10 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeşilmişik


Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık
Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin
Düşmüşüz yavaşça bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Balıklar gibiymiş sessiz ve karanlık
Yüzermiş saçların yüzermiş nefesin
Susarmışız öyle bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Can Yücel

http://www.youtube.com/watch?v=kwfqHtxfanE

Günlerin Bulanık Sularında


Kalabalık,
kabarık şehir;
çok şehir,
çok beton,
yok: İnsan...

Çok: Şehir
hiç: İnsan!

Sevgileri güneşte çekmiş, ruhları eprimiş
ve ihanetlerini cüzdanlarıyla besleyen hiç insanlar,
geldiler; Milli piyango ve otobüs biletleriyle
kürdanlarıyla, balgamlarıyla, ayakkabı bağlarıyla
nüfus cüzdanlarıyla, “kazı kazan”larıyla,
visa kartlarıyla, maskeleriyle, markalarıyla...
Güneşin heybetine bakmadan
ve aldırmadan rüzgârın zarafetine...

Birer küfe gibiydi omuzlarında hayat;
Her biri kendince yokuşlarda,
her biri amansız yokoluşlarda,
şarkıları yankısız,
aşkları unutuşlarda...
Kapanıp gündüzlerin ıssız odalarına;
hepsi çürük akşamlardan
ve bayat sayımlardan kalma (!)

Geldiler,
göğe bakmadan,
dokunamadan o uzak ovalara
telaşla,
günlerin bulanık sularında...

Hiç insan,
sabahın köşesinde
kusmuş şehrin şanına;
sabahlar akşamına,
adamlar aşklarına,
kusmuş günlerin bulanık sularında.
Sevgisiz kaldık, sevgisiz kaldık
kısacık Nisan akşamlarında...

Şimdi hızla yırtılan aşiretlerden
aşüfteler, kalpazanlar ve ateistler çıkaran ülkem,
savur beni şu pusun, ayazın ortasına,
çıkarıp sığ sulardan yakıştır okyanuslara
ve kavuştur o eski masal kahramanlarına...
Çünkü böyle bir raunt isyan, beş rekat hüzün
Yetmiyor haziran akşamlarında...

Şimdi parklar fesleğen kokarken
yoksullar soluk soluğa;
fıskiyeler upuzun,
taşıtlar süratle otobanlarda;
telaşla,
herkes günlerin bulanık sularında...

Oysa hepimizin gidebileceği bir vadi olmalıydı...

Artık ömürlerimiz bu tükürülmüş bulvarlara kanar
Ve rüyalarımızda bir görünür bir kaybolur serin pınarlar;
bu yüzden yaktığımız bütün kibrit çöpleri
en çok da içimizde yanar ha yanar...

Kalabalık,
kabarık şehir;
çok şehir,
çok beton,
yok: İnsan...

Çok: Şehir
hiç: İnsan!

Hiç
insan;
doyumsuz,
tedirgin,
korkak...
Sabırsız,
tutkusuz,
kaypak...

Şimdi herkes yüreğinin avlusuna bir servi kadar.
Rüyalarında bir görünür bir kaybolur ormanlar.
Uyanınca, irileşen boşlukları ihanetle tamamlar...

H
i
ç

i
n
s
a
n: Yitmiş günlerin bulanık sularında...
Sadece elbiseler sürüklüyor ardında...

Coşkusuz, aşksız kaldık
Kaldık...
Bu kısacık temmuz akşamlarında...

Yılmaz Odabaşı

http://www.youtube.com/watch?v=adV8-_hgL4g&feature=related

Karanfil mi, Ne/sin Sen


Yüzün sanki dolunay; yüreğimde mi, nedir?
Ellerin çizgi çizgi belleğimde mi, nedir?
Varlığın yedi iklim sunuyor coğrafyama
Yokluğun diken diken kimliğimde mi, nedir?
Bir özlem fırtınası savuruyorsa beni
Çölleri hatırlamamak dileğimde mi, nedir?
Hayalin bir tereddüt, yapışıyor yakama
Sna alışkın olmak iliğimde mi, nedir?
Eflatun kıvılcımlar düşürdün yollarıma
Her kıvrım bir umut, günlüğümde mi, nedir?
Bir sürgün potasında damla damla eriyen
Yalnız bedenim değil, benliğim de mi, nedir?
Saçları dağılıyor denizin sevda için
Açan nergisim, öten kekliğim de mi, nedir?
Her bakışın ruhuma dokunan bir iğnedir
Mıknatıslı gözlerin, bilirim, şahanedir
Tutkusu yumak yumak sarıyor benliğimi
Bana gülüşün lazım; gözlerin bahanedir.

