18 Mart 2010 Perşembe

Çanakkale


ÇANAKKALE'DE RUHLAR

Gurbette geçen yolculuğum üç aya vardı
Etrafımı çepeçevre saran sanki duvardı
Olmuştu büyük, süslü şehirler bana zindan
Dünyayı gözüm görmedi yurt hastalığından.

Döndüm; bu yeşil tablo uzaklarda belirdi:
Bir gün vapur aheste Çanakkale’ye girdi.
Tuttum, ona hürmet ederek şapkamı elde:
Durmuştu o kaç devlete; gaziydi bu belde…

Türk bayrağının ufkuma ilk doğduğu gündü:
Maydos’ta ateş külleri halinde göründü.
Ben sarhoş olurken Boğaz’ın manzarasından,
Bir abide yükseldi ağaçlar arasından.

Baktım, bu, şehitlikte dikilmiş bir anıttı;
Daldım… Bu anıt neş’emi bir anda dağıttı:
Vaktiyle bu yerlerde ölen gençleri andım,
Dağlandı içim, ben de bakarken yaralandım.

Akşamdı. Sararken eriyen dağları sisler,
Sandım geliyor eski siperlerden akisler,
Canlandı savaş, kan dolu bir perde çekildi.
Birden o şehit ruhları karşımda dikildi.

Karşımda dirilmiş, dile gelmiş gibi durdu.
Hiç ummadığım bir nefer isyanla kudurdu:
- Ben evde ölenlerle bugün bir mi tutuldum?
- Ben yurt için öldüm, niye erken unutuldum?

Haklıydı. Ararken utanıp kaçmaya bir yer,
Tutmuştu elimden beni bir koç yiğit asker:
- Git annemi gör, sor ki perişan mı oğulsuz,
- Git, koyma hiç olmazsa onun sırtını çulsuz.
- Ver, Tanrı için yoksula bir lokmacık ekmek,
- Aç karnına güçtür bu kadar mihneti çekmek…

Yaşlar akadursun bu şikayetle gözümden,
Bir genç adam yaklaştı: Vurulmuştu yüzünden,
Delmişti temiz alnını kurşun… Yere çöktü,
Kanlar sızıyorken yarasından, derdini döktü:

- Hiç yoktu sebep… Cenge sürenler bizi kimdir?
- Köylerde kalan bir çocuğum var, ki yetimdir…
- Parçaydı canımdan, iki yıllık güneşimdi,
- Git bak… O şehit oğlu sürünmekte mi şimdi?

Kalbim eriyip düştü gözümden iki damla,
Ben hasbıhal ettim daha dertli bir adamla, meyus dedi:
- Jandarmayı buldum düğünümde,
- Gittim o sabah askere en zevkli günümde.
- Bir haftada bahtım beni Kumkale’ye attı,
- Ettikti hücum; dört bir yanı süngü kuşattı,
- Dul kaldı karım böyle… Unutmam onu asla..

Ruhlar çekilip gitti; içim doldu bu yasla,
Yattım, gece rüyada fakat mahşeri gördüm,
Bir harbe sebepsiz atılan Enver’i gördüm;
Baktım ki, azaplar çekerek kıvranıyordu,
Etrafını sarmıştı alevler, yanıyordu…

NECDET RÜŞDÜ

Yeni Mecmua, 5 Mayıs 1939, Sayı:1

.::--EFLATUN--::..


Merhaba gökyüzü,
Merhaba güzellik,
Bir damla göz yaşı,
Rüzgarlarla belendik.

Merhaba sevdiğim,
Merhaba tazelik,
Nice güzel görsende,
Kimdeki bu güzellik.

Merhaba yolcu,
Gel şöyle yanıma,
Ufacık dertlerim,
Koyayım avucuna.

Merhaba serseri,
Hangimizi koparırsın?
Hangimizin ruhunu,
Elinde taşıyacaksın?

Merhaba umutlar,
Aceleniz var yine,
Ben sizi beklerken,
Habersiz mi geçtiniz ne?

Merhaba güneşim,
Bir sen doğdun üstüme,
Karanlıkta tek eşim,
Isıt beni, ulaş gönlüme.

Merhaba felsefem,
Matematiğim, coğrafyam,
Hangi geometriyim ki?
Hangi problemdi sorulan?

Merhaba coşkularım,
Merhaba çocuklarım,
Sevmek gibi merhaba,
Beklediğim yarınlarım.

Beni bir tek sen tuttun,
Ama çabucak unuttun,
Koyduğun vazoda soldum,
Adım gül, rengim....

EFLATUN....

