30 Haziran 2010 Çarşamba

29 Haziran 2010 Salı

HerDemMavi


Mavidir Umut, Umuttur Mavi,
Sevgidir Umut, Umuttur Yüreğiniz,
"Seni Seviyorum" Demek Zor Değildir...
Yüreğinizden Sevginizi, Sevdiğinizden umudunuzu yitirmeyin...
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

28 Haziran 2010 Pazartesi

İki Soru Arttı


Yağmuru severim, bir de denizi...
Kışın titremeyi, yazın terlemeyi...
Menemen severim ilkbahar kokar.
Çok filmler seyrettim,
kitaplar okudum.

En utandığım şey şiirlerimdi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.

Sana gelene kadar epey didindim hayatta.
Bilseydim başlangıcın sende olduğunu,
daha çabuk geçerdim günlük acılardan,
daha az takıntılarım olurdu.
Belki güvenebilirdim insanlara.

Yorulup düştüğüm her yeri ezberledim.
Tekrar düşmemek için.
Ama! ...
Hep yeni tümsekler buldum
ve bulduğum her cevaptan
iki soru arttı bana.

Erhan Güleryüz

Ölü Çizgi


Bir zehir
Birikir odalarda,
Almaz ki veresin rüzgâra
Rüzgâr deli değil.

Birden yayılır kanda
Kararır dört yan.
Bir çöküntü başlar yaşamanda
Her şeyin değersizleştiği an.

Deniz mi bu geçilmez
Aşılmaz dağ mı?
Tam bana göre uyuşuk
Miskinlik gibi var mı?

Nedir seni saran bu sis
Yok dünyalarda tat
Kuvvetsiz
Böyle daha rahat.

Yaşamışım kaç para
Mezar taşları neci?
Deli gibi sarılsam da hayata
Kalacak nesi var ki?..

Kitaplar seslenir, yüksekten, mağrur;
- Gel bize, kurtul, gel!
Almanızla bırakmanız bir olur,
Böyle daha güzel.

Sokaklar seslenir, akpak, temiz;
- Hadi gel, avunursun!
Bütün sokaklardan iğrenirsiniz
Avunmak şöyle dursun...


Behçet Necatigil

Dilim Dilim Güzel Dilim


"Konfüçyüs'e sormuşlar:
- Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük düşünür şöyle cevap vermiş:
- Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım.
Ve dinleyenlerin şaşkın bakışları arasında sözlerine devam etmiş:
- Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yolundan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir."

Sırrı Er
Etkili ve Güzel Konuşma Sanatı
Hayat Yayınları

23 Haziran 2010 Çarşamba

İstanbul Ağrısı


Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim.

Pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben.
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine İstanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim...
Utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğim Attila İlhan'ı
zehirleyebilirim.

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor.

Ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi?
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden?
Peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin...

Eğer sen yine İstanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilya'lı balıkçılara Marsilya'lı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim...

Ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir.

Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylül'ünde birader mırc ve ben
sokaklarında Mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan!
Unuttun mu
sana taptık...

Attila İlhan

Sana Ne Söylesem Ömrüm


Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum

Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa

Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi

Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini...

Ahmet Uysal

Seni Saklayacağım


Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

22 Haziran 2010 Salı

Teşekkür


Harika paylaşımlar, şahane insanlar...
Biz Sizi Seviyoruz...
Bizden size

Quintet


Gönül der ki zaman zaman
Ayrılık acısı pek bi yaman
Ayrılık olmasaydı gönül denen bu yolda
Geçsin diye acım, hayallerime tuz basar mıydım?
Ben sana susak, sana açım...

