11 Eylül 2009 Cuma

DUDAK OKUMA -5-


Bir ay olmuştu sahilden uzaklaşalı. Dönmek istiyor muydum bilmiyorum?.. Kendime defalarca korkaksın sen korkak! Diye bağırıyordum. Onu ilk defa o koyda gördüğümden beri kaskatı olan yüreğim çözülmüştü sanki. Onu her gördüğümde yüreğimde fırtınalar kopuyordu... Unuttuğum, unutmak için uğraştığım her şeyi tekrar bana yaşatıyordu. Bana yaşam zevkini geri vermişti ve yaşadığımı hissediyordum artık. İşte tam böyle bir durumda beni yanlış anlamasına mı yoksa benimle ilgilenmesindeki manayı benim büyütmem mi bilmiyorum ama dönmek için cesaretim olmadığı da bir gerçek...

Kendime defalarca "Ne olurdu dedim, yürüyüp gideceğine alay etmediğini söyleseydin"
Nasıl derdim ki: "Sen farkında değilsin ama benim yüreğimde bir kasırga, içime sarılan bir sarmaşık ve canımın cansuyu olduğunu nasıl anlatırdım." Bazen karşısına dikilip söylesem diyorum... Bazen gözlerinde içimi ısıtan bir bakışa rast gelip umutlanıyorum, bazen gözlerindeki başka biriyle hararetli konuşmam esnasında beni kıskandığını bile seziyorum. Fakat esas ben onun Hazan'ıyım. O ise benim baharım... Hep bu yüzden... Hayatımın kırk beş yılını deviren ben yarım hayat görmüş birine nasıl derim ki; "Sen benim baharım, yazım ol... " Aramızdaki bu fazladan yaşanmışlıkları neyle aşarız?.. Sevgi... Aşk, ama gel gör ki bende ki aşk da ondaki aşk mı? O gözlerinde beni görünce başlayan parıltı yanaklarına basan pembelik aşk mı? Yoksa içinin güzelliği yüzüne yansıyan birinin düşünceleri bu kadar kolay anlaşılırken onun beni efsunlu sanmasındaki merak mı?..

Dönmek kolay da ya korkularım... Keşke tüm korkularımı şu köpek balıklarına yedirebilsem...
Ruhumdaki bu yaralarla yaşamak bu kadar zorken, hiç günahsız bir perikızını kendi hayatıma nasıl sokardım? Zaten onun da bunu ne kadar istediğini bilmiyordum ya...

Bu sahil kasabasına, bir arkadaşım elindeki tekneyi satmak isterken tesadüfen karşılaşmamız sayesinde gelmiştim. Uzun bir aradan sonra İstanbul’a dönmüştüm...
99 depreminde Gölcükte gemi mühendisi olarak çalışıyordum. Depremde kaybettiğim eşim ve biricik kızımın acısı beni rüzgarın önüne katılmış kuru bir yaprak gibi oradan oraya sürüklemişti. Aradan geçen on yıldan sonra 45 yaşıma gelmiş hasrete dayanamayarak yurduma dönmüştüm...
Gemiler, deniz... Hep iyi geçindiğim iki şey olmuştu hayatta.
Denize duyduğum özlemle Ortaköy de dalgın dalgın denizi seyreder, boğaz havasını ciğerlerime doldururken arkamdan gelen bir sesle irkildim;
-"Ekin!.."
Başımı çevirdiğimde ünversiteden eski bir arkadaşım karşımda duruyordu. Türkiye ye döndüğüm ilk gün beni tanıyan birine rastlamak beni huzursuz etse de hemen kendimi toparladım...
-"Ekin sen ha! Hiç aklıma gelmezdi seni göreceğim."
Benim de dedim içimden.
-"Bu gün hafta arası, bu saatler sakin olur, gel oturulalım şöyle."
Sakin dediği yere baktığımda şaşkınlığımı anlayarak;
-"Oğlum biz bu haline sakin diyoruz, hadi gel." diyerek kolumdan çekti. Aslında hiç sohbet havamda değildim ama arkadaşımın coşkusunu da kaçırmak istemiyordum. Birer çay söyledikten sonra başladı anlatmaya. Parayı bulunca, 45 inden den sonra bir deniz tutkusu gelmiş, bir tekne almış. Şöyle ufak birşeymiş, hafta sonları bazen balığa çıkyormuş, bu aralar kızlar arabadan çok yat gezmelerini seviyormuş...

-"Kardeşim bu yaşına gelmişsin daha evlenmedin mi?" diye sordum.
-"Evliyim ne olmuş, evlilik başka bu başka, sen ne yaptın, Aslı'dan sonra var mı hayatında birisi?"
-"Hayır Aslı'dan sonra uzun süreli bir ilişkim olmadı hiç."
Biraz mahcup bir ifadeyle;
-"Kusura bakma" dedi
-"Önemli değil, ben atlattım, sen beni bırakta devam et" dedim.
Bu tekneyi almış ama gel gör ki bir iki defadan fazla kullanamamış bile. Karısı başının etini yiyip duruyormuş sat şunu diye, karısı ondan şüphelenmiş bu yüzden elden çıkartması gerekiyormuş ama teknesini sevdiği için tanıdık biri alsa sevinecekmiş...
-"Ya Ekin sen denizci ve gemicisin oğlum sen alsana şunu, uygun bir şey yaparım sana kurtar beni bu dertten"

On yıl sonra ülkeme geldiğim ilk gün, daha ailemi bile görmeden neden bir tekne almak istediğimi hiçbir zaman kendime açıklayamayacaktım... Üç saat sonra tüm parasını bir tekneye yatırmak için el sıkışan kendime şaşmaktaydım...

Teknenin Datça marinasında demirli olduğunu da el sıkıştıktan sonra öğrenecektim.
Böylece Datça'ya doğru yola çıkacacağım belli olmuştu. O zaman anladım, anne ve babamı hemen görüp gitmek için geçerli bir bahane aradığımı...

********
devamı var

mavigün

2 yorum:

Kaya dedi ki...

Ablacim ellerine saglik, cok güzel basladi gerisi de cok güzel geldi. Devamini da bekliyoruz

Blog yöneticisini de atlamayalim, abicim burda süper isler cikariyorsun cidden. Senin de ellerine saglik..

no name dedi ki...

sağol kardeşim, sizlerin katılımıyla birşeyler meydana geliyor, ben tek başıma bir hiçim...