16 Ağustos 2009 Pazar

Can Yenisi


Sema şahit... Ay şahit... Şemine pervaneyim... Gül şahit...
Şems vurdu ömrüme!
Halimi takrire tek kelime...
"Kara"ydı gece... Bahtım kadar belkide...
Hapsolduysa kalbime o tek hece...
Çıkmalısın ey Şemsim bunca beklemem niye?...
Bak can yenisi bugün ömrüme...
Hicabım yüzüme pembe...
Kuyundayım kuytuna saklanma ümidiyle bu gece!
Kilit vurulmuş kalbimde mühürlü isminle...
Dilime koyduğun sükûta boynum kıldan ince!
Firakına sabrımı ölçme yeter bu gece!
Ne gelirse kabulüm acın bile bir tufte...
Ebedgâhım kalbindir nolur kabul eyle!
Lal olmuş dillerimle kapında aciz bir köle...
Yenile canımı doğduğum günde!...
Dönüp baktımda Ay'a bu gece
Dedi gül şahit çektiğin kedere...
Şems ol doğ günüme!
Bak! Can yenisi bugün ömrüme...

Şafak...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Issızım


Çıksam, gitsem, gelsem yanına
Koşarak
Sürünerek
Tutsam ellerinden getirsem yanıma
Sürüyerek
ihtimallerin kaosu ve karanlığı
kapkara, zifiri...

Ya da sen arasan, bulsan
Nefsini yenip
müsait olduğun,
en kısa,
en yakın,
en gelecek,
en beklediğim,
en mümkün,
en imkan zamanda.
Konuşmak, konuşsam, konuşalım istiyorum.
Mümkünse...

Kadınım neden en isyan, en pro-test, en pro-blem zamanım
ve yok-sun? birden uzak?
Dans etmek istiyorum
ben dans etmeyi bilmiyorum.
Sarılmak istiyorum, kaybolmak
bana ses ver...
-verir misin?-
bana el?
-istesem?-
Gelir misin?

Kadınım seni sevdim. Seviliyormuş. Özleniyormuş. Seviyorum
sevmeyebilemem ki özlemeyebilemem.
Kanattın, akan kanıma bastım parmaklarımı
Parmaklarım ki sadece sevdana uzandı, sevdana utandı
Kırdın kanatlarımı yaralarımı sardım
Dayanamadım...
Gittin, amansız
Karda kışta yandım

canım özrüm mü bu benim? özlem mi? Özlemim mi? Bilmiyorum...
bak saçmalıyorum...
bak ağlamıycam...
Gidene ağlanır biliyorum
gördün mü ağlamıyorum
akmıyorum, çağlamıyorum,
tersine döndü akmaz suyum
huysuzum kötü huyum
ama ben
ben
b
e
n
buyum...

heyy bana bakmıyorsun ki!
gözlerini kapatıyorsun.
bak gördün mü?
bak özlem.
küçük bir çocuk ağlamıyor
küçük çocuklar ağlamasın
seni gördüm, sana dokunuyorum yokluğunun koyusunda bile
sımsıcak bir kalbin var
sımsıcak ellerin. tutuyorum.
yanıyorum, yanıyorum
gözlerini hiç açma olmaz mı?

kadınım gözlerin...
kadınım görün...
ama yarım yüzün gözün yarım
olmasa bazı kelimeler olmaz mı
saçmaladım mı kadınım
kelimeler taş mı oldu yollarıma
çiçek nasıl büyütülür bilmedim
her kelime bir çiçeğin açılımı oysa taş değil


Kadınım gelsen
Bana gel sen
Bana gelse gülücüklerin bahar kokulu
Tükürsem sensiz gezdiğim sokaklara, yalnızlığın canına
Koyu karanlığına

Kadınım
Bana gelsen
Bana gel sen
Bana gel-sen-e...


Hayrettin Oğuz

13 Ağustos 2009 Perşembe

Bir Öpüyorsun Ağzın Şaraplaşıyor


Aç kapını aç - sabahın eri girsin
Bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Yeter bunca öptüğün
Bunca sarıldığın yeter
Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendimi yitiriyorum

Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Geri ver beni - herşey senin olsun
Senin olsun - özgür kıl yüreğimi

Rabindranath Tagore

Beni Bağışla Seni Seviyorum


Beni bağışla aşkım,
Aşkımı hoşgör artık
Beni hoşgör, beni bağışla,
Seni seviyorum...

