10 Mart 2009 Salı

Affedilmeyen...



Muhakkak ki hayatımızda birçok yanlışlıklar ve hatalar yapmışızdır. Evet affedilmeyi beklediğimiz çok anlar olmuştur. Özellikle, bir hatamıza karşı acımasızca yargı ve infazda bulunanlara karşı yüreğimizde bir burukluk hissetmişizdir.
Halbuki başkalarını affedebilmek bir erdemdir...
Goethe bu yaklaşımın büyüklüğünü şöyle dile getirmektedir; “Hiç kimse, affettiği zaman olduğu kadar yükselemez." Affetmeyi düşünmeye başladığımız anlarda içimizdeki gurur, özür dilemeyi engelleyerek büyüklük yolunda set olmaktadır. Arkasından ağlayacağımız ve üzüleceğimiz insanların hatalarını affederek onların yüreklerinde taht kurmak varken ne diye onların hatalarını sırtımızda taşırız. Aslında affettiğimiz suçlar başkalarına değil, kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
Robin Sharma der ki ; "Size kötülük yapan birini düşünmeye adadığınız her dakikanız, çok daha değerli bir arayışınızdan çalınmış bir zamandır.” Mark Twain bunu çok güzel bir benzetmeyle açıklamıştır; "Bağışlamak, menekşelerin onu ezen topuklarda bıraktığı hoş bir kokudur.” Yaşamımızı güzel kokularla süslemek varken, nefretin çürümüşlüğünde kendimizi kaybetmeye ne gerek var. Deneyin affetmenin güzelliğini siz de fark edeceksiniz. İnsanların yanlışlarına göstereceğiniz af duygusu size saygı ve sevgi olarak geri dönecektir...

Siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi.
Çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum.

Seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak .
Her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum.

Sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın.
Rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum.

Duymak istediklerimi söylemiyorsun
hiç dokunmuyorsun bana.
Sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı.
Ben gidiyorum.

Özdemir Asaf

Hiç yorum yok: