14 Şubat 2012 Salı

SEVGİLİ...,



Zaman nasıl akıp gidiyor
İnsanlar maskelerini ne çok seviyor
Yıllarca bir yalanla bir ömür geçiyor da
Hiç kimse yok bir tek günü sonuna kadar yaşamaya
Mecbursun yalnızlığa

Oysa sevgili bir tek sevgili
Nasıl değiştirir dünyanın gerçeğini
İçimdeki fırtına ele geçirdi beni
Bir gün baktım hiç korkmadan aynaya
Orda yeniden gördüm kendimi
İşte sevgili bir tek sevgili
Nasıl değiştirir dünyanın gerçeğini

Şimdi asla pişman değilim
Yaşadığım herşeyin bedelini ödedim
Nasıl olsa bir gün gelir duygular bulur yerini
Hem cehennem hemde cennet yeryüzünün mevsimleri
O kadar şey değişti ki
Artık kimse masum değil
Duygular çok eskidi

O zamanlar biz ne güzel çocuklardık
Dünyaya aydınlık gözlerle bakardık
Ve işte o zaman kırdığın bu kalp
Şimdi kırıyor başka kalpleri
Aşkta kazanmak dedikleri kaybetmektir bir çok şeyi

Söz: Murathan Mungan
Müzik: Phanos Mikroytsikos
http://www.youtube.com/watch?v=bHS16WvqVzE 

10 Şubat 2012 Cuma

Şakacı


Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür,düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar..
Yoksa, çok acı bir şakayı
Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
Oynadığı oyunsa,
Yaşamda oynadığı,
Oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı,
Yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağlar.

Özdemir ASAF

6 Şubat 2012 Pazartesi

BİR DİZİ TANITIMI "SEKSENLER"



12 Eylül'ün meşhur gerçek hikâyesidir; askerler 8 kişiyi alıyorlar.
Merkeze '8 kişi aldık' diyorlar.
Yolda giderken biri kamyondan atlıyor.
Kalıyor 7 kişi. Merkeze 8 demişler ne olacak? Oradaki simitçiyi alıyorlar.
O simitçi 3 yıl yatıyor.
Biz o simitçinin dizisiyiz.
Birol Güven

5 Şubat 2012 Pazar

Sonrası Kalır



On Kalır benden geriye dokuzdan önceki on
Dokuz değil on kalır
On çiçek, on güneş, on haziran
On eylül, on haziran
On adam kalır benden, onu da
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
On adam kalır.

Ne kalır ne kalır
Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
Dokuzu unutulmuş on yüz mu kalır
Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
On çizik, on çentik, on dudak izi
Bir çay bardağında on dudak izi
Aşklardan sevgilerden
Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
Akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
Bir de bu kalır.

Ne Kalır benden geriye, benden sonrası kalır
Asıl bu kalır.

On yerde adım geçse geçmese
Dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm,
anlaşılır.

Aksam olur bir günden dibe çökerim
Su içer dibe çökerim
İyimser bir duvarcıyım her gün bir tuğla
düşürürüm elimden
Bu yüzden gecikirim
Size bu sıkıntı kalır.

Ne Kalır

Kahvelere de kalın kalın kayısı vakti
Dişleri kesmeyenin en az kayısı vakti
Dişleri hiç kesmeyenden
Gün geçer kendi kalır
Kahvelerde kayısı.

Gezginim, açık denizlerden yanayım
Biraz da Akdenizliyim, bu işte böyle kalır
Akdenizli herkes konuşur duyarlığını
Başka ne Kalır
Biz ki bir konuşuruz geriye on şey kalır.

Ben buyum, dersin, arkadaş
Sevgilim ben buyum
Yüreğim vurgun, dişlerim altın
Ceketim sol omuzumda
Vakit vakit incelen vakit.

Edip Cansever



4 Şubat 2012 Cumartesi

Bir Rüzgar Esti


Bir rüzgar esti içinde aşk var sandık
Eskilerden bir şeyler aldık
Sonrasında bu ne biçim bir fırtına
Kendi kendime düşündüm oturdumda
Kime ne yaptım anlattımsa
Sordum öteki bana..
Ne anlatsam ne söylesem boş
Tarif edilmez duygulardayım
Uzun bir yola çıksam
Arkamda bıraktıklarım ve bütün pişmanlıklarım
Olmaz…
Biraz hüzün aldım
Biraz yalnızlık çaldım
Birazda gözlerinden ihanet
Ahhhhh
Biraz öfke kattım sana
Biliyorum aldatıldım
Sonunda bozdum nihayet
Bir rüzgar esti içinde aşk var sandık
Eskilerden bir şeyler aldık
Sonunda bu ne biçim bir fırtına
Kendi kendime düşündüm oturdumda
Kime ne yaptım anlattımsa
Aşk savaşında her şey mübahtı...