Nurullah Genç

9 Ağustos 2009 Pazar

Sevdiğim Adam


Sevdiğim adam çok çapkındır
içki içer egoist
Biraz oynak biraz aylak
Vazgeçemem ben ondan

Sevdiğim adam aldatıyor kandırıyor
Başka kız dostlarıyla dolaşıyor
Vazgeçemem ben hiç ondan

Çünkü benim ümidim herşeyim
Çünkü benim yalnız o inandığım sevgilim

Sevdiğim adam yalan söyler
Gözleriyle hep sever
Beraberken başkasını
Vazgeçemem ben ondan

Şiir söyler ağlatır o beni
Öperken titretir o beni
Yanında unuturum dünyamı
Bırakmam ben böyle adamı

Sevdiğim adam umursamaz
Sahtekardır aldırmaz
Neler yapsam bensiz kalmaz
Dünyam onsuz hiç olmaz

Sevdiğim adam çok renklidir
Ahenklidir her zaman
Sevimlidir neşelidir
Vazgeçemem ben hiç ondan

Çünkü benim ümidim herşeyim
Çünkü benim yalnız o inandığım sevgilim

Söz: Fecri Ebcioğlu / Müzik: Charles Aznavour

http://www.youtube.com/watch?v=pgS-Q10hS-4&feature=related

nereden çıktı şimdi bu demeyin. 1960 lı yılların Ajda Pekkan'ı söylüyor.
nostalji...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Je suis malade -Hastayım-


Hayal kurmuyorum artık, sigara da içmiyorum.
Artık bir geçmişim, hikayem bile yok.
Sensiz kirliyim, sensiz çirkinim,
Yetimhanede bir yetim gibiyim.

Yaşama isteğim kalmadı artık
Sen gidince hayatım duruyor.
Bir hayatım yok artık ve yatağım bile
bir tren istasyonuna dönüyor
sen çekip gidince...

Hastayım, tamamen hasta.
Annemin akşam dışarı çıkıp
beni umutsuzluğumla yalnız bıraktığı zaman gibi.

Hastayım, tam anlamıyla hasta.
Geliyorsun, ne zaman belli değil
tekrar gidiyorsun, nereye belli değil
ve neredeyse iki yıl olacak
umrunda bile degil...

Bir taşa, bir günaha bağlı gibi
bağlıyım sana.
Yorgunum, bitip tükenmiş durumdayım
onlar burdayken mutluymuş gibi görünmekten.

Her akşam içiyorum ama bütün viskilerin
tadı aynı benim için
ve bütün gemiler senin bayrağını taşıyor.
Nereye gideceğimi hiç bilmiyorum, her yerde sen varsın.

Hastayım tamamen hasta.
Kanımı senin vücuduna akıtıyorum
ve sen uyuduğunda ölü bir kuş gibiyim...

Hastayım, tam anlamıyla hasta.
Bütün şarkılarımdan yoksun bıraktın beni,
kelimelerimi bitirdin.
Oysa ki senin teninden önce yetenekli sayılırdım.

Bu aşk beni öldürüyor ve bu böyle devam ederse
yalnız başıma, kendi kendime öleceğim...
Radyomun yanında, aptal bir çocuk gibi
şarkı söyleyen kendi sesimi dinleyerek...

Hastayım, tamamen hasta.
Annemin akşam dışarı çıkıp
beni umutsuzluğumla yalnız bıraktığı zaman gibi...

Hastayım, evet öyle, hastayım.
Bütün şarkılarımdan yoksun bıraktın beni.
Bütün kelimelerimi bitirdin...
Ve kalbim tamamen hasta...
Barikatlarla çevrelenmiş, duyuyor musun?
Hastayım...