S.E.Ş.N.A

HerDemMavi


Salı...
Biriktirdiklerimizi paylaşım günü...
Mavinin şemsiyesi altına bekleniyorsunuz,
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Gül Nazarı


ağlar kendine doğru koşan atlar
bir gülü öpmüş gibi yanağından
dudağında kırmızı yokuş
yaşlı zamana uzayan...
annemin ardına saklanan sabahlar
o ki yeryüzüne bırakılmış bumerang
bacaklarıyla kara bir atı bekler

-kime söylediysem bunu
bir bulut gibi indirdi sırtındaki göğü-

sevilmeye yatan bir ormanın aralığından
göğe eriyen ırmak
taşmak için
kadından doğma bir atı bekler

-kime söylediysem bunu
bir karabasan gibi gördü düşünü-

unutmuş olamaz!
kederli ve taşralı ruhların taşıdığı
kırılan o gölgeler bile yeter
kalbiyle suya gelin gidenleri ürkütmek için
tezgâhta ne var?.. biraz söz biraz daha

-kime söylediysem bunu
bir kedi gibi yaladı ayaklarının sesini-

unutmuş olamam!
derindir
bir gülün bir güle seslenişi...

Betül Dünder

Küçük Sevgilim


Benim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Böldün parça parça
Onlar bilmez onlar bilmez
Bakarlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Kırdın defalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Vururlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Ben sana neler yaptım
Kızdım sayfalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Yakarlar canımı
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibi

Benim küçük sevgilim
Sanki yalanmış gibi
Benim küçük sevgilim
Sanki masalmış gibi

Mor ve Ötesi

http://www.dailymotion.com/video/x3854j_mor-ve-otesi-kucuk-sevgilim_music

Gönülçelen


Sensiz yıllar art arda sıralansa
Aşk bu beni bu hale koysa da
Kalbim dursa da yaralansam da
Kaderim razıyım bu cezaya...

Sensiz her şey yalnız mı olacak
Bu romanda tek bir şey yazacak
Artık bir tek gün, o karanlık gün
Beni acıtan bir sis kalacak...

Hiç saklanmayan bir çocuk gibi
Her şeyimsin kaderimsin...

(Muhtemelen)
Kıraç

http://www.trizle.net/play/muzik/gonulcelen-hasret-final-bolumu-sarkisi

19 Haziran 2010 Cumartesi

Bir Eflatun Ölüm



kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder...

Behçet Aysan

Yağmurda Unutulan Şarkı


Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm
Önce ıpıslak iki kuş
Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden
Sonra insanlar iki gözüm
İnsanlar
Kahrolmuş

Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan
Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu
Öksüz anılar üstüne iki gözüm
Kırık ikindiler üstüne
Kuşkulu bir yağmur yağıyordu

İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda
Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep
Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar
Yüzler karanlıktı iki gözüm
Düşünceler dar
Bir geçit bulamıyordum sana
Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik
Hep yabancıydı çaldığım kapılar

Oysaki, son çağrımdı bu ta can köşemden
Oysa yürek yürek son yeşermemdi
Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur
Ah sonra o yağmur iki gözüm
Ah sonra o
Yağmur

Şimdi,
En kırık vaktidir uzak imbatların
Öykümüzün en yaralı yerinden
Damlar yüreğime ılık bir sızı
Sonra birden duyar gibi olurum
Hoyrat yağmurlar altında
Martı çığlıklarına karışıp giden
Çocuksu şarkımızı...


Bekir Sıtkı Erdoğan

18 Haziran 2010 Cuma

Biri Var


Biri var, durmadan beni arar,
Biri var, mevsimlerdir beklerim.

Biri var ki açmamış bir bahar,
Göklerimde yıldız, içimde sır.

Biri var ki bahtı bende yaşar,
Benim çiçeklerim açar onda.

Bende musiki, bende dünyalar,
Biri uzakların uzağında.

Havuza düşen memleketleri,
Biri var ki içimde sayıklar.

S.Kudret Aksal

17 Haziran 2010 Perşembe

Can Eriği


Bir kelime buldum çın çın öter;
Adı candır.
Bir erik kopardım can dalından;
İçi can dolu,
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır.
Bir gölge düştü önüme dedi ki:
Bir yüküm var benden ağır
Bir yüküm var beni taşır
Adı candır.