Halil Sezai

Bir Rüzgar Esti

1 Şubat 2012 Çarşamba

28 Ocak 2012 Cumartesi

Gerçek


Uyandığı zaman gökte yıldızlar
İnsan düşünür : belki de Allah var!
Tanrısal bir öpüştür söken şafak.

Ne hoştur insanın bir gül açası,
Koşan göklerde kuş gibi uçası,
Bulutlarla yağmur olup ağlamak.

Gitmek, sona ermeden… bir zamanda…
Başıboş bir tekne gibi ummanda;
Fırtınalarda ne yelken, ne bayrak.

Fakat beni sen uyandır, ey zeka !
Bak, işte önümde her günkü çorba,
Ekmek, kaşık ve kasesiyle bu aşk.

Sarhoş eden, davet eden bu ölüm
İçinde ben salt bir ademoğluyum,
Korkan, ölüsünü hatırlayarak.

Ey, ışığın boşandığı gerçek düş !
Bütün zamanı kucaklayan öpüş ;
Yaşamak… eken insan, veren toprak.

AHMET MUHİP DIRANAS

27 Ocak 2012 Cuma

Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman



1.
o gün sait faik’indi pera
kimbilir hangi öyküsündendi
o insan kalabalığı
yüzünü seçiyordum yalnızca
aklımda bir asansör yalnızlığı
gümüş astarlı bir sözcük vardı dilinde
hiç kullanılmamış
tadı hala dudaklarımda
2.
adımlarımıza uyardı bütün sokaklar
evler kenara çekilirdi
birden yağmur...
düşerdi peşimize
serin odalarda harfleri
aşk ederdik birlikte

3.
yıldızları havuza bakan
bir bahçenin
çözülmüştüm büyüsüyle
o suya eğiliyordu
bir kuğu beliriyordu

kuğu mu benziyordu gelinciğe
yoksa gelincik miydi kuğu

aklıma bile gelmiyordu bu soru
sözcüklerin sessizliğe çekildiği
o çocuksu ikindide
zaman
geçtiği her şeyi öpüyordu
4.
Ne zaman kapıdan girse
kamaşırdı sözcükler
canımı tazelerdi sesi
içimde bir yalnızlık telaşı
çözülürdü ellerim
zamana uzanınca
gölgesi

usulca ayartırdık işte
düzenli bir güz vaktini

5.
başağın burcundaydı dünya
o da öyle
derin bir geceye terledik
yaprak serinliğinde

bir güvercindi
kanadı
sözcükler yırtılırken
en sessiz harflerinde

çapaksız bir sabaha uyandık
başağın ikiz adı silinmişti teninde


6.
aşknişan bir ânı
özenle karşıladı sirkeci garı
birkaç tren daha geldi
insanlar zaten oradaydı

bir kalemim vardı verecek
onunsa bir şiir oldu armağanı

üç harfli bir sözcük gibiydi yüzü
gülüşü manzara
bir harf daha takınsa
hece’lerdi adımı:
ellerimi avuçlarında
yıllarca tutmaya hazırla
şarkılıydım o gece
sigaram keyifle tüttü
düşlerimin arasında

7.
parmak izlerimiz
yakışınca yan yana
baktım
bembeyaz bir gelincikti
yanımda
cennete gitmeden de
şansa inandım
iyi kalpli bir sözcük gibi
yazılınca adıma

8.
rüzgârın anılarını dinledik birlikte
usulca dolaşırken bütün geceyi
tek bir yıldıza basmadık ama
denizde yansıyıp durdu
gözlerindeki dalga deseni
eğilip sözcükleriyle öptük
bal zamanı bu mu anne diyen bir çocuğu

ay dalından düşerken
zambaklar gibiydi yüzünde uyku
ama hâlâ bayramını koruyordu sesi

gecelerden pazartesi
ayların en
ağustosu

9.
acıyan bir şey vardı aramızda
bütün sözcükler ağır yaralı
kırgın bir yaprağa gül arardık da
tenimizde güz dalgınlığı

imlâsını bilirdik de bilmesine
yine de yanlış hecelerdik hayatı

10.
birbirimizi suçladık bir gün
affetmek için kendimizi
gece gelip sildi usulca
ağzımızdan sızan sözcükleri*

Nasıl da kalabalıkmışız
biz böyle iletişip durdukça
bu yalnızlığa zaten zor sığarmışız

arada mı kalmıştık, araya giren mi vardı
biz öyle olsun istemezdik ama
bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıdı

11.
aslolan sözcüklerdir
tabii
gerisi elbette gevezelik
hadi okuluna yazdır beni
bugün harfleri sen dağıt
dilin gurbetindeyiz nasıl olsa
söze tutsak
hangi tümceye başlasak
çıt!..

12.
susardım duysun diye sesimi
o sözcüklerini bende bilerdi
hem de seve seve
seve seve katlanırdım ben de:
sözcüklere kadar yolum var, demek
peki

13.
bir yüzük verdi bana
hoşçakal sözcüğünden
yakarken ardındaki bütün harfleri
anlatmak uzun
kimbilir kaç yıl sürer daha
bende o gün

14.
kendime baktım da camda
aşk artık yüzümde
tek kat boya
en sevdiğim pencerem yitti
onunla birlikte
cumartesiler,pazarlar, sokaklar yitti
bense günlerdir
yerini yadırgayan bir sözcük gibi

kabzası parıldayan şu yalnızlığa
iki kurşun sıksam
iyi gelecek sanki

15.
koltuğunun yerini değiştirdim dün
yüzün beliriyordu camda
dudaklarından geçen güvercin
tozunu alıyordu sözcüklerin
sen ağzını açmıyordun ama

hadi çevir telefonu
bari dostluğunla oyala

16.
bu akşam da gülümsüyorsun fotoğrafta
gözlerinde taraf tutan bir sevgi
yüzün bana ayarlı
rüzgâr almayan bir sabahtı
ama kokun hâlâ odamda

hem içindeydim o anın
hem de dışında
sen yalnızca şaşırtmıştın
tutan bendim zamanı

17.
susmak da incitir sözcükleri
telefonlar kapanırken sessizce
dar kapımdın sen benim
yalnızca mektupların geçtiği
adresin sır tutmadan önce

hadi artık hadi
bir de benim sesimi dene

18.
artık ben kuruyorum gün doğumuna
başucunda bıraktığın saati
dalıp gidiyor sözcükler

sonra
yelkovan kuşlarını uçuruyor
yokluğunu öpüyorum yastığındaki

bilmem uyanıyor musun

19.
yağmur geceyi sağıyor hâlâ
balığım az önce öldü
alıngan bir karanlık tuttu elimden
bir türlü değiştiremedim ampulü

bu gece sözcüklere ilişmem artık

20.
yalnızca kitaplarını okuyorum nicedir
dokunmak için ellerine
altını çizdiğin satırlarda

sonra gözlüklerim buğulanıyor
hiçbir sözcük harflerini
tutamıyor bir arada

21.
yüreğim kabarmış yalnızca
heyecan yapmışım biraz
haber alacakmışım
kuş ağzında
birden susuverdi
anladım
seni arıyor ama
fincanın aklından bile geçmedi
oysa kartlar her şeyi biliyor:
kılıç kraliçesi
kınkanat sözcüklerin
adına vuran sesi
kupaların kralı
aşkın en keskin yeri

22.
bu sabah resmini kaldırdım raftan
günlerdir kaçırıyordu benden gözlerini

dargın beyaz
takvimlerden önce biten yaz
yalnızca
mutluluğa varsın
ha

23.
yaz bitti
ona özenen sonbahar da
senin alnında biriksin güneş
kış bana yeter
belki bir gün
yalnızlık
geldiğin yoldan gider
diyordum ki
sözcükler de dağıldı
bak
dikkatim gibi
‘ a s n
k o
ş s
u z
a
e
d
k
r’
b t e
i

(Aşk sonsuza dek biter)

24.
eylülle yaralı bir akşam üstü
tükürüp kurtuldu
beni
hangi harfi denesem
dilim acıdı
avucumda sözcük ölüleri
yüzüğümün izi kaldı benimle
yüzümü usulca yağmura dönüp
özenle silindim
nefretinden de

25.
avucundan havalanan
öpücük vardı ya
dudağıma değdiğinde kanadı
o günden beri mendil gibi kullandım
bütün sözcükleri

ama artık öylesine unutsan ki
diyorum
ben bile bir daha
hatırlayamasam seni


Enver Ercan


26 Ocak 2012 Perşembe

Beter Yeter


Kara kedi arıyorum
Önümden geçsin.

Merdiven altında yatıyor
Nazarlık takmıyorum...

Başıma daha ne gelebilir?
Merak ediyorum...

Kaynak: Nefes Çiçeği

Öncel İpekçi

23 Ocak 2012 Pazartesi

SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA


Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.


Behçet NECATİGİL

22 Ocak 2012 Pazar

Zar




kötü
durum kötü
durum çok kötü
durum gerçekten kötü

ya şunda ya bunda
ya burdan ya şurdan
ya bugün ya yarın
ya akşam ya sabah

durum gerçekten kötü
durum çok kötü
durum kötü
kötü

yo pek de kötü sayılmaz
şöyle olursa böyle
böyle olursa şöyle
bu yandan gelirse eh biraz
şu yandan gelirse çok iyi
dediğim gibi olursa hârikulâde

iyi iyi
durum iyi
durum çok iyi
durum gerçekten iyi

Hasan Hüseyin Korkmazgil

19 Ocak 2012 Perşembe

Kurtulamazsın



önce sesini
sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında
bu kent de tükürdü aşklarına
kal orada!
artık hiçbir şeyden kurtulamazsın
ıslanmışsın bir kere oğlum
yaş gününde
kuruyamazsin...

(-35 yasima-)

Yılmaz Odabaşı

Leonard Cohen -By The Rivers Dark

18 Ocak 2012 Çarşamba

Yalnızlığı Denemek




gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın

içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın

sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın

insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın

Attila İlhan

*Benden Sonra*

17 Ocak 2012 Salı

Yalnız'ın Durumları



Her şeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.

Sen herşeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.

Yalnızsa,
Sürekli bir sonbaharı
Süpürür hep..
Düşünemezsin

Yanar
Sobasında
Yalnız’ın
Üşüyen
Bakışları.

Lâmbasında
Karanlığa dönük
Bir ışık
Titrer
Sönük-sönük.

Penceresi
Dışına kapanmıştır,
Kapısı
İçine örtük.

Yalnız
Bin yıl yaşar
Kendini
Bir an’da

Yalnız’ın
Nesi var, nesi yoksa
Tümü birdenbire’dir.

Yalnız
Bir ordudur
Kendi çölünde..

Sonsuz savaşlarında
Hep yener
Kendi ordusunu.

Yalnız’ın
Sakladığı bir şey vardır;
Boyuna yerini değiştirir,
Boyuna onu arar..

Biri bulsa diye.

Yalnız
Hem bilgesi,
Hem delisidir
Kendi dünyasının.

Ayrıca;
Hem efendisi,
Hem kölesidir
Kendisinin.

Tadını çıkaramaz
Görece’siz dünyasında
Hiçbirisinin.


Yalnız
Sürekli dinleyendir
Söylenmemiş bir sözü.


Sözünde durması
Yalnız’ın yalancılığıdır
Kendisine..

Hep yüzüne vurur utancı..
O yüzden
Gözlerini kaçırır
Gözlerinden.


Yalnız’ın odasında
İkinci bir yalnızlıktır
Ayna.


Yalnız
Hep uyanır
İkinci uykusuna.


Yalnız
Kendi ben’inin
Sen’idir.

Bir sözde saklanmış bir yalanı
Bir gözde okunduğundan
Bakmaz kendi gözlerine bile.


Her susadığında
O
Kendi çölündedir.


Kendi öyküsünü
Ne anlatabilen,
Ne de dinleyebilen.

Kendi türküsünü
Ne yazabilen,
Ne söyleyebilen.


Bir zamanlar güldüğünü
Anımsar
da..

Yoğurur hüzün’ün çamurunu
Avuçlarında.

Yalnız
Aranan tek gördü tanığıdır
Yargılanmasında
Kendi davasının..

Her duruşması ertelenir
Kavgasının.


Yalnız
Hem kaptanı
Hem de tek yolcusudur
Batmakta olan gemisinin..

Onun için
Ne sonuncu ayrılabilir
Gemisinden,
Ne de ilkin.


Yalnız’ın adı okunduğunda
Okulda ya da yaşamda..
Kimse
“Burada”
deyemez..
Ama
Yok da..

Uykunun duvarında başladı..
Önceleri bir toz gölgesi sanki;
Sonra bir yumak yün gibi.

Ama şimdi iyice görüyor
Örümceğin ağını
Gün gibi.

Yalnız
Duymuş olduğunun sağırı,
Görmüş olduğunun körü
Dür..

Ölür ölür öldürür,
Öldürür öldürür ölür.

Duyduklarını unutur,
Duyacaklarını düşünür.

Yalnız’ın adına
Hiç kimse konuşamaz..

O
Kendi kendisinin
Sanığıdır.

Yalnız
Önceden sezer
Sonra olacakları.
Paylaşacak biri vardır;
Anlatır anlatır ona
Olanları, olmayacakları.

Her leke
Kendisiyle çıkar.


Özdemir Asaf

YaLnIzIn RüYaSı