Lara Fabian


7 Ağustos 2009 Cuma

Mor Baharların Kızı


Ağlamak güzeldir kimi zaman
Mor baharların kızı
Diner ağladıkça yüreğindeki sızı
İçine değil ama
Hep dışına
Hep hıçkıra hıçkıra
Akıp gitsin karanlık, sesindeki hüzün bitsin
Kocaman yüreğine yazık.
Saklama gözyaşlarını ağla
Hayat bir tur döner bir ömürlük zamanda
Ağlamasını bilemezsen o anda
Gülümsemek zor gelir sonra
Ağlamasını bilene yakışır hayat
Sende ağla mor baharların kızı
Bu gece sende ağla
Sabah gülen yüzünde bin bir renkli çiçeklerinle uyan
Koy sendeki morun yanına bendeki alı
Gülümse gözyaşlarınla...

Sabahattin Tülek

Asım'ın nesli, artık uyan...


Zevklerinin sigara, alkol, uyuşturucu vb. bir sürü kötü alışkanlıkların olduğu zevksiz bir Türk gençliği yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Saçını sakalını şekilden şekle sokan, yüzüne gözüne küpeler takan, orasına burasına dövmeler yaptıran şekilsiz bir sürü yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Kulağından kulaklığı eksik etmeyen, saatlerce acayip müziklerle beynini talan eden, türkümüzü şarkımızı hor gören bir nesil yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Selam vermeyi dahi bilmeyen, verdiği selamda buram buram yabancılık kokan, oturup kalkmaktan habersiz, büyüğü küçüğü tanımayan, ne idüğü belirsiz bir gençlik yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Anasını kesen, babasından utanan, üstelik hiç mi hiç yüzü kızarmayan, utanmaz bir gençlik yetişiyor; gören, bilen yok mu?

“Evet”e dili dönmeyip “yes” diyen, “hayır”a “no” deyip geçit vermeyen, “tamam”da kusur bulup onu “ok.”leyen dilsiz bir nesil yetişiyor; gören, bilen yok mu?

Türkçeden utanan, yarım yamalak konuştuğu iki kelime ingilizcesiyle ahkam kesen kompleksli bir nesil yetişiyor gören bilen yokmu?

Beş bin yıldır tüten ocağım sönüyor yahu ocağım; gören, bilen yok mu?

Mehlika Asiltürk

fotoğraf: mehmet turgut

Lİmon Çiçekleri


Uzakta çok uzakta güneyde
Yazları sıcacık ve aşık
Kışları soğuk ve sensiz
Bir şehir ve ben üşüyoruz
Bir uğrasan diyoruz
İklimini getirsen
Bereketini, bolluğunu
Örtsen üzerimize

Havalansa yeni zil çalan eteklerin
Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin
Öperken içsem ağzının çiçek balını
Günahını boynuma seni koynuma alsam
Hem zehrim hem şehrim limon çiçeklerim olsan
Ben görmedim böyle alımı çalımı

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor kimsesizliğimi
Ya Rabbi yetiş ya Rabbi

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor çaresizliğimi
Ya Rabbi el ver ya Rabbi

Tenhada kuytuda ücrada
Tekinsiz bir mecrada
Dua etsem seni dileyen
börtüm böceğim bitki örtüm
Olacak duam olsan
Amin desem hamd etsem
Toprağına kök salsam senle
Nihayet bulsa ömrüm

Havalansa yeni zil çalan eteklerin
Gelip otursa gözlerime gözbebeklerin
Öperken içsem ağzının çiçek balını
Günahını boynuma seni koynuma alsam
Hem zehrim hem şehrim limon çiçeklerim olsan
Ben görmedim böyle alımı çalımı

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor kimsesizliğimi
Ya Rabbi yetiş ya Rabbi

Ya Rabbi duy duyur sesimi
Anlamıyor çaresizliğimi
Ya Rabbi el ver ya Rabbi

Türkçe söz: Serminyan Midyat
orj.söz, müzik: Marvan Khoury
Solist: Mustafa Ceceli

http://www.youtube.com/watch?v=6yeTLDqxrr8

Gel


Her şarkının içinde ben seni görürüm
Sevdan bir nefes çekmezsem ölürüm
Sabır kalmadı içimde dertler yaş oldu gözümde
O yokluk denizinde boğulmadan gel!
Sensiz isyan ettim her an dünyam kahır, dünyam zindan
Yine başım duman duman olmadan gel!
Bu koskocaman dünyada, sensiz yapayalnız kaldım.
Sabır kalmadı içimde dertler yaş oldu gözümde
Bu hasretlik denizinde boğulmadan gel!