Yolsuz yordamsız bir kuş gibi öksendeyim
Yüreğim tir tir, örtüsünden kurtulmuş
Şimdi yoksul, şimdi çırılçıplak, şimdi soyunuk
Acını esirgeme benden,
Ko sarınsın yüreğim
Ko giyinsin, ko kuşansın,
Ko örtünsün.
Sonra...
Beni bağışla Aşkım,
Beni hoş gör,
Seni Seviyorum...

Eğer bir lokmacık bile sevemezsen beni,
Hiç mi hiç sevemezsen eğer
Acımı bağışla, beni hoşgör,
Seni seviyorum...

Bana öyle eğri bakma, ırak durma ellerden
De, kuytuma çekilirim,
De karanlığa kavuşurum
Sımsıkı tutarım ellerimle utancımı
Sarıp sarmalarım, dürüp bükerim
O an yüzün eğ benden Aşkım,
Kaçır benden
Beni hoşgör, beni bağışla,
Seni seviyorum...

Gün gelir, hayalin erişir karanlık yiter
Meyil verirsin bana, gün gelir
Şimdi çaresizim, yalnızım,
Kolum kanadım kırık
Beni bağışla Aşkım,
Beni hoşgör,
Seni seviyorum...

Seni seviyorum,
Yüreğim mutluluk selinde
Kapıp koyveriyor kendini gurbetlere varıyor
Gülme bu korkulu gidişime,
Gülme bağışla Aşkım
Beni bağışla, beni hoşgör,
Seni seviyorum...

Rabindranath Tagore

http://www.youtube.com/watch?v=zYZWbzEmWY0

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeşilmişik


Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık
Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin
Düşmüşüz yavaşça bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Balıklar gibiymiş sessiz ve karanlık
Yüzermiş saçların yüzermiş nefesin
Susarmışız öyle bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Can Yücel

http://www.youtube.com/watch?v=kwfqHtxfanE

Günlerin Bulanık Sularında


Kalabalık,
kabarık şehir;
çok şehir,
çok beton,
yok: İnsan...

Çok: Şehir
hiç: İnsan!

Sevgileri güneşte çekmiş, ruhları eprimiş
ve ihanetlerini cüzdanlarıyla besleyen hiç insanlar,
geldiler; Milli piyango ve otobüs biletleriyle
kürdanlarıyla, balgamlarıyla, ayakkabı bağlarıyla
nüfus cüzdanlarıyla, “kazı kazan”larıyla,
visa kartlarıyla, maskeleriyle, markalarıyla...
Güneşin heybetine bakmadan
ve aldırmadan rüzgârın zarafetine...

Birer küfe gibiydi omuzlarında hayat;
Her biri kendince yokuşlarda,
her biri amansız yokoluşlarda,
şarkıları yankısız,
aşkları unutuşlarda...
Kapanıp gündüzlerin ıssız odalarına;
hepsi çürük akşamlardan
ve bayat sayımlardan kalma (!)

Geldiler,
göğe bakmadan,
dokunamadan o uzak ovalara
telaşla,
günlerin bulanık sularında...

Hiç insan,
sabahın köşesinde
kusmuş şehrin şanına;
sabahlar akşamına,
adamlar aşklarına,
kusmuş günlerin bulanık sularında.
Sevgisiz kaldık, sevgisiz kaldık
kısacık Nisan akşamlarında...

Şimdi hızla yırtılan aşiretlerden
aşüfteler, kalpazanlar ve ateistler çıkaran ülkem,
savur beni şu pusun, ayazın ortasına,
çıkarıp sığ sulardan yakıştır okyanuslara
ve kavuştur o eski masal kahramanlarına...
Çünkü böyle bir raunt isyan, beş rekat hüzün
Yetmiyor haziran akşamlarında...

Şimdi parklar fesleğen kokarken
yoksullar soluk soluğa;
fıskiyeler upuzun,
taşıtlar süratle otobanlarda;
telaşla,
herkes günlerin bulanık sularında...

Oysa hepimizin gidebileceği bir vadi olmalıydı...

Artık ömürlerimiz bu tükürülmüş bulvarlara kanar
Ve rüyalarımızda bir görünür bir kaybolur serin pınarlar;
bu yüzden yaktığımız bütün kibrit çöpleri
en çok da içimizde yanar ha yanar...

Kalabalık,
kabarık şehir;
çok şehir,
çok beton,
yok: İnsan...

Çok: Şehir
hiç: İnsan!

Hiç
insan;
doyumsuz,
tedirgin,
korkak...
Sabırsız,
tutkusuz,
kaypak...

Şimdi herkes yüreğinin avlusuna bir servi kadar.
Rüyalarında bir görünür bir kaybolur ormanlar.
Uyanınca, irileşen boşlukları ihanetle tamamlar...

H
i
ç

i
n
s
a
n: Yitmiş günlerin bulanık sularında...
Sadece elbiseler sürüklüyor ardında...

Coşkusuz, aşksız kaldık
Kaldık...
Bu kısacık temmuz akşamlarında...

Yılmaz Odabaşı

http://www.youtube.com/watch?v=adV8-_hgL4g&feature=related

Karanfil mi, Ne/sin Sen


Yüzün sanki dolunay; yüreğimde mi, nedir?
Ellerin çizgi çizgi belleğimde mi, nedir?
Varlığın yedi iklim sunuyor coğrafyama
Yokluğun diken diken kimliğimde mi, nedir?
Bir özlem fırtınası savuruyorsa beni
Çölleri hatırlamamak dileğimde mi, nedir?
Hayalin bir tereddüt, yapışıyor yakama
Sna alışkın olmak iliğimde mi, nedir?
Eflatun kıvılcımlar düşürdün yollarıma
Her kıvrım bir umut, günlüğümde mi, nedir?
Bir sürgün potasında damla damla eriyen
Yalnız bedenim değil, benliğim de mi, nedir?
Saçları dağılıyor denizin sevda için
Açan nergisim, öten kekliğim de mi, nedir?
Her bakışın ruhuma dokunan bir iğnedir
Mıknatıslı gözlerin, bilirim, şahanedir
Tutkusu yumak yumak sarıyor benliğimi
Bana gülüşün lazım; gözlerin bahanedir.

Nurullah Genç

9 Ağustos 2009 Pazar

Sevdiğim Adam


Sevdiğim adam çok çapkındır
içki içer egoist
Biraz oynak biraz aylak
Vazgeçemem ben ondan

Sevdiğim adam aldatıyor kandırıyor
Başka kız dostlarıyla dolaşıyor
Vazgeçemem ben hiç ondan

Çünkü benim ümidim herşeyim
Çünkü benim yalnız o inandığım sevgilim

Sevdiğim adam yalan söyler
Gözleriyle hep sever
Beraberken başkasını
Vazgeçemem ben ondan

Şiir söyler ağlatır o beni
Öperken titretir o beni
Yanında unuturum dünyamı
Bırakmam ben böyle adamı

Sevdiğim adam umursamaz
Sahtekardır aldırmaz
Neler yapsam bensiz kalmaz
Dünyam onsuz hiç olmaz

Sevdiğim adam çok renklidir
Ahenklidir her zaman
Sevimlidir neşelidir
Vazgeçemem ben hiç ondan

Çünkü benim ümidim herşeyim
Çünkü benim yalnız o inandığım sevgilim

Söz: Fecri Ebcioğlu / Müzik: Charles Aznavour

http://www.youtube.com/watch?v=pgS-Q10hS-4&feature=related

nereden çıktı şimdi bu demeyin. 1960 lı yılların Ajda Pekkan'ı söylüyor.
nostalji...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Je suis malade -Hastayım-


Hayal kurmuyorum artık, sigara da içmiyorum.
Artık bir geçmişim, hikayem bile yok.
Sensiz kirliyim, sensiz çirkinim,
Yetimhanede bir yetim gibiyim.

Yaşama isteğim kalmadı artık
Sen gidince hayatım duruyor.
Bir hayatım yok artık ve yatağım bile
bir tren istasyonuna dönüyor
sen çekip gidince...

Hastayım, tamamen hasta.
Annemin akşam dışarı çıkıp
beni umutsuzluğumla yalnız bıraktığı zaman gibi.