Toprak dedi ki:
Can Allahın yongasıdır
Fakat ben bir deri bir kemik
kaldım.
Bir de misafirim var adı candır.

Işık dedi ki:
Renklerden, kokulardan,
Seslerden önce koşup geldim
İnsanoğluna nur topu gibi
Bir müjde getirdim,
Adı candır.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

16 Haziran 2010 Çarşamba

Güller Ağlar İçimde


Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman
Seni çağıran sesi uzaklardan

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliğe anlatır gibi
Birden değişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgarın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir fırtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım...


Ümit Yaşar Oğuzcan

Hüzün


Hüzün günbatımında hissetirir kendini
Akşamüstü yükselip alçalan ateş gibi
Karşılaşan iki dost, zamanın değirmeni
Bir sahil lokantası, Egenin zeytinleri
Uzakta
Hüzün hep yanımda

Geçmişten gelen sesler, gözümden kaçan gözler
Ne kadar çok tırmansam benden yukarda gizler
Bir gelincik tarlası, Güneydoğu vakası
Tvde kan banyosu, neden ölür bu gençler
Bilemem
Hüzün seni silemem

Bu oyun nerede biter, hangi yol dosta gider
Ben sevmeye alıştım, muhabbet bana yeter
Hüzün gün batımında bir an koluma girer
En sevdiğin kuş olur sonra da uçar gider
Tutamam
Hüzün sensiz yapamam


Söz ve Müzik: Kutlu Özmakinacı
Yüksek Sadakat
http://video.mynet.com/ravza_09/huzun-yuksek-sadakat/116102/

15 Haziran 2010 Salı

Quintet


Rüzgâr ol sar beni sevdiğim
Sonra öyle bir es ki,
aldığım her nefeste seni alayım içime
Kimseler göremesin, seni bir ben bileyim
İçime dolan serinliğindeyim
Seninim seninleyim...

Ş.N.S.A.E

Teşekkür


Gelmeye gidenlere yürekler dolusu teşekkürler...

HerDemMavi


Salı...
Gün doğumu...
Gözlerimiz maviye aralandı, hafif bir esinti
doldurdu odamıza dostların kokusunu,
dudaklarımıza bir tebessüm yayıldı, bugün Salı
fırlıyoruz yataktan, maviyi bekletmek olmaz,
Çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

14 Haziran 2010 Pazartesi

Bal Ağızlım


Bal ağızlım sen konuşunca, gökyüzü açılıyor
Yeryüzünün dört yanına baharlar saçılıyor
Yosun tutsa yürekler, yıkılsa bütün ümitler
Her kelimen dünyayı yeniden yaratıyor

Ben bir ay, sen ışığım; ben gece, sen sabahım
Sen tarla, ben aşkınla dalgalanan başağım
Bu kurumuş dünyaya ben seninle aşığım
Gönlüm sanki bir kovan, dolu dolu sevginle
Bal ağızlım her günüm bir petek bal seninle
Geliyorsun, seviyorsun, ölüyorsun, gidiyorsun
Gitmeeeee

Sen iğnesiz arımsın, ağzından bal akıyor
Meyva dolu dalımsın, ağzından bal akıyor
Alım, yeşil, sarımsın, ağzından bal akıyor
Hasat günü gelmeden kurumasın ekinler
Baharları sırtlayıp göç etmesin leylekler
Bal ağızlım canım; dün, bugün, yarınım
Sen susarsan yanında hiç kalır ölümler
Bal ağızlım canım; dün, bugün, yarınım
Sen susarsan yanında hiç kalır ölümler
Köhnetilmiş insanlar, unutulmuş doğrular
Bu yaşlı dünyaya kalan, yaşlanmış bir sürü yalan
Bal ağızlım gizli gelin, ballandıralım zehirleri
Üzülme herşey düzelir, görürlerse sevgimizi

Ben bir ay, sen ışığım; ben gece, sen sabahım
Sen tarla, ben aşkınla dalgalanan başağım
Bu kurumuş dünyaya ben seninle aşığım
Gönlüm sanki bir kovan, dolu dolu sevginle
Bal ağızlım her günüm bir petek bal seninle
Geliyorsun, seviyorsun, ölüyorsun, gidiyorsun
Gitmeeeee

Sen iğnesiz arımsın, ağzından bal akıyor
Meyva dolu dalımsın, ağzından bal akıyor
Alım, yeşil, sarımsın, ağzından bal akıyor
Hasat günü gelmeden kurumasın ekinler
Baharları sırtlayıp göç etmesin leylekler

Bal ağızlım canım; dün, bugün, yarınım
Sen susarsan yanında hiç kalır ölümler
Bal ağızlım canım; dün, bugün, yarınım
Sen susarsan yanında hiç kalır ölümler
Sen iğnesiz arımsın, ağzından bal akıyor


Er Mektubu Görülmüştür Bal Ağızlım
1980 (Türküola) 244

Söz: İlhan İREM
Müzik: İlhan İREM
Aranjör: Esin Engin
Orkestra: Esin Engin

http://www.youtube.com/watch?v=d7WMjXr8iWI&feature=related

Virtüöz Ölüm


Ben ki şairim, yüzünüze bakarken
En çok içinizi görmekten korkuyorum;
Bu yüzden yüzünüze bakarken
Ensenizi yalayan denizi görüyorum,
Denizi cesedinize teyelleyen
Yunus sürülerini,
Fenikeli tüccar gemilerini,
Mağripli korsanları
Ya da mavi beyaz çizgili
Şiir transatlantiklerini...

Ben ki şairim, dediğim gibi,
Siz konuşurken, bakın, ben
Bir yandan denizi dinliyorum,
Ölümün üflediği boruları, sirenleri...

Ölüm ki, yalnızlıkların en yağız köpüreni,
En büyük köpüreni,
En sessiz köpüreni.

Ölüm ki, şiirlerin en şiire benzeyeni.
Ölüm ki, kusursuz örtüşeni,
Sözle sükutun.

Ölüm ki,davetleri geri çevire çevire
Artık toya düğüne
Çağrılmaz olanı, usta çalgıcıların...

(Hece, 86)
Cahit Koytak

Nuh'a Gemi Resimleri


Oturmak istiyorum
biraz sıkışır mısınız?
Bakın ellerim dolu,
ellerim ceplerim ve kafam.
Yolcuyum/sorulur mu/nereye gidiyor bu gemi
biraz sıkışır mısınız?

Ruhumu kurtarmaya calışıyorum
dualarla perhizlerle susarak somurtarak
ve gizlenerek kıyı bucak.
- Biz zavallı küçük sırlar -
Biz zavallı sırlar...
(küçük)
Biraz sıkışır mısınız?

Öleceğim, efendim
bir gün mutlaka öleceğim.
Ama beşkırkbeş vapuru
- kim durdurabilir onu -
beşkırkbeşte kalkacak yine.
Biraz sıkışır mısınız?

Günahlarım
tövbelerim sadakalarım
heveslerim erdemlerim başarılarım
kağıtlarım muskalarım madalyalarım
traşlı fotoğraflarım traşsız fotoğraflarım
ruhum cesedim gözyaşlarım
burda büyüğüm burda küçüğüm
burda büyüğüm
buraya sığarım buraya
sığarım buraya sığarım
biraz sıkışır mısınız biraz
sıkışır mısınız
biraz
sıkı
şır


n
ı
z
.
.
.
Cahit Koytak

Beni Rüzgara Verme


Öfkeli bir deniz gibi
Üstünden atma beni
Yazdığın gibi silme

Yumlama parçalama
Ne yapsam kırılmaz diye
İtme koca dağlardan
Gidip gelip ağlatma

Bu bensiz yapamaz de
İçinin derinlerine sakla
Gösterme kimseye beni
Gönlünde tut bırakma

Kuşlara parçalatma
Çöllere koyup dönme
Gözden çıkarma beni
Tam her şeyimi aydınlatırken
Yeter bu kadar deyip sönme

Bir gidip bir gelip
Çocuk gibi oyalama
Korkutma yıldırma beni
Beni sakın bırakma

Afşar Timuçin

10 Haziran 2010 Perşembe

İyi Ki Bu Düştesin


I
nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde
o nehirler benim nehirlerimdir
aşk
ki azar azar benim yerimdir
üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam
gözlerin ey yâr benim evimdir...

/vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

iyi ki bu sestesin
dünyayı ısıtan nefestesin
bir haydut gibi gezinirim kapında
kalbimde tutuşan ateştesin...

II
rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde
o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır
aşk
ki azar azar benim yerimdir
suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam
gözlerin ey yâr benim evimdir...

iyi ki bu düştesin
her sabah ışıyan güneştesin
iyi ki yoksuluz bulutlar gibi
soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi...

/vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

Yılmaz Odabaşı

Olsam Olamam Sonesi


Çiçek gibi değil, size çiçek kadar koktuğunuzu
söylerdim ben olsam-ben olamam: Bendimi
yıkıp taşmak için biliyorum ilk cümlemden korktuğunuzu,
gürültümde susturmaya alışmışım ben kendimi.

Olsaydım, ince şebboy kulağınızın arkasından,
krizantem ensenizden, birkaç demet ful
sırtınızdan belinize inesiye, bacakaranızdan
siyah lâle toplar, hâreniz efendim, ben kul,

fısıldardım: Şimdi kokunuza karışır kokum,
kalenizin içinde artık tutuşmuş bir okum,
ağzımda kan köpüğü bir denizden kalma tad,

bin kere sarhoş, bin kere pişman derdim
ben olsam, olamam: Gücüm derdim
hayal gücüm, salamam içimdeki kuşu.

Enis Batur

Bir Avuç Dolusu Aspirin İçen Kızlar İçin Kanto


Tam kırk kiloluk bir yılan
Taşıyor her gece
Uzandığı yatağa
Ve yılan her gece
Tam kırk kilo arsenik
Kusuyor
Kızın ciğerlerine

Alkış kamçı ve günah
Yağıyor geceye

Yaşamak ipek bir şal
Çürümüş omuzlarına kızın
Tanrı'nın koyduğu
Ve kız onu her gece
Düşürüyor sahnede

Alkış kamçı ve para
Yağıyor geceye

Yaşamak karanlık kulislerde
Ardında kırmızı perdelerin
Kemgözlü bir nedime:
Bir avuç dolusu aspirin
Ve bir bardak su
uzatır
Kıza
Günün
Birinde

Alkış kamçı ve günah
Boğuyor kızı
Alkış kamçı ve para
Gardrop dolusu
Alkış kamçı ve hüzün
Yağıyor geceye
Alkış kamçı ve...
ve...

Cahit KOYTAK

9 Haziran 2010 Çarşamba

Beni Bir Yaza Gömdülerdi Bir Zaman



Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman
Her yer olabilecek bir kuytulukta
Bir kadın vardı bir balkonda
Sesinde yaralı bir gül olan

Hayat ve mevsimler aynı şeydi
Uyku kadar derin bir suda boğulurken
İlkbahar kekeleyerek geldi
Kırık çocuk gülüşlerinden

Deniz oracıktaydı ve buğusu
Eriyorken havada sesler
Herşeyin bir büyü oluşturduğu
Gizemli kokular ve gülüşler

Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman
Annem olan bir sessizlikte
Belki de onun kalbidir açan
Derin bir gülün içinde

Ataol Behramoğlu

İstanbul Saklasın Bizi


Edası ömrüme ömür
Gözleri kömür dilber
Ah bir el ver, bir el ver de
Yaralarımı sarayım

Payıma düşmüyorsun belki
Hakkım değilsin
Yine de gel
Bir senin yanında ben olayım

İstanbul Saklasın bizi
Boğazında düğümlesin
Kimseler göremesin, bulamasın ikimizi

Kuralına uymaz hayatın
Biliyorum uyuduğumuz uykular
Denizine sor içimi bu şehrin
Kifayetsiz tüm şarkılar...

Kıraç

http://www.izlesene.com/video/tv-magazin-kirac-istanbul-saklasin-bizi/2118049

8 Haziran 2010 Salı

Miş Gibi Kadın


1

Kadınları düşünüyorduk da;
Kadınlar düşünülmeye değer...

Miş gibi kadın;
Sadece sesin olsaydı,
Sesinle sevişseydim senin;
Mis gibi kadın deseydim sesine
Nefis göğüs uçları olsaydı sesinin
Dokunmak hoşuma gitseydi
Kasıkları olsaydı gezmelerimi mezara götüreceğim
Kasıkları olsaydı sesinin sadece benim.
Miş gibi kadın, orgazmsız seni,
Uykularımı nereye kaçırdın? Demeseydim ama dedim ama
Kasıkları olsaydı sesinin sadece benim,
Miş gibi kadın, yapamadım/n/k işte
Ne güzel bir dündü demeseydim ama dedim ama
Sesin de beni çok sevseydi
Hayatımda yeni hiç bir şey olmazsa olmasın olabilseydi,
Istiklal marşı çalsaydı radyolar sesine her baktığımda...

Sonra üstüme döküldüm.

2

Şairin notu:
Beni kadınlar büyüttü... Artık hiçbiri yaşamıyor. Onlar beni döverek büyüttüler, ben onları överek öldürdüm. Önce üstüme döküldüm sonra yine üstüme...

Sessiz harflerin başyapıtı
Gökkuşağı gözlerinin hasır çantasında güneşi saklayan
Her yağmur yağdığında
Benim yerime o
Cüce cinlerle sevişen siz;
Hay Allah! Arkadan ne kadar da sana benziyorsunuz...
Senin de küçücük gözleri vardı günaydın öpücükleri kocaman.

Birden size kanım ısındı;
Bu kadar yeter, biraz daha sevişelim isterseniz...

Ne kadınlar geldi geçti,
Ne kadınlar gelip geçerken verdi,
İstanbul hepsini gördü,
Sallanan iskemlesinde şöyle bir doğrulup
Sakalını sıvazlayıp fısıldadı: (hep böyle kısa konuşurdu...)
Bu kadar yeter;
Aşık ol ve köşene çekil artık...
İstanbul gerçek bir budalaydı, ya da belkide değildi...
Ve doğrusu kaybolmuştum, ya da belkide değildi...
Benim cevabım da kısaydı:
Sizi bilemem ama bence renklerin en güzeli bordodur;
Madem ki bir kere geliyoruz bu dünyaya, renklerin en güzeli bordodur...
Geldim gelmesine ama...
Geldim gelmesine ama bu kadar da küçük beklemiyordum dünyayı;
Ama sen hep oradaydın
İstanbul; bir kere öpebilir miyim dudaklarından?
Bir kerecik...
YALVARIRIM.

3

Kızma bana;
Yeşil bir bordo ile dolaşarak büyüdüm ben,
Oradan oraya, oradan oraya, oradan oraya.
Dahaların ama olduğu buz gibi ne denizler
Ne fırtınalar avuttu beni bana...
Daha
Daha
Daha!
Oradan oraya, oradan oraya, oradan oraya,
Bir yeşil, bir bordo bir de ben,
Tam da alışmışken Beatrice sana...
Daha
Daha
Daha!
Sen mi değiştin mi ben mi değiştim mi sanki mi sen mi?
Beatrice im benim; dikkat et; aramızda ki mi küsüyor bana...
Bordomla dolaştım yıllarca
Ne hanlar, ne kadınlar ama soğuk
Şatoma geldim sonunda bordom hala yanımda
Denizi görebiliyorum artık oturduğum yerden.
Belki de diyorum zamanı gelmişti artık;
Belki de diyorum haklıydı İstanbul
Belki de diyorum İstanbul haklıydı;
Çok nehirler aktı o göğüslerin arasından...
Sizin de küçücük öpücükleri vardı günaydın gözleri kocaman
En fazla bir sütyen olabilecek
Sizin de küçücük öpücükleri vardı insanı hep gitmek kaplayan.
Yaşlandım mı yoruldum mu bilemiyorum ama
Denizi görebiliyorum artık oturduğum yerden.
Daha?
Daha?
Daha?
Daha?
Eskimiş gibi kadın,
Pardon sizi arkadan sana benzettimde...
Biliyorsunuz,
Senin de küçücük gözleri vardı günaydın öpücükleri kocaman.
Nah biliyorsunuz...