İclal Aydın

Zuladaki heybe


Öbür yanımız, zuladaki heybe.
Sırsıklam yağmur damlası / sırsıklam deli.
Aya çizdim parmaklarımla gülüşünü.
Yakıştı / yakınlaştı meçhul
Ayna...
Yahut duman...

Duru bir söz / içli bir derviştir
Öbür yanımız, içi boşalmış bir çocuktur şehir
Büyümeyi göze alamaz çöğür
Ansızın göğün asasından çakar şimşek
Aşk tepeden tırnağa zehir
Bal eylesek, bağ eylesek
Ziyan olur mu çocukluk mektuplarımız.

Güneş yumsun gözlerini
Buğday başaklarının emzirdiği serçe
Göğümüz ılık mavi / italik kaş
Öbür yanımız işte...ıssız bir oba.

Rezilce sevişir iğde çiçeği rüzgarla.

Buruşuk bir kağıt / mentollü bir ağrı
Avucunda kına kuşu
tüm içli kokusuyla bahar
Nemrutta sabah nasıl doğarmış ki?

Yarım akıl ayazları boş kovana doldurup
Noksan akıl ateş ettim.
Er yordamıyla
Yoklarsın nabız atışını çocukluğunun,
Sırça bir sarayda rehindir kelebek.

Buruk bir teknoloji tutuştururlar koltuğunun altına
İnzivaya çekilir ay / kuytuluğunda anıların...


Nehreyn

Aşk


Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

Özdemir Asaf

Ağlama...


Rüya gibi her hatıra her yaşantı bana
Ne bulduysa kaybetti gönül aşktan yana
Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa
Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına

Her damla yaş oyuk oyuk, iz bırakır kalbimde
Hayat şarap gibidir kederde var neşede
Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa
Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına

Halis Pekerci

6 Ağustos 2009 Perşembe

Mavi Pencerem


bir bir karası silinir camların
anlamsız yüzünde yorulur
uykusuz gecem
sere serpe çizgileri dökülür avuçlarıma
dağınık saçaklarında hüzün
ağlar kanaviçe işlemeli perdem
kurumuş portakal dallarına konar
birkaç minik serçe
ve binlerce sitem
usulca girer yalnız odama
mahcup açan güz güllerinin
bir demet gülücüğü
yeniden umuda yelken açar
mavi pencerem

Murat Aydın

Mavigün'e


.
..
gidenlerimiz var
bir de kalanlarımız
bir de gidip de
gelmek nedir bilmeyenlerimiz...

bir yanımız giden olmuş
bir yanımız kalan
bir yanımız ölür
bir yanımız doğar şimdi...
.
.
yazan:
İbrahim Düşkün
tahrif eden: ben

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Berat Kandili




Berat Kandili (Beraat Kandili) İslam dininde kutsal kabul edilen gecelerden biridir. Şaban ayının ondördüncü gününü onbeşinci gününe bağlayan gecesi Beraat gecesidir. Esasında Kandil Geceleri Hazreti Muhammed'in buyruklarında yer almamaktadır. H.S. 3. asırdan itibaren mistik çevrelerde kutlanmaya başlanmış, Osmanlı İmparatorluğu'nda II. Selim'den itibaren minarelerde kandil yakılmasıyla kandil adını almıştır.

Aslı "Berâettir." Beraat sözlükte, "bir zorluktan kurtarmak ve berî olmak" demektir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle mübarek gece; günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle Beraat gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de Rahmet gecesi gibi adlar da verilmiştir.

Berat gecesi, Kuran-ı Kerimin Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir gecesinde ise Peygambere ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denir.

O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
"İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım.
"Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim.
"Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.
"Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder.
Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
"Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin."

"Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem..."

4 Ağustos 2009 Salı

Sevim Hanımefendinin Anısına


Rindlerin Ölümü

Hâfız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şirâz'ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Yahya Kemal Beyatlı

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Eski Zaman Aşığı


Ben eski zaman aşığıyım
Sevda çeker düşünürüm ağlarım
Bazen tilki kadar kurnaz, bazen akılsız
Bazen çocuk gibiyim bacak kadarım

Herkes aşık olur sevdalanır
Bir yolu var gönül çekmenin de
Benimki sevda değil ateşten gömlek
Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde

Ama ben eski zaman aşığıyım
Sevmek kadar katlanmak da gelir elimden
Gece hayalimde gündüz fikrimde
Ela gözlü o yar çıkmaz gönülden.

Oktay Rıfat Horozcu