17 Mart 2010 Çarşamba

Seni Bir Tufan Gibi Sevdim


(Martılar gelmezdi ki sizin ordan,
martılar sizindi ey evlerinin önü deniz;
bizde ölen kartallardan, dağlardan size haber veriririz,
bir bakımlık deniz, bir avuç imbat göndermediniz...)

I
Seni bir çığlık gibi sevdim.
Uzanıp sesimin avlularına sen de her sabah
Sabah/ sevince bir sevgiyle gideriz.
Sonra durur vitrinlerden çiçekleri seyrederiz;
puştluklar bizi seyreder, biz çiçekleri...

II
Seni bir kar gibi sevdim;
üşüye üşüye e-ri-diim!
Bak, kentleri de, dağları da bozdular;
başka rüzgârlar giydirdiler kentlere,
dağlara başka tüfekler.
Kalk,
gidelim;
buralardan gidelim!

III
Seni bir namlu gibi sevdim
Sen ise tetiklerimi ezberliyordun
kıyametler koparken alnından bu kentin;
seni bir tufan gibi sevdim
bedenim alabora!

Yılmaz Odabaşı

Sen


Sen: Çamlı dağlardan ağaran şafak...
Sen: Duru göllerin nilüferisin.
Sen: Engin ovada sararan başak...
Sen: Umut kaynağı, alın terisin.

Sen: Gökte yıldızsın, uykularda düş...
Sen: Yeşil ekinsin, sen beyaz gümüş..
Sen: Mavi denizsin sise bürünmüş...
Sen: Sevda sırrının düğümlerisin.

Sen: Her güzelliğin canlı sergisi
Sen: Kalp yarasının em'i, sargısı...
Sen: Benim dileğim, Hakk'ın vergisi..
Sen: Gönlümde saplı aşk hançerisin.

Sen: Koyu gölgesin yaz sıcağında
Sen: Olgun meyvesin dal kucağında
Sen: Korsun, alevsin aşk ocağında
Sen: Gadir Allah'ın şaheserisin.

Sen: 'Ben'sin, gel gör ki ben 'sen' değilim
Sen: Benim düşüncem, ruhum ve dilim
Sen: Benim gözlerim, ayağım, elim...
Emin ol, sen bana benden berisin.


Abdurrahim Karakoç

31 Mayıs 1962


Yoruldun ağırlığımı taşımaktan
ellerimden yoruldun
gözlerimden gölgemden
sözlerim yangınlardı
kuyulardı sözlerim
bir gün gelecek ansızın gelecek bir gün
ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde
uzaklaşan ayak izlerimin
ve hepsinden dayanılmazı bu ağırlık olacak.

Nazım Hikmet Ran

16 Mart 2010 Salı

Teşekkür


HerDemMavi tüm katılımcılara teşekkür eder...

HerDemMavi


Yeni bir Salıya uyandık.
Hadi bu güzel günün hakkını verelim.
Katılımlarınızı bekliyoruz...
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

15 Mart 2010 Pazartesi

Gizlice Sevgilim


Rüyalar bile geceleri bekler
Gizlice görünmek için.
Yüreğimdesin, saklısında içimin
Gizlice sevgilim...

Kimse bilmesin üzgünlüğümü,
Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu
En gizli kuytularında ömrümün.
Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu...

Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı,
Canımı tutuşturan özlem gibi.
Özlüyorum derin yokoluşta
Gizlice sevgilimi.

Ataol Behramoğlu

Herkes Ölür Ölümünü


“Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.”
-C. Pavese-

I
Kanatlanır, kanatılır bütün boşluklar.
Aynalar her gün bir başka yalan söyler
ve kalınır geride çizilmiş hayatlardan,
geride yağmurlardan ve çığlıklardan.

Herkes çizer boşluğunu...

II
Her aşk başlarken pembe,
ayrılıkta rengi siyah yalnızlığın...

(Herkes arar pembesini.
Oysa kendinden ötesi yoktur;
kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini...)

III
Herkes sever doğumunu;
kim sever ölümünü?

Herkes sever doğrusunu;
kim sever yanlışını?

Herkes susar ayıbını.
Herkes susar ayıbını...

IV
Herkes bilir gitmesini.
Bir zaman öğrenirsin
gideni sırtından öpmesini

Herkes yaşar hasretini...

V
Herkes geçer gençliğini
Herkes…Buğusunda anıların
yitirir kekliğini...

VI
Herkes yaşamakla suçlu,
aşkıyla hükümlüdür;
herkes doğarken ölümlüdür.

Herkes ölür ölümünü;
göğe salıp düşlerini,
salıp tenini, nefesini
bırakır ceketini.

Herkes bırakacaktır ceketini...