Hastayım, tam anlamıyla hasta.
Geliyorsun, ne zaman belli değil
tekrar gidiyorsun, nereye belli değil
ve neredeyse iki yıl olacak
umrunda bile degil...

Bir taşa, bir günaha bağlı gibi
bağlıyım sana.
Yorgunum, bitip tükenmiş durumdayım
onlar burdayken mutluymuş gibi görünmekten.

Her akşam içiyorum ama bütün viskilerin
tadı aynı benim için
ve bütün gemiler senin bayrağını taşıyor.
Nereye gideceğimi hiç bilmiyorum, her yerde sen varsın.

Hastayım tamamen hasta.
Kanımı senin vücuduna akıtıyorum
ve sen uyuduğunda ölü bir kuş gibiyim...

Hastayım, tam anlamıyla hasta.
Bütün şarkılarımdan yoksun bıraktın beni,
kelimelerimi bitirdin.
Oysa ki senin teninden önce yetenekli sayılırdım.

Bu aşk beni öldürüyor ve bu böyle devam ederse
yalnız başıma, kendi kendime öleceğim...
Radyomun yanında, aptal bir çocuk gibi
şarkı söyleyen kendi sesimi dinleyerek...

Hastayım, tamamen hasta.
Annemin akşam dışarı çıkıp
beni umutsuzluğumla yalnız bıraktığı zaman gibi...

Hastayım, evet öyle, hastayım.
Bütün şarkılarımdan yoksun bıraktın beni.
Bütün kelimelerimi bitirdin...
Ve kalbim tamamen hasta...
Barikatlarla çevrelenmiş, duyuyor musun?
Hastayım...

Lara Fabian


7 Ağustos 2009 Cuma

Mor Baharların Kızı


Ağlamak güzeldir kimi zaman
Mor baharların kızı
Diner ağladıkça yüreğindeki sızı
İçine değil ama
Hep dışına
Hep hıçkıra hıçkıra
Akıp gitsin karanlık, sesindeki hüzün bitsin
Kocaman yüreğine yazık.
Saklama gözyaşlarını ağla
Hayat bir tur döner bir ömürlük zamanda
Ağlamasını bilemezsen o anda
Gülümsemek zor gelir sonra
Ağlamasını bilene yakışır hayat
Sende ağla mor baharların kızı
Bu gece sende ağla
Sabah gülen yüzünde bin bir renkli çiçeklerinle uyan
Koy sendeki morun yanına bendeki alı
Gülümse gözyaşlarınla...

Sabahattin Tülek

Asım'ın nesli, artık uyan...


Zevklerinin sigara, alkol, uyuşturucu vb. bir sürü kötü alışkanlıkların olduğu zevksiz bir Türk gençliği yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Saçını sakalını şekilden şekle sokan, yüzüne gözüne küpeler takan, orasına burasına dövmeler yaptıran şekilsiz bir sürü yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Kulağından kulaklığı eksik etmeyen, saatlerce acayip müziklerle beynini talan eden, türkümüzü şarkımızı hor gören bir nesil yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Selam vermeyi dahi bilmeyen, verdiği selamda buram buram yabancılık kokan, oturup kalkmaktan habersiz, büyüğü küçüğü tanımayan, ne idüğü belirsiz bir gençlik yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Anasını kesen, babasından utanan, üstelik hiç mi hiç yüzü kızarmayan, utanmaz bir gençlik yetişiyor; gören, bilen yok mu?

“Evet”e dili dönmeyip “yes” diyen, “hayır”a “no” deyip geçit vermeyen, “tamam”da kusur bulup onu “ok.”leyen dilsiz bir nesil yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Türkçeden utanan, yarım yamalak konuştuğu iki kelime ingilizcesiyle ahkam kesen kompleksli bir nesil yetişiyor gören bilen yokmu?

Beş bin yıldır tüten ocağım sönüyor yahu ocağım; gören, bilen yok mu?

