, Türkiye İşçi Partili'ydim ben.

O yılların derli toplu Ankara'sında sık sık görüşme şansımız olurdu. Yaman'la tanışmamız o yıllardır; fakat aşık olmamız daha sonraya rastlar.

O sinemaya "Sürü" filmi ile geçince İstanbul'a gelmişti, ben de daha sonra İstanbul'a geldim. O eski bir Ankaralı olarak bana sahip çıkmaya kalktı; Ankaralıların böyle bir derdi de vardır.

Biz, başımıza aşkın taşının düştüğünü bir mevsim geçtikten sonra fark ettik. Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman'ın eşyaları var. Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma hâlidir.

Ben Ankara'dan örselenmiş ve kırılmış bir kalple gelmiştim. Yaman çok tutkulu ve sabırlı bir adamdı, bir de baktım kalp ağrımdan eser kalmamış. Yani taş düşmüştü ama adını koymamız için bir mevsim geçmesi gerekti.

Yaman, o kadar temiz bir adamdı ki, ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben Yaman'ı hep bir lunaparka benzetirim. Onunla yaşamak bir lunaparkta yaşamak gibiydi. Bir yandan bütün cümbüşü, pırıltısı, eğlencesi ve sürprizleri, öte yandan yüreğinizin ağzınıza geldiği anlarıyla tam bir lunapark gibiydi.

Üstelik ben bir Ankaralı olduğum, üstüne üstlük bir subay kızı olduğum için, bir yanımla derli toplu, diğer yanımla despot falan bir kızdım. Yaman bir gün bana, benim taklidimi yaptı; her şeyi net olarak alt alta sıralamamı, emir kipiyle konuşmamı, 'canımın içi' derken bile bazen tonlamamdan dolayı 'Hadi canım!' anlamı çıkabileceğini falan gördüm.

Bu, bir oyuncuyla birlikte olmanın hem avantajı, hem dezavantajıydı. Bunu Yaman'ın aynasında görünce, 'Aaa çok fena bir şeymişim!' dedim. Ee bu aynayı tutan eğer pırıltılı ve doğru bir adamsa, dönüştürücü de oluyor. 'Benimle o garnizon sesiyle konuşma' derdi.

Yaman, çok renkli ve heyecanlı bir adamdı. Ben derdim ki; 'Tanrım, bu adam ne zaman yorulacak!' diye. Meğer acelesi varmış... Her şeyi o kadar yoğun, hızlı ve çoşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu.

Her şeyi hızlı yaşardı, hızlı yemek yerdi, hızlı içki içerdi, bir proje söz konusu olduğunda hızına yetişemezdiniz. Bir gece arkadaşlarla yemekteyken sabah kahvaltısını Bodrum Türkbükü'ndeki evimizde yapmaya karar vermesiyle kendimizi yollarda bulmamız bir olurdu. Bazen düşününce dehşete kapılıyorum, demek ki acelesi varmış diyorum. Kısa bir ömre, birkaç kişilik bir hayat sığdırdı.

Bizim Yaman'la tarihe kayıt olarak düşeceğim hiçbir kavgamız olmadı. O, kalbini insanlara açarken de, onlara güvenirken de çok hızlıydı ve kırılması da doğal olarak aynı hızla olabiliyordu. Aktörlerin kalbi camdandır. Çok çocuk, çok bebektirler. Belki de bunu çok yakından gördüğüm için ben daha dikkatli davranırdım. Belki de tek sürtüşmemiz onu kıranlara karşı olan tutumumdan olmuştur.

Ben köşeleri çok olan bir insandım; Yaman beni eğitti. O hüzünleri ironik bir neşeye çevirebilme ustasıydı. Bu yönüyle de bakınca gam kasavetten çok çabuk çıkabilirdik.

Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden 'biz' olabilme hâlidir. İnsan egosu denetlenmesi en güç olan şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz.

Biz birbirimize karşı çok saygılıydık; mesleklerimiz ve bunun gerektirdiği fedakârlık hallerinde hele daha da çok saygılı ve yol açıcı davrandık hep.

Ee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik. Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi. Aşk bazen de bir kıyamama hâlidir.

Şunu çok açıkyüreklilikle söyleyebilirim; o benden daha iyi bir insandı. O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz... Ben Yaman'la birlikte onun kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar masum yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın. O, o kadar ahlâklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız.

Hastalığının son bir ayında, ki hastalığın çıkmasıyla kaybetmemiz 1.5 ay sürdü. Tıp hastalığının süratine yetişemedi. Hep şunu düşündüm; hayata, sanatına ve bize dair bir sürü düşüncesi, projesi vardı ve hepsi sanki hızla arka arkaya gerçekleşmeye başlamıştı. Neden şimdi, neden bu adam, diye çok düşündüm. Orada bile hızlıydı.

Komaya girene kadar Yeşim Ustaoğlu ve Tayfun Pirselimoğlu ile birlikte senaryo çalıştılar. Onlar her gün geldiler ve bu oyunun gönüllü yoldaşı oldular. Sonra o film çekildi; Yeşim'in ilk uzun metraj filmidir "İz" filmi ve Yaman'a adadılar.

Yaman'ın rolünü Aytaç Arman oynamıştı. Bunlardan bahsetmişken o sürecin acısını hafifleten bir yığın katıksız dostluklar yaşadık. Gerçi o sürecin acısı hafiflemiyor. Ben de harlı ateş şeklinde yanma hâli tam 10 yıl sürdü. Asmalı Konak'ın son dört bölümünü yazarken o acıyla yeniden yüzleştim ve ancak o zaman birazcık küllendi diyelim.

Böyle, bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana. Bu ateşle yanma hâli, o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın.

Yaman'la her günümüz Sevgililer Günü'ydü... Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır. Biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken Boğaz'ı turlardık.

Sezen'i anmamak olmaz: Sezen, Yaman'ın çok yakın arkadaşıydı. Ben Yaman'dan dolayı tanıdım. Sezen, insanın hayatına çok hafif dahil olur. Sızar ve siz bunu anlamazsınız.

O benim kardeşim, arkadaşım her şeyim oldu. Yaman'dan sonra işlerimin önemli bölümünü tasfiye ettim. Sezen, ısrarla profesyonel olarak birlikte çalışmaya zorluyordu beni. Nerdeyse kafamı kıra kıra bana şarkı sözü yazdırdı.

Birlikte yazdığımız ilk şarkı; 'Masum Değiliz'. 'Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece. Yalnızlık, sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna' diye...

Yaman'dan iki ay sonra yazdık. Daha sonra bu ısrar otuz küsur şarkı sözü üretti. O dönem Sezen bana sadece 3-5 saat uyumaya yetecek kadar boşluk bırakıyordu. Stüdyolar, kayıtlar, konserler vb. çok yoğun bir rehabilitasyon oldu benim için. Sezen'in o toplumsal düzeydeki rehabiliterliği benim için özel bir muamele seçkinliğinde oldu. O benim kardeşimdir, canımdır.

Bugün eksik olan ne? Bu topraklarda aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır. Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıktaki tutku kutsanır hep. Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre aitiz biz.

Öyle kadınlar ve erkekler tanıyorum, risk almıyorlar. Aşk emniyetli bir şey değildir. Emniyetli olan sevgidir. Aşk ehlileşmez, sakinleşemez. Öyle olursa akraba olursunuz.

Bir de aşık olunacak mecra kalmadı. Artık ortak alanları paylaşmıyoruz. Bizim agoramız yok artık. Herkes kendi bacağından asılmak isteyen koyun tarifinde.

Bu hem maddi hem manevi bir şeydir. Gelir, böyle adamı aşkta da emniyet arayan birine dönüştürüverir. Herkes kendi kişisel başarı öyküsünün peşinde. Belki de biz herkes için daha adil, daha vicdanlı daha temiz bir dünyanın düşünü paylaştığımız için başkalarıyla da bir arada durmanın ne kadar zenginleştirici bir şey olduğunu biliyorduk.

Şimdi bu duyguların esamesi okunmuyor. Yoksullaşmamız sadece ekonomik anlamda olmadı. Duygusal anlamda, dayanışma anlamında birbirimizin yaralarına bakma konusunda da yoksullaştık. Şimdi empati denen modern kavram var ya, biz onun ağababasını tanıyan ve buna içerilmiş bir dünyadan geldik buralara.

Dizilerdeki aşık olma süreci o kadar uzun ki, öncelikle bu rasyonel değil! Aşk çok ani, hızlı ve genellikle beklenip, tasarlanamayan bir şeydir. Kafana bir taş düşer, neye uğradığını şaşırırsın. Ve bunun aşk olduğunun da sonradan adını korsun. İrrasyonellik sadece bu değil, bir de dizi karakterlerinin çok ön hazırlığı var aşık olmak için. Halbuki, hayatta böyle değildir, aşk tasarlanılan ve ön hazırlığı yapılabilen bir şey değildir.

Eskinin, hani o dalga geçilen mantık evliliklerinde bile, bugünkü hesaplılıktan daha çok aşk vardı diyesi geliyor insanın. Ali Poyrazoğlu dedi, 'Aşk bir kör atlayıştır.'

İnsanların birbirleri için 'sağlama' yapacakları alanlar kalmadı. Modern hayatlar ve modern zamanlarda böyle bir şansı yoktur insanın. Son bir aydır, 'Ben aslında duyguları olan iyi bir insanım' mesajını, ben şu cümleyle alıyorum.

- Babam ve Oğlum'u gördün mü?

- Hee gördüm

- Ağladın mı?

- Sana ne?

Yani ben de duyarlıyım ve iyi bir insanım. Bu arada, ben de filmi seyrettim. Yeri gelmişken ve sabah seansında katılarak ağladım ama bu soruları soran insanlarla o kadar ayrı şeylere ağladık ki.

Benim o filmde yandığım, bu ülkenin o temiz çocuk yürekli insanlarının, bu ülke tarafından nasıl da kırıldığını, nasıl da örselendiklerini, onurlarıyla ekmekleriyle nasıl da oynandığını gördüğüm için bu uğurda yiten, onulmaz acılar çeken insanlarımızı hatırlayarak ağladım.

Belki de bugünkü aşksızlık hâli de, o dönemlerin ürünüdür diyeceğim ama aşk bunların hepsinin üzerinden atlayabilecek bir şey olmalı..."

http://www.youtube.com/watch?v=B9UCU-PbLqw

SESSİZ SENFONİ

Ellerin vardı, sıcak ve masum
Ellerin, hayal gibi, düş gibi
O zaman talihime yardı ellerin
Beyaz bir gecede, iki kuş gibi
Omzuma nasıl da konardı ellerin

Hangi rüzgarlarda şimdi kimbilir
O değirmen altı, o zümrüt koru
İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer
Ya o çapkın çapkın kestanecikler
Hani bir yerleri çimdiklenir hafifçe
Kanardı ellerin!
Mendilimi sarardım üstüne,
Avcumda sahici bir hasta gibi
İncecik incecik yanardı ellerin

Bazan kızar hırçınlaşırdı birden
Ruhumu kaldırır kaldırır boşlukta
Oysa bilmez miyim atamazdı
Geceler sonsuzdu, geceler derin
Bir şeyler düşünür anlatamazdı
Kahrından kaskatı donardı ellerin

İnsan, soyununca hissediyor
Gittikçe katılaştığını yerin
Tanıdık bir film geçiyordu gözlerimden
Gel gör ki en güzel yerinde
Ansızın kopardı ellerin

Sonra, dört yabanci el
Dört yorgun omuz
Mezat kapısında bir kuşluk vakti
Çekince ipini mesafelerin
Ayak uçlarıma yığıldı sonsuz
Bir tünel gerindi sefil, kapkara
Bir yokluk hıçkıra hıçkıra güldü
Büyüdü göz çukurları kırık heykellerin
Böyle bilmediğim uzak yollara
Beni bırakmasa ne vardı ellerin

Romanımız, ne kadar güzel başlamıştı
Ve işte böyle sonu
Şimdi, ışıklar sığ
Gölgeler derin...
Mor sarmaşıklarla örtük balkonu
Kafur kokusundan, od ağacından
Dört arşın geceye sardı ellerin

Bekir Sıtkı Erdoğan

3 Nisan 2012 Salı

AKBABALAR KELEBEKLER



Yüreği ağzında bir çocuk
Gibi alırken kalemi elime
Beceriksiz, acemi ve olasıya
Yapayalnızım her defasında

Bu sonuncu olsun diyorum
Ömrümün eksiksiz tek şiiri
Yazılsın artık kırk yaşımın
Ve bir aşkın bittiği bu gece

Akbabalar bin yıl kelebekler
Bir mevsim yaşarlarmış ki aşk
Da kısa ömürlüdür, başlar
Gibi biter yaşanmışsa eğer

Yaşanan ne varsa hoşgörünün
Bir parçasıdır artık ama ben
Yine de yakabilirim bu gece
Bütün anılarımı bir şiir için

Sonra irkiliyorum, anılarım yoksa
Dostlarım da terkedilmiştir yangın
Sürüp dururken yurdumda ki o zaman
Kıymeti harbiyesi nedir bu şiirin

Sabaha karşı dilim paslı
Beynim keçeleşmiştir ve yangın
Yalnızlığıma sıçrarken üşüyor
Bütün sözcükler. Umut yoktur

Yüreğim diyorum, kekeme
Alıngan, serseri yüreğim
Sen nerden bilebilirsin
Bir şiirin nasıl yazıldığını

Ahmet Telli

28 Mart 2012 Çarşamba

Testi


Dolu bir testiydim ben,
Başaşağı ettiniz beni;
Eh, boşalıverdim derken...
İyi mi ettiniz yani?

Sevgiler vardı içimde
Ezgiler vardı, iyilikler...
Boşaltıverdiniz, hem de
Düşürüp kırmaktan beter.

Hoş, yine bir testiyim ben,
Yine varım ama bomboş.

27 Mart 2012 Salı

AYKIRI SEVDA SÖZLERİ


1.
Sevdiğim, tabutum, ak kefenim
Derin ve dar mezar çukurum benim.

2.
Yeni bir kalıba dök, beni arıt bir potada.
Geçmişim saklı ama geleceğim ortada.

3.
Kabahatinden daha büyüktür özürü
Yüreğimin aşık olmaktan ötürü.

4.
Sen vazgeçilmez kötü bir alışkanlıksın
Cinnete ve ölüme karşı bir esrarsın.

5.
En büyük yanlış bir kadına bağlanmaktır
Gerçek aşk bir kadından kadınlara akmaktır.

6.
Seni kuşanıp çıkarım sokaklara.
Tuhaftır, hep ben olurum hazır patlamaya.

7.
Yüreğime benzin döküp kibrit çakan
Ey usta kundakçım iz bırakmayan!

8.
Söylentiler çıksın, elimi kana bula
Yeter ki günlerim olsun çırılçıplak koynunda.

9.
Kumar borcum, yani namusumsun
Masum değil, iflah etmez tutkumsun.

10.
Bütün pislikleri ortaya çıkardığından
Aşıksam nefret ediyorum yaşamaktan.

11.
Aşk bütün kötülüklerin anasıdır.
Her aşk sonunda bir bozgun anısıdır.

12.
Seninle içimde bir yakın ölüm sevinci
Sen vaktini şaşmazsın salgınlar gecikmeli.

13.
Aşkın fincanından kayıp gitmiş bir pul sırça
Ve güve yeniği umudun havli kumaşında.

14.
Benim soluğum barut kokar ve de kan.
Seninki bir ağıttır kendini yerden yere vuran.

15.
Bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim.
Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin.

16.
Sevgimiz bir taştır yarısı gömük toprağa
Kaldırsan böcekler görürsün altında.

17.
Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte
Aşk da kirlenir elbet insanla birlikte.

18.
Gözlerine derinden ne zaman baksam
Hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam.

Metin Altıok


26 Mart 2012 Pazartesi

SÖZ / DE SARARIR


Olur, aramam seni ve kimseyi
Anıları pas tadında bırakırım
Konuşacak ne kaldıysa kalsın
Susmaktır birşeylere saygılı kılan

Ayrılık da bir olanaktır bilirsin
İnce bir sis, bir hüzün örtüsü
Dumanlı bir ıslık yakışır şimdi
Dudaklarıma, bırakıp giderim

Söz / de sararır biterken bir aşk
Kediye iyi bak çiçekleri sula
Diyorsam da aldırma sözlerime
Alışkanlık işte başka birşey değil

Söz / de sararır biterken bir aşk

Ahmet Telli

23 Mart 2012 Cuma

Soğuk Odalar




Durdu zaman bi şey diyemedim
Gitmek istedin ve gittin
Aynı gökyüzünde, ayrıydı güneşin
Söyle bari, iyi misin

Burası soğuk, soğuk odalar
Yoksun neye yarar
Örtünsem kat kat yorganlar aman
Soğuk soğuk olanlar
Vurdum dibe kadar
Halimden yalnız uyuyanlar anlar.

Soğuk, soğuk odalar
Yoksun neye yarar
Örtünsem kat kat yorganlar aman
soğuk soğuk olanlar
Vurdum dibe kadar
Halimden yalnız uyuyanlar anlar.

Emre Aydın
Söz & Müzik: Gülden Mutlu
Düzenleme: Mustafa Ceceli

Soğuk Odalar

19 Mart 2012 Pazartesi

BOYNUMUN BORCU


Leman Hanım
Size bir şiir borcum vardı ya
İşte onu ödüyorum

Metin Eloğlu

16 Mart 2012 Cuma

DAR DÜNYA

Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım

Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
Kafam beynime
Ah şakaklarım
Çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım

Aziz Nesin

15 Mart 2012 Perşembe

ÇİÇEKLİ DAĞ SOKAĞI


derindir arası güllerin
ve aşkın yakut dilinden
duyulur türküsü şiirin:
-çiçekli dağ
çiçekli dağ

aşklar anlatıdır yazın
onları bir sokağ
ın
adıyla çağırır yolllarında:
-çiçekli dağ
çiçekli dağ

aynalar uçurumdur bakarsan
derin bağ
larla
bağlanır acılarımız
çiçekli dağ
çiçekli dağ

ve sessizlik büyük ağ
larla çeker
yolcu denilen nehri
kimdir hüzün söyle söyle
çiçekli dağ?

Hilmi Yavuz

14 Mart 2012 Çarşamba

İkinin Sırrı



bugün iki kez yağdı yağmur
iki kez eskidim sanki

iki ömrü kolkola yaşadım
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri

hep iki şömine yandı yüreğimde
birinde ateşti diğerinde kül

ve iki kez aşık oldum
bundandır iki kez ölmüşlüğüm

sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü
şimdi sömestrdeyim

ilk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum
daha depremlerdeyim

ve iki kere iki
kitabımda benim

ya çok eder
ya sıfır...

Yılmaz Odabaşı

11 Mart 2012 Pazar

DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ III


Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan

Gitti giden...

Gülten Akın

10 Mart 2012 Cumartesi

Delircem Ben


Deliricem, deliricem ben
Böyle giderse kafayı yiyecem
Bize çift kişilik hayat yok
Şöyle başbaşa rahat yok

Her dakka başı arar mı bi insan
Hep tantana ve olay mı çıkarsam
Ben bunları ne yapıpta ayırsam
Yok böyle bir taciz, yok

Kızın annesi bir garip,
Kızın annesi bir tuhaf,
Kızın annesi bana takmış durumda
Etmedi bir iki çift laf
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi klinik bir vaka gibi
Yok bu kadar insan

Deliricem, deliricem ben
Böyle giderse kafayı yiyecem
Bize çift kişilik hayat yok
Şöyle başbaşa rahat yok

Her dakka başı arar mı bi insan
Hep tantana ve olay mı çıkarsam
Ben bunları ne yapıpta ayırsam
Yok böyle bir taciz, yok

Kızın annesi bir garip,
Kızın annesi bir tuhaf,
Kızın annesi bana takmış durumda
Etmedi bir iki çift laf
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi klinik bir vaka gibi
Yok bu kadar insan

İnsaf, yeter kadın
Sen aşkı yaşadın
Peki biz ne yapalım
Söyle adım adım
Burda bitirelim mi
Hiç görüşmeyelim mi
Çaresiz bıraktın

Kızın annesi bir garip,
Kızın annesi bir tuhaf,
Kızın annesi bana takmış durumda
Etmedi bir iki çift laf
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi bir panik,
Kızın annesi klinik bir vaka gibi
Yok bu kadar insan

Multitab

Kızın Annesi Bir Garip

8 Mart 2012 Perşembe

6 Mart 2012 Salı

Çıkmaz Sokak


Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Biliyorum
Sen de bir daha dünyaya gelsen
Yine beni sevmezdin
Kahrımdan öleyim diye

1957

Kaynak: Beni Unutma, 1968, Baha Matbaası, 5. Baskı

Ümit Yaşar Oğuzcan

29 Şubat 2012 Çarşamba

Değişmeyen



Dünyam benim;
Küçücük dünyam,
İşim,
Aşım,
Uğraşım.
Kusurum, yanlışım, yanılmışlığım,
Kızgınlığım, kıskançlığım, alınganlığım,
Birdenbire evrenliğim;
Birbaşıma kalmışlığım bir anda.
Belalara koşmuşluğum;
Sinmişliğim inimde.
Dünyam benim;
Küçücük dünyam benim,
Sevincim, üzüntüm, gerçeğim benim.
Dünyam benim;
Kocaman dünyam benim.
Gündüzlere, gecelere sığmayanlığım,
Caddelere, alanlara sığmayanlığım,
Kocaman dünyam benim.
Kulübede bir ölüm,
Dağbaşında bir ışık,
Kafeste bir kanarya,
Saksıda bir tohumcuk,
Bilinende acım benim.
Bilinmezde kurtuluşum.
Yana yana kül oluşum,
Külde çiçek açışım,
Özlemim, susuzluğum, kaçışım benim.
Kocaman dünyam benim.

Hasan Hüseyin Korkmazgil