Ali Erdem URAL

Quintet


Bir sevda gemisiydi yüreğim
Demir atacak liman arayan
O limanda yüreğimi onaracak
Bir cevher, ki beni ancak
Mavi göklere çıkaracak...

Ada Sakinleri
Ş.S.N.A.E
İsimler mısra sırasına göredir...

Teşekkür


Paylaşım için...
Muhteşemsiniz...

HerDemMavi


Yeni bir Salı ve yine mavide birlikteyiz
çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...

6 Haziran 2010 Pazar

Yalnızlık


Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut,
Geceyarısı aynalarda
Suçlu ve ezik,
Gözlerim kan çanağı.
Cinnete dönüşen bir dinginlik,
Duruyorum karşında.

Şarap taşlaşıyor
Midemde ve beynimde,
Mavi mavi tüten sigara
Giderek mora çalıyor,
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut,
Suflör kullanma
Dost seslerini dudağınla ısıtıp.
Gece hep aynı gece
Karbon kağıdıyla çoğaltılmış
Gibi kara ve soğuk...

Ellerim beynime alkol serpiyor boyuna
Niye böyle, neden?
Sormuyorum artık
Yalnızlık, yalnızlık...
Bir kez olsun kuğuların türküsünü
Tersinden söyleyeyim
Ölümse ölüm
Yaşamsa yaşam
Ayna hep ayna ayna...

Ahmet Erhan

Adı Menekşe


Bu şehrin meydanlarında, garında, rıhtımında
Sensizlik bir türlü yakamı bırakmıyor
Bütün duraklarda, kahvelerde
Büyük küçük yalanların
Dönüp dönüp vuruyor ansızın beni
Vuruyor yerden yere

Yok ettim salındığın billur aynaları
Şimdi uzun uykuların tam zamanıdır
Bir yorgan misali örtündüm yalnızlığı
Bu yıl da aşk buraya hiç uğramadı

Silinsin izim, hiçliğim sokakta kalsın
Gölgemi yakın, bu dünya beni yok saysın
Emanet ettim bıraktığın her şeyi
Dedim siz susuz bırakmayın menekşeyi

Silinsin izim, hiçliğim sokakta kalsın
Gölgemi yakın, bu dünya beni yok saysın
Emanet ettim bıraktığın her şeyi
Dedim siz susuz bırakmayın menekşeyi

Sezen Aksu

http://www.youtube.com/watch?v=wvjFQ2tFafU&feature=related

Kiraz Mevsimi


Bir daha ben hiç olmadım eskisi gibi
Güvenmedim bir daha hiç
Sakladım kendimi

İnceliklerini öğrendim aşk oyunlarının
Aslında çok da eğlendim
Saymazsak kalbimi

Yok güzelim mertliği yok aşkın
Ben üzerim, üzülmemek için
Çok hüzünlü, ah çok hazin
Ama başka bir çaresi kalmadı ki
Bu aşk işinin

Bir daha gelmez geri genç baharlar
Kimbilir önümüzde kaç kiraz mevsimi var

Bir daha ben memnun kalmadım hiç kendimden
İçin için utandım hep bu halimden
Bilmiyorum nasıl geçer geri kalan
Aslında kafidir bana müthiş hatıran

Yok güzelim mertliği yok aşkın
Ben üzerim, üzülmemek için
Çok hüzünlü, ah çok hazin
Ama başka bir çaresi kalmadı ki
Bu aşk işinin

Bir daha gelmez geri genç baharlar
Kimbilir önümüzde kaç kiraz mevsimi var

Sezen Aksu

http://www.youtube.com/watch?v=PMR_64hfXOM&playnext_from=TL&videos=NEoehXn_vtg&feature=grec_index

5 Haziran 2010 Cumartesi

Gün Olur


Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

Orhan VELİ

4 Haziran 2010 Cuma

Kankama


CANKUŞ
(Ege bölgesinde kanka yerine kullanılan bir deyim, ben de çok seviyorum)

Cankuş

Efendi soğuklar geldi!
Kuşlar da gittiler.
Yar kalır mı
bu kış kıyamette?

Bu kar kokusu İstanbul sokaklarında, (Ankara sokakları da olabilirdi)
alır götürür beni eski şarkılara...

Sen de bilirsin Cankuş!
Yaşamak
güzel ve zor.

İş,
para,
aşk
vb., vb. şikayetler...
Birikir sıkıntılar yüreğinde.
Sorular cevap bekler.
Elbet bir gün farkedip,
yardım eder melekler.

Bu kar kokusu
İstanbul sokaklarında...


Erhan Güleryüz

Kankacım işte böyle, Erhan kardeşimiz ne güzel söylemiş,
kendisi aynı zamanda ayna grubunun solisti kurucusu herbişeysi...
çok sevdiğim bir sanatçıdır da aynı zamanda, şu aralar yeni albümü çıkacaktı bekliyoruz bakalım...

3 Haziran 2010 Perşembe

Al Bu Şiiri Yak


Tirse gözlü bir çingene elleri nergis
Kuş evleri dar geliyor güvercinlere

Yüzünde bıçak yarası dişinde yaldız
Çillerini satıyor çocuk elleri

Çipil ışık dallarında karga tüneği
Köşede küçük ayaklı kızlar kösgeri

Ak benekler konuyor kirpiklerine
Elinde kırık kopuk sevgilerin gergefi

Ört perdeleri açsın çiçeğim vakti bahardır
Zincirli hamam kubbesi sütunları mermer

Kaş koymuş kaf üstüne simin varak işler
Su sızmaz arasından çak camı cama koyver

Kan damlamış kar üstüne inci gülüşünden
Çöz zemheri aynalara sedef düğmeleri

Baş kaldırarak koş çıplak ayak
Sen bir yana savrul sevdan bir yana

Sarhoş gecenin yollarına yağmur çiselerken
Beynim geme gelmez yüreğim dörtnal

Uçsun kelebekler daldan dala gün ağarırken
Tef vuruyor fır dönerek çalparanı çal

Derde dermandır efendim al bu şiiri yak
Üç hazan beklet ayazda şerbetlere kat

Aydın Hatipoğlu

Bir Çiçek


Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...


Cemal Süreya

2 Haziran 2010 Çarşamba

Aşk Şiiri


Bu şiirin ilk mısraı
Senin için yazıldı

İkincisini söylerken
Bilinmez kimi düşüneceğim

Gel de inan şimdi sen
Aşk şiirine...

S.Kudret Aksal

Kardeşime


Anlatamıyorum

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum...

Orhan Veli Kanık

http://video.google.com/videoplay?docid=3441499101115469066#

1 Haziran 2010 Salı

Teşekkür


Çiçeklere çiçek yaraşır, katılımınız için teşekkürler...

HerDemMavi


Salı,
bir aradayız, haydi bakalım herkes döksün eteğindeki taşları...
mavide paylaşmak güzeldir,
çünkü;
mavi sevgi
mavi huzur
mavi mutluluktur...
mavi düşler yeşertir umutları
mavi derinlikler yüceltir
mavi gökyüzü kanatlandırır insanı
mavi hayattır ve hayat masmavidir...