Mehlika Asiltürk

fotoğraf: mehmet turgut

Lİmon Çiçekleri


Uzakta çok uzakta güneyde
Yazları sıcacık ve aşık
Kışları soğuk ve sensiz
Bir şehir ve ben üşüyoruz
Bir uğrasan diyoruz
İklimini getirsen
Bereketini, bolluğunu
Örtsen üzerimize

Havalansa yeni zil çalan eteklerin
Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin
Öperken içsem ağzının çiçek balını
Günahını boynuma seni koynuma alsam
Hem zehrim hem şehrim limon çiçeklerim olsan
Ben görmedim böyle alımı çalımı

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor kimsesizliğimi
Ya Rabbi yetiş ya Rabbi

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor çaresizliğimi
Ya Rabbi el ver ya Rabbi

Tenhada kuytuda ücrada
Tekinsiz bir mecrada
Dua etsem seni dileyen
börtüm böceğim bitki örtüm
Olacak duam olsan
Amin desem hamd etsem
Toprağına kök salsam senle
Nihayet bulsa ömrüm

Havalansa yeni zil çalan eteklerin
Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin
Öperken içsem ağzının çiçek balını
Günahını boynuma seni koynuma alsam
Hem zehrim hem şehrim limon çiçeklerim olsan
Ben görmedim böyle alımı çalımı

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor kimsesizliğimi
Ya Rabbi yetiş ya Rabbi

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor çaresizliğimi
Ya Rabbi el ver ya Rabbi

Türkçe söz: Serminyan Midyat
orj.söz, müzik: Marvan Khoury
Solist: Mustafa Ceceli

http://www.youtube.com/watch?v=6yeTLDqxrr8

Gel


Her şarkının içinde ben seni görürüm
Sevdan bir nefes çekmezsem ölürüm
Sabır kalmadı içimde dertler yaş oldu gözümde
O yokluk denizinde boğulmadan gel!
Sensiz isyan ettim her an dünyam kahır, dünyam zindan
Yine başım duman duman olmadan gel!
Bu koskocaman dünyada, sensiz yapayalnız kaldım.
Sabır kalmadı içimde dertler yaş oldu gözümde
Bu hasretlik denizinde boğulmadan gel!

İclal Aydın

Zuladaki heybe


Öbür yanımız, zuladaki heybe.
Sırsıklam yağmur damlası / sırsıklam deli.
Aya çizdim parmaklarımla gülüşünü.
Yakıştı / yakınlaştı meçhul
Ayna...
Yahut duman...

Duru bir söz / içli bir derviştir
Öbür yanımız, içi boşalmış bir çocuktur şehir
Büyümeyi göze alamaz çöğür
Ansızın göğün asasından çakar şimşek
Aşk tepeden tırnağa zehir
Bal eylesek, bağ eylesek
Ziyan olur mu çocukluk mektuplarımız.

Güneş yumsun gözlerini
Buğday başaklarının emzirdiği serçe
Göğümüz ılık mavi / italik kaş
Öbür yanımız işte...ıssız bir oba.

Rezilce sevişir iğde çiçeği rüzgarla.

Buruşuk bir kağıt / mentollü bir ağrı
Avucunda kına kuşu
tüm içli kokusuyla bahar
Nemrutta sabah nasıl doğarmış ki?

Yarım akıl ayazları boş kovana doldurup
Noksan akıl ateş ettim.
Er yordamıyla
Yoklarsın nabız atışını çocukluğunun,
Sırça bir sarayda rehindir kelebek.

Buruk bir teknoloji tutuştururlar koltuğunun altına
İnzivaya çekilir ay / kuytuluğunda anıların...


Nehreyn

Aşk


Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

Özdemir Asaf

Ağlama...


Rüya gibi her hatıra her yaşantı bana
Ne bulduysa kaybetti gönül aşktan yana
Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa
Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına

Her damla yaş oyuk oyuk, iz bırakır kalbimde
Hayat şarap gibidir kederde var neşede
Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa
Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına

Halis Pekerci

6 Ağustos 2009 Perşembe

Mavi Pencerem


bir bir karası silinir camların
anlamsız yüzünde yorulur
uykusuz gecem
sere serpe çizgileri dökülür avuçlarıma
dağınık saçaklarında hüzün
ağlar kanaviçe işlemeli perdem
kurumuş portakal dallarına konar
birkaç minik serçe
ve binlerce sitem
usulca girer yalnız odama
mahcup açan güz güllerinin
bir demet gülücüğü
yeniden umuda yelken açar
mavi pencerem

Murat Aydın