Yılmaz Odabaşı

Rübai


Göğsünün içindekini gerçek gönül sanan kimse,
Hak yolunda iki üç adım attı da herşey oldu bitti sandı.
Aslında tesbih, seccade, tövbe, sofuluk, günahdan sakınma,
bunların hepsi yolun başıdır.
Hak yolcusu aldandı da, bunları varacağı yer sandı.

Mevlana Celaleddin Rumi

Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm


Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir aksam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye baslar
Kus sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar

Ataol Behramoğlu

http://www.youtube.com/watch?v=K3wgJz07jH8

12 Mart 2010 Cuma

Eylem'ce


Hayal/et Sevgili

Bir can
can da bir sevda
sevdada bir rüya...

Hayal kurar can,
Gelir sevdalısı öper, koklar.
Sarılıp yatar bazen,
bazen kızar gider ama
sevdası sevdadır sonuna kadar.

Bir bakar yanındadır, bir bakar çok uzağında
Uzakta iken yıkılır, can kırılır...
Uzanır ellerini tutamaz, çabalar dokunamaz
Hayaldir o ulaşılamayan...
Sevdasıdır canın tek gerçek olan.

Hayal et can hayalet...
güzel bir sevda hayal et.
ama dikkat et,
elinden almasın o hayali
acımasız bir hayalet...

eylem

Ay'a


Yarımsın;
Ama tam karşımdasın.
Tam karşımdasın;
Ve yarımsın...

Oruç Aruoba

Göz Değmemiş Orkide


Binbir hayal tüllenir ağıtlanan türküde
Ağlar aynaya karşı göz-değmemiş orkide..

Mahzun bakışlarında mahrem bir meltem eser
Hurilerle Gılmanlar kavil üzre söz keser

Acının ilkyazına kar yağar ince ince
Bir gül utangaçlığı: gün dönüşür sevince

Sihirli kırçiçeği âşk esrarınca salın
Sen hüznün sultanısın, yazılmamış masalın

Dağların doruğunda süt-beyazı gök-bulut
Kurt kapmış özlemlerin bitmeyen yasını tut!

Kuşatılmış şehirde boz-bulanık bir hayat
Al götür bu diyardan rüyamızı gökçe-at!

Olcay Yazıcı

Çiçeğim...


Çiçeğim, bir misâl var, eski atasözü,
Zararın neresinden dönersen kâr çiçeğim.
Senin hayat çağının henüz baharı, yazı,
Benim ömür bahçeme kar düştü, kar çiçeğim...

Baktığım her aynada aldığım tek uyarı,
Terk etmen yakın diyor dünya denen diyarı.
Renk düştü grubuma altın saçından sarı,
Menekşe gözlerinden mor düştü, mor çiçeğim...

Sebebini ararsan ağlamaklı sesimin,
Elveda bestesidir sana olan hissimin!
Bahçeleri süslerken senin kiraz mevsimin,
Benim ömür payıma nar düştü, nar çiçeğim...

Hiç sevip sevilmedim derken şansım değişti,
Gönlümün imdadına bakışların yetişti.
Senin lâle devrine billur jaleler düştü,
Benim kasımpatıma kır düştü, kır çiçeğim...

Uyanıp bir rüyanın rengarenk yatağından,
Ayrılmak ne kadar zor sımsıcak kucağından.
Dünyadan giderayak öptüğüm dudağından,
Yüreğime aşk denen kor düştü, kor çiçeğim...

Seninle gezemedim, çıkmadım bir tarafa,
Dile düşeriz diye görünmedim etrafa.
Utancım mâni oldu aşkımı itirafa!
Yüzüme ateş düştü, ar düştü, ar çiçeğim...

Cemal Safi

Aşk Olsa Gerek


Öyle bir tutkuluydun ki hayata başlarken...
Şimdiyse küçücük bir çiçek teselli ediyor seni...
Aradaki o büyük boşluğun adı,
Aşk olsa gerek...

Cezmi Ersöz

Batan Gemi


İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
Sağa sola sallanıp, bakın, çırpınıyorum;
Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır ben miyim?
İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!

Deliklerim açıldı tazyikinden suların;
Kudurmuş denizinde hakkın, çırpınıyorum!
Güverteyi yıkıyor çığlığı yolcuların.
Kudurmuş denizinde hakkın, çırpınıyorum!

Gittikçe kabarıyor amanın bu dalgalar;
Ufuk sise gömülü, ne gelen var ne giden.
Kaptan imdat düdüğü durmadan çalar!
Kaptan imdat düdüğü beyhude çalar!

Ne zaman kara yüzü göreceğim ne zaman?
Bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden.
Batacağım galiba bir limana varmadan!
Ne zaman kara yüzü göreceğim, ne zaman?..

Cahit Sıtkı